1980'li yılların sonuna gelindiğinde Sovyetler Birliği'nin Batı Bloğu ile girdiği silahlanma yarışından mağlup bir şekilde ayrıldığı artık açıktı. Öyle ki bu amansız yarış Sovyetler'in ekonomisinde tamiri imkânsız büyük yaralar açmış, birliğin parçalanmasındaki en önemli unsuru oluşturmuştur.
Durdurulamayan bu parçalanma süreci, 1985 yılında Mihail Gorbaçov'un birliğin başkanı olmasıyla bu süreci durdurmak için yeni önlem paketleri ortaya atılmasına yol açmıştı. Temelde Glasnost (açıklık) ve Perestroyka (yeniden yapılandırma) olarak kendini gösteren bu politikalar bazı ekonomik, sosyal ve siyasal hakların verilmesi ve bu konularda daha esnek bir yönetim anlayışının benimsenmesi prensibini içeriyordu. Ancak bu politikalar zaten parçalanmakta olan birliği bir arada tutmaya yetmedi. Aksine, süreci hızlandırıcı etki yaptı. Glasnost ve Perestroyka'nın sağladığı özgürlük ortamından yararlanan tüm bastırılmış görüşler daha rahat çalışabilecekleri göreceli olarak liberal ortama kavuştular. Bu durumdan rahatsız olan ve Sovyetler'in eskisi gibi yönetilmesini savunan bazı generaller ve politbüro üyeleri Mihail Gorbaçov'a karşı darbe girişiminde bulundu. Boris Yeltsin tarafından engellendiği ileri sürülen bu darbe, birliğin birkaç ay içinde parçalanmasına yol açtı. Aralık 1991 yılında bir araya gelen Belarus, Ukrayna ve Rusya başkanları Sovyetler Birliği'ni feshettiklerini ve bunun yerine Bağımsız Devletler Topluluğu'nun kurulduğunu karara bağladılar.
Böylelikle bu tarihten itibaren Avrupa ve Asya'nın siyasi haritası değişmiştir. 1917'de temelleri atılan ve 1922'de kurulan Sovyetler Birliği'nin dağılması ve yerini Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT)'na bırakması dönemin en önemli olaylarındandır.
Tarihçe
1990 yılının ilk aylarında Sovyetler Birliği'nde Stalinizm'den çıkışın ötesinde, Leninizm'den çıkışın somut adımları atıldı. 1990 Şubat ayının kitlesel demokrasi yürüyüşleri, Gorbaçov'un bir yıl önce iddia ettiğinin tam tersini savunarak, SBKP'nin anayasa güvencesi altındaki öncü rolünü ve iktidar tekelini kaldırmaya girişmesi,[1] Doğu Avrupa'da komünist partilerin hızla iktidardan uzaklaşmaları ve Doğu Almanya'nın Batı Almanya'yla birleşmesi, Sovyet tipi sosyalizmin hızla sonuna yaklaştığına işaret ediyordu. 1990'da "İkinci Şubat Devrimi" olarak adlandırılan gelişmeler sonunda, Gorbaçov parti sosyalizminden devlet sosyalizmine geçebilmek için SBKP'nin seçme ve yasama yetkilerini seçilmiş kurullara ve referanduma devretme girişimini sürdürdü.[2] Şubat ayı Moskova ve Leningrad'da reform taraftarlarının büyük sokak gösterilerine şahit oldu. SBKP'den bağımsız partiler, işçi dernekleri ve cepheler hızla ortaya çıktılar. SBKP içinde de farklı kanatlar açıkça örgütlenmeye başladılar. Bu ortamda Gorbaçov, gerçek iktidarı SBKP'den devlet aygıtına devredebilecek bir başkanlık sistemi önerdi. Bu öneri, bir kişinin elinde aşırı yetki toplanmasının sonuçlarından ürken "demokratlar" ve özerklik ya da bağımsızlık arzulayan ulusal federasyonların tepkisiyle karşılaştı.[2]
