Bu maddenin veya bölümün özgün araştırma, doğrulanamaz veya yoruma dayalı ifadeler içerdiği düşünülmektedir. Lütfen iddiaları kontrol ederek ve yeni kaynaklar ekleyerek geliştirin. Özgün araştırmadan oluşmuş ifadeler kaldırılabilir. Ayrıntılar maddenin tartışma sayfasında bulunabilir.
Alevilik, Ali ve On İki İmam'ın öğretilerini öğretmiş olduğu varsayılan Hacı Bektaş-ı Veli'nin mistik Alevi İslami öğretilerini takip eden yerel bir İslami gelenektir.[1] Alevi öğretileri dede adı verilen din adamları tarafından aktarılır. İslam'ın altı iman esası kabul edilir, ancak yorumlamada diğer mezheplerle farklılıklar bulundurur. Alevi öğretileri, yerel bir Türk dünya görüşüyle harmanlandı ve İslam'ın heterodoks bir yorumuna yol açtı. Geçmişin aksine günümüz Alevilerinin bir kısmı kendini Müslüman olarak tanımlandırmamaktadır.[2]Hak-Muhammed-Ali teslis inancına bağlıdırlar.[3]
Dört Kapı Kırk Makam şeklindeki kâmil insan olma ilkelerini Hacı Bektaş-ı Velî’nin tespit ettiğine inanılır. Hacı Bektaş, "Kul Tanrı’ya kırk makâmda erer, ulaşır, dost olur" demiştir.[kaynak belirtilmeli] Aleviler kendi içlerinde bir çeşit hiyerarşi oluşturmuştur. Örneğin yol'a gönül vermiş olana tâlip denir. Kişi, yolun kurallarını yerine getirip bilgi düzeyini arttırdıkça yükselir. Alevilikte yol denen deyimin temelini Dört Kapı Kırk Makam anlayışı oluşturmaktadır.
Bir kaynağa göre 2022 yılında Türkiye'de Alevi nüfusunun 25 milyon üzeri olduğu tahmin edilmektedir.[9]
Dünyada Alevi hakları
Türkiye Cumhuriyeti, cemevlerineibadethane statüsü verilmesine, Alevi dedelerinin devlet memuru olabilmesine ve Alevilere özel kamu fonu aktarılmasına olanak sağlamamaktadır. Devlet, Aleviliğin "ne tam olarak bir din ne de İslam’ın bir dalı olarak" görülemeyeceği, "Sufi tarikatı olarak" ele alınması gerektiğini, Diyanet'in İslam'ın "Sufi yorumuna" hizmet vermediğini ve cemevlerinin cami, mescid, kilise ve sinagogların aksine ibadethane (mabed) kategorisine girmediğini savunmaktadır. Cemevleri aldıkları bağışlar ile ayakta durmaktadır.[10]Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 2016 yılında karara bağladığı davada Türkiye'de devletin Alevileri resmen tanımaması ve hukuksal statü sağlamamasıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin din ve vicdan özgürlükleriyle ilgili 9'uncu maddesinin ihlal ettiği sonucuna vardı ve Alevilerin hiçbir kamusal hizmetten faydalanamamalarını dinî ayrımcılık olarak tanımladı.[10] Bugüne kadar AİHM'in kimliklerde din hanesi, cemevlerinin ibadet yeri statüsü, vicdani ret hakkının tanınması ve zorunlu din kültürü ahlak bilgisi derslerine ilişkin kararlarının hiçbiri Türk devleti tarafından uygulanmadı.[11]
ABD Dışişleri Bakanlığı'nın açıkladığı Uluslararası Din Özgürlüğü Komisyonu'nun 2015 yılı raporunda cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararına rağmen Alevi öğrencilerin zorunlu din derslerinden muaf olma hakkının reddedilmesi ve Alevilere yönelik diğer ayrımcı uygulamalara yer verildi.[12]
İsviçre'nin Basel kantonunda Alevi derneklerinin başvurusu üzerine yerel parlamento 2012 yılında Aleviliği ayrı bir inanç olarak kabul etti.[13]
^Not 3: 10 Ekim 680 (Hicri: 10 Muharrem 61) yılında Ali bin Ebu Talib'in oğlu ve Muhammed’in torunu Hüseyin bin Ali, ailesi ve takipçileri (toplam 72 kişi)Kerbela’da Ali bin Ebu Talib'in ordusundan ayrılan ve kendilerine Haricîler adı verilen bir grup tarafından şehit edildi. Aleviler, bu olayı anmak için her yıl Muharrem ayında On İki gün "Mâtem Orucu" tutarlar. Muharrem orucu ile Hüseyin bin Ali’in şahsında Ehl-i beyt’e olan bağlılıklarını dile getirirler ve aynı zamanda zâlimin zulmü olarak nitelendirdikleri bu olayı lânetlerler. Orucun sonunda, İmam Zeynel Abidin’in Kerbela’dan sağ kurtulması nedeniyle şükran olarak Aşure çorbası pişirilip dağıtılır.)
^İmam Cafer-i Sadık Buyruğu - Can Yayınları, s. 297
^Elahi, Bahram (1987). The path of perfection, the spiritual teachings of Master Nur Ali Elahi. ISBN 0-7126-0200-3.