Iğdır, Iğdır ilinin merkezi olan şehirdir. Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesi'nin Erzurum - Kars Bölümü'nde yer almaktadır. İl merkezi 3 beldeden ve 49 köyden oluşmaktadır. Iğdır merkez ilçe nüfusu 2020 ADNKS sayımı itibarıyla 96.887 olup, köy ve belde nüfuslarıyla birlikte 142.559'dur.[1]
Önemli bir kültür kavşağında bulunan Iğdır, Ermenistan ile de komşudur. Türkiye'nin Ermenistan ile sınırını belirleyen Aras Nehri, Arpaçay ile birleştikten sonra Iğdır sınırları boyunca akar. Bu nehir Iğdırlıların bir nevi hayat damarıdır.[2]
Köken bilimi
Oğuz Han yirmi dört Oğuz boyundan yirmi birincisi sayılan İç Oğuzlar'ın Üçoklar koluna mensup idi. Kentin ismi Oğuz Han'ın altı oğlundan biri olan Deniz Han'ın en büyük oğlu olan İğdir Bey'den gelir.[3] Iğdır'ın sözcük anlamı iyi, büyük, ulu, ünlü ve sahip'tir. Yöre halkı Iğdır adını İdir olarak telaffuz etmektedir.[3]Ermenice: Իգդիրİgdir iken KürtçedeÎdir, Azericede ise şehrin adı İğdir olarak telaffuz edilir.
Tarihçe
Iğdır'da yapılan arkeolojik çalışmalar bölgede yaşamın çok öncelerde başladığını ve bölgenin birçok uygarlığa ev sahipliği yaptığını göstermektedir.[4]
MÖ 900-MS 600 tarihlerinde kraliyet merkezi Van'da bulunan ve tüm Doğu Anadolu Bölgesi'ni idaresi altında tutan Urartu Krallığı'nın kendisine bağlı kurduğu küçük beyliklerden biri de Sürmeli adıyla bilinen Karakale şehridir. 149 yıllarında Bulgar Türkleri olan Arsaklı göçebeler, Sakalar'ı yenip Karakale'yi bir kraliyet merkezi yaptılar. 224 yılına kadar Urartular'la sık sık el değiştirerek Arsaklılar'ın egemenliğinde kalan bölgelerdeki Roma halkları da Arsaklılar'ın egemenliğini kabul etti. Iğdır ve çevresinde 660 yıllarında atlı göçebe halinde yaşayan Saka Türkleri'nin Kafkaslar'ı aşarak bölgeye gelmesiyle, Urartu egemenliği son buldu. 226-651 tarihlerinde bugünkü İran ve Doğu Anadolu'da hüküm süren Sasaniler, 645 yılına kadar Iğdır ve çevresini elinde tuttular. Bölge 2 yıllığına Bizanslılar'ın egemenliğine geçtiyse de Müslümanlar bölgeyi tekrar ele geçirdiler.[5]
İslâmiyet dönemi (646-1071)
638 yılında Halife Ömer döneminde bölgede İslâmiyet yayılmaya başladı. 645 yılında Halife Osman döneminde Erzurum'da büyük Bizans ordusu yenilgiye uğratılınca Aras boyları Müslümanların eline geçti. Eyalete dönüştürülen Sürmeli ve Sahat Çukurlarının (Revan ve Iğdır) başına değişmeli olarak Arap ve Türk valiler gönderildi. Abbasiler döneminde ise bölgeyi sadece Türk valiler yönetmeye başladı.[3]
Selçuklular dönemi (1071-1239)
Selçuklu Hanedanı, 1048 yılındaki Pasinler Savaşı'ndan sonra Iğdır ve çevresine yerleşmeye başladılar. Sultan Alparslan'ın 1071'de Bizans İmparatorluğu ile yaptığı Malazgirt Savaşı'nın ardından, Iğdır ve çevresi kesin olarak Selçuklu egemenliğine girmiştir. Bölge çoğunlukla Kayı boyunun idaresinde kalmıştır. 1239'da Moğol istilası başlayınca Kayılar Sürmeli Çukuru'nu terk edip batıya göç etmişler ve Osmanlı Beyliği'ni kurmuşlardır[6]
Karakoyunlular dönemi (1404-1469)
Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf, Nahçıvan çevresinde Çağatay ordusunu yenince Sürmeli çukuruna girdi. Karakoyunlu Türkleri, Iğdır ve Revan'ın köylerine yerleşmeye başladılar. 1420 yılında Iğdır bir ilçe olarak Revan iline tabi oldu. Karakoyunlular, Sürmeli ve Serhat çukurlarında 65 yıl hüküm sürdüler.[7]
Akkoyunlular dönemi (1469-1502)
Başkenti Diyarbakır'dan (Amid) Tebriz'e taşıyan Akkoyunlular, Aras boyuna ve Gürcistan'a yaklaştılar. 1469 yılında Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan, Sürmeli Çukuru (Iğdır Ovası) ve Sahat Çukuru'na (Revan Ovası) girdi. Bunun üzerine Karakoyunlular, Horasan'a göç etti. Uzun Hasan buraları ele geçirdiğinde bir süre burada dinlendi. Akkoyunlular çağı; sulama için büyük kanallar açılmasıyla, bağ ve bahçelerin arttırılmasıyla Iğdır'ın en parlak ve en verimli çağı oldu.[8]
Safeviler dönemi (1502-1514, 1551-1554, 1555-1578, 1604-1635, 1639-1724, 1735-1736)
1500 yılında Akkoyunlu Elvend Han, özellikle Revan, Iğdır ve Karakoyunlu'dan eli silah tutan gençleri silah altına alıp Akkoyunlu ordusunun güçlenmesi için onları yetiştirmeye başladı. 1502 yılında Safevi hükümdarı Şah İsmail'e savaş açan Elvend Han, onunla Şerur civarında karşılaştı. O yıl savaşı kazanan Şah İsmail bu bölgeyi Şiileştirmesi için Sevindük Han'ın emrine verdi.[9]
Osmanlılar dönemi (1514-1551, 1554-1555, 1578-1604, 1635-1639, 1724-1735)
Osmanlı tahtına oturur oturmaz Safevilere savaş açan Yavuz Sultan Selim, 22 Ağustos 1514'te Çaldıran Muharebesi'yle içinde Sürmeli Çukuru'nun da bulunduğu Tebriz'e kadar olan toprakları Osmanlı Devleti'ne kattı. Ancak Yavuz Sultan Selim'den sonra bölge sürekli el değiştirmeye başladı. Özellikle 1551 yılında Şah Tahmasb'ın Iğdır'a girmesi nedeniyle Kanuni Sultan Süleyman, doğu seferine çıktı. Sürmeli Çukuru'nu denetim altına alıp 17 Temmuz 1554'te Revan Kalesi'ni alarak şehre girdi.