1990 Şubat'ından itibaren, Perestroyka ve Glasnost'un tutarsızlıklarını sık sık eleştirmekle beraber, Ligaçev'in önderliğini yaptığı muhafazakâr kanada karşı kendisini desteklemekten de geri durmayan reformistlerle Gorbaçov'un ilişkileri hızla bozuldu. 17 Mart'ta yapılan birlik referandumu esas desteğini kasaba, köyler ve Müslüman çoğunluklu cumhuriyetlerde buluyordu. Bunun ardından ikinci Gorbaçov dönemi olarak da adlandırılan, Şevardnadze, Şatalin, Abalkin, Afanasiev, Moskova Belediye Başkanı Yeltsin ve radikal-demokrat aydınların büyük bölümüyle ilişkileri koparıp, bir merkez partisi oluşturmak çabaları ağırlık kazandı.[3] 1990 yaz aylarında açıkça ortaya çıkan bu kopuşun doruk noktası, Dışişleri Bakanı Şevardnadze'nin 1990 Aralık ayında "darbe tehlikesinin" altını çizerek istifa etmesi oldu. İktisadi planda reform konusunda çıkan anlaşmazlıklar ve özellikle "500 günlük plan" adıyla kabul edilip, birkaç ay içinde rafa kaldırılan Abalkin'in hızla serbest fiyat sistemine geçilmesini öngören reform planı ayrı bir anlaşmazlık konusuydu. İktisadi yaşamın hızla felce uğraması karşısında prestij ve popülaritesini büyük ölçüde yitiren Gorbaçov, böyle bir planın yaratacağı halk tepkisinden ürküyordu. Bu dönemde Gorbaçov'un en büyük destekçileri ABD ve Batı Avrupa ülkeleri yöneticileri ve kamuoyu ve uluslararası finans çevreleri oldu. Bu çevreler için Gorbaçov, Sovyetler Birliği'nin çökmesiyle ortaya çıkacak olan kaosu engelleyebilecek tek güç olarak algılanıyordu.[3] Aynı zamanda nükleer ve konvansiyonel silahların azaltılması konusunda da somut adımlar atılmaya devam edildi. 1990 yılları başında İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan NATO-Varşova Paktı çatışması fiilen sona eriyordu.[3]
1990 yaz aylarından itibaren Gorbaçov'un yakın çevresini, devlet teknokrasisi olarak adlandırılan ve askeri sanayi sektöründe (VPK) yetişmiş teknokratlar almaya başladı.[1] Sovyet devlet iktidarının sancağı olan Ordu-KGB-SBKP üçlüsü arasında köprü görevi gören VPK teknokratlarının önde gelen isimlerinden Pavlov başbakanlığa geldi. Planlı ekonomiyi tedricen terk edip, güdümlü ekonomiye geçmeye çalışan bu kesimin temel kaygıları ulusal özerklik ve bağımsızlık arzularının hızla genişlediği Sovyetler Birliği'ni kurtarmak ve aynı zamanda devleti elde tutmaktı. 1991 yılı başından itibaren ordu ve KGB'nin bundan sonra SBKP'den değil, sadece hükûmet ve devletten emir alması ilkesi benimsendi.
Ordu ve SBKP içinde Gorbaçov'u devreden çıkarıp otoriter, muhafazakâr bir yönetim oluşturmayı savunanlar, bunu ilk kez Sovyet ordusunun Vilnius'a yaptığı kanlı müdahale ile ifade ettiler. Bunun ardından Baltık Cumhuriyetlerindeki ayrılıkçı eğilimler daha da güçlendi ve üç cumhuriyetin parlamentoları birbirleri ardından bağımsızlıklarını ilan ettiler. Siyasal planda Çernobil olarak değerlendirilen Vilnius'a müdahale, Birliğin sonunu hızlandırdı.
Gorbaçov 1990 yılının sonlarında Sovyetler Birliği'nin tüm cumhuriyetlerine yenilenmiş birlik federasyonu için referandum çağrısında bulundu. Sovyet liderinin bu çağrısına 9 cumhuriyet olumlu yanıt verdi. 17 Mart 1991'de Rusya SFSC, Belarus SSC, Ukrayna SSC, Kazakistan SSC, Kırgızistan SSC, Tacikistan SSC, Türkmenistan SSC, Özbekistan SSC ve Azerbaycan SSC'nde Sovyetler Birliği'nin korunması konusunda referandum (Sovyetler Birliği Referandumu 1991) düzenlendi. %80 katılımın olduğu referandumda halkın %77'si Sovyetler Birliği'nin korunması yönünde oy kullandı. Diğer altı cumhuriyette ise merkezi hükûmetler oylamayı reddetmesine rağmen, yerel Sovyet konseyleri seçim sandıkları kurdu. Estonya SSC, Letonya SSC, Litvanya SSC, Moldova SSC, Gürcistan SSC ve Ermenistan SSC hükûmetleri halklarına referandumu boykot etmeleri çağrısında bulundu. Ermenistan ve Gürcistan'da katılım düşük olurken diğer cumhuriyetlerde geçerli sayılabilecek bir katılım oldu. Bu ülkelerde de birlik lehine sonuç çıktı. Ancak bağımsızlık yanlısı hükûmetler bu referandumu meşru kabul etmediler.
