PKK örgütünün gerçekleştirdiği ilk silahlı eylemler 1978 yılında radikal sol örgütlere karşı gerçekleşmiştir.[70] Özellikle Maocu çizgide olan Türkiye İşçi Köylü Partisi'ne (TİKP) karşı Güneydoğu illerinde 1978-1980 yılları arasında çeşitli saldırılar düzenlemiş, önde gelen TİKP mensupları öldürülmüştür.[70][71] 1979-1980 yılları arasında ise, PKK tarafından Siverek'te bulunan Bucak aşiretine ve yöredeki sivillere karşı silahlı eylemler gerçekleştirmiştir.[72][73][74] 7 Eylül 1980'de asteğmen İlyas Bayraktutar çeşitli işkencelerle öldürüldü. Maddi olarak yeterli desteği aldığını ve yeterli kapasitede militanı olduğunu düşünen örgüt; 1984'te gerçekleştirdiği Eruh ve Şemdinli baskınları ile, o tarihten bu yana Türk güvenlik güçlerine ve sivillere karşı saldırılarını sürdürmektedir.[70][73]
Bazı politikacı ve yazarlara göre, PKK gerek geçmiş dönemde gerekse günümüzde eylemleri için çeşitli Marksist-Leninist örgütler veya partiler ile iş birliği yapmıştır. Örgüt, 12 Mart 2016 tarihinde Halkların Birleşik Devrim Hareketi bileşenleri ile birleşerek Türkiye'de faaliyet yürüten bazı komünist ve Marksist-Leninist silahlı örgütlerle ortak bir cephe oluşturmuştur.[75] Bununla birlikte PKK'nın Batılı ülkelerden maddi, manevi ve politik destek gördüğü; hatta örgüte silah ve teçhizat tedarik edildiği öne sürülmektedir.[76] Türkiye'deki eylemlerinin finansmanının büyük bir kısmı Türkiye dışından sağlanmaktadır.[77] Örgütün, kendine yeterli maddi desteği sağlayabilmek için uyuşturucu ticareti, eroinüretimi, insan ticareti, kara para aklama ve kaçakçılık gibi yasadışı suç faaliyetleri yürüttüğü iddia edilmektedir.[78][79][80] 2010 yılında, Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan "Organize Suç Tehdidi Değerlendirmesi" raporunda, örgütün sadece eroin kaçakçılığından yılda 50 milyon dolar ile 100 milyon dolar arasında para kazandığı belirtilmektedir.[81]
Örgüt, Avustralya merkezli Ekonomi ve Barış Enstitüsü'nün (IEP) "2018 Küresel Terörizm Endeksi" raporunda "Avrupa'nın en kanlı terör örgütü" olarak listelendi. 2016 yılında 268 kişinin, 2017 yılında ise 71 kişinin ölümünden sorumlu oldu.[82] 2020 itibarıyla Türkiye sınırları içerisinde 500 civarı, toplamda 60.000 civarı silahlı PKK mensubu olduğu düşünülmektedir.[83][84]
PKK ilk yıllarında Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı jeokültürel bölge olan Kürdistan'da sosyalist bir Kürt devleti kurma amacı olduğu halde 90'lı yıllarda gerek SSCB'nin dağılması gerek ise Abdullah Öcalan'ın ideolojik değişimleri PKK'yı devlet kurmak fikrinden vazgeçirmiştir.[90] PKK, Türkiye'nin doğu ve güneydoğusu, Irak'ın kuzeyi, Suriye'nin kuzeydoğusu ve İran'ın kuzeybatısını kapsayan bölgede öz yönetim kurmayı amaçlamaktadır.[91]Mehmet Ali Birand ile yaptığı ve 16 Haziran 1988 tarihli Milliyet gazetesinde yayınlanan röportajında Öcalan "Amacımız Türkiye'den toprak koparmak değil, aşamalı şekilde bir gerçeğin kabul edilmesini sağlamaktır. Her şey size bağlıdır." ifadelerini kullanmıştı.[92]
15 Ağustos 2024'te PKK lideri Murat Karayılan 15 Ağustos 1984 saldırılarını anma konuşmasında, "Orta Doğu'da özgür ve bağımsız bir Kürdistan'ın oluşması için savaşı gürleştireceğiz." ifadelerini kullanarak PKK'nın ulus devlet ve Kürdistan Devleti'nin kurulmasına karşı olan ideolojisinin değişiminin sinyalini vermiştir.[93][94][95]
Faaliyet alanı büyük ölçüde Türkiye toprakları olmakla birlikte, Batı Avrupa'da,[96] Suriye, Irak ve İran[97] topraklarında da etkinlik göstermektedir.
Tarihi
Arka plan
Kürt isyanları
Osmanlı döneminden itibaren Anadolu'daki Kürtler, merkezi yönetime karşı çeşitli sebeplerle birçok isyanda bulunmuşlardır. 1830'da Mir Muhammed İsyanı, 1918-1921'de Koçgiri İsyanı, 1920'de Milli Aşireti Ayaklanması, 1925'te Şeyh Said İsyanı gibi birçok isyan gerçekleşmiştir. Şeyh Said İsyanı sonrası çıkarılan Şark Islahat Planı[98][99] çerçevesinde Kürt illerinde olağanüstü hâl ilan edilmiş, halka açık yerlerde Türkçe dışında bir dil konuşulması yasaklanmış, Türkçe olmayan köy, ilçe ve il isimleri Türkçeleştirilmiştir. 1926-1930 yıllarında Ağrı ayaklanmaları ve 1937-38'de Dersim İsyanı gerçekleşmiştir. Özellikle Dersim İsyanı sertlikle bastırılmış, 13 bin 160 kişi ölmüş, 11 bin 818 kişi sürgün edilmiştir.[100] Osmanlı ve Cumhuriyet dönemindeki bu isyan ve ayaklanmalar çoğunlukla aşiret bazlı olup ayrılıkçı veya bağımsızlıkçı bir kimlik içermemekteydi.
Abdullah Öcalan'ın örgütsel geçmişi 1974'te Marksist bir yapı olan Ankara Demokratik Yüksek Öğrenim Derneği (ADYÖD) ile başlamaktadır.[101][102] Solcu Türk ve Kürt öğrencilerden oluşan dernek, 1975 yılında kapatıldı.[103]
27 Kasım 1978 tarihli kuruluş bildirgesine kadar olan dönem Apocular olarak adlandırılmaktadır. Apocular ismi özellikle Dikmen toplantısından sonra yaygın şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Öcalan'ın politik fikirlerinin geliştiği ve ülke içinde 1970'lerin ortasına kadar gelişen yapılarla bağlantılarını kurmuş ve tanıtmıştır. Bu dönemin sonlarında fikirlerini harekete koymak için Güneydoğu Anadolu'da var olan feodal yapıda yer bulması ve bu yapıyı kendi amaçları için şekillendirmesi ve kendi amaçlarının da bölgenin yapısı altında şekillenmesi fikrini benimsediler.[104][105]
Apocuların çekirdek grubu 16 kişiden oluşmaktaydı. 1975'te grubun Dikmen'de yaptığı bir toplantıda üniversiteyi bırakarak Marksist-Leninist bir grup oluşturma ve bağımsız bir Kürt devleti için savaşma kararı alındı. Alınan kararlar arasında Türk milliyetçilerine saldırılar düzenleme, militan solcularla münazaralar ile Kürt milliyetçiliğini tanıtma ve gösteriler ile dikkat çekme yer alıyordu.[106] Yıllar içinde bu on altı kişiden sadece Öcalan grupta kalmış, bazıları kendi kuruluşunda rol oynadıkları yapı tarafından öldürülmüştür.[105]
Tunceli Raporu
1978 yılının 15-26 Haziran tarihlerinde Doğu'da denetlemeye çıkan bir mühendis albay, Tunceli'de denetim yaparken oradaki Harita Birliği personeli ve Ziraat Okulu öğretmenlerinden edindiği bilgilerden çok etkilendiğini ve bunları bildirmenin bir vatan borcu olduğunu ifade ederek gördüklerini ve duyduklarını bir rapor hâlinde Genelkurmay Başkanlığına sundu:
— Türkçe bilindiği hâlde askerlere ve emniyet mensuplarına Türkçe cevap verilmiyor.
— Subay, astsubay ve emniyet mensuplarına "faşist köpekler" diyorlar.
— Tunceli Valisi'nin arkasından "Eco'nun (Ecevit) faşist köpeği" diye bağırılmış.
— On beş kadar okulda bayrak merasimi yapılmamakta, İstiklal Marşı söylenmemekte.
— Emniyet müdürü dövülmüş.
— Resmî kişilere bakkallar, "Size satılacak bir şeyimiz yok." diyerek mal satmaktan imtina etmekte, bu yüzden harita personeli jandarma tavassutu ile alışveriş yapabilmekte.
— İstiklal mücadelesinde kullanılacak haritalar yapılıyor diye araziye dikilen harita işaretleri tahrip edilmekte.
— 19 Mayıs gösterilerine 15 okuldan ancak 17 öğrenci çıkarılabilmiş, o da Ziraat Okulundan öğrenciler.
— Tunceli'deki gizli bir komitenin emri ile sosyal ve ekonomik faaliyetler derhâl durdurulabilmekte.
— Toplu olarak komünist enternasyonal marşı okunmakta.
— Kürt istiklal mücadelesinin patlaması ile birlikte bütün Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun tümden mücadeleye katılacağı anlatılmakta.