1555 yılında imzalanan Amasya Antlaşması'yla Şah I. Tahmasp; Osmanlıların Kars, Iğdır, Revan (Erivan) ve Tebriz çevresindeki egemenliğini kabul etti. 23 yıl sonra antlaşma bozuldu ve buralar tekrar Safevilerin eline geçti. 1578 yılındaki Çıldır Meydan Savaşı'ndan sonra Aras boyu tekrar Osmanlıların eline geçti. 1583 yılında Osmanlı idari teşkilatında Aralık sancağı adıyla Revan (Erivan) eyaletine bağlanan Iğdır,[10] 1604 yılında Şah Abbas'ın saldırmasıyla yeniden Osmanlıların elinden çıksa da 8 Ağustos 1635 tarihinde sefere çıkan IV. Murat tarafından tekrar ele geçirildi ve 17 Mayıs 1639'da Kasr-ı Şirin Antlaşması'na kadar kesin olarak Osmanlı egemenliğinde kaldı. Bu antlaşmayla iki ülke arasında sınır oluştururken Sahat Çukuru'nda bulunan Revan ve çevresi Safevi hâkimiyetine girdi. Bu tarihi izleyen yıllarda yöredeki kentleri yerle bir eden şiddetli bir depremden sonra Iğdır şehri bugünkü yerinde 1664'te kuruldu.[11]Osmanlı İmparatorluğu 1718-1730 yılları arasında Lâle Devri'ni yaşarken İran'da SünniAfganlarla Şii Safeviler arasında kanlı mezhep çatışmaları yaşanıyordu. Bu kargaşadan faydalanıp Revan'ı ele geçirmek isteyen Osmanlılar, 3 Ekim 1724'te Revan ve çevresini yeniden egemenliği altına aldı. Kendini toparlayan Safevi Devleti Osmanlı'ya savaş açarak 4 Eylül 1746'da Iğdır ve çevresini Kerden Antlaşması'yla topraklarına geri kattı. Bu barıştan 1 sene sonra Nadir Şah'ın öldürülmesiyle Aras boylarında bağımsız hanlıklar kuruldu.[12]
Iğdır ve çevresi 1747 yılında Aras boylarında kurulan hanlıklardan en güçlüsü olan Revan Hanlığı'nın sınırları içindeydi. Bu hanlığın döneminde Iğdır çevresindeki insanların refahı arttı. Yazın tarım ve hayvancılıkta gelişen bölge, kışın özellikle sosyal hayatta gelişme gösterdi. 19. yüzyılın başlarında yayılımcı bir politika izleyen Rusya, 1826 yılından başlayarak Revan, Iğdır ve Nahçıvan'da egemenlik kuran Revan Hanlığı'yla şiddetli çarpışmalara girdi ve güçlü Rus ordusu karşısında direnemeyen hanlığın son hâkimi Hüseyin Ali Han, 1 Ekim 1827'de Revan Kalesi'ni, 22 Şubat 1828'de ise tüm hanlığı Ruslara teslim etti.[13]
Rus dönemi (Sürmeli Sancağı) (1828-1917)
Bölgeyi yönetimi altına almak isteyen Rusya buraya Ermenilerin yerleşmesini desteklemiş ve Ermeniler'i yerleştirdiği Revan şehrinin adını Erivan olarak değiştirmiştir. Ermeniler, Revan Hanlığı'nın toprakları üzerinde yeni Ermeni köyleri kurdular.[14]
1905 yılında Rusya'da çıkan ayaklanma, Çar II. Nikolay'ı meşrutiyet yönetimini ilan ettirmek zorunda bıraktı. Meclise Iğdır çevresinden 2 milletvekili (Ali Ekber Tufan ve Ali Mirza Bey) gitti. 1914 yılında I. Dünya Savaşı başladığında Enver Paşa'nın 100.000 kişilik bir orduyla yola çıksa da Sarıkamış Faciası sebebiyle herhangi bir ilerleme kaydedilememiştir. 1917'de patlak veren Rus İhtilali, Iğdır ve çevresinde bir otorite boşluğu yarattı. Bu boşluktan dolayı Türkler ve Ermeniler anlaşarak Meleklili Ali Ekber Tufan başkanlığında 5 Ermeni ve 5 Türk'ten oluşan Iğdır İcra Komitesi'ni 10 Mayıs 1917'de kurdular. Ermenilerin Mart 1918'de Bakü'ye saldırması üzerine baş gösteren anlaşmazlıklardan ötürü Ermeniler komiteden istifa etti. Hükûmet konağı Iğdır merkezinden Melekli'ye taşındı[15] Şu an Iğdır'a bağlı bir belde olan ama o yıllarda bir köy olan Melekli'ye taşınan hükûmetin ihtiyaçlarını Kaçardoğanşalı köyünden Abbasoğlu Süleyman ve Iğdırmavalı Meşedi Tüccar Abbas Vurgun karşılıyordu. Başkent Melekli olmak üzere, Tuzluca, Aralık, Şerur, Vedibasar, Zengibasar ve Serdarabad'ı kapasayacak şekilde Iğdır Millî Cumhuriyeti ilan edildi. Başkanlığına Ali Ekber Tufan getirilen bu Cumhuriyet, Osmanlı Devleti Ve Bolşevik Rusya tarafından tanınan Mavera-i Kafkasya Cumhuriyeti (SEYM)Meclisi tarafından tanındı. Bu sebeple Iğdır Cumhuriyeti, 'Bağımsız İlk Türk Cumhuriyeti' olmuştur.
Ermeni milislerin saldırılarının artmaya başlaması üzerine işbirliği halinde olan Iğdır, Melekli; Karakoyunlu, Aralık ve Zengibasar'dan oluşan bir ordu kuruldu.[13] Kafkasya'da Türk Halklarını silahlandırmak adına yapılan gizli Tiflis Türk Kurultayı'na katılan Ali Ekber Tufan, Iğdır halkı üzerinde oluşan soykırım endişelerini belirterek Mehmed Emin Resulzade'nin yardımlarıyla temin ettiği silahları Iğdır'a ulaştırmıştır.Silahlandırılan Iğdır Millî Cumhuriyeti Kuvvetlerine, Kazım Karabekir'in talep üzerine gönderdiği, içinde Şehit Çankırılı Mehmet Çavuş'unda bulunduğu bir manga eğitim veriyordu.
Drastamat Kanayan Liderliğindeki Ermeni milislerin ilk ciddi saldırısı Aralık 1919'da başladı. Bunun üzerine Iğdır'da en kalabalık birliği melekli olmak üzere Vedibasar'dan Abbas Kulu Bey 2000, Tuzluca'dan Şamil Ayrım 300, Aralık'tan Merdanoğlu Kurban Ali, Meşhedi Bilal Toksöz, Ali Abuzeroğlu, Gani Hacı Muharremoğlu, Settar Hasanoğlu 100'er kişi, Muhtar Bey (Amarat'tan) 200, Aşiret Kuvvetleri olarak Ağrı Dağı eteklerinden Hamid Güneş 300, Ali Mirza Bey 300, Hacı Mirza Bey'in 150'si atlı olan 1.500 yardımcı kuvvet olarak Nahçıvan'dan Kelbi Ali Han 3000 kişilik ordusu Ermenilerle çatışmaya başladı.
Temmuz 1919'da Ermeniler Melekli'ye saldırdı. Iğdır kuvveti Ermeni milislere karşı koydu ve onları Taşburun'daki mevzilerine geri çekilmeye zorladı. 5 Ağustos 1919'da Ağrı Dağı çevresindeki aşiretlerinde desteğiyle Taşburun çevresindeki Ermeni güçleri yenilip Aras Nehri'nin karşısına geçti.[15]
17 Ocak 1919'da Kars'ta Cenubi Garbi Kafkas Hükûmet-i Cumhuriyesi kuruldu. Kısa bir zaman sonra İngilizlerin denetimi altındaki 12.000 Anzak askeri hükûmeti bastı ve öldürdüğü 2 kişi dışındakileri Malta'ya sürdü.
Wilson İlkeleri adı altında gözlem yapmaya gelen Amerika Genelkurmay Başkanı James Harbord'a Ali Ekber Tufan tarafından bölge gezdirilerek Ermeni çetecilerin sistematik olarak gerçekleştirdiği vahşetin acı hatıraları gösterilmiş ve imza toplama gibi etkinlikler düzenlenerek General Harbord'a sunulmuştur. General Harbord İtilaf Devletlerine;'Büyük Ermenistan denilen yerde Ermeni göremedim' raporunu iletmiştir ve bu sayede Türk halkını tehlikeden önleyecek geçici bir sınır oluşturulmuştur. Ayrıca bu rapor Lozan Antlaşması'nda Iğdır'ın Türkiye sınırları içinde kalması konusunda büyük önem arz etmiştir fakat daha sonra bölgeye gelecek olan 'Barış Gücü' adı altındaki 6.000 İngiliz askerinin silah ve cephanesini Ermeni Ordusuna vereceği tahmin edilememiştir.[16]
Bazı tarihçilere göre bu saldırılar sırasında Iğdır halkı üzerinde insan hakları ihlâlleri yoğun biçimde yaşanmıştır.[17] Ancak bazı Ermeni kaynaklarına göre de bu durumun tersi yaşanmıştır. Osmanlı Devleti'nin vatandaşıyken Bulgar ordusunda ve Rus ordusunda Osmanlı Devleti'ne karşı yapılan savaşlara katılmış, Doğu Anadolu Bölgesi'nde Ermeni isyanlarını kışkırtmış ve isyanlara elebaşılık etmiş olan Andranik Ozanyan şöyle anlatıyor:
“
Bana "yaşantınızın en mutlu günü hangisidir?" diye sordular. Ben de cevap olarak Batı Ermenistan'ın Gomer Köyü yakınlarında sayıca üstün Türk saldırganlara karşı Ermeni erkek ve kadınlarından oluşturulan küçük bir grupla kendi yönetimimde yapılan çarpışmayı hatırladım.[18]
„
II. Kafkas Kolordu Komutanlığından III. Ordu Komutanlığı'na 16 Mayıs 1916 tarihinde gönderilen mesajda durum şöyle ifade edilmiştir: Ermeni çeteleri sadece 1918 yılı Nisan ayında Iğdır'da 800'ü aşkın Müslümanı öldürmüştür..[19] 21 Ağustos 1919 tarihinde 12. Fırka Kumandanı Osman Nuri'nin 15. Kolordu Kumandanlığı'na göndermiş olduğu raporda; Ermenilerin saldırı yapacağı yerlerdeki Hristiyanları bir bahane ile bölgeden çektikleri ve bu şekilde Iğdır ve Tuzluca (eski adı Kulp) civarındaki köylere aniden girmek için hazırlandıklarını bildirmiştir.[20] 5 Temmuz 1920 tarihli bir diğer raporda 1918 yılından beri Kars ve Iğdır çevresinde öldürülen Müslüman sayısının 25.000'i geçtiği kaydedilmiştir.[21]
Temmuz 1919'da Ermeniler Melekli'ye saldırdı. Iğdır halk kuvveti Ermeni milislere karşı koydu ve onları Taşburun'daki mevzilerine geri çekilmeye zorladı. 5 Ağustos 1919'da Ağrı Dağı çevresindeki aşiretlerinde desteğiyle Taşburun çevresindeki Ermeni güçleri yenilip Aras Nehri'nin karşısına geçti.