1991 Nisan ayında on beş cumhuriyetten sadece dokuzunun imzaladığı yeni "Egemen Devletler Birliği" antlaşmasının ömrü birkaç ay sürdü. Üye devletlerin istedikleri zaman federasyonu terk edebilecekleri belirtilen yeni birlik şartnamesiyle beraber, merkezi hükûmet aldığı bir dizi kararla, pazar ekonomisine doğru gidişi frenleyip, yeniden sıkı bir merkezi denetim sistemi getirmeye çalıştı. Bu ise üretim ve özellikle dağıtım sisteminin daha da fazla felç olmasına yol açtı. Üretimin azalmasının yanında, fiyatlar ve dış borç hızla arttı. Buna tepki olarak Rusya federasyonunun başkanlığına seçilen Yeltsin ve Leningrad Belediye Başkanı Sobçak, merkezi otoritenin yetkilerini sınırlayıcı bir dizi önlem aldılar. SSCB'nin temel direğini oluşturan Rusya federasyonu üzerindeki idari denetimini kısmen kaybeden merkezi hükûmetin ve onunla beraber Gorbaçov'un meşruiyet temeli giderek yok olmaya başladı. Gorbaçov yaz aylarında yeniden liberal kanada yakınlaşmaya çalıştı ve "9+1" olarak adlandırılan Yeni Birlik Anlaşması'nın 20 Ağustos'ta imzalanması için çaba gösterdi.
1991 yılında Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin yönetici rolü kaldırıldı. Haziran 1991'de ilk çok partili seçim yapıldı. Ancak Ağustos 1991'de KGB başkanı, bazı Politbüro üyeleri ve generaller ülkenin çökmekte olduğunu fark ederek darbe girişiminde bulundular. Darbeciler amaçlarından hemen vazgeçseler de bu girişim diğer cumhuriyetlerde tedirginlik yarattı ve ayrılıklarını ilan etmelerine sebep oldu.
1991 Sovyet darbe girişimi
Sovyetler Birliği'nin ve onun temsil ettiği tüm idari ve ideolojik özelliklerin sonu, Sovyet ordusu, KGB ve SBKP'nin üst yöneticilerinden bir kısmının, "9+1" anlaşmasının imzalanmasından bir gün önce, 19 Ağustos 1991'de bir hükûmet darbesiyle yönetime el koymaya teşebbüs etmeleriyle geldi. "Kamu Selamet Komitesi" adı altında, merkezini Kruçkov, Yazov ve Pugo, yani Ordu, KGB ve İçişleri Bakanlığı üçlüsünün oluşturduğu cunta, Gorbaçov'un direnişiyle karşılaştı. Ordu ve KGB içinde umdukları desteği bulamayan darbeciler, iki gün içinde tüm yönetimi kaybettiler. Askerî birliklerin bir kısmı Moskova ve Leningrad'da sokağa dökülen halkın yanında yer aldı.
Rusya federasyonunun meclis binasında darbeye karşı direndiğini açıklayan ve genel oyla seçilmiş Rusya federasyonu Cumhurbaşkanı Yeltsin, tüm idari ve askeri yetkilerin Rusya federasyonunda geçici olarak toplandığını ilan etti. Darbecilerin Kırım'da yazlık evinde kalmaya mecbur ettikleri Gorbaçov'un Moskova'ya dönmesini sağladı. Darbeci önderler tutuklanırken, Gorbaçov, SBKP Genel Sekreterliği'nden istifa etti. Ortaya çıkan iktidar boşluğunu hızla kendi şahsiyeti etrafında toplayan Yeltsin, SBKP'nin yasaklandığını ve partinin tüm malvarlığına el konduğunu ilân etti. Sovyetler Birliği, 26 Aralık 1991'de Sovyetler Birliği Yüksek Sovyeti'nin üst meclisi Milletler Sovyeti'nin aldığı karar ile resmen dağıldı.