Kuruluşu, şehir çatışmaları (1978-1980)
27 Kasım 1978'de Diyarbakır'ın Lice ilçesi Fis mahallesinde yapılan bir toplantıyla (1. Kongre) "Kuruluş Bildirgesi"ni düzenledi ve adını Kürdistan İşçi Partisi olarak değiştirdi.[107] PKK, bu bildirgeyle hareket alanını genişlettiğini de ilan eder ve yeni bir safha olan şehir eylemleri metotlarını uygulamaya başlar.[kaynak belirtilmeli] Marksist, Leninist temelli ayrılıkçı bir organizasyon olması sebebiyle sağ organizasyonlarla da çatışmaya girmiştir. Bu dönemde Başkan olarak Abdullah Öcalan, Başkan yardımcısı olarak Cemil Bayık, Yürütme kurulu başkanı olarak Şahin Dönmez, Asker sorumlusu olarak Mehmet Karasungur, İstihbarat sorumlusu olarak Mazlum Doğan, Yürütme kurulu üyesi olarak Mehmet Hayri Durmuş, Yürütme kurulu üyesi olarak Öcalan'ın eşi olan Kesire Yıldırım yer aldı.[105]
Mayıs 1979'de birçok örgüt mensubunun devlet güçleri tarafından yakalanması üzerine Öcalan, Haziran 1979 tarihinde Türkiye'den Suriye'ye geçmiştir. Ardından Türkiye'de bulunan üst düzey örgüt mensuplarına “etkili bir eylemle PKK'nın kamuoyuna ilan edilmesi” talimatını vermiştir. Bunun üzerine bir grup PKK mensubu, 30 Temmuz 1979 tarihinde Hilvan-Kurt başı Köyünde bombalı ve silahlı saldırı gerçekleştirmiş ve PKK'nın kuruluş bildirisinin sonuç bölümü olay yerine bırakılmıştır.[108]
Kuruluş bildirgesiyle bölgede varlığını geliştirme ve sosyal yapıya bürünme devresine girmiştir. 43.000 olayın yaşandığı dönemde, PKK Şehir Çatışmaları döneminde aktif bir yapıdadır. 12 Eylül 1980 büyük oranda şehir çatışmaları dönemini sona erdirse de organizasyonun eylem kabiliyetini ortadan kaldırmamıştır.[105]
PKK'nın çatışmaları sadece karşıt görüşlerin çatışması olmakla kalmayıp 30 Temmuz 1979'da Cuma Tak önderliğindeki grup tarafından Urfa Milletvekili Mehmet Celal Bucak'a düzenlenen suikastla, devletle iş birliği içinde olmakla ve Kürtleri sömürmekle suçladığı aşiretlere de yönlendirmiştir.[109]
1978-80 arasında sol örgütlerden Halkın Kurtuluşu ile PKK arasında çatışmalar yaşandı. Çatışmalarda çoğunluğu pusu kurularak öldürülen 13 kişiden 11'i Halkın Kurtuluşu örgütündendi. PKK saldırıları sonucu Halkın Kurtuluşu örgütü hayli yaygın olduğu Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu'daki illerinde zayıfladı. Aynı dönemde PKK ile çatışmamaya girmemek için Doğu bölgesinden TDKP ve Devrimci Yol gibi diğer sol örgütler de çekilmek zorunda kaldı.[110]
1980 darbesi öncesi diğer komünist ve Marksist-Leninist gruplar gibi yapılanmış ve propagandasını silahlı eylemlerle duyurmuştur. 12 Eylül Darbesi ülke içinde yaşamın sekteye vurulmasını amaçlayan faaliyetlere karşı bu faaliyetleri yürüten bireylerin etkisiz kılınması amacı ile yürütülmüştür. Öcalan, ülkeyi terk etmiş ama onunla ülke dışına çıkmayan PKK militanları darbe grubunca yakalanıp hapsedilmişlerdir. Bu grup daha sonra cezaevi direniş hareketinin çekirdeğini oluşturacaktır.[105]Diyarbakır Cezaevi'ndeki işkence ve kötü muamelelere tabii tutulan tutukluların büyük çoğunluğu PKK'ya katılmış ve onun ana omurgasını oluşturmuştur.[111] 1984 yılında bu cezaevinden tahliyelerin başlamasıyla beraber PKK hızla güç kazanmaya başlamıştır.[112]
Diyarbakır Raporu
Bu dönemde Diyarbakır'da dört lisede millî güvenlik bilgisi dersi öğretmenliği yapan subaylar, 1979'da Genelkurmay Başkanlığına bir rapor sundu:
1. Öğrencilerin büyük bir çoğunluğu, öğretmenlerine olan saygınlıklarını yitirmişlerdir.
2. Öğrenciler dersleri ile uğraşacaklarına siyasetle uğraşmakta ve kendilerinin ayrı bir millet olduklarını söylemekteler.
3. Bir kısım öğrenciler; millî güvenlik bilgisi derslerinin, egemen güçlerin devrimci güçleri uyutmak için konulduğu görüşündeler.
4. Okulun duvarlarında, sıraların üstlerinde Kürtçülük sloganları yazılı. Hiçbir dershanede Atatürk'ün resmi yok.
5. Öğrenciler, millî güvenlik bilgisi öğretmenlerinin şahsında bütün subaylara antipati duymakta ve onları Kürtçülüğe engelleyen bir güç olarak görmekteler.
6. Öğretmen dershaneye girdiğinde hiçbir öğrenci ayağa kalkmıyor. İkaz edilmesine rağmen kalkmamakta direniliyor. Nasıl hareket edilmesi gerektiği kendilerine izah edildiğinde bir öğrenci, "Biz Pavlov'un köpekleri değiliz." diye cevap verebiliyor.
7. Bazı okullarda öğretmene devamlı olarak aşağıdaki sorular sorulmakta:
— Pasaportunuz var mı? Diyarbakır'a nasıl girdiniz?
— Kürdistan Devleti hakkında bilgi verir misiniz?
— Kürtler, Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan önce de vardı, ne dersiniz?
— Atatürk'ün kaç babası vardı, Atatürk bir önder midir?
8. Öğrencilere, "Bir savaş olsa katılmaz mısınız?" diye sorulduğunda, "Kendi savaşımız olursa katılırız." şeklinde cevap alınıyor.
Bölücülük Raporu
Jandarma Genel Komutanlığı Denetleme Başkanı'nın başkanlığında oluşturulan ve görevlendirilen teftiş kurulunun 22 gün süren Doğu teftişi sonucunda hazırlanan rapor, 6 Nisan 1979 günü Başbakan Bülent Ecevit başkanlığında yapılan Sıkıyönetim Koordinasyon Toplantısı'nda okundu. Rapordan bazı ifadeler şöyleydi:
Bugün Suruç'tan Uludere'ye, daha ötelere kadar, Güney hudut bölgelerimiz adım adım yoğun bir bölücülük humması içindedir.
Oralarda artık Devriye Talimatı'ndaki klasik 2 kişilik devriyelerle göreve çıkmak hayal olmuştur. Bir köye 20 kişiden az müfreze ile girmek, arama yapmak, oradan bir kanun kaçağını çıkarmak artık cesaret isteyen bir iş hâline gelmiştir.
Dağlar, taşlar anlamları korkunç Kürtçe sloganlarla doludur. Şehirler, köy ve kasabalar için için kaynamaktadır. Arkadaşlarımız kendilerini bir müstemlekeci asker gibi hissettiklerini, bölge halkının, kendilerine bir işgal ordusunun subayı nazarı ile baktığını söylemektedirler.
Hudut bölgelerimiz, sessiz ve derinden bir kaosa sürüklenmektedir.
Ne yazık, o yörelerde Silahlı Kuvvetler dışında ayakta duran sağlıklı bir devlet organı daha kalmamıştır. Devlet müesseseleri, yaygın bir güvensizlik ve ürkeklik havası içinde otorite ve saygınlığını yitirmeye başlamıştır.
Biz Mardin'de iken Derik'te bir polis güpegündüz sokak ortasında kurşuna dizilerek öldürülmüştür. Davaya bakacak olan Derik Hâkimi istirahat almış, bir diğeri kendi kendini reddetmiş, Mazıdağı Hâkimi yetkisizlik kararı vermiş. Yüksek Hâkimler Kurulunca görevli kılınan Mardin Hâkimi ise sanık bir öğretmenle üç eğitim enstitüsü öğrencisini tutuklayacak yürekliliği gösterememiştir. İşin dramatik yanı, savcı, bu sanıkların sorguları yapılırken pencerelere kum torbaları yığılmak suretiyle can güvenliklerinin sağlanması talebinde bulunmuştur.
Biz Mardin'de iken Öğretmen Okulu öğrencileri, derslerin Kürtçe verilmesini sağlamak için dersleri boykot etmişlerdir.
24 Eylül 1978'de Mardin Eğitim Enstitüsü kapısına asılan pano ve pankartlarda şu sloganlar göze çarpıyordu:
"Yaşasın Kürdistan'ın Kurtuluş Savaşı!"
"Yaşasın Kürdistan Devleti!"
"Silahlı Mücadelemiz Sürecektir!"
"Yaşasın Bağımsız Kürdistan!"
"Kürtlere Özgürlük, Sonuna Kadar Savaş!"
Suruç Ortaokulunda bir öğrenci, defterinin yapraklarını niçin "kan, kan, kan" kelimeleri ile doldurmuştur? Körpe çocuklara sınıf geçme notunu ihtilal yapma metodu öğretisine göre veren öğretmenleri denetleyen bir merci kalmadı mı?
Mardin'de polis karakolu otomatik silahlarla taranmış, Cizre'de Kaymakamın evi ve polis karakolu taşlanmıştır. Tekmil devlet memurları açık açık tehdit edilerek günbegün artan baskı ve terör havası içinde pasivize edilmiş ve susturulmuştur.
Bölücülük tehlikesi, amansız bir ahtapot gibi gezdiğimiz hudut kesimlerini sarmış durumdadır. KAWA'lar, SİVANCI'lar, KOMAL, RIZGARI grupları, DDKD'ciler, KUK'çular, DAĞCI'lar, APOCU'lar, yeraltında ve yer üstünde faaliyette bulunan legal, illegal teşekküller kasabalardan köylere doğru korkunç bir doğurganlıkla yayılmakta ve çoğalmaktadırlar.
23 Nisan 1979 tarihli Sıkıyönetim Koordinasyon Toplantısı
Doğu bölgesinde yaptığı geziden sonra 23 Nisan 1979 günü yapılan Sıkıyönetim Koordinasyon Toplantısı'nda konuşan Adalet Bakanı Mehmet Can, "Bingöl'de okullarda İstiklal Marşı'nın söylenmediğini, Atatürk'ün resminin sınıflardan alınıp çamura atıldığını, buna engel olmaya çalışan öğretmenin öldürüldüğünü" söyledi. Can; hâkim, savcı ve valilerin durumuna dair de şöyle dedi:
"Pertek Savcısı, evinin iki defa bombalandığını söyledi. Hâkimin evini de bombalamışlar. 'Yatak odasının ışığını yakıyor, kendim karanlıkta çatı katında yatıyorum. Ne olur beni buradan alın.' diye yalvardı. Tunceli Valisi de kendisinin alınması için yalvarıyor. Diyarbakır Valisi, Kars Valisi de, 'Ne olur beni buradan alın.' diyorlar."
1980-1984
Temmuz 1979'da Abdullah Öcalan Suriye'ye geçti.[113][114]12 Eylül 1980 askeri darbesinin öncesinde sayıca az PKK militanı Suriye'ye eğitim almak için geçerken, darbenin ardından büyük sayılarda geçiş başladı.[115] 1980-1982 arasında 300 kadar PKK'lı Suriye kontrolü altında olan Lübnan'ın Bekaa Vadisi'ne yerleşmiş ve burada Filistinlilerden eğitim, Suriye'den çoğunlukla örtülü şekilde destek almıştır.[116] 15-26 Temmuz 1981'de PKK ilk konferansını Helvi kampında yaptı. Bu toplantıya 80 kişi katıldı. Kongrede Avrupa'da yapılanmanın güçlendirilmesi ve Türkiye içinde saldırılar için planlar yapılması kararlaştırıldı. Ertesi yıl Dev-Yol ve diğer aşırı sol gruplarla işbirliğine girildi.[117]
1982'de İsrail'in Lübnan'ı işgalinin ardından PKK bölgede kalmaya devam etmiş, Bekaa'daki kamp PKK'nın ideolojik eğitim merkezi olmuştur.[118] 1982'de Öcalan, Mesud Barzani ile Kuzey Irak'ta kamp inşa etme ve Barzani kontrolündeki sınır bölgesinden Türkiye geçme üzerine bir anlaşmaya vardı.[119] 1983 sonunda Suriye ile anlaşamayan Dev-Yol, militanlarını kamplardan çekmeye başladı.[120]Cem Ersever; PKK'nın bu süreçte Bulgar ve Suriye istihbarat birimlerinden yoğun olarak yardım aldığını ileri sürmektedir.[121]
1983'te üç PKK'lı altı ay boyunca Tunceli-Hakkâri arasındaki bölgeyi inceledi, haritaladı ve köylülerle görüştü. Başka bir grup Diyarbakır-Şırnak arasında keşif yaptı. Bu sayede hem yerlilerin görüşleri öğrenildi hem de daha sonraki saldırılar için güzergahlar, toplanma ve saklanma alanları, coğrafi yapı gibi konularda bilgi toplandı. 1984'te PKK saldırılar için hazırdı.[122]
Bununla birlikte Öcalan 'Uzun süreli halk savaşı' ilan etti. 'Uzun süreli halk savaşı' 1:'stratejik savunma', 2:'stratejik dengeleme' ve 3:'stratejik saldırı' başta olmak üzere üç aşamadan ibaretti.[kaynak belirtilmeli] Bunun ilk aşamasının yöntemini 'Silahlı Propaganda' olarak nitelendirerek Kürdistan Kurtuluş Güçleri (Kürtçe: Hêzên Rizgarîya Kurdistanê, HRK) kuruldu ve üç birlik oluşturdu:[68] 'Agit' kod adılı Mahsun Korkmaz komutasındaki '14 Temmuz Silahlı Propaganda Birliği' Eruh-Şırnak-Pervari bölgesine, Abdullah Ekinci komutasındaki '21 Mart Silahlı Propaganda Birliği' Hakkâri-Çukurca-Şemdinli ve Ali Ömürcan komutasındaki '18 Mayıs Silahlı Propaganda Birliği' ise Van-Çatak bölgelerine saldıracaktı. Ancak Ali Ömürcan'ın birliği hücuma geçemedi. 15 Ağustos 1984 akşam 21.30'da Eruh ve Şemdinli'de PKK ilk büyük ölçekli silahlı eylemini gerçekleştirdi.