Kasım 1919 yılında İngiliz ve Rus birliklerinden silah temin ederek tekrar Iğdır üzerine yürüyen Ermeni birlikleri Iğdır ve Başkent Melekli'yi muhasara altına almıştı. Gıda ve cephane sıkıntısı çeken halk, Doğu Beyazıt'ta bulunan Türk tümeninin Polatlı'ya hareket edeceği dedikodusuna dayanamayarak İran ve Ağrı (Karaköse)'ye doğru milis güçlerin eşliğinde hareket ettiler. Gödekli civarındaki halk ise Erzurum'a doğru yola çıktı. Melekli'de muhasara altında kalan 3.000 civarında sivil halkı Doğu Beyazıt'tan desteğe gelen Celali Aşireti Reisi Broki Hesso Telli (İbrahim Ağa) birlikleri kurtararak Doğu Beyazıt'ta misafir etmiştir.[22] İran'ın Hoy, Makü, Sengerköy ve Kişmiştepe bölgelerinde kış aylarını geçirmek üzere kamp kuruldu[22]
1920 İlkbaharında İran'da yerli halkın zulmüne dayanamayan halk geri dönerek Erhacı'da kamp kurmuş, 1920 İlkbaharında saldıran Ermeni birliklerini geri püskürtmüş ve daha sonra gelen TBMM Ordusu ile birlikte Iğdır'a tekrar geri dönmüşlerdir.
Civar köylerdeki olaylar
Ermeni saldırılarından kaçan 14 köyün halkı, Küllük Köyü'nde toplandı. Buradaki silahlı milisleri silahsızlandıran Ermeniler, halkı toplu bir şekilde öldürmüşlerdir.[21]
Güney Batı Kafkas Müslüman Merkez Komitesi Başkanı Dr. Esat Oktay'ın 5 Ağustos 1919 tarihli raporunda Oba Köyü dahil olmak üzere 38 köyün de aynı kaderi paylaşmış olduğu belirtilmiştir.[20]
Yerli Ermeniler, Erivan'da boşalan Türk köylerine göçüyorlardı. Iğdır halkı ise boşalttığı köylere zaman zaman tekrar geri dönüyordu. General Dro'nun birlikleri, Küllük, Yaycı, Alikamerli, Oba ve Hakmehmet köylerindeki halkla çatıştıktan sonra Kızılzakir (Akyumak) ve Melekli'den geri püskürtülmüştür.[13]
Ermenilerin saldırıları sonucu silahsız kalan halk canını kurtarmak için İran'a kaçmaya başladı.[23] 1919'un sonlarına doğru dağılan ve ortak bir direniş kuramayan Iğdır halkını örgütlemesi için Erzurum'daki 15. kolordu komutanı Kâzım Karabekir'in emriyle Iğdır civarına birkaç subayla asker gönderildi. Ancak halk, Yüzbaşı Ahmet Cengiz Bey etrafında toplandı. Kerimbeyli Köyü'nde Cengiz Bey Şura Hükümeti kuruldu.
Karakoyunlu'da bir akşam toplanan Cengiz Bey ve adamları Cavit Paşa'nın yanına çıktı. Iğdırlılara yüklü miktarda silah ve cephane verildi ve bunlar hiç Ermeni yaşamayan ve Ermenilerin giremediği köylerden biri olan Melekli'de yığıldı.[20]
1920 ilkbaharı Türk-Ermeni savaşları
Ermenilerin saldıracaklarını tahmin eden Cengiz Bey, Iğdır çevresinden eli silah tutanlardan bir ordu kurdu. Iğdır'ın merkezindeki Ermeniler üzerine yürüdü. Püskürtülüp Melekli'de sıkışan orduya Doğubayazıt'taki Kürt aşiretlerinden destek kuvvetleri geldi. Aşiret kuvvetleri basında olan kurtulusunda gore 3.000 kadar Türk'ü kurtarıp Erhacı'ya topladılar.[22] 19 Mart 1920'de General Dro komutasındaki Ermeni 2. Tümeni batıdan Iğdır Ovası'na saldırdı. General Dro'dan kaçanlar Ağrı Dağı eteklerindeki köylere sığınıyorlardı. 5.000'in üzerindeki ahali Erhacı Gölü çevresindeki Ağrı Dağı'nın savunmaya elverişli yerlerinde mevzilendi. 20 Mart 1920'de sabah saatlerinden itibaren General Dro kuvvetleri Erhacı'ya top mermileriyle saldırdı. Akşama kadar süren gerilla savaşlarıyla Ermenilere 1.000'e yakın kayıp verdirildi[24] Türklerden ise 30-40 civarında kayıp vardı[25] Bu arada Erhacı ahalisiyle civar köylerden sığınanlar korunaklı sığınaklarda saklandığı için zarar görmedi. Erhacı civarında saklanan 5.000'in üzerindeki ahali, Doğubeyazıt üzerinden İran Azerbaycanı olarak kabul edilen Tebriz ve çevresine mülteci olarak gitmişler ve Cumhuriyet kurulduktan sonra eski yerlerine dönebilmişlerdir. Sağ kalan Iğdırlıların eli silah tutanları ise Millî Mücadele için Ankara'ya doğru yola çıkmıştır.[20]
8 Temmuz 1920'de Ermeniler, Bayraktutan ve Kadıkışlak istikâmetinden Iğdır'a saldırdılar. Ermenilere karşı koyamayacaklarını düşünen ahali Ağrı Dağı'nın korunaklı kayalarına kaçarak köylerini terk ettiler. Hemen hemen Iğdır ilinin tamamına yakını terk edildiği için Ermeniler Doğubeyazıt'a doğru gittikçe ilerlemeye başlamışlardı.[21]
Türk doğu cephesi kuvvetlerinin Ermenistan seferi
1920 yılının Eylül ayında Kâzım Karabekir komutasındaki birlikler harekete geçerek 29 Eylül 1920'de Sarıkamış'ı alarak 1 Ekim 1920'de Kağızman'a girdi. Deli Halit Paşa komutasındaki tümen, 30 Ekim 1920'de Kars Kalesi'ni aldı. 7 Kasım 1920'de Gümrü'ye girildi. Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir, karargâhını buraya kurdu. Aynı gün Nahçivan'daki Türk birlikleri Nahçıvan çevresini ele geçirdi.
