Dede, Alevilikte Ehl-i Beyt soyundan geldiğine inanılan şerif ve seyyidlere, içtimai ve dinî liderlere, yani önderlere verilen addır.
Etimoloji
Dede sözcüğü Orta Asya'da, İslam dini ortaya çıkmadan önce toplumdaki aydın, bilgili kişileri tanımlamak için kullanılan bir sıfattı. Bunu Dede Korkut örneğinde görmekteyiz. Ancak İslam'ın gelişmesi ve Halifelik üzerine başlayan iç mücadele sonucu Emevilerden baskı gören ve Horasan üzerinden Türkistan'a ve Sind'e yönelen Ehli Beyt, burada Emevilerin ırkçı ve baskıcı tutumundan kötü etkilenen ve bu sebeple İslam'a geçmeyen Türk Aşiret ve topluluklarına İslam'ı bir şekilde sevdirmeyi ve benimsetmeyi başarmıştı. Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig adlı eserinde Ehli Beyt soyunun Alevi (Ali Evi, el-Alevîyyûn, Ali'ye mensup olan, Ali'nin soyundan gelen) adı ile Dedelerin statüsüne getirilerek yeni dinde oluşan boşluğu doldurdukları görülür. Daha sonraki dönemde Batı'ya göç olgusu ile İran'a, sonra Anadolu'ya ve Osmanlı Devleti fetihlerinde hem kendileri hem de Anadolu'da İslamlaşmayı sağlayan Bektaşi tekkelerinin Babagan-ı Rum'da denilen 'Dedelerin Postu'ndan el almış Babalar ile Balkanların İslamlaştırılmasına girişilmiştir. Dede'nin eşine ya da ailesinden gelen kadınlara Zeyneb, Fatıma Ana gibi kutsal kişilerin devamı niteliğinde 'ANA' denilmektedir.
Burada Dedelerin öteki Şia topluluklarında kullanılan ve yine On İki İmam soyundan gelenlere verilen Ayetullah adı yerine Dede adını kullanmasını[kaynak belirtilmeli] hem yukarıda açıklanan Türk-Anadolu İslam yorumundan, hem de Aleviliğin anlayışta On ikici mezhepten gelseler de uygulamada yerel inanışların (Şiilik) yanı sıra İsmaili Nızari anlayıştan ve Sind (Pakistan eyaleti'den gelen bu Alevi tarikatlardan etkilenmiş olmasından anlayabiliriz.
Tarihsel gelişim
Alevilik, Ali'yi İslam'ın Halifesi olarak görenlerin baskılar sonucu Yemen'e, Lübnan'a, Kuzey Afrika'ya, Sind'e ve Türkistan'a sığınması sonucu ilk ortodoks anlayışın buralardaki yerelliğe yorumu sonucu doğurmuştur. Zira kılıçla fetih yolundan yoksun olan Ehl-i Beyt, ancak "gönül fethi" yoluna başvurabilirdi ki bu da doğal olarak çok sayıda Alevi inancını yaydı. Bugünkü Anadolu Aleviliği ise belirtilen şekilde ilk önce Hoca Ahmet Yesevi tarafından salt Türkistan'a göre biçimlendi. Daha sonra Hacı Bektaşi Veli ile Anadolu'da Alevi-Bektaşi inancında biçimlendi. Yasal olarak bugün kapalı olsa da, Hacı Bektaş Dergahı'na, Mersin'deki Tahtacı Alevileri haricinde tüm Anadolu, Balkanlar, Kuzey Batı Suriye ve daha sonraları Kıbrıs'taki Aleviler dini açıdan bağlıdır. Kentleşme öncesi etkin olan Ocak Sistemi Balım Sultan tarafından örgütlenmiş olup Dede-Talip ilişkileri bu örgütlenme ile günümüze ulaşmıştır. Ayrıca dönem dönem Hacı Bektaş Dergahı'nın hukuki olarak kapatılmasına rağmen Ocak sisteminin tüm Anadolu ve Balkanlarda bozulmadan günümüze ulaşması Balım Sultan'ın dini-idari başarısı olarak yorumlanabilir.
Ayrıca bakınız