25 Ekim 1986'da Lübnan'da yapılan 3.kongresinde HRK lağvedilerek yerine Kürdistan Halk Kurtuluş Ordusu (Kürtçe: Artêşa Rizgarîya Gelê Kurdistan, ARGK) kuruldu. 1991-1992 yılında örgütün artan eylemleri 1993'te doruk noktasına ulaştı. 24 Mayıs 1993'te Bingöl-Elazığ karayolunu kesen PKK militanları, eğitimlerini tamamlayarak görev yerlerine sevk edilen silahsız 33 eri otobüslerden indirerek kurşuna dizdi. PKK'lılar, 13 er, bir polis ve 8 vatandaşı da kaçırdılar. Olayın ardından düzenlenen operasyonda, 10 PKK'lı öldürüldü ve kaçırılanlar kurtarıldı.[124][125]
1993-1998
Bu dönem örgütün hayatta ve ülkeler arası yapıda kalabilmek için ideolojisini büyük ölçüde yeniden gözden geçirdiği dönemdir.[kaynak belirtilmeli] Komünizm (Marksist-Leninist) yerine sosyalizm benimsenmekte ve kadın erkek eşitliğini savunduğunu göstermek üzere de kadınlar da erkek davranışlarını öne çıkarmaya ve cinsel öğeleri göz ardı etme politikası uygulanmaktadır.[kaynak belirtilmeli] Parti içinde dine karşı tolerans gösterilmesi bu yapının uzantısıdır.[kaynak belirtilmeli]
Bu değişimlerle PKK, Kürt devleti söyleminden vazgeçmiş ve Türkiye Cumhuriyeti devleti altında otonom bir yapı amaçladığını söylemeye başlamıştır.[kaynak belirtilmeli]
Örgüt bu dönemde sivillere yönelik saldırılarını yoğunlaştırmıştır.[126][127] Hem İnsan Hakları İzleme Örgütü hem de Uluslararası Af Örgütü; PKK'nın “devlet yanlısı” olduğunu iddia ettiği sivillere ve köylere karşı çok sayıda planlı sivil katliam gerçekleştirdiğini ve bunun örgütün resmi politikası olduğunu; 1992-1995 yılları arasında yapılan bu tür katliamlarda 39'u kadın, 76'sı çocuk olmak üzere 360 kişinin hayatını kaybettiğini açıklamıştır.[126][127]
1996'da Türkiye Cumhuriyeti'nin savunma harcamalarına ayırdığı miktar bütün harcamalarının %4,2'sine kadar yükselmiştir.[128]
5 Temmuz 1993 tarihinde 100'e yakın PKK mensubu, Kemaliye'nin Başbağlar Köyü'nde sivilleri kurşuna dizip evleri ateşe verdi. 31 kişi öldü, 3 kişi yaralandı.[129][130][131] Katliamı PKK üstlendi ve Öcalan Davası'nda PKK'nın eylemlerine örnek olarak gösterildi.[132] PKK lideri Abdullah Öcalan olaydan habersiz olduğunu ve olayın sorumlusunun Dr. Baran kod adlı bir PKK sorumlusu olduğunu ifade ederek, katliamı PKK'nın düzenlediğini kabul etmiştir.[132]
İntihar saldırıları (1996-1999)
PKK 1990'ların ikinci yarısından itibaren birçok intihar saldırısı düzenlemiştir.[133]30 Haziran 1996'da "Zilan" kod adlı PKK'lı kadın militan Zeynep Kınacı, Tunceli'de vücuduna sardığı bombaları İstiklal Marşı'nın okunduğu sırada tören alanında patlattığı olay, Türkiye'de düzenlenen ilk intihar saldırısı oldu. Olayda ikisi astsubay, toplam 6 asker öldü.[134]25 Ekim 1996'da ikinci bir canlı bomba olayı daha gerçekleşti. Adana'da Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü bahçesindeki polislerin arasına dalan PKK'lı Leyla Kaplan üzerindeki bombayı patlattı. Olayda 3 polis öldü.[134]29 Ekim 1996'da, Sivas'ta Cumhuriyet Bayramı'nın kutlandığı sırada Güler Otaş üzerindeki bombayı patlattı. Saldırıda üçü polis, biri sivil 4 kişi öldü. Sivas polisi hamile kadın giysili bir intihar bombacısı ihbarı almıştı. Alanda şüphelendikleri siyah çarşaflı genç kadını, bir kadın polis tarafından aranması için polis aracına götürürlerken bomba patladı.[135]
Öcalan'ın yakalanmasının ardından intihar saldırıları artış gösterdi. Abdullah Öcalan'ın kardeşi Osman Öcalan, Alman Der Stern dergisine verdiği bir röportajda "(eğer ağabeyine zarar gelirse) Kürtler kendilerini patlayıcı kemerlerle saracak ve Türk askeriyle beraber havaya uçacaklar" sözlerini kullandı.[136] Örgüt, intihar eylemleriyle Öcalan'ın idam edilmesini engellemeyi ve Türk hükûmetinin sert bir tepki göstererek sivilleri etkileyecek terör karşıtı operasyonlar yapmasını, bu sayede azalan popülaritesini yeniden kazanmayı hedefliyordu.[137] 17 Kasım 1998'de Yüksekova,[138][139] 1 Aralık'ta Lice,[140]24 Aralık'ta Van,[141][142] 4 Mart 1999'da İstanbul,[137][134][143] 20 Mart'ta Başkale,[144] 27 Mart'ta Taksim Meydanı,[145] 5 Nisan'da Bingöl,[146][147] 8 Nisan'da Yüksekova,[148][149] 5 Temmuz'da Seyhan[150] saldırıları gerçekleşti. Ayrıca birçok saldırı da emniyet birimleri tarafından engellendi.[134] PKK'nın bu stratejisi örgüte marjinal bir fayda sağladı.[137]
PKK 2006 ve sonrasında birçok intihar saldırısı daha düzenleyecekti.
1998-2002
Şemdin Sakık'ın yakalanması
13 Nisan 1998'de PKK'nın eski ikinci adamı olup örgütten iltica ederek Mesut Barzani'nin yanına sığınmış Şemdin Sakık (Kod adı: Parmaksız Zeki) ve kardeşi Arif Sakık, Özel Harekât birimleri tarafından ele geçirilerek Türkiye'ye getirilmişlerdir.
Öcalan'ın Suriye'den çıkışı
29 Ağustos 1998'de Abdullah Öcalan MED TV'de yayınlanan basın toplantısına telefon bağlantısıyla katılarak tek taraflı ateşkes ilan etmiştir.[151] Buna Türkiye Cumhuriyetinin başbakanı Mesut Yılmaz şöyle yanıtlamıştır:
"Eğer Türk devleti ile savaşmakta çaresizliğini anlayıp da teslim olmak için bir adım atıyorsa, ben bunu olumlu görürüm. Devamının gelmesini bekleriz. Ama eğer kendine Avrupa'da siyasi platformda yer kazanmak için bir oyun peşindeyse boşunadır. Hiçbir zaman muhatap alamayız."
"Bazı komşularımız bizim iyi niyetimizi, gösterdiğimiz yakınlığı yanlış değerlendirmişlerdir. Uzun zamandan beri Apo denilen eşkıyayı kendi ülkelerinde barındırıp, onu destekleyerek Türkiye'yi terör belasına bulaştırmışlardır. Şunu açıkça söylemek istiyorum: Türk milleti artık bu konuda göstereceği iyi niyetin sonuna gelmiştir. Sabrımız tükenmek üzeredir. Sabrımızı taşırmasınlar."
"Tüm uyarılarımıza ve barışçı açılımlarımıza rağmen hasmane tutumdan vazgeçmeyen Suriye'ye karşı mukabelede bulunma hakkımızı saklı tuttuğumuzu, sabrımızın taşmak üzere olduğunu bir kere daha tüm dünyaya ilan ediyorum."
Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek, 6 Ekim'de Türkiye'yi ziyaret ederek arabuluculuk girişiminde bulunmuş ve Türkiye bunu kabul etmiştir.
9 Ekim'de Abdullah Öcalan PKK Yunanistan temsilcisi Ayfer Kaya (kod adı: Rozerin) ve bazı arkadaşları ile birlikte Suriye'yi terk etmiştir. (Bu olay PKK'nın literatürüne "9 Ekim Komplosu" olarak geçmiştir.)
Mısır Dışişleri Bakan Amr Musa 12 Ekim'de Ankara'ya gelerek Süleyman Demirel'e Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad'ın mesajını iletmiştir. 19 Ekim'de Adana'da yapılan Türkiye-Suriye görüşmesinin sonucu "Öcalan şu andan itibaren Suriye'de değildir ve kesinlikle Suriye'ye girmesine izin verilmeyecektir" hükmünü de içeren mutabakat metni imzalanmış ve 20 Ekim'de açıklanmıştır.[152]
Nairobi operasyonu
Lazarus Mavros adına düzenlenmiş Kıbrıs Cumhuriyeti sahte pasaportunu taşıyan Abdullah Öcalan, 2 Şubat 1999'da saat 11.33'te Yunan Ulusal İstihbarat Teşkilatı (EYP) mensubu Savvas Kalenteridis ile birlikte Kenya'nın başkenti Nairobi'ye gelmiş ve Yunanistan Büyükelçiliğine ait binaya yerleşmiştir.[153] Dönemim EYP başkanı ve üst düzey Yunan devlet yetkilileri Kalenteridis'ten Öcalan'ı derhal büyükelçilikten çıkarması istemesine rağmen, Kalenteridis kendine verilen talimatlara uymamış ve Öcalan'ı büyükelçilikte tutmaya devam etmiştir.[153][154]
Öcalan'ın büyükelçilikte kaldığını öğrenen Kenya hükûmeti 15 Şubat'ta Öcalan'ın derhal sınır dışı edilmesini talep etmiş ve Öcalan da Hollanda'ya gitmek koşuluyla binayı terk etmeyi kabul etmiştir. Kenyalı yetkililerin gözetiminde büyükelçilikten ayrılan Öcalan, Nairobi Havalimanı'na götürülmüştür; Kalenteridis de gelmek istemiş fakat buna Kenyalılar izin vermemiştir.[153] Öcalan'ın Kenya'da olduğu bilgisine sahip olan Türk güvenlik güçleri bir operasyon hazırlamıştır. Cavit Çağlar'a ait TC-CAG kuyruk numaralı Falcon 900 B tipi uçağı ile, Özel Kuvvetler Komutanı TümgeneralEngin Alan'ın komuta ettiği operasyon timi Kenya'ya gönderilmiştir. Havalimanına varan Öcalan; bu özel kuvvetler timi tarafından derdest edilerek[155] yakalanmış ve Türkiye'ye getirilmiştir.[153][154][156][157][158] Öcalan 16 Şubat 1999'da saat sabah 3.00'da Türkiye'ye getirilmiş ve dönemin Başbakanı Bülent Ecevit yaptığı açıklamada "Dünyanın neresinde olursa olsun devletimizin onu ele geçireceğini söylemiştik. Bu devlet sözünü yerine getirdi, şehit analarına verilen sözü yerine getirdi." ifadelerini kullanmıştır.