Doğu'dan gelen Abbas Kulu Bey ile Teğmen Mustafa Kâmil'in emrindeki 3.000 kadar eğitilmiş kuvvet Zengibasar'a ulaşmış ve Revan önlerine kadar gelmişti. Iğdır'a hareket emri veren Cavit Paşa, 11. Tümen başında Doğubeyazıt'ın kuzeyindeki sarp kayalık yollarını aşıp Sürmeli Çukuru'na doğru yöneldi ve karargâhı Suveren (Ergof)'da kurdu. 11 Kasım 1920 gecesi Türk kuvvetleri taarruza geçti ve 12 Kasım 1920 itibarıyla Sürmeli Çukuru'nda bulunan Ermeniler buradan ayrıldılar. Kâzım Karabekir, Mustafa Kemal Paşa'ya gönderdiği ve pek gizli tutulmasını belirttiği yazısında Iğdır yöresinin Yeni Türkiye Devleti'nin sınırları içerisine alınmasını belirterek şöyle kaydetmektedir:
Ermenilerin esasen bir hükûmet teşkil etmeleri müşkül. Aras Nehri'nin cenubuna ise katiyen hâkim olamadılar. Ben hududun dağlardan değil, Aras Nehri'nden geçmesini teklif ettim ve zannediyorum ki öyle de olacak...[26]
Ermenistan, 17 Kasım 1920'de Kâzım Karabekir'in öne sürdüğü barış şartlarını kabul etmiş ve bunun üzerine 22 Kasım 1920'de Gümrü'de barış görüşmelerine başlanmıştır. 2 Aralık 1920'de Gümrü Antlaşması imzalanarak Iğdır ve çevresi Türklere verilmiştir. Antlaşmanın imzalanmasından bir gün sonra Ermenistan, Kızıl Ordu'nun denetimine girince burada bir Sovyet Hükûmeti kurulduğu için bu antlaşma onaylanamadı. Bu yüzden Sovyet Rusya ile TBMM Hükûmeti arasında 16 Mart 1921'de imzalanan Moskova Antlaşması ve Kars Antlaşması'yla Iğdır Türklere verildi.[23]
İl merkezi 14 Kasım 1920 tarihinde Kâzım Karabekir Paşa'nın orduları tarafından ele geçirilmiştir. Nitekim, Iğdır'da 14 Kasım tarihi ilin düşman işgalinden kurtarılışının yıldönümü olarak her yıl törenlerle kutlanmaktadır.
1924 yılında ülke yönetimi yeniden yapılandırılırken[27]Bayazıt Vilayeti'ne bağlı bir nahiye, 1934 yılında[28]Kars'a bağlı bir ilçe olan Iğdır, 1991'de SSCB'nin dağılmasından sonra Kafkasya'da ortaya çıkan karışıklıklardan dolayı önemi artmasından dolayı Ardahan'la birlikte 3 Haziran 1992 tarih
ve 21247 sayılı Resmî Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 3806 sayılı kanunla Kars'tan ayrılarak il olmuştur.[20][29][30]
Eskiden kervan yolları üzerinde önemli bir durak olan Iğdır şehrinde, ekonomi büyük ölçüde tarıma dayalıdır. Aras Nehri'nin suladığı ova, Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki en önemli bitkisel üretim alanlarından biridir. Iğdır bahçeden bahçeye geçiş yapan evleri ile ünlüdür. Bu bahçelerde kayısı ve elma ağaçları vardır. tarım için elverişli olup şeker pancarı, pamuk, karpuz, domates gibi çeşitli meyve ve sebzeler yetiştirilmektedir.[23]I. Dünya Savaşı'nın ardından Rus işgalinin kalkmasıyla pazarla bağlantısı kesilen şehrin ekonomik yaşamı 1950'lere dek süren durgunluğa girdi. 1950 yılından sonra Aras Nehri'nin sulamada kullanılmasıyla ürünlerde büyük çeşitlilik sağlandı.[11]
Yıllık yağış tutarının azlığına, yağış rejiminin düzensizliği ve buharlaşma miktarının fazlalığı da eklenirse ovadaki tarımda sulamanın ne derece önemli bir paya sahip olduğunu görülür. Sulamanın daha kapsamlı yapılabilmesi için Iğdır Ovası, Batı Iğdır Ovası ve Doğu Iğdır Ovası olmak üzere iki bölüme ayrıldı ve böylece sulama projeleri başlatılmış oldu.
Bölgede 2000 yılı itibarıyla 16.500 dolayında çiftçi ailesi bulunmaktadır. Bölge çiftçilerinin ancak yarıya yakını toprak sahibidir.[31]
Iğdır Kayısısı (Şalağı); dünyaca ünlü olan ve sadece Iğdır yöresi ile Kağızman'da yetişen bu kayısı türünün şekli eliptik olup simetrik bir yapıya sahiptir. Çekirdekleri uzun şeritli ve tatlı olduğundan kuruyemiş olarak tüketilebilir. Erkenci bir çeşit olduğundan Haziran ayının son haftasında olgunlaşmaya başlar. Iğdır'ın en yaygın kayısı türü olan Şalak çeşidinin birçok faydası olduğu bilinmektedir.[31] 2013 yılında Rusya'ya 1.500 ton kayısı ihracatı yapılmıştır.[32]
Iğdır'da Kayısı Ağacı Varlığı (2006)
Şalak
%75
Ordubat ve Teberze
%20
Ağerik
%5
2008 yılı itibarıyla Ağrı ve Kars illerinde toplam şeker pancarı üretimi 174.050 ton olarak gerçekleşirken aynı yıl, Iğdır'da şeker pancarı üretimi 224.158 ton olmuştur. İki ilde toplam kullanılan alan 4.540 Ha iken Iğdır'ın alanı 4.200 Ha'dır. Ancak Kars ve Ağrı şeker fabrikalarına sahipken, Iğdır'da şeker fabrikası bulunmamaktadır.[33]
Canlı hayvan ticaretine yönelik olarak çok sayıda koyun yetiştirilir. Bu yüzden koyunculuk birinci, sığırcılık ikinci plandadır. Koyun sürüleri, yazın yaylalardaki sulak çayırlara çıkarılarak otlatılır. Şeker pancarı üretimi yaygınlaştıktan sonra sığır besiciliği gelişti. Hayvanlardan sağılan sütlerin değerlendirildiği mandıralarda tereyağı ve kaşar peyniri üretilir.[2]
Iğdır'da Sığır Türü ve Sayısı (2000)
Türü
İl merkezi
İnek
13.900
Dana
9.600
Öküz
350
Boğa
900
Manda
950
Toplam
25.700
Hayvancılıkta birinci sırayı koyun alır. Onu sırasıyla keçi, sığır-manda ve kümes hayvanları izler. Bölgede bulunan çayırlar, küçükbaş ve büyükbaş hayvanlara yeterli gelmemektedir. Bu yüzden hayvan yemleri, hayvancılıkta önem teşkil eder.[3]
Ovadaki kümes hayvancılığında baş sırayı tavuk alır. Onu hindi, ördek ve kaz gibi çeşitli kümes hayvanları takip eder. Çok eskiden beri sürdürülen bu faaliyet, ilkel metotlarla ve ilkel ırklarla daha çok aile tavukçuluğu şeklinde sürdürülmektedir. 2006 yılında bölgeyi etkisi altına alan kuş gribi salgınına kadar aile başına 5-10 adet tavuk düşüyordu. Kümes hayvanlarının %90'lık bir kısmı tavuklardan oluşuyordu. 2006 yılının başlarında ilde ele geçirilen kümes hayvanlarının %98'inden fazlası imha edilerek bölge halkına hayvanların değeri ödenmiştir.[34]
Iğdır Ovası ve çevresi arıcılık bakımından son derece elverişli şartlara sahip olmasına rağmen arıcılık faaliyetleri yeterince gelişmemiştir. 2000 verilerine göre en çok kovan 7.249 ile Tuzluca ilçesinde bulunmaktadır. Onu 642 kovanla merkez ilçe, 193 kovanla Aralık ilçesi ve 154 kovanla Karakoyunlu izlemektedir. Bölgenin başlıca arı ırkı; "Kafkas Arı Irkı"dır. Kovan başına 20–25 kg bal üretimi düşmektedir.[23]
Sanayi faaliyetleri yok denecek kadar az olan Iğdır'da[29] bir tane Organize Sanayi Bölgesi vardır, o da şehir merkezinde bulunmaktadır. Kentte TMO'ya ait silolar ve SEK'e bağlı Kars Sek Mama İşletmesinin bir süt toplama merkezi vardır. Başlıca sanayi kuruluşları, dokuma sanayi kolunda çalışan küçük ölçekli işyerleridir.[2]
Iğdır Küçük Sanayi Sitesi'nde 317 adet iş yeri mevcut olup, faal olan bu iş yerlerinde hâlen 550 civarı kişi çalışmaktadır.
Merkez ilçeye bağlı Çalpala Köyü yakınlarında Kiti Hidroelektrik Santrali bulunmaktadır. Bu santral, 1961 yılında kurulup 1966 yılında faaliyete geçmiştir. 2 tane tribünü bulunmaktadır. Yıllık ortalama enerji kapasitesi 6 GWh 'dır.[3]
Iğdır yer altı kaynakları bakımından zengin değildir. Merkez ilçeye bağlı Suveren Köyü çevresinde Ponza Taşı (Suyun yüzeyinde durabilen ve hamamlarda sırt keselemek için kullanılan delikli ve süngerimsi taş) madenine rastlanır.
