Türkiye Kürtleri, Türkiye sınırları içinde yaşayan ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan en büyük ikinci etnik ve kültürel gruptur. Çeşitli tahminlere göre Kürtler, Türkiye nüfusunun %15 ila %20'sini oluşturmaktadırlar[5][6] ve toplam sayıları 12,5 milyon ila 15 milyon arasındadır.[3][4][7] Yoğun olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Doğu Anadolu Bölgesi'nde olmakla birlikte, ülkenin çeşitli illerinde Kürtler yaşamaktadır. Bazı Kürtler tarafından bu bölgeler Kuzey Kürdistan olarak adlandırılsa da, bu adlandırma çeşitli tartışmalara sebep olmakta ve resmî olarak kabul edilmemektedir.
Türkiye hükûmeti, 1991 yılına kadar Kürtleri, "Dağ Türkleri" olarak sınıflandırdı ve Kürtlerin varlığını inkâr etti.[9] "Kürtler" veya "Kürdistan" kelimeleri, Türk hükûmeti tarafından herhangi bir dilde yasaklandı, ancak nüfus sayımı raporlarında "Kürt" kelimesine izin verildi.[10]1980 askeri darbesinin ardından Kürt dilleri kamusal ve özel hayatta resmen yasaklandı.[11] Kürtçe konuşan, yayın yapan veya şarkı söyleyen birçok kişi tutuklandı ve hapsedildi.[12] Türkiye'de Kürtçenin hem devlet okullarında hem de özel okullarda eğitim dili olarak kullanılması yasadışıdır. Kürtçeye sadece bazı okullarda ders olarak izin verilmektedir.[13]
1980'lerden bu yana Kürt hareketleri, Türkiye'deki Kürtlerin temel sivil hakları için siyasi faaliyetlerin yanı sıra, önce ayrı bir Kürt devleti, daha sonra