Öcalan'ın yakalanmasında Mossad'la iş birliği yapıldığına dair söylentiler ortaya atılmış fakat bunlar Mossad tarafından yalanlanmıştır.[159] Benzer şekilde Kenyalı yetkililerin de Türk yetkililerle irtibat halinde olduğu iddia edilmiş fakat bunlar da Kenyalı makamlar tarafından reddedilmiş, Kenya'nın hiçbir şekilde bu operasyonda yer almadığı Kenya hükûmeti tarafından belirtilmiştir.[154]
Abdullah Öcalan 29 Haziran 1999 tarihinde Türk Ceza Kanunu'nun muhtelif maddelerinde geçen ve 125. maddesinde müeyyidesi tespit edilen "devletin birliğini bozmaya veya devletin hakimiyeti altında bulunan topraklarda bir kısmının devlet iradesinden ayırmaya kalkışmak" suçundan yargılandı. Yargılanmasına 31 Mayıs 1999'da İmralı Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde başlanan davada Öcalan, PKK örgütünü kendisinin kurduğunu, örgütü sevk ve idare ettiğini, yakalandığı ana kadar örgütün kendisinin liderliği ve komutası altında faaliyetlerini sürdürdüğünü itiraf etti.[160]
29 Haziran 1999 tarihinde Abdullah Öcalan, oybirliği ile idama mahkûm edildi.[161] Karar Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından da onandı.[162][163] Mahkemenin gerekçeli kararında Öcalan'ın, eylemlerinin şiddeti, yoğunluğu ve sürekliliği ile içinde bebek, çocuk, ihtiyar ve kadınların da bulunduğu binlerce insanın öldürülmüş olması ve ülke genelinde ciddi tehlike oluşturması nedeniyle Türk Ceza Kanunu'nun 59. maddesinde düzenlenen cezai sorumluluğu kaldıran veya azaltan nedenlerden yararlandırılmamasına karar verildi. Ankara 2 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından ölüm cezası kararı verildi ancak karar uygulanmadı.[161]
İlk ifadesinde, yakalandıktan sonra kötü muameleye maruz kalmadığını söyledi ve PKK'nın ölümüne neden olduğu insanlardan özür diledi. Daha sonra ifadesinde PKK'nın 140 ayrı ülkeden destek gördüğünü ve eğer idam edilirse pek çok kan döküleceğini, canı bağışlanırsa çatışmaları bitirmeye çalışacağını söyledi.
Bu davada Öcalan, Türk vatandaşı olduğunu, Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve onun ceza kanununu tanıdığını ve savunmasının hukuki değil siyasi olacağını belirtmiştir.
PKK'nın feshi (1999-2002)
Öcalan, 1 Ağustos 1999'da ateşkesin sürdürülmesini ve silahlı güçlerin Türkiye sınırlarının dışına çekilerek, sembolik barış gruplarının iyi niyetin bir göstergesi olarak Türkiye'ye gelmelerini ister. Ardından, örgüt tarafından PKK'nın silahlı güçleri sınırların dışına çekilerek, biri dağdan biri de Avrupa'dan olmak üzere iki barış grubu gönderilir.[kaynak belirtilmeli]
PKK, 2002'de kendisini feshetti ve yerine Kürdistan Demokratik ve Özgürlük Kongresi (KADEK) kuruldu. KADEK, Avrupa Birliğinin terör örgütleri listesinde yer almaktadır.
Çözüm süreci, 2009 yılında Oslo görüşmeleri ile başlamış ve Öcalan tarafından yazılan, 2013 yılında Diyarbakır'da yapılan Sırrı Süreyya Önder tarafından okunan deklarasyonla halka açıklanmıştır.[164]
Örgüt yetkilileri Mart 2015'te silahlı mücadeleden vazgeçip, siyasi mücadeleye devam edeceklerini belirtmiştir. Fakat 20 Temmuz 2015'te Irak ve Şam İslam Devleti tarafından gerçekleştirilen Suruç saldırısı akabinde 22 Temmuz 2015'te iki polisin PKK tarafından öldürülmesi ile 2009 yılından beri sürmekte olan çatışmasızlık hali ve çözüm süreci askıya alınmıştır.[165][166][167]
Ağustos 2015'ten bu yana Şırnak'ın Silopi ve Cizre ilçelerinde özyönetim talebi ve birçok noktada hendek kazılması ve belediye başkanlarının tutuklanmasının ardından ildeki birçok mahallede sokağa çıkma yasakları ilan edilmiş ve pek çok mahallede sokak çatışmaları çıkmıştır. Meydana gelen bu olaylarda birçok güvenlik görevlisi ve sivil ölmüştür.[168][169][170][171][172] Çok sayıda okul, hastane, cami, kütüphane gibi devlet kuruluşları PKK tarafından saldırıya uğramıştır.[173][174][175][176]
2020 Türkiye yangınları
Hatay'da çıkan yangını PKK'nın bir kolu olan "Ateşin Çocukları İnisiyatifi" üstlendi.[177] Aynı gün Kahramanmaraş[178] ve Osmaniye'de de yangınlar çıktı.[179]
PKK, Abdullah Öcalan ve 21 kurucu üyenin katılımı ile 27 Kasım 1978'de Diyarbakır'ın Lice İlçesi Fis (Ziyaret) Köyü'nde "kuruluş kongresini" gerçekleştirerek kurulmuştur. Toplantıya katılanlar, çeşitli bölgelerin ve illerin ''delegeleri'' olarak katılım gerçekleştirmiştir.[68] Bu ilk toplantı PKK tarafından "1. Kongre" olarak da kabul edilir.[181] Kongrede Öcalan tarafından hazırlanan "Tüzük ve Parti Programı" aynen kabul edilmiştir.[182] Kabul edilen programda PKK'nın amaçlarından birinin de Türkiye'deki toprakların bir kısmını ele geçirme hedefi ortaya konulmuştur.[183] Kongrede ayrıca "devletin güvenlik güçleri ve istihbarat kaynakları, Türk milliyetçi örgütleri ve bunların önde gelen liderleri, Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri'ndeki nüfuzlu ve popüler kişiler, güneydoğulu milletvekilleri, belediye başkanları, aşiretlerin ileri gelenleri ile sosyal şoven tüm sol örgütlerin" PKK'nın hedefleri arasında olduğu belirtilmiştir.[184] Kongre sonrası Öcalan, partinin genel sekreteri seçilmiştir.
2. kongre 20-25 Ağustos 1982 tarihleri arasında Abdullah Öcalan başkanlığında, Suriye-Ürdün sınırına yakın bir Filistin kampında örgütün gerilla stratejisini oluşturmak için yapılmıştır.[185][68] 2. kongrede silahlı eğitimin istenen seviyeye ulaştığı, militan sayısının artırıldığı ve İsrail'in Güney Lübnan'ı işgal etmesi sebebiyle Lübnan'da daha fazla kalınamayacağı gerekçe gösterilerek, Türkiye'ye girerek saldırılar gerçekleştirmek için Irak'ın kuzey bölgelerine gitmenin gerektiği ve ilk giriş yapılacak bölgenin Şırnak olması karar altına alınmıştır.[186] 2'nci kongrenin ardından "büyük bir eylemle silahlı propagandadan gerillaya geçişin yapılması" ve günümüzde faaliyet gösteren Halk Savunma Güçleri'nin ilk yapılanması olan Kürdistan Kurtuluş Güçleri'nin (HRK) ilan edilmesi" talimatı verilmiştir. Bu durum, 15 Ağustos 1984 tarihinde Şemdinli ve Eruh'ta yapılan saldırılar ile gerçekleştirilmiştir.[187]
3. kongre 25-30 Ekim 1986 tarihleri arasında Öcalan liderliğinde Lübnan'da, Bekaa Vadisi'nde bulunan Helvi Kampı'nda (Mahsun Korkmaz Akademisi) yapılmıştır.[188][68] Bu kongrede silahlı grupların bölgede varlıklarını sürdürebildiği, önemli ölçüde kitle ve bazı uluslararası çevrelerin açık desteğinin sağlandığı, örgütünün kendisini dünya kamuoyuna tanıttığı değerlendirmeleri yapılmıştır. HRK'nin lağvedilerek yerine Kürdistan Halk Kurtuluş Ordusu'nun (ARGK) kurulması kararlaştırılmıştır. Buna bağlı olarak ARGK'ye bağlı bir yazılı tüzük oluşturulmuştur. Bunlarla birlikte örgüt içi ve dışı istihbarat birimleri oluşturulmuştur.[189]
4. kongre 26-31 Aralık 1990 tarihleri arasında Irak'ın kuzeyinde bulunan Haftanin bölgesinde yapılmıştır. Bu kongreye Öcalan katılmamış, ancak talimat ve değerlendirmelerini kongreye ulaştırmıştır. Bu kongrede; örgütlenme ile ilgili olarak faaliyetlerin en üst seviyede siyasi büro ve askerî komite şeklinde birbirinden ayrılması, halk ayaklanmaları sürecine gelinmesinden dolayı örgütlenmelerin bu ihtiyaca göre şekillendirilmesi, basın yayın faaliyetlerinin geliştirilmesi gibi kararlar alınmış ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasına bağlı olarak klasik Marksist-Leninist yorumlamalarda değişime gidilmiştir.[190]