Ayrıca Nahçıvan'a olan sınır kapısının Iğdır ekonomisine olan katkısı büyüktür fakat buradaki sınır kapısında ticaret çeşitliliği, tam sınır kapısının şehrin gelişimini büyük oranda hızlandırdığı dönemlerde sınırlandırılmıştır. Bu sınırlamada yöre halkının Nahçıvan'dan devamlı olarak kaçak mazot getirmesi etkilidir.[23]
Tarım ve hayvancılık, 1992 yılına kadar bölgenin en önemli iktisadî faaliyet kolları durumunda olmuştur. Ancak, bu tarihten sonra gerek PKK'nın eylemlerinin yoğunluk kazanması, gerekse Dilucu gümrük kapısının açılmasıyla birlikte tarım ve hayvancılık, hızla önemini kaybederken, ticaret, cazibesi artan bir sektör haline gelmiştir.
Ticaret hayatını olumsuz yönde etkileyen en önemli nedenler; bölgenin sınırda yer alması, önemli tüketim merkezlerine uzak olması, işlek karayolları üzerinde bulunmaması, şehirleşme olgusunun zayıf olması ve sanayinin gelişmemiş olması gibi nedenlerdir.[35]
Iğdır'ın iklimi Doğu Anadolu Bölgesi tipi Karasal İklimi'dir. Şehrin ovalık kesimleri, Doğu Anadolu Bölgesi'nin öteki kesimlerinde görülen şiddetli kara ikliminden fazlaca etkilenmez. Bunun en önemli nedeni çevresinde bulunan Ağrı Dağı gibi yüksek alanlara göre alçakta olmasıdır. Kuytu konumuyla mikroklima oluşturan Iğdır Ovası'nda yer alan Iğdır kentinde yıllık ortalama sıcaklık 11,6 °C'dir. Oysa yalnızca 170 km uzaklıktaki Kars'ta bu ortalama 4,2 °C'dir. Ovada kışlar, Erzurum-Kars yaylasına göre daha yumuşak, yazlar ise daha uzun ve sıcak geçer. Kentte kışın -30 °C'ye kadar düşen ve yazın da 41 °C'yi aşan hava sıcaklıklarına rastlanır. Kuytuluğu yüzünden Türkiye'nin en az yağış alan kentidir. Özellikle yarı kurak iklime sahip olması bitki örtüsü Doğu Anadolu'nun tipik bitkisel örtüsü olan bozkır olmasına yol açmıştır. Orman açısından ülkenin en yoksul bölgelerinden biridir.[11][36]
Iğdır Rasat İstasyonu'nun 16 yıllık ölçüm sonuçlarına göre, bölgede havanın yıllık ortalama bağıl nem değeri %63'ü bulmaktadır. Bağıl nem oranı, yıl içinde en yüksek değerini Aralık ayında (%73), en düşük değerini de Temmuz ayında (%53) ulaşmaktadır. Yıllık toplam 98.8 açık güne sahip bulunan Iğdır'da, bu gibi günlerin yıl içinde en çok görüldüğü ay Ağustos (16.3 gün), en az görüldüğü ay ise Nisan'dır (4 gün). Bölgede açık günler en fazla Haziran ile Ekim arasındaki aylarda görülür. Buna karşılık yılda 65.8 günü bulan kapalı havalar, 10 günün üzerindeki ortalamasıyla en çok Aralık, Ocak ve Şubat aylarında görülmektedir.[37]
Iğdır Ovası, kıvrımlı Alp sisteminin bir bölümü olan İç Doğu Toros'un iç kavisinin kuzeyinde batı-doğu yönlü bir depresyon sahasında yer alır. Bölge içerisinde bulunan en yaşlı biçimlenim Paleozoikkireçtaşlarıdır. Üst pliosen Aşağıerhacı Köyü'nün güneyi ile Sürmeli, Olgunlar ve Değirmenköy çevresinde görülür. Üst pliosen; Sert çimentolu, yer yer çapraz tabakalanmalı, kırıklı ve pembe renkli grelerden oluşmuştur. Lamellibranş ve gastropod içerirler. Batıda yüzeyde görülen pliosen biçimlenimleri doğuda ova tarafında alüvyon altında kalır ve geçirimsiz tabakanın kayacını oluştururlar. Iğdır'ın hemen güneyinde yer alan Ağrı Dağı'nın kuarterner bazaltik lavları ovanın güney kısımlarını kısmen örtmüştür. Büyük Ağrı volkanının çıkardığı akıcı lavlar Karakoyunlu ve Taşburunbazaltlarının oluşumunda ana konilerin püskürtmeleri de etkili olmuştur. Ovadan güneye bakıldığında aralıklı püskürtmelerin oluşturduğu kademeli lavplatoları dikkat çeker. Bazaltlar siyah renkli ve kırıklı bir yapı sergilemektedir.[38]
Rus Çarlığı'nın 1897 yılında yaptığı nüfus sayımında Iğdır şehir merkezinde 4.680 kişi yaşamaktaydı. Iğdır il genelindeki dengeli dağılımın aksine şehir merkezinde Ermeniler çoğunluktaydı. Bunların 3.934'ü (%84) Ermeni, 559'u (%11.9) Rus, 82'si (%1.7) Azeri ve 72'i ise (%1.5) Kürtlerden oluşmaktaydı.[39] Ancak 1920 yılında yaşanan Türk-Ermeni savaşları sonrası Ermenilerin göç etmesiyle şehir merkezinin demografik yapısı değişmiştir. Kâzım Karabekir anılarında, 18 Mayıs 1920'de Iğdır'a ayak bastığında merkezde 400 civarı ev bulunduğunu belirtir.[26] Cumhuriyet Dönemi'nin ilk nüfus sayımının yapıldığı 1927 yılında Iğdır ilçe sınırlarında köylerle birlikte sayılan nüfusun %52,9'unun ana dili Türkçe, %47'sinin ise Kürtçedir.[40] 1927'de 3.716 olan merkez ilçe nüfusu, 1935'te 6.737 olurken merkeze bağlı köy ve bucaklardaki nüfus 24.536'ydı.[41] Kent merkezinin nüfusu 1940'ta 9.465'i, kente bağlı köy ve bucaklardaki nüfus da 24.556'yı bulmuş ancak II. Dünya Savaşı'nın olumsuz etkileri nedeniyle 1945'te 8.644'e, 1950'de de 7.826'ya düşmüştür. Merkeze bağlı bucak ve köylerin toplam nüfusu da 1945'te 24.995'e, 1950'de de 31.585'e, 1955'te de 39.585'e yükselmiştir.[41] 1956 yılından itibaren Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'nün başlattığı sulama projeleri sonucu artan tarımsal etkinlikler şehir merkezinde nüfusun artmasına yol açmıştır. Bu yüzden, 1955 yılında 9.646 olarak sayılan şehir nüfusu, ilk kez 1960'ta 10.000'i aşarak 12.730'a, 1970'te 21.420'ye, 1975'te de 29.542'ye yükselmiştir. Ancak 12 Eylül 1980 öncesinde yaşanan olaylardan dolayı 1980'de yeniden 24.352'ye düşen nüfus, bu dönemden sonra hızla artmaya başlamış ve 1985'te 29.460'a, 1990'da 35.858'e, 1997'de 45.941'e ve 2000'de 59.900'e, 2007 senesinde de 75.927'e yükselmiştir.[42] Şehrin genel nüfusu ise 2000 sayımlarına göre 168.634'tür. Türkiye İstatistik Kurumu'na göre 2007 nüfusu 181.866'dır. İl merkezi son yıllarda Tuzluca ilçesinden küçük bir göç almıştır. İldeki nüfus artış hızı ise %42.2'dir. Nüfusun yaklaşık %25'i tarım, %23'ü hayvancılık, % 33'ü ticaret ve sanayi ve %19'u da diğer sektörlerde çalışmaktadır.[3]
İl belediye teşkilatı 1923 yılında kurulmuştur. İl genelinde toplam 8 belediye vardır. Görevdeki Iğdır Belediye Başkanı Mehmet Nuri Güneş'tir. Hâlen belediyede 77 memur, 3 daimi işçi ve 371 geçici işçi çalışmaktadır. Belediye sınırların içerisinde 14 mahalle bulunmaktadır.[69]