Dağılma
Darbeyi izleyen birkaç ay içinde 1917 Ekim Devrimi'yle açılan tarih sayfası hızla son buldu. Sovyet önderlerinin isimlerini taşıyan kentler, Çarlık Rusyası sırasında taşıdıkları isimlere döndüler. Rusya orak-çekiçli bayrağı bırakıp beyaz-mavi- kırmızılı eski bayrağı benimsedi. Ardından Rusya Federasyonu başta olmak üzere Sovyetler Birliği'ni oluşturan federasyonlar bağımsızlıklarını ilan ettiler. Gorbaçov'un 1985'te iş başına gelmesiyle başlayan süreç 1991 yılında Sovyetler Birliği'nin tarihe karışmasıyla son buldu. Onun yerini Bağımsız Devletler Topluluğu adı altında geçici olarak birleşen, hem kendi aralarında hem kendi içlerinde ulusal-etnik çatışmaların hızla büyüdüğü büyük ölçüde bağımsız cumhuriyetler aldı.
Sonuçları
Sovyetler Birliği'nin dağılmasının sonuçları ve bu sonuçların bir bütün olarak negatif mi yoksa pozitif mi olduğu, Sovyet tarihyazımının en çok tartışılan alanlarından biri ve kapitalizm ile serbest piyasa ekonomisi eleştirisinin önemli bir parçasıdır.[4] Akademisyen Marcel H. Van Herpen'e göre, Sovyetler Birliği'nin dağılması Rus sömürgeciliğinin ve emperyalizminin de sonudur.[5]
Ekonomik bağların dağılmayı izleyen kopması, Eski Sovyet ülkeleri ve eski Doğu Bloku'nda Büyük Buhran'dan bile daha şiddetli bir ekonomik kriz ve yaşam standartlarında "daha önce görülmemiş" bir düşüşe sebep oldu.[6][7]Yoksulluk ve ekonomik eşitsizlik 1988 yılından itibaren artmaya başlamıştı ve 1991'de büyük bir ivme kazandı, tüm eski Sosyalist ülkelerdeki Gini oranı ortalama 9 puan yükseldi.[8] Eski Sovyet ülkelerinin neredeyse hepsi birliğin dağılması ile hala önüne geçilememiş bir şekilde "geri kaldı"; öyle ki, bu ülkelerin bazılarının dağılmadan önceki durumlarına yetişmesinin 50 yıldan fazla süreceği tahmin edilmektedir.[9][10]
Sina Akşin'e göre, Rusya'nın sosyalizmden kapitalizme geçişi "tam bir felaket oldu."[11] 1991'den 1998'e değin Rus ekonomisi her yıl daha da geriledi.[12] Ürünler toplanamadığı ya da dağıtılamadığı için açlık çekildi. Sağlık hizmetlerindeki aksamalar da eklenince, Rusların ömürleri kısaldı. 1990'da orta ve büyük boyutta 30.000 fabrika varken bu sayının 5.000'e düşmesinin etkisiyle işsizlik çok kısa sürede drastik bir artış gösterdi ve aniden işsiz kalan milyonlarca insanın izlediği yollar daha büyük ayrı sorunları da türetti; eski KGB ve polis memurları ve Kızıl Ordu askerlerinin istikrarlı bir iş arayışı içerisinde mafyanın saflarını doldurması ile suç oranları Rus tarihinde görülmemiş bir artış gösterdi,[13] stabil bir gelecek için umutlarını kaybeden çok sayıda üniversite mezunu kız aracılığıyla aynısı fuhuş oranları için de gerçekleşti.[14] Evsizlik drastik bir şekilde yükseldi, öyle ki, 1993'te her on çocuktan birisi sokakta yatıyordu. Dağılmadan önce Rusya'da 10.700 hastane vardı, bu sayı kısa süre içerisinde 5.400'e düştü.[15]Verem[16] ve bebek ölümleri "üçüncü dünya düzeylerine ulaştı", 1990 ve 1998 yılları arasında 3.4 milyon bebek ölümü gerçekleşti.[17] 1991'de Sovyetler Birliği'nde 2.000 difteri vakası meydana gelmişti; 1991 ve 1998 arasında ise Bağımsız Devletler Topluluğu'nda 200.000 kadar vaka bildirildi ve yaklaşık 5.000 kişi öldü.[18] Hastanelere benzer bir şekilde okulların sayısı da yaklaşık 70.000 iken 42.600'e kadar geriledi.[19] Dağılmanın hemen ardından Rusya'nın gayri safi yurt içi hasılası yarı yarıya düştü.