5. kongre 8-28 Ocak 1995 tarihleri arasında Irak'ın kuzeyinde gerçekleştirilmiştir. Kongrede PKK programında ve tüzüğünde değişiklikler yapılmıştır. Örgütün dış destek sağlaması için örgüte yardım etmeleri kaydıyla her devlet, grup veya kişi ile ittifaka girilmesi kararlaştırılmıştır.[191] Ayrıca Sürgünde Kürdistan Parlamentosu'nun (PKDW) oluşturulması gerektiği belirtilmiştir. PKDW'nin kurulmasına yönelik çalışmalar, bu amaçla oluşturulan komisyon tarafından 12 Ocak 1995 tarihinde resmen başlatılmıştır. Sonuç olarak 65 kişilik Sürgünde Kürdistan Parlamentosu'nun kuruluşu 12 Nisan 1995 tarihinde Lahey, Hollanda'da ilan edilmiştir.[192]
6. kongre Ocak-Şubat 1999 döneminde Irak'ın kuzeyinde bulunan Kandil Dağı'nda yapılmıştır. Öcalan'ın hazırlayıp gönderdiği rapor 6'ncı kongreyi yönlendirmiştir. Bu raporda örgüt yapısının yeniden şekillendirilmesinde yaşanan sorunlar belirtilmiştir.[kaynak belirtilmeli]
Olağanüstü olarak toplanan 7. kongre 2-23 Ocak 2000 tarihleri arasında Irak'ın kuzeyinde gerçekleştirilmiştir. Kongreye İmralı Adası'nda tutuklu bulunan Öcalan, 4 Aralık 1999 tarihli bir rapor göndermiştir.[193] Kongrede, parti programı kökten değiştirilmiştir; yeni programda "ayrı devlet kurmanın 21. yüzyıl dünyasında fazla gerekli ve gerçekçi olmadığı" söylemi kabul edilmiştir.[194] Silahlı yapılanma Kürdistan Halk Kurtuluş Ordusu'nun adının Halk Savunma Güçleri (HPG) olarak değiştirilmesi ve buna göre teşkilatlanması kabul edilmiştir.[195] Bu kongreyle birlikte serhildan mücadelesinin başladığı da ilan edilmiştir.[196]
8. kongre 4-14 Nisan 2002 tarihleri arasında yapılmıştır. Öcalan'ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) sunduğu savunmalar benimsenmiştir.[197] Savunmada 21. yüzyılı büyük ölçüde etkileyecek yeni bir küresel sistemin şekilleneceği ve bunun "daha barışçıl, daha demokratik, daha özgürlükçü ve adil bir sistem"[196] olacağı ifade edilmiş, bu bağlamda yeni stratejiler oluşturularak örgüt yapısının yenilenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Kongrenin ilk günü olan 4 Nisan 2002 tarihi itibarıyla "her alanda PKK adıyla yürütülen faaliyetlerin durdurulduğu" açıklanmış[197] ve en üst örgütlenme olarak "Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi" (KADEK) adıyla yeni bir yapı oluşturulmuştur.[198]
9. kongre (KONGRA-GEL 1'inci Genel Kurul Toplantısı) 27 Ekim-6 Kasım 2003 tarihleri arasında çeşitli ülkelerden gelen 360 üyenin katılımıyla Kandil Dağı'nda yapılmıştır. Öcalan'ın yazdığı rapor kongrenin ana hattını belirlenmiştir.[199] Öcalan'ın ileri sürdüğü "demokratik ekolojik toplum" ifadesinin belirleyici rol oynadığı kongrenin açılış konuşmasında dile getirilmiştir.[200] Bu kongrede KADEK feshedilerek "Kürdistan Halk Kongresi" (KONGRA-GEL) adıyla yeni bir yapı oluşturulmuştur. Bu değişimin nedenleri arasında "demokratik ekolojik sisteme uyumlu yapılanma", "Marksist-Leninist etkileri değiştiren yeni bir yapılanma" ve "egemen devletlerle barışçıl demokratik çözüm"[201] olarak deklare edilmiştir. Kongrede KONGRA-GEL tarafından Kürtlere ait anayasanın olması konusuna vurgu yapılarak buna zemin oluşturacak "Demokratik Haklar Bildirgesi" hazırlanmıştır.[200][202][203]
10. kongre (KONGRA-GEL 2. Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı) 16-26 Mayıs 2004 tarihleri arasında, 252 üyenin katılımıyla gerçekleştirilmiştir.[204] Öcalan'ın Bir Halkı Savunmak isimli eseri, kongreye rapor olarak sunulmuştur.[205] Kongrede tüzük değiştirilmiş, örgütün yapılanması ile ilgili yeni komitelerin kurulması kararlaştırılmıştır.[206]
11. kongre (Yeniden Yapılanma Kongresi) 28 Mart-4 Nisan 2005 tarihleri arasında, Irak'ın kuzeyinde, 205 üyenin katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Kongrenin açılış konuşmasında öncekilere benzer olarak Ortadoğu'daki ve dünyadaki sorunların çözümü için PKK'nın yeniden yapılanması ve kurulması gerektiği vurgulanmıştır. Öcalan bu yapılanmayı demokratik konfederalizm şeklinde ifade etmiştir.[207]
12. kongre (KONGRA-GEL 3. Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı) 4-21 Mayıs 2005 tarihleri arasında, Irak'ın kuzeyinde, 236 üyenin katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Kongrede içinde bulunulan dönem değerlendirilmiş, Öcalan'ın 21 Mart 2005 tarihinde ilan ettiği demokratik konfederalizm ilkeleri kabul edilmiştir. Bahsedilen bu modele göre İran'da, Türkiye'de, Suriye'de ve Irak'ta oluşacak bir Kürt yapılanmasında tüm Kürtler bir araya gelerek kendi federasyonlarını, birleşerek de üst konfederalizmi oluşturacaklardır.[208]
13. kongre (KONGRA-GEL 4. Genel Kurul Toplantısı) 17-23 Nisan 2006 tarihleri arasında yapılmıştır. Kongre'de "Kürdistan'daki tüm toplumsal, siyasal, demokratik kurum ve kuruluşları demokratik ulusal birlik çizgisinde dayanışma ve birliği güçlendirmek için bir ulusal konferans" çağrısı deklare edilmiştir. Kongrede ayrıca Öcalan'ın serbest bırakılmasının temel bir ilke olduğu vurgulanmıştır.[209]
14. kongre (KONGRA-GEL 5. Genel Kurul Toplantısı) 16-22 Mayıs 2007 tarihleri arasında, Irak'ın kuzeyinde 213 üyenin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Kongrede birçok kararın yanı sıra sistemin adında da bir değişiklik yapmıştır. Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK)” ismi kabul edilmiş ve izleyeceği politikalar belirlenmiştir. Bu kongrede; bütün “Kürdistanlı güçlere ulusal konferans” çağrısı tekrar edilmiştir. Ayrıca birinci derecede ele alınması gereken konunun Öcalan'ın sağlığı olduğu belirtilmiş ve örgüt ile ilgili tek muhatap Abdullah Öcalan'dır.” açıklaması yapılmıştır.[210]
15. kongre 10 Temmuz 2013 günü Kandil Dağı'nda yapılmıştır. Kongre'de YDG-H'nın oluşturulması benimsenmiştir. Yürütme Konseyi'ne Cemil Bayık getirilmiş, eski Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan ise HPG'nin başına geçmiştir. Ayrıca özerk yapılanmaların her alanda yapılması fikri benimsenmiştir.[211]
Örgüt
Yıllara göre ölümler
Örgütün devlete, sivillere, köy korucularına ve karşıt gruplara karşı silahlı propaganda ve şiddet eylemlerine ağırlık verdiği 1984 yılından beri meydana gelen ölümlerde ciddi artışlar gözlenmiştir.[52]
PKK Güneydoğu Anadolu bölgesinde yeterli halk desteğini alamadığından[kime göre?] ve güvenlik güçleri karşısında 20.000'den fazla kayıp verdiğinden sınır ötesine yerleşmeye çalışmıştır. Uzun süre Suriye'de kaldıysa da, bu hem yeterli olmamış, hem de 1998'den sonra burada da barınma imkânı kalmamıştır. Körfez Savaşı'ndan sonra oluşan güç boşluğundan yararlanan PKK 1990'ların başında Kuzey Irak'a yerleşmiştir. Irak Savaşı (2003) ise PKK'ya daha geniş bir güç boşluğu sağlamış ve Kandil Dağı ve çevresine yerleşmiştir. Bu bölgede 10'dan fazla PKK kampı vardır. ABD, Irak'ı işgal ederken bu kampları ortadan kaldırma sözü vermiş, Bağdat Yönetimi ve yerel Kürt yönetimi de PKK faaliyetlerine izin vermeyeceklerini açıklamışlardır. Ne var ki zaman içinde Her üçü de PKK'yı bu bölgeden sökmeye güçlerinin yetmediğini ima etmişlerdir. Özellikle Mesud Barzani ve Kürdistan Demokrat Partisi ise PKK faaliyetlerine göz yummanın ötesinde silah da sağlamışlardır.[212] Irak ordusunun silahları PKK'lıların eline geçerken, bu silahlar sayesinde Türkiye'deki eylemleri artmıştır.[213]
2006 yılının Temmuz ayında PKK Türk Büyükelçiliği'nin sadece 500 metre ilerisine Öcalan Kültür Merkezi adı altında bir propaganda ofisi açmıştır. Türkiye buranın kapatılması için nota verirken, Amerikalıların ilk açıklaması "Biz böyle bir merkez görmedik" şeklinde olmuştur.