İlde, kamu sağlık kuruluşları ile özel sektörde çalışan hekimlerle birlikte hekim başına 1.992 kişi düşerken, ülke ortalaması olarak bu rakam 1.000 dolayındadır. Araç-gereç malzeme ve personel yetersizlikleri de dikkate alındığında il genelindeki sağlık hizmetlerinin çok yetersiz olduğu anlaşılacaktır. Iğdır ili genelinde 3 adet Devlet Hastanesi, 1 Özel Hastane, 1 Verem Savaş Dispanseri, 1 Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezi, 1 Sağlık Meslek Lisesi, 1 Acil Sağlık İstasyonu, 18 Sağlık Ocağı, 40 Sağlık Evi, 29 Eczane ve 30 civarında özel muayenehane bulunmaktadır. İl genelinde 29 uzman hekim, 59 pratisyen hekim, 38 sağlık memuru, 314 ebe ve hemşire, 220 diğer personel olmak üzere toplam 661 sağlık personeli görev yapmaktadır.[71]
İlde okul öncesi eğitim, 4 anaokulu ve 23 anasınıfında görülmekte olup, sayılarının artırılma çalışmaları devam etmektedir. İldeki toplam anaokulu öğrenci sayısı 1.897'dir. 164 ilköğretim okulunda 50.000'e yakın öğrenci eğitim ve öğretim görmekte olup, 164 ilköğretim okulunun 29'u il ve ilçe merkezlerinde 135'i köylerde bulunmaktadır. Bu okulların 66'sında ikili eğitim, 98'inde ise normal eğitim yapılmaktadır. Derslik başına düşen öğrenci sayısı ise 50 küsurdur. İlde ilk ortaokul 1934'te, ilk lise ise 1965'te açılmıştır. İldeki ortaöğretim kurumlarında toplam 5.257 öğrenci eğitim görmektedir. İlde 7 Genel Lise, 2 Anadolu Lisesi, 2 Anadolu Öğretmen Lisesi, 1 Fen Lisesi, 1 İmam hatip lisesi, 2 Çok Programlı Lise ve 5 Meslek Lisesi bulunmaktadır. İlin sürekli göç alması nedeniyle okulların pek çoğunda ikili öğretime geçilmek zorunda kalınmış olup, derslik başına düşen öğrenci sayısının aşağıya çekilebilmesi için çeşitli eğitim yatırımları yapılmaktadır. İlde 1'i merkezde, 3'ü ilçelerde olmak üzere toplam 4 tane Halk Eğitim Merkezi bulunmakta olup, bu merkezlerde halka yönelik yaygın eğitim çalışmaları devam etmektedir. İlde, Küçük Sanayi Sitesi bünyesinde bulunan Çıraklık Eğitim Merkezi'nde çırak ve kalfalara eğitim ve öğretim verilmektedir. Millî Eğitim Müdürlüğü bünyesinde Rehberlik Araştırma Merkezi, eğitim camiasına ve özel eğitime muhtaç çocuklara hizmet vermektedir. İlde 1995-1996 döneminde eğitim ve öğretime başlayan 1 Meslek Yüksek Okulu mevcut olup, okulun, 1999-2000 eğitim ve öğretim yılı itibarıyla işletme, muhasebe, turizm ve otelcilik, ithalat ve ihracat, pazarlama, bilgisayar programcılığı ve maliye olmak üzere 7 bölümü, muhasebe ve işletme dallarında 7 gece bölümü olmak üzere toplam 10 bölümü ve 750 öğrencisi bulunmaktadır.[23][72]
Iğdır'ın merkez ilçesinde bulunan bazı liseler
Iğdır Lisesi
Iğdır Anadolu Öğretmen Lisesi
Iğdır Haydar Aliyev Fen Lisesi
Iğdır M.E.V Anadolu Lisesi
Iğdır Atatürk Anadolu Lisesi
Iğdır 125. Yıl Anadolu lisesi
Ulaşım
Iğdır'da çevre il, ilçe ve komşu ülkeler ile bağlantısı karayolu ve havayoluyla sağlanmaktadır. Bölge karayolu bağlantısı şehirlerarası ve şehiriçi olmak üzere ikiye ayrılır. Şehirlerarası yollar Erzurum, Kars ve Doğubayazıt'tan gelerek Iğdır'ın şehir merkezinde tek bir istikâmette birleşir ve Dil Ovası'nı takip ederek Dilucu Sınır Kapısı'ndan Nahçıvan'a doğru uzanır. Şehiriçi yollar ise Dilucu Sınır Kapısı'ndan Tuzluca ilçesinin Kars ve Erzurum'la olan sınırına kadar uzanır. Şehirde karayolu haricinde Kars Tren İstasyonu veya Kars Havaalanı aracılığı ile Kars'a oradan da karayolu ile Iğdır'a ulaşılır.[29]
Iğdır'ın, Iğdırlı Turizm ve Bizim Iğdır Turizm gibi seyahat acenteleri bulunmaktadır. Küllük Köyü yakınlarında bulunan Iğdır Havalimanı'nın inşaatı 1996 yılında başlamış ancak, 2001 yılında tamamen durdurulmuştu. 12 Haziran 2010 tarihinde yeniden temeli atılarak yapımına devam edilen havalimanı,[73] 13 Temmuz 2012'de açıldı. Şu an iç hat uçuşlarına hizmet etmektedir.[74]
Medya
Iğdır'da ilk yerel gazete 28 Eylül 1950'de Cengiz Ekinci tarafından çıkarılan Iğdır Gazetesi'dir. İlk çıkarılan dergi ise 30 Ekim 1950'de Ramiz Özler tarafından çıkarılan Aras Dergisi'dir. Iğdır'da şu an faaliyet gösteren 4 yerel gazete, 1 kanal (Iğdır TV) (Yayın hayatına ara verdi.) ve 1 radyo (Iğdır FM 93.0)[75] vardır. Bu gazetelerden 1 Eylül 1955'te Fazıl Şıktaş tarafından kurulan Yeşil Iğdır Gazetesi 50 yılı aşkın süredir yayın hayatına devam etmektedir. Diğer önemli gazeteleri ise; Güven, Iğdır Yaşar ve Aras Gazeteleridir.
İlde, özellikle de merkez ilçede, boks, tekvando, karate, masa tenisi, satranç, bilardo, voleybol, basketbol, güreş, vücut geliştirme, judo ve halk oyunları branşlarında sporcu yetiştirilmektedir. 10 adet özel beden eğitimi ve spor tesisi bulunan Iğdır'daki[76] en büyük stadyum, profesyonel liglerde Iğdırspor'un saha işlevini gören ve il merkezine iki kilometre uzaklıkta olup 3500 kişilik açık seyirci tribünü olan Iğdır Şehir Stadyumu'dur.[77] Iğdır'da 22 spor kulübü, 1 kapalı spor salonu, 1 çim saha ve 1 adet de toprak saha bulunmaktadır.[77] Şehrin en başarılı ilk ve tek profesyonel takımı olan Iğdırspor, 1997-2007 yılları arasında 2. Lig ve 3. Lig'de mücadele edip tekrar amatör kümeye düşmüştür. İlin basketbol ve voleybol gibi spor dallarında önemli bir başarısı bulunmamaktadır.
Iğdır il merkezinde merkez ilçe ve Melekli beldesinde olmak üzere toplam 2 adet Halk Kütüphanesi mevcut olup, bu kütüphanelerde kitap ve süreli yayın bulunmaktadır.[78] Sinema salonu mevcut olmayan Iğdır'da 29 Temmuz 2011'de bir "7 boyutlu sinema salonu simülatörü" hizmete girmiştir.[79]
Iğdır Ovası'nın batısında, Ermenistan sınırında, savunmaya elverişli olarak Urartular zamanında inşa edilmiştir. Bölgenin en eski yerleşim kalesi olup Orta Çağ'a ait bir yerleşim özelliği taşımaktadır. Çalpala Köyü'nün 2 km. batısındadır.
Iğdır İl Merkezi'ni Asma Köyü'ne bağlayan yolun 25. kilometresinde bulunan kervansaray 12. yüzyıl Selçuklu taş işlemeciliğinin en güzel eserlerinden biridir. 1986 yılında koruma altına alınmıştır. Ancak hala harabe halindedir.
Kültepe Mezarlığı:
İl merkezine bağlı Melekli Beldesi yakınlarındadır. 1913 yılında yapılan kazılarda Urartular'a ait bir mezarlık keşfedilmiştir. Ayrıca süs eşyaları, silahlar ve mühürler de bulunmuştur.
Kümbet:
Iğdır'ın Çakırtaş köyünde bulunmakta olan bu eser Selçuklular tarafından yapılmıştır. Ancak bu kümbetin bakımsızlıktan bazı yerleri önemli ölçüde tahrip olmuştur.