[20] Bunalım 1998'de zirve yaptı. Rus rublesinin değeri hızla düştü ve Rusya dış borcunu ödeyemez hale geldi. Rus menkul kıymetler borsası dibe vurdu. Hükûmet rublenin uluslararası piyasada satışını durdurdu. Bu noktada Rusya halkının %90'ı yoksulluk sınırının altında yaşıyordu. Yeltsin'in görevinden istifa etmesi ve yerine 26 Mart 1999'da Vladimir Putin'in gelmesi ile bu negatif etkiler geri çevrilmeye başladı. Rus ekonomisi yaklaşık 10 yıldır ilk kez büyüme gördü, Komünist Parti'yle de işbirliği yapılarak yerel, bölgesel makamların, oligarkların güçleri sınırlandı ve yolsuzlukları kovuşturuldu. Rusya bir karma ekonomi modeli izleyerek yeniden gelişmeye ve büyümeye başladı, G7'lere katılması ile topluluk G8 adını aldı. Bunlara rağmen, özellikle fakirlik ve suç başta olmak üzere dağılmanın sebep olduğu sorunlar günümüzde Rusya'da, ilk yıllara göre daha küçük ancak hala büyük bir ölçüde devam etmektedir, 2014'te Rusya'ya karşı başlatılan ekonomik yaptırımlar da bu sorunların büyümesi için yeni bir tetikleyici olmuştur.[11]
Eski Sovyet ülkelerinde dağılma ve etkilerine yönelik kamuoyu değişiklik göstermektedir. Ermenistan halkının %12'si dağılmanın hayatları üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu söylerken, %66'sı olumsuz bir etkisi olduğunu söylemiştir. Kırgızistan'da, %16 olumlu etkiye, %61 ise olumsuz etkiye sahip olduğunu söylemiştir. Tacikistan'da ise aynı oranlar sırasıyla %27 ve %52'dir.[21] Ukrayna halkının %72'si dağılmadan beri hayatın dağılma öncesine göre kötüleştiğini düşünmektedir. Levada Merkezi tarafından 1991'den beri her yıl gerçekleştirilen anketlerin her birinde Rusların büyük çoğunluğu birliğin dağılmasından pişmanlık duyduğunu belirtmiştir. 2019'da bu oran %66'ya kadar yükselmiştir.[22][23][24] 2019 tarihli bir ankete göre Rusların %59'u Sovyet hükûmetinin "sıradan insanlarla da ilgilendiğine",[25] 2020 tarihli bir başka ankete göre ise Rusların %75'i, Sovyet döneminin ülkelerinin tarihinin "en iyi zamanı" olduğuna inanmaktadır.[26] Bir bütün olarak, eski Sovyet ülkelerinin vatandaşlarının %25'i dağılmanın ülkelerini olumlu, %51'i ise olumsuz etkilediğini söylemektedir. Ek olarak, Sovyet dönemini yaşamış olan daha yaşlı nesiller genellikle kapitalizme yönelik daha negatif ve Sovyetler Birliği'ne yönelik daha pozitif görüşler sergilemeye meyillidirler.[21][27]
^Milanović, Branko (2015). "After the Wall Fell: The Poor Balance Sheet of the Transition to Capitalism". Challenge (İngilizce). 58 (2). ss. 135-138. doi:10.1080/05775132.2015.1012402.
^abAkşin, Sina (Mayıs 2014). "Yüzyılın Sonu: Kapitalizmin Büyük Taaruzu, Sosyalizmin Bunalımı (1985-2000)". Berktay, Ali (Ed.). Kısa 20. Yüzyıl Tarihi (6 bas.). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları (Kasım 2018 tarihinde yayınlandı). ss. 459-461. ISBN978-605-332-151-4.
^Kannan, Kavya (29 Nisan 2019). "Sex Trafficking After Communism". University of Colorado (İngilizce). University of Colorado Boulder. 2 Aralık 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi.
^Reshetnikov, Vladimir A.; Ekkert, Natalia V.; Capasso, Lorenzo; Arsentyev, Evgeny V.; Mikerova, Maria S.; Yakushina, Irina I. (2019). "The history of public healthcare in Russia". Medicina Historica (İngilizce). 3 (1). ss. 16-24. 24 Ocak 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Ocak 2022.
^Laval, Enrique (Mart 2006). "El garotillo (Difteria) en España (Siglos XVI y XVII)". Revista Chilena de Infectología. 23 (1). ss. 78-80. doi:10.4067/S0716-10182006000100012. PMID16462970.
^Vandegrift, Darcie (24 Temmuz 2015). "'We don't have any limits': Russian young adult life narratives through a social generations lens". Journal of Youth Studies (İngilizce). 19 (2). ss. 221-236. doi:10.1080/13676261.2015.1059930.