Temmuz 2006'da Türkiye'nin ABD'ye PKK kampları konusundaki tepkileri zirveye çıkmıştır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gerekirse sınır ötesi operasyonun tek taraflı olarak yapılacağını ilan etmiştir. Bu tepki bir haftada PKK terörüne verilen ölü sayısının 15'e ulaşması ile oluşmuştur. Bu uyarı Dışişleri ve diğer kanallardan da tekrarlanmıştır.[214]
Bu sert tepkiler üzerine ABD Başkanı George W. Bush ve Amerikan Dışişleri Bakanı Rice'dan PKK'ya karşı gerekenin yapılacağını söylemiştir.[kaynak belirtilmeli]
30 Haziran 2007 tarihinde örgütün kamplarından kaçan biri kadın 4 kişi, Şırnak ilinin Silopi ilçesinde güvenlik güçlerine sığınarak pek çok itirafta bulundu. İtirafçılar, Türkiye Cumhuriyeti'nin düzenleyeceği sınır ötesi operasyon söylentilerinin PKK mensupları arasında korku yarattığını belirtti.[215] Basın mensuplarına da açıklama yapmalarına izin verilen itirafçılar şu açıklamalarda bulundular:
"Biz terör örgütüne kandırılarak katıldık. Örgütte yaşananlar karşısında gerçekleri gördük. Bize, teslim olursanız Türkiye'de kötü muameleyle karşılaşırsınız denildi. Ancak biz buna rağmen gelip güvenlik güçlerine teslim olduk. Bize söylenenlerin hiçbirinin doğru olmadığını gördük. Burada hiçbir kötü muameleye maruz kalmadık. Bizim gibi yüzlerce örgüt üyesi var. Eğer onlara bir güvence verilirse inanıyoruz ki hepsi gelip teslim olur. Son günlerde sınır ötesi operasyon söylentileri örgüt içinde korkuya neden oldu. Bütün kamplar boşaltıldı.[215]
Teslim olmak için Habur Sınır Kapısı'nı kullanan itirafçılar, örgütün uzaktan kumandalı mayınlarla gerçekleştirdiği eylemler için gerekli teçhizatı Kuzey Irak'tan temin ettiğini söylediler.[215] Kandil Dağı'ndaki kamplara 2 ABD zırhlısının silah getirdiğini öne sürerek ajan olmakla suçlandıklarına ilişkin baskılara dayanamadıklarını ve bu nedenle de teslim olduklarını, bazı arkadaşlarının ise intihar ettiğini söylediler.[215]
Çocuk militanlar
PKK bünyesinde silahlı çocuklar olduğu için Avrupa'da en çok çocuk askerin bulunduğu ülke Türkiye'dir.[216] 1994 yılında PKK, çocukları sistematik olarak silahlandırma başlamış, hatta çocuklardan oluşan birlikler kurmuştur.[216] 1998 yılında, örgütün bünyesinde 3.000 reşit olmayan çocuk vardır.[217] Bunların %10'unun kız olduğu bilinmektedir.[218] Birleşmiş Milletlerin bir raporuna göre tanık olunan en küçük yaş 7'dir.[218] Batı Avrupa ülkeleri, Kuzey Avrupa ülkeleri ve Ermenistan'da yaşayan çocukların, zorla örgüte asker olarak alındığına dair raporlar ve ihbarlar vardır.[218][219] Benzer şekilde Türkiye'de de, bazı aileler çocuklarının örgüt tarafından zorla kaçırıldığı ve örgüte katıldığını belirtmektedir.[220][221] 2013-2015 yılları arasında en az 410 çocuk PKK'dan kaçıp, Türk güvenlik güçlerine teslim olmuştur.[222] 3 Eylül 2019 tarihinde, çocuklarının dağa kaçırılıp, PKK'ya katıldığına dile getiren aileler, Diyarbakır HDP İl Başkanlığı binası önünde oturma eylemine başlamıştır.[223][224] 8 Mart 2020 tarihi itibarıyla 13 aile çocuğuna kavuşmuştur.[225] 2016 yılında, İnsan Hakları İzleme Örgütü, PKK'nın Kuzey Irak'ta çocukları silahlandırdığını belgelemiş ve örgütün derhal 15 yaş altındaki çocukları silahsızlandırmasını istemiştir.[226] Ayrıca, 15 yaş altındaki çocukların silahlandırılmasının bir savaş suçu olduğunu belirtmiştir.[226]Amerika Birleşik Devletleri'nin 2019 yılında yayınladığı "İnsan Ticareti Raporu"nda örgütün, 11 yaşından küçük çocukların parasal vaatlerle kandırılarak, Irak'taki eğitim kamplarına götürüldüğü belirtilmiştir.[227] 2020 Ağustos ayında ise PKK'nın propaganda amaçlı kullandığı sosyal medya ve web siteleri vasıtasıyla, örgüte katılan 12-13 yaşında 14 kız çocuğunun silah altına alındığı örgüt tarafından kamuoyuna servis edilmiştir.[228][229] Çocuklar örgüt tarafından uyuşturucu ticaretinde de kullanılmaktadır.[230] Örgüt; kendi safında savaşmaları için çocukları kaçırıp, zorla silah altına almaya devam etmektedir.[231][232]
Irak Türkmen Cephesine göre, son yıllarda yaşanan silahlı mücadeledeki başarısızlıklar sonucunda PKK ciddi bir eleman sıkıntısı yaşadı ve bunun sonucu olarak silah altına aldığı kişilerin yaşı 10-11'e kadar düştü. Alınan çocukların büyük kısmı ise 14-15 yaş civarında kızlardan oluşuyor.[233]
Kadın militanlar
Koma Jinên Bilind (Özgür Kadın Kurultayı) isminde kadın militanların oluşturduğu bir gruba sahiptir. Kadın yapılanmasının tarihine bakıldığında Kesire Yıldırım ilk militanlar arasındadır.[234]
Almanya'daki faaliyetleri
Almanya Kürtlerinin büyük bölümü, PKK ile derin bir bağa sahiptir.[235] 1990'lı yılların başında özellikle Alman endüstrisi tarafından ucuz işçi olarak sevinçle karşılanan Kürtler, daha sonra içlerinden bir kısmının PKK'nın aktivitelerine olan destekleri ve ülke içinde yarattıkları huzursuzluklar sebebiyle "istenmeyen kişi" durumuna düşmüşlerdir.[236] PKK taraftarı eylemlerde bulunan Kürtlerin sayısı Türkiye'ye göre 70.000, Alman hükûmetine göre 11.000'dir, ancak PKK destekçisi gösterilerde bu rakamların çok üzerinde kişi yer almaktadır.[237] PKK, Türkiye'deki eylemleri için Almanya'yı bir mobilizasyon üssü olarak kullanmakta, Almanya Kürtleri'nin bir kısmı tarafından desteklenmektedir.[236]
1992 ve 1993 yıllarında PKK tarafından Almanya Türklerine karşı altı büyük saldırı dalgası düzenlenmiştir.[237] Bu saldırılar Türk kökenlilerin iş yerleri ve evlerine yönelik bombalama ve kundaklamalar ile sokaklarda rastgele Türklere saldırılar şeklinde, korku ve terör yaratma amaçlı olarak düzenlenmiştir.[237] PKK, 1993 yılından itibaren Almanya sınırları içindeki Türklerde korku yaratma amaçlı saldırılara başlamış, 4 Kasım 1993'te 50 farklı şehirdeki bir seri saldırıda bir kişinin ölümüne sebep olmuştur.[237]
PKK, Almanya'da çok sayıda basılı ve görsel medyaya sahiptir. Bu amaçla yayımlanan Serxwebûn (Kürtçe: Özgürlük) gazetesi PKK'nın propaganda organı olarak çalışmaktadır. 1995'e kadar Almanya'da periyodik olarak yayımlanan PKK taraftarı 76 farklı yayın bulunmaktadır.[236]
1996'ya kadar PKK propagandası yapan MED TV, uydu yayını iptal edilerek 1996 yılında kapatılmıştır. Kanal, ardından Polonya ve Fransa tarafından da kapatılmış, yerini ise Roj TV almıştır.[236]
KGB ve ASALA ilişkileri
Örgüt 1970'li yıllarda kurulmasına rağmen silahlı eylemlerine 1980'li yıllarda başlamıştır. Bazı iddialara göre silahlı eylemlere başlamasının arkasında KGB vardır.[238][239][240]
10 Kasım 1980'de PKK, ASALA örgütü ile beraber Strazburg'da bulunan Türk konsolosluğuna karşı bombalı saldırı düzenlemiş ve bunu "verimli işbirliklerinin" başlangıcı olarak kabul etmişlerdir.[241] Bununla beraber; ASALA'nın 1983 yılında silahlı gücünü kaybetmesiyle beraber, başta KGB olmak üzere Sovyet yetkililerin Öcalan ve PKK mensuplarını 80'li yılların başından itibaren Bekaa Vadisi'nde eğitmeye başladığı iddia edilmektedir.[238] Bekaa Vadisi aynı zamanda ASALA'nın da silahlı eğitim kamplarına ev sahipliği yapmaktadır.[242] 1983 yılında, Türk güvenlik güçlerinin Kuzey Irak'a yaptığı bir operasyonda; silahlı Kürt militanlar ve ASALA mensupları Türk güçlerine karşı beraber savaşmış hatta ASALA, önde gelen bir militan da dahil olmak üzere 22 üyesini kaybettiğini iddia etmiştir.[243][244][245] Aynı şekilde, Ekim 1984 Kuzey Irak'ta Türk güvenlik güçlerince gerçekleştirilen saldırı sonrası yayınlanan raporlarda 250 Ermeni ASALA üyesinin Kürtler ile beraber savaştığı iddia edilmiştir.[244] Yakalanıp, 1985 yılında sorgulanan PKK mensupları, duruşma sırasındaki ifadelerinde: Suriye ve Sovyetler Birliği'nin PKK'nın kurulmasında katkı sağladığını; hatta Suriye, Irak ve Lübnan'da bulunan kamplarda Suriyeliler ve Sovyetler tarafından eğitim aldıklarını öne sürmüşlerdir.[245] Öte yandan, CIA'nın 1985 yılında yayınladığı ''Türkiye'de Kürt İsyanı'' adlı raporunda Sovyetler'in PKK'yi örgüt olarak desteklemediğini, hatta desteklememek için haklı sebepleri olduğu belirtilmiştir.[246] Bununla beraber CIA; bazı PKK mensuplarının Sovyet eğitmenlerle bireysel olarak temas halinde olabileceğine değinmiştir.[246] Aynı raporda, PKK mensuplarının Filistin'deki kamplarda Suriyeliler'in himayesinde eğitim aldığı belirtilmiştir.[246] Ayrıca Suriye, başta Türkiye olmak üzere bölgeyi istikrarsızlaştırma politikası izlediği için PKK'ya destek olmaktadır.[245][247] KGB ajanı Karen Brutents'in hem ASALA hem de PKK'nın kurulma aşamasında fikir babası olduğu iddia edilmekte, iki örgütü de ''anti-Türk'' ideolojisi ile oluşturduğu öne sürülmektedir.[238] Bunlara ek olarak, eski bir FSB elemanı olan Aleksandr Litvinenko, Öcalan'ın KGB ve FSB tarafından eğitildiğini beyan etmiştir.[240] Litvinenko, 2006 yılında, Rusya, Rus yetkililer ve FSB hakkında yaptığı açıklamalardan sonra sığındığı İngiltere'de zehirlenerek öldürülmüştür.[248]
Taktikleri
Örgüt genellikle dağlık olan kırsal alanlarda ve yoğun kentsel alanlarda faaliyet gösterir. Dağlık arazi PKK üyeleri için mağaralarda gizleme ve askeri hava operasyonlarından saklanma avantajı sunar. PKK militanlarının bir dönem Yunanistan ve Suriye istihbarat servislerinden eğitim, öğrenim ve lojistik destek aldığı ve buralardan edindiği taktikleri eylemlerinde kullandığı belirtilmiştir.[249] Hatta, Yunanistan Ulusal İstihbarat Teşkilatı PKK'nın kurucusu Öcalan'ı, onu yakalamak için arayan Türk yetkililerden korumak için Nairobi'ye kaçırmaya çalışmış fakat yakalanmasına engel olamamıştır.[153]
Örgüt, tarihsel süreç boyunca, hedeflediği amaçları gerçekleştirmek için farklı taktik ve yöntemlere başvurmuştur. PKK'nın birincil hedefi Türk Hükûmetine bağlı güvenlik güçleridir.[153][246] Örgüt; Türkiye ve Kuzey Irak'ta güvenlik güçlerine karşı silahlı eylemler gerçekleştirmekte, Avrupa'da ise gösteri yürüyüşleri yapmaktadır.[250] Çocukları silahlandırarak bünyesine katmakta, onlara silah kullanma eğitimi vermektedir.[251] Verdiği silahlı mücadelenin yanı sıra, Türkiye'nin çeşitli illerinde intihar saldırıları ve bombalı saldırılar düzenlemiş, bu saldırılarda güvenlik güçleri ve siviller ölmüştür.[252][253][254] Hatta Uluslararası Af Örgütü, PKK'nın halka açık yerlere bomba yerleştirdiğini ve örgütünün siviller için ayırt gözetmeden bir tehdit oluşturduğunu beyan etmiştir.[255] Bunlara ek olarak, İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Uluslararası Af Örgütü; PKK'nın çok sayıda sivil katliamı işlediğini belirtmiştir.[255][256] PKK'nın yüzlerce sivili katlettiği düşünülmektedir.[257] Özellikle 1980'li yıllarda PKK sık sık ''devlet yanlısı'' olarak adlandırdığı köylere saldırmış, köy korucuları ile girdiği çatışmalarda çapraz ateş sonucu birçok kadın ve çocuğu öldürmüştür.[255] Silahlı çatışmaların yanı sıra, köy korucularının akrabaları bazen de kasıtlı ve keyfi olarak öldürülmüştür.[255] 1992 ile 1995 yılları arasında, örgütün resmî politikası çerçevesinde bu tip 25 katliam gerçekleştirilmiş, 39'u kadın, 76'sı çocuk olmak üzere 360 kişi köylerde ölmüştür.[256] Yine aynı zaman diliminde, İnsan Hakları İzleme Örgütü, PKK'nın izlediği taktik doğrultusunda, başta devlet memurları ve öğretmenler olmak üzere silahsız 768 kişinin yargısız bir şekilde örgüt tarafından öldürüldüğünü rapor etmiştir.[256] 1984 yılından beri en az 90 öğretmeni öldüren PKK, eylemlerinde öğretmenleri hedef almaktadır.[255][256] En son 9 Haziran 2017'de öğretmen Şenay Aybüke Yalçın ve 16 Haziran 2017'de öğretmen Necmettin Yılmaz PKK unsurları tarafından öldürülmüştür.[258][259][260]
Türkiye'nin turizm endüstrisine zarar vermek amacıyla PKK, turistik yerleri ve otelleri bombalamış hatta yabancı turistleri de kaçırmıştır.[153][261][262][263] 1993 yılında, örgüt mensuplarınca, batı ülkelerinden Türkiye'ye turistik amaçla gelen 19 turist kaçırılmış, 8 turist ise 1994 yazında kaçırılmıştır.[264][265] 2005 yazında, örgüt tarafından Kuşadası'nda gerçekleştirilen bombalı terör saldırısında bir İngiliz, bir İrlanda, 3 de Türk vatandaşı ölmüştür.[266][267] Haziran 2012'de, bir grup PKK üyesi tarafından Diyarbakır ve Bingöl arasında bir yol kesilmiş ve bir İngiliz turist kaçırılmıştır.[268]
Genelkurmay Başkanlığı, Temmuz 2007 yılında, 1984-2007 arasında PKK militanlarından ele geçirilen silahlar ve kökenleri hakkında bir rapor yayınladı. Rapora göre silah toplam sayısı ve izlenebilir olanlar için kökeni aşağıdaki gibidir:[271]
PKK'nın izi sürülebilen silahları ve menşeleri (Temmuz 2007)[271]
Millî Savunma Bakanlığı'nın hazırladığı verilere dayanan rakamlara göre, 15 Ağustos 1984 tarihli ilk PKK eylemlerinin başlamasından bu yana 4.828 sivil, 7.946 güvenlik görevlisi (bunlardan 5.821'i Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu, 775'i emniyet görevlisi, 1350'si korucu) ve 28.000 civarında PKK'lı yaşamını yitirdi.[280] Güvenlik görevlileri arasında en çok kayıp veren 10 il ise şöyle sıralanıyor: 1. Şırnak (302), 2. İstanbul (284), 3. Hakkâri (264), 4. Ankara (260), 5. Diyarbakır (233), 6. Konya (203), 7. Mardin (199), 8. Sivas (198), 9. Adana (186), 10. Van (177).[280]
İçişleri Bakanlığının açıkladığı verilere göre, 2002-2011 yılları arasında ülke genelinde meydana gelen terör olaylarında 81 polis, 734'ü asker olmak üzere toplam 815 güvenlik mensubu yaşamını yitirdi, 5.094 asker ve polis de yaralandı.[281]Türkiye Cumhuriyeti ile PKK arasındaki çatışmalarda toplamda 30.000'den fazla insan ölmüştür.[282]
Öğretmenlere saldırılar
PKK, özellikle 1980'lerin ikinci yarısı ve 1990'ların ilk yarısında bölgede devlet egemenliğine karşı çıkma amacıyla öğretmenlere ve diğer devlet memurlarına yönelik saldırılar düzenledi.[283] 1987'den bu yana 90'dan fazla öğretmen bölgede öldürüldü.[284][285][255] Örgüt; öğretmenleri halen hedef almaktadır.[255][256]
Köy boşaltmaları ve göç
1995'te Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı tarafından yapılan açıklamaya göre Batman'da 37 köy, 54 mezra, Bingöl'de 150 köy, 194 mezra, Bitlis'te 76 köy, 95 mezra, Diyarbakır'da 115 köy, 196 mezra, Hakkâri'de 38 köy, 93 mezra, Tunceli'de 154 köy, 657 mezra, Şırnak'ta 96 köy, 110 mezra olmak üzere bölge genelinde 982 köy ve 1.674 mezranın boşaltılmış ve toplam 49.593 aile ve 310.921 kişinin göç etmiştir. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV)'na göre 3.500 civarında, İnsan Hakları Derneği (İHD)'ne göre 3.246, Göç Edenler Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (GÖÇ-DER)'ne göre 4.500, Türkiye Büyük Millet Meclisi Göç Araştırma Komisyonu'na göre 2.663 köy ve mezra boşaltılmıştır.[286]
Avrupa Birliği
1994 yılında PKK örgütüne yardım etme ve örgüt propagandası yapma suçlamasıyla savcılıktan TBMM'ye gönderilen fezlekeler işleme konularak Demokratik Toplum Partisi (DEP) milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırıldı. 1994 Aralık ayında, DEP milletvekillerinin tutuklanması ve çeşitli cezalara çarptırılması, Avrupa Parlamentosu tarafından tepkiyle karşılandı. Türkiye tarafından yapılan açıklamalarda milletvekillerin etnik kökenlerinden dolayı değil de PKK ile olan ilişkilerinden dolayı ceza aldıklarını belirtmesine rağmen, Avrupa Parlamentosu 15 Haziran 1995 tarihinde aldığı bir kararla, "eski DEP milletvekillerinin hâlen hapiste bulunması ve Kürt halkının haklarının tanınmaması nedeniyle" gümrük birliğini onaylamayacağını belirtti.[287]
Avrupa Birliği üyelerinden Almanya, geçmişte Türkiye'ye PKK'yla mücadelesinde kullandığı yöntemlere en sert tepkiyi gösteren ülkedir.[288] Alman radyo ve televizyonları, Cizre'de bulunan ve Alman Yeşillerinden oluşan bir delegasyona dayanarak verdikleri haberde, "Türklerin, Kürtleri imhaya giriştiklerini" belirtti. Dönemin Alman Dışişleri Bakanı Hans Dietrich Genscher de "Türkiye'nin uluslararası anlaşmalara uymadığını" belirterek Avrupa Topluluğu'nu ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü'nü Türkiye'ye karşı harekete geçirmeye çağırdı ve Yunanistan, Danimarka ile Hollanda'nın desteğini aldı.[289]
İdari/Hukuk
Türkiye siyasi yapısı 1980'li yıllarda 1970'li yılları son yarısını arkasında bırakarak toparlanma dönemini yaşama izlenimini verirken bu karmaşık dönemden uzanıp gelen kadrosuyla PKK Türkiye'nin önünü tıkamaya çalışmıştır. PKK 1970'lerde kazandıkları beceriler ve Filistin/Suriye/Yunan/Ermeni becerilerini bünyesine katarak sağlam bir yapıyla ortaya çıkmıştır. Tabanını çok daha belirginleştirmiş; yurt dışı bağlantılarını sağlam temeller üzerine oturtmuş; söylemini yerel olgulardan çok milletler arası olgularla doldurmuş; en önemlisi desteğini Türkiye devletinin ulaşamayacağı yerlerden ve uyuşturucudan elde etmeye başlamıştır.[kaynak belirtilmeli]
PKK, devletler arası bir yapıya geçmiştir. PKK'nın sorunun kaynakları dışarıya taşıyarak yapılanması Türkiye devletinin daha önceki ayaklanmalarda uyguladığı bölgeye yönelik problemi çözme yollarını tıkamıştır. 1930'lardaki toprak reformunun bu bölgeye uzanamaması devletin ağaları mutlu etmek zorunda kalmasının bir uzantısıdır. PKK sorunu, güneydoğu sorunu olmaktan çıkartmış ve bölge halkının olaylara olan etkisini azaltmıştır.[kaynak belirtilmeli]
İsviçre, resmî olarak hiçbir kuruluşu terör örgütü olarak tanımlamamaktadır ve İsviçre hükûmeti Türk yetkililerin PKK'yı ülkelerinde yasaklama isteğini reddetmiştir.[298][299] Buna karşılık örgütün ülkedeki faaliyetlerine ilişkin, Kasım 2008'de örgütün fon toplamasının yasaklanması gibi çeşitli kontrol ve kısıtlamalar getirilmiştir.[300]
İsimlendirme ve telaffuz
KürtçePartiya Karkerên Kurdistanê, Türkçede Kürdistan İşçi Partisi anlamına gelmektedir.[301] Örgüt, Türkçe kaynaklarda bu iki kullanımı yerine büyük oranda PKK kısaltması altında ele alınır.[302] Örgüt, 2002'den sonra KADEK (Kürtçe: Kongreya Azadî û Demokrasiya Kurdistanê, Türkçe: Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi), 2003'ten sonra ise Kongra-Gel (Türkçe: Halk Kongresi) isimlerini kullanmış olmakla birlikte, PKK kısaltması tüm bu dönemleri kapsayarak kullanılabilir.[303]
PKK kısaltmasının telaffuzu çeşitli ideolojik pozisyonlar ile bağdaştırılmıştır. Türkçe otoritelerinin belirlediği kurallar çerçevesinde, k ünsüzü tek başına ise /e/ sesi ile beraber okunur. Buna karşın, "PKK" kısaltmasındaki "K" harflerinin /a/ sesi eklenerek "Pekaka" şekliyle okunması Türkçe yayınlarda en yaygın görülen telaffuzdur. Kısaltmanın /e/ sesi ile "Pekeke" olarak okunması genellikle örgüte duyulan sempati ile bağdaştırılmıştır.[49][304]
^"Kurdistan Workers' Party (PKK)". Counter Extremism Project (İngilizce). 9 Ocak 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 15 Mayıs 2021. In 2003, Öcalan reformulated the ideological basis of the PKK. Inspired by eco-anarchists Murray Bookchin and Janet Beihl, he advocated for a new anti-nationalist approach he referred to as 'democratic confederalism.'
^Legard, Sveinung; David Graeber (17 Eylül 2015). "We Have a Lot to Learn". New Compass. 1 Ekim 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Eylül 2015.
^"Will the PKK Take Turkey's Olive Branch?". The Washington Institute (İngilizce). Erişim tarihi: 24 Ekim 2023. Cemil Bayik, another top PKK leader, added another demand: "Either the Kurds will become independent or not live at all. This is the decision reached by the Kurdish people."
^abc[1] 24 Ağustos 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.Amerikan Bilim Adamları Federasyonu (FAS), A Report on the PKK and Terrorism(İngilizce) Alıntı:Stratejik olarak PKK liderleri, devlete, sivillere ve kendilerine asi gruplara karşı terör uygulanması gerektiğine inanmaktadır.