Iğdır Korganı (Kalesi):
Kale Ağrı Dağı'nın savunmaya elverişli sarp kayalarında kervan ticaretini kontrol altında tutmak için Oğuz Türkleri tarafından 11. yüzyılda Iğdır il merkezine 36 km uzaklıkta kurulmuştur. Yapılan restorasyona rağmen yer yer bir kale harabesini anımsatmaktadır.
Koç Başlı Mezarlar:
Hemen hemen Iğdır Ovası'ndaki bütün eski mezarlıklarda bulunan koç başlı mezarlar, Iğdır'da kalıcı bir medeniyet izi bırakan Karakoyunlular döneminden kalmadır. Bu mezar taşları Karakoyunlulara göre yiğit ve kahraman olan kişiler ile genç yaşta ölen gençlerin mezarlarına dikilirdi. Bu gelenek Karakoyunlular'a Orta Asya Türk Kültürü'nden gelmiştir. Çünkü Karakoyunlular konar-göçer bir topluluktu ve Karakoyunluların iktisadi yapısı sadece hayvancılığa dayanıyordu.
Ayrıca Iğdır'da Karakoyunlular ile ilgili 2 isim yerleşim birimlerine verilmiştir. Bunlardan biri Karakoyunlu ilçesi, diğeri ise merkez ilçeye bağlı Kuzugüden Köyü'dür. Iğdır'da bulunan Koç başlı mezar taşları "Erzurum Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu"nca 1991 senesinde koruma altına alınmıştır.
Bu anıt 1915-1920 tarihleri arasında bölgede yaşayan Ermeni saldırıları sembolize etmektedir ve ilgili belgeler bulundurulmaktadır. Her ay 4.000 civarında ziyaretçi müzeyi gezmektedir.[80] 350 m2 kapalı Müze 2 havuz ve 36 m yüksekliğinde 5 adet kılıçtan oluşmaktadır. Etrafı yeşil alan ve park olarak inşa edilmektedir. Toplam 14.000 m2 alanı kapsamaktadır. Yerden yüksekliği 43,5 metredir. Dolayısıyla Türkiye'nin en yüksek anıtıdır. Yapımına 1 Ağustos 1997 tarihinde başlanmış ve 5 Ekim 1999 tarihinde hizmete girmiştir. Anıt inşaatında Türkiye'nin farklı illerinden getirilen mermerler kullanılmıştır. Ancak taşların eskimesi üzerine restorasyona tabi tutularak 2005 yılında yeniden ziyaretçilere ücretsiz olarak açılmıştır. Müzede Ermenilerin toplu öldürmesini ispatlayan ve Ermeni Soykırımı'nı reddeden belgeler ve eşyalar vardır. Müze girişinin sağ tarafındaki odada katliamlara ait fotoğraflar, sol tarafındaki odada ise soykırım araştırmaları için bir kütüphane bulunmaktadır. Müzede 570 adet kitap, 260 adet resim (cinayet resimleri), 1973-1985 yılları arasında Ermeni örgütü ASALA tarafından öldürülen diplomatların fotoğrafları korunmaktadır. Müzenin giriş kapısı Selçuklu geleneklerine göre yapılmıştır. Anıt, üçgen arazinin odak noktasında yükselmektedir. Suni bir tepenin ortasında konuşlandırılan 5 kılıcın da eğri uçları yukarıda birleşerek kubbe şeklini almaktadır. Bu haliyle Selçuklu türbelerini andırmaktadır.[81]
Leylek Heykeli :
Iğdır şehir merkezinin girişinde bulunan devasa iki leyleğin bulunduğu heykel; leyleklerin Iğdır'ın sembollerinden biri olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.[3]
Turizm
Bölgede kendine has özellikleri olan Iğdır, Doğu Anadolu Bölgesi'nin Çukurova´sı olarak anılmaktadır. Tarihi, kültürü, folkloru, doğa güzellikleri ve özel iklim özelliği ile dört mevsimi bir günde yaşatan ve üç ülke ile sınır olan yakın zamanda bölgenin turizm merkezi olan ilin ayrı bir güzelliği de, ovasındaki meyve bahçeleri, pamuk tarlaları yamaçlarındaki kır çiçekleri, yaylalar, doğal su kaynakları ve ile hayat veren Aras Nehri ile Ağrı Dağı kentin turizm potansiyelini ortaya koyar. Ayrıca Ağrı Dağı, Iğdır'ın her noktasından görülebilmektedir.[82]
Kentte dini günler olan Nevruz Bayramı ve Muharrem ayı ile 14 Kasım´da ilin düşman işgalinden kurtuluşunda çeşitli etkinlikler düzenlenir. Ayrıca Iğdır´da başta Kayısı Festivali, Korhan Yaylası Festivali ve Geleneksel Ağrı Dağı Festivali olmak üzere birçok festival düzenlenmektedir.
Gelenek ve görenekler
Evlenme: Evlenmede bazı devreler vardır. Bu devreler; kız beğenme, elçi gitme, söz kesme ve belge takma, nişan ve düğündür.
Kız Beğenme: Evlenme çağına gelen gençler ailenin iznini aldıktan sonra düğün gibi yerlerde kız beğenirler.
Elçi Gitme: Erkek tarafı kız ailesince de beğenilirse kız tarafına hatırı sayılır kişilerle elçi gönderilir. Kız evine giden elçiler Allah'ın emrini alarak kızın rızası alınıp kız babasından istenir.
Söz Kesme ve Belge Takma: Kız tarafından söz alınınca erkek tarafı birkaç gün sonra söz kesmek için kız evine gider. Erkek tarafı bu gidişinde şeker, kolonya götürerek oradakilere ikram eder. Kız tarafına verilecek başlık ve altın gibi diğer şeyler kesin karara bağlanır. Daha sonra hayır dualarla kızın parmağına belge yüzüğü takılır.
Nişan: Kararlaştırılan günde nişan töreni yapılır. Nişan törenini bazı aileler çalgısız yemekli yaparlar. Bazı aileler ise çalgılı yaparlar. Düğünün bir safhasında kıza yüzük takılır. Erkek ailesi tarafından altın ve bilezikleri takılırken kız ve oğlanın yakın akrabaları ve komşuları da hediyelerini verirler.
Düğün: Nişandan sonra düğün günü her iki aile tarafından kararlaştırılır. Düğünden bir-iki gün önce düğün hazırlıklarına başlanır. Her iki aile alışveriş için pazara çıkar ve alınan eşyalar genellikle gelin ve gelin akrabalarına alınır. Bunun yanında söz kesme esnasında taahhüt edilen eşyalar alınır. Düğün töreninin yapıldığı günün ertesi gelinin duvağına gidilir. Burada da kızın ve erkeğin akrabaları çeşitli hediyeler verirler.
Koç Katımı: Bu yörenin en eski geleneklerinden biridir. Bu adet koyun sürüleri olanlar arasında yapılır. Ekim ayının son haftasında yapılan bu törende koçlar renk renk boyanır, çeşitli meyve (elma vs.) ve şekerlemelerle süslenir. Koç katımı günü bayram havasında yaşanır. Koçlar sürünün içerisine bırakılır.
Kirvelik: Kirvelik, Oğuz Türkleri'nden kalmış bir gelenektir. Ayrıca, Müslümanlar için de çocukları sünnet ettirmek İslam dininin gereklerindendir. Kirveleri çocuk sahipleri seçerler. Eskiden olduğu gibi bugün de kirveliğe çok büyük önem verilir. Şöyle ki kirve, kirve kızını alamaz. Bazı aileler sünnet yaparken aynen düğünde olduğu gibi çalgılı ve eğlenceli yaparlar. Bazı aileler ise yemekli yaparlar. Çocuklara sünnet olduktan sonra davetliler ve yakınları tarafından para ve çeşitli hediyeler verilir. Ayrıca, iki gün sonra da külden çıkarma yapılır.