^abcAytekin Yılmaz (2020). Son Diktatör. PKK ilk kurşunu 1978'de radikal sol örgütlere ve Kürt örgütlerine sıktı. İkinci kurşunu 1979-1980'de Siverek'te Bucak aşiretine ve sivillere sıktı. Üçüncü kurşunu 1983'te Lolan kampında örgüt içindeki muhaliflere sıktı. 1984'te Eruh ve Şemdinli'de sıkılan dördüncü kurşundur. Vadi. s. 50. ISBN9786055830373.|erişim-tarihi= kullanmak için |url= gerekiyor (yardım)
^"PKK hangi Türk sol örgütleriyle çatıştı". “Apocuların Türk solu ile kavgasında en çok öne çıkan örgüt TİKP’dir (Türkiye İşçi Köylü Partisi-Aydınlık Hareketi). Maocu çizginin en radikal savunucusu Doğu Perinçek liderliğindeki TİKP, 1978-1980 döneminde Türk solunun ‘Moskovacı’ ‘Tirancı’ ve ‘Cepheciler’ olarak adlandırılan gruplarıyla birlikte PKK ile de Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin birçok il ve ilçesinde kanlı çatışmalar yaşanmıştır (Öznur, 2004:901). TİKP’nin lideri Perinçek, çatışmalı zamanları anlatırken Apocuların 1980 öncesinde Güneydoğu’da sol örgütlerin 100’ün üzerinde kadrosuyla birlikte, hareketin beş önemli önderini pusular kurarak öldürdüklerini söyler (2013:26,27). Oda tv. 14 Aralık 2019. 8 Eylül 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Eylül 2020.
^"Apo yaşadıkça ben ölümsüzüm"(PDF). Kemal Pir yoldaşın 16 Temmuz 1980’de Başkan Apo’ya gönderdiği mektubu. Serxwebun. Temmuz 1999. 8 Ekim 2020 tarihinde kaynağından(PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Eylül 2020.
^ab"Öğrenen Örgütler ve Terör Örgütleri Bağlamında PKK". Terörist örgütün kurulduğu 1978 yılından 1984 yılına kadar güvenlik kuvvetlerine karşı herhangi bir silâhlı eylemde bulunmamış, bu süreyi silâhlı propaganda ve eğitim faaliyetleriyle değerlendirmiştir. Parti ilanını büyük bir eylemle gerçekleştirmek isteyen PKK, Adalet Partisi (AP) Şanlıurfa milletvekili Celal Bucak’ın yaralı olarak kurtulduğu saldırıyı düzenlemiştir. Yöredeki etkili bir aşiretin lideri ve milletvekili olan Bucak’a yapılan saldırı, bir yandan örgütün bölgedeki topraksız halkın sempatisini kazanmaya, diğer yandan da devletin güçlü bir kişiyi bile koruyamadığına vurguyla, sıradan insanlar gözünde aciz bir duruma düşürülmesine hizmet etmek amacıyla yapılmıştır. Uluslararası İlişkiler Dergisi. 2008. 25 Mart 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Eylül 2020.
^Onur Öymen (Nisan 2016). Arka Plan Teröre Yön Verenler. PKK Terörünün Dış Boyutu. Remzi Kitabevi. ss. 427-451.|erişim-tarihi= kullanmak için |url= gerekiyor (yardım)
^Tacar, Pulat Y. Terör ve Demokrasi. 1. Baskı. Ankara: Bilgi Yayınevi, 1999. S. 167.
^"Bakan Soylu: 2020'de PKK'yı tamamen bitirmek için bütün riskimizi ortaya koyacağız". İçişleri Bakanı Soylu, terör örgütü PKK ile mücadeleye ilişkin, "2020, terör örgütünü Türkiye sınırları içinde tamamen bitirmek için varımızı yoğumuzu ve bütün riskimizi ortaya koyduğumuz bir yıl olacak." dedi. Anadolu Ajansı. 11 Mart 2020. 3 Temmuz 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Temmuz 2020.
^"Encyclopædia Britannica" (İngilizce). 9 Mayıs 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Mart 2016. ...militant Kurdish nationalist organization founded by Abdullah (“Apo”) Öcalan in the late 1970s.
^Sosyalizm Ansiklopedisi. VII. cilt. İletişim Yayınları. ss. 2310-2311.
^"Öcalan Davası - İddianame. BELGEnet". 31 Ocak 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 28 Şubat 2015. Batı Avrupa: PKK terör örgütünün Batı Avrupa’daki faaliyetlerini 1977 yılından başlatmak mümkündür. 1980 yılında her ne kadar bazı Merkez Komite üyeleri Batı Avrupa için görevlendirilmişlerse de, esas profesyonel düzeyde faaliyetler 1981 yılından itibaren yükseltilmiştir.
^Cansever, Yusuf Ziya (21 Mart 1999). "Van'da ikinci canlı bomba". Milliyet. Van. s. 16.
^Nar, Cennet; Avcı, Ümran; Cuyar, Neslihan; Pelek, Semra; Düzyol, Murat (28 Mart 1999). "Taksim'de terör". Milliyet. İstanbul. s. 14.
^Önal, Adil (6 Nisan 1999). "Bingol'de çılgın saldırı". Bingol: Milliyet. 16 Haziran 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Temmuz 2020.
^abcdefg"Fiasco in Nairobi". Greek Intelligence and the Capture of PKK Leader Abdullah Ocalan in 1999. CIA. 21 Nisan 2009. 6 Mayıs 2009 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Mayıs 2020.
^abc"EUROPEAN COURT OF HUMAN RIGHTS"(PDF). CASE OF ÖCALAN v. TURKEY. Council of Europe. 12 Mart 2003. 28 Eylül 2007 tarihinde kaynağından(PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Mayıs 2020.
^"Öcalan davasında hukuki süreç bitti". Evrensel. 31 Aralık 1999. 27 Nisan 2006 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Eylül 2009. Öcalan’ın 16 Şubat 1999’da Türkiye’ye getirilmesinin ardından, Ankara DGM Başsavcılığı’nın ölüm cezası istemiyle açtığı davada hukuki süreç tamamlandı. 29 Haziran 1999 tarihinde sona eren davada, Öcalan, TCK’nın 125. maddesine göre oybirliği ile ölüm cezasına mahkûm edildi. Ardından da dava Yargıtay gündemine gelmişti. Davayı ele alan Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 25 Kasım günü açıkladığı kararla, ölüm cezasını onamıştı.
^"Oy birliğiyle idam". Hürriyet. 26 Kasım 1999. 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Eylül 2009. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, dün bölücübaşı Abdullah Öcalan'a, TCK'nın 125. maddesindeki ‘Vatana ihanet’ suçundan verilen idam cezasını oybirliğiyle onadı. İtiraz yolları ise infazı engellemiyor. Bu nedenle gözler hükümetin tavrına ve Meclis'e çevrildi.
^ab"Iraq: Armed Groups Using Child Soldiers". Armed Groups Should Immediately Demobilize Children. Human Rights Watch. 22 Aralık 2016. 23 Aralık 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Mayıs 2020.
^"Terör örgütü PKK, 14 kız çocuğunu kandırıp dağa çıkardı". Mehmetçik'in düzenlediği başarılı operasyonlar nedeniyle kaçacak mağaraları kalmayan PKK'lı hainler, küçük kız çocuklarını silah altına almaya başladı. 12-13 yaşlarındaki çocukların dağda çekilen fotoğrafları PKK'nın kendi medyaları üzerinden servis edildi. Yeni Şafak. 6 Ağustos 2020. 7 Ağustos 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Ağustos 2020.
^"Terör örgütü PKK, 14 kız çocuğunu kandırıp dağa çıkardı". Mehmetçik'in düzenlediği başarılı operasyonlar nedeniyle kaçacak mağaraları kalmayan PKK'lı hainler, küçük kız çocuklarını silah altına almaya başladı. Ensonhaber. 7 Ağustos 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Ağustos 2020.
^Alptekin, Hüseyin (16 Ocak 2017). "The PKK's Child Soldiers". The PKK counts thousands of child soldiers among its ranks of fighters, and they are often forced or coerced into taking up arms. (İngilizce). Politics Today. 30 Ağustos 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Ağustos 2020.
^"Terör örgütü YPG/PKK bir haftada ikisi kız 4 çocuğu daha kaçırdı". Terör örgütü YPG/PKK, Suriye'de işgal ettiği bölgelerde son bir haftada ikisi kız toplam 4 çocuğu daha kaçırarak zorla silah altına aldı. Anadolu Ajansı. 8 Haziran 2020. 17 Temmuz 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Ağustos 2020.
^J. Lyon, Alynna (Mart 1998). "THE TRANSNATIONAL MOBILIZATION OF ETHNIC CONFLICT: KURDISH SEPARATISM IN GERMANY". March 1998 International Studies Association annual meeting, Minneapolis, Minnesota. Columbia Üniversitesi, SC 29208. ss. "German authorities had a difficult time shaping the idea of a ban, partly because the federal prosecutor could not find sufficient evidence that the PKK had a military wing in Germany or whether it was individuals who were being flown in to commit the acts of terrorism. The organization was, without a doubt, the largest driving force amongst Kurds in Germany. It could easily drum up demonstrations with 50.000 individuals in a very short time, and while there was evidence that there was some chain of command in the organization, it did not have a formal structure that was easy to point to. Rather, it was organized as a thick net of Kurdish workers’ organizations, sports clubs, cultural centers, and Kurdish migrants’ organization". 22 Haziran 2012 tarihinde kaynağından(Akademik makale) arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Kasım 2008.
^abcdHamline Üniversitesi (Sonbahar 1999). "Kurdish Diaspora". Transnational Migration and Diasporic Communities. 30 Aralık 2010 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Kasım 2008.
^"Criminal law". Mezhdunarodny_terrorizm_i_politiko-pravovye_problemy_s_nim.pdf. Moscow State Law University O.E. Kutafina. 23 Mayıs 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Mayıs 2020.
^"Condemnation of Ankara terror attack grows". Pentagon vows further cooperation with Turkey in fight against terrorism. Anadolu Agency. 14 Mart 2016. 14 Ekim 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Mayıs 2020.
^Hasan Basri Yalçın, Abdullah Erboğa, Talha Köse, Veysel Kurt, Ayşe İrem Aycan Özer, Merve Dilek Dağdelen, Merve İrem Ayar, Merve Şahin, Tuğba Sezgin, Muhammet Akkuş (2019). PKK Terörünün Analizi: Türkiye Terör Olayları Veri Tabanı. SET Vakfı İktisadi İşletmesi. s. 280. ISBN9786057544902. Erişim tarihi: 12 Mayıs 2020.KB1 bakım: Birden fazla ad: yazar listesi (link)
^Gönlübol, Mehmet; Bingün, Hakan. Olaylarla Türk Dış Politikası (1919-1995). Siyasal Kitabevi. Ankara. 9. baskı. s. 665.KB1 bakım: Birden fazla ad: yazar listesi (link)
^"Nicht mit dem Finger zeigen". St. Galler Tagblatt (Almanca). 7 Ekim 2006. 29 Eylül 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Şubat 2014. Ein weiteres Thema der Gespräche sei die Bekämpfung des Terrorismus gewesen. Dabei habe er den Wunsch der Türkei, die kurdische PKK in der Schweiz zu verbieten, zurückgewiesen. Die Schweiz handle in dieser Frage zurückhaltend und gehe den Weg der individuellen Strafverfolgung und der fallbezogenen Rechtshilfe.
Mango, Andrew (2005). Turkey And The War On Terror: For Forty Years We Fought Alone (Contemporary Security Studies) (İngilizce) (2005 bas.). New York: Taylor & Francis Group. ISBN9780415350013.|erişim-tarihi= kullanmak için |url= gerekiyor (yardım)
Vamik Volkan, Bloodlines: from ethnic pride to ethnic terrorism
White, Paul (2015). The PKK: Coming Down from the Mountains (İngilizce) (2015 bas.). New York: Zed Books. ISBN9781783600380.|erişim-tarihi= kullanmak için |url= gerekiyor (yardım)