Bayram Görmeleri: Bayram günleri akrabalar dostlar birbirlerini ziyaret ederler. Yörede Nevruz Bayramı'na da ayrıca büyük önem verilir. Bu bayramda da dost, akraba ve hasta ziyaretine gidilir, hal ve hatır sorulur.[83][84]
Muharrem ayı etkinlikleri
İl halkının bir kısmı Azeri kökenli olduğu için Azerbaycanlılar gibi ŞiiliğinCaferi koluna mensuptur. Bu yüzden Kerbela Olayı özellikle Şiilerde büyük yasa yol açmıştır. Iğdır ve çevresinde Muharrem ayının ilk gününden başlayan 60 günlük yas tutma döneminde; eğlenmek, kız alıp vermek, düğün yapmak ve buna benzer hayır işlerinin yapılmamasına özen gösterilir. Muharrem ayının 10. gününe aşura, 9. gününe de tasua denir. Yas, ilk 10 günde belirgin bir biçimde tutulur. Muharrem'in birinci günü, Kerbela Yası'nın birinci günüdür. Camilerde ve evlerde mersiyeler okunur. Mersiyeye gelmek sevap sayılır.[84]
9. gün olarak adlandırılan Tasua 'da; yemek ve ihsan verilir, tıraş olunmaz, banyo yapılmaz, kana kana su içilmez, çamaşır yıkanmaz. Her caminin bir destesi oluşturulur. Bu desteler, köy köy dolaşarak zinciri vücuduna vurarak Şahsey tepinir. 10. gün olan Aşure'de şii imamlarından biri olan Ali oğlu Hüseyin'in öldürülmesi dolayısıyla en büyük yas tutulur. Bu günde genellikle herkes siyah giyinir. Desteler, oldukça coşkulu bir şekilde zincir vurur. 10. günün öğle vaktine kadar bu törenler yapılır. Aşura gününde Iğdır'da her yer kapalıdır. Hatta Caferi Mezhebi´ne bağlı olmayanlar bile bu geleneğe uyup iş yerlerini açmazlar, törenlere katılırlar. Muharrem ayı boyunca camiler dolup taşar. Camilerde Kur'an'dan ayetler okunur ve hocalar halka Kerbela Olayı'nı anlatır.[82]
Nevruz Bayramı kutlamaları
Nevruz, Iğdır halkında tabiatın uyanış duygusunu canlandırır ve büyük coşku yaratır. Iğdır'da 21 Mart'ta kutlanan Nevruz Bayramı'nda yapılan etkinlikler:
Evler ve bahçeler yeniden temizlenir, boya-badana yapılır. Halı ve kilimler yıkanır.
Aile fertleri imkânlar ölçüsünde bayramlıklar alır ve giyinir.
21 Mart'tan 3 hafta önce buğday ekilir ve Nevruz günü yeşil halde toplanarak aşurede kullanılır.
Yeddi-Levin denilen ve en az 7 çeşitten oluşan çerez ve meyve hazırlanır.
Fakir ve yoksullara yardım edilir.
Küs olanlar barıştırılır.
Hasta ziyaretlerine gidilir.
Baca baca yapılır (Ateş yakılıp üstünden atlanır).
Kapılara gizlice kulak asılır.
Yumurtalar kırmızıya boyanır ve tokuşturulur.
Kapılara şal asılır.
Çeşitli eğlenceler düzenlenir.
Kabir ziyaretleri yapılır.
Nişanlı kıza Nevruz hediyesi götürülür.
Küfür edilmez, dedikodu yapılmaz ve kavga edilmez.
Tatlı yapılıp, dağıtılır.
Korkak olarak bilinen insanların üzerine su dökülür.[82]
Kafkas Oyunları'ndan özellikle Azeri Oyunları, bütün canlılığı ile Iğdır, Kars ve Ardahan başta olmak üzere Türkiye'nin birçok ilinde oynanmaktadır. Iğdır halkı ile Azerilerin halk kültürü bakımından yüksek derecede benzer olması bu iki halkın halk oyunlarının da yüksek derecede benzer olmasını sağlamıştır. Bu oyunlarda; kahramanlık, asalet, yardım severlik, vatan sevgisi, aşk, tabiat sevgisi gibi konular işlenmiştir. Bu oyunların tamamı veya en az biri ikisi her Iğdır'lı tarafından oynanabilinmektedir. Bu sayede kuşaktan kuşağa aktarılabilmektedir. Bu oyunlar genellikle; düğünlerde, sünnetlerde veya sevinçli günlerde oynanır.[82]
Iğdır Yöresi Halk Oyunları'nda Çalınan Müzik Aletleri:
Iğdır ve çevresinde el sanatlarında büyük bir canlılık göze çarpmaktadır. Köylerde özel kök boyanın kullanıldığı yün veya pamuktan birbirinden güzel halı, kilim, halça (bir tür kilim) örülmektedir. Bunların üzerinde genellikle Karabağ ve Kafkas motifleri görülmektedir. Bölgede bilhassa kış aylarının vazgeçilmez giyeceklerinden olan yün çoraplar da önemli bir yere sahiptir. Bunların üzerinde birbirinden farklı hayvan ve bitki motifleri görülmektedir.[84]
Yöresel Yemekleri
Yöreye ait pek çok yemek bulunur. Bunlardan bazıları:
Besim, Akın (1975). Iğdır Ovasındaki Tarım İşletmelerinin Ekonomik Analizi ve Bölge İçin Optimum İşletme Planlarının Tespiti, Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi yayınları, Ankara.
Buyruk, Hasan (2006). Tarihi ve Kültürel Varlıklarıyla IĞDIR, Iğdır Belediyesi Kültür Yayınları No: 2
Çankaya, İslam (2010). Iğdır Neler İstiyor, Ankara.
Çetinkaya, Nihat (1996). Iğdır Tarihi: (Tarih, Yer Adları ve Bazı Oymaklar Üzerine), Türk Dünyaları Araştırma Vakfı Yayınları, İstanbul. ISBN 9754981116
Güner, İbrahim (1993). İlimiz Iğdır, Iğdır İl Millî Eğitim Müdürlüğü Koruma ve Yaşatma Derneği Yayınları No: 1, Iğdır.
Güner, İbrahim & Şimşek, Oğuz (1998). Iğdır’da Halk Takvimi ve Halk Meteorolojisi, Türk Coğrafya Dergisi, Sayı: 33, İstanbul.
Onk, Nizamettin (2006). Iğdır Tarihi, Türk Dünyaları Araştırma Vakfı Yayınları, İstanbul. ISBN 975-498-177-9
Orkun, Veli (1955). Sürmeli Çukuru Iğdır Tarihi Coğrafyası, Iğdır.
Uzundere, Ali Eşref (2002). İnsanlık suçu : Iğdır ve çevresinde Ermeniler'in Türk kırımı, T.C. Kültür Bakanlığı yayınları, Ankara. ISBN 9751730066
^20 Nisan 1924 Tarihli Anayasa 89. maddesinde "Türkiye coğrafi durumu ve ekonomik ilişkileri bakımından illere, iller ilçelere, ilçeler bucaklara ve bucaklarda kasaba ve köylerden meydana gelmektedir." hükmü getirilmiştir.
^"1935 Genel Nüfus Sayımı"(PDF). 20 İlkteşrin 1935 Genel Nüfus Sayımı. DİE. 2 Haziran 2021 tarihinde kaynağından(PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Şubat 2021.
^ . "1945 Genel Nüfus Sayımı"(PDF). 21 Ekim 1945 Genel Nüfus Sayımı. DİE. 15 Ağustos 2019 tarihinde kaynağından(PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Şubat 2021.
^ . "1955 Genel Nüfus Sayımı"(PDF). 23 Ekim 1955 Genel Nüfus Sayımı. DİE. 2 Haziran 2021 tarihinde kaynağından(PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Şubat 2021.
"Merkezi Dağıtım Sistemi"(html) (Doğrudan bir kaynak olmayıp ilgili veriye ulaşmak için sorgulama yapılmalıdır). Türkiye İstatistik Kurumu. Erişim tarihi: 13 Nisan 2016.
"Merkez Nüfusu - Iğdır". nufusu.com. Erişim tarihi: 5 Şubat 2021.Arşivlenmesi gereken bağlantıya sahip kaynak şablonu içeren maddeler (link)
"Iğdır Merkez Nüfusu". nufusune.com.Arşivlenmesi gereken bağlantıya sahip kaynak şablonu içeren maddeler (link)
^2009 yerel seçimlerde mensubu olduğu parti olan DTP'den Iğdır Belediye Meclis Üyesi seçilen Hüseyin Malk, M. Nuri Güneş'in 21 Ocak 2010 tarihinde KCK operasyonları nedeniyle tutuklanmasının ardından 1 Şubat 2010 tarihinde vekaleten belediye başkanlığına getirildi. 11 Ekim 2013 tarihine kadar bu görevi vekaleten icra eden Hüseyin Malk, 11 Ekim 2013 tarihinde belediye başkanlık görevine asaleten getirildi; Hüseyin MALK - Iğdır Belediye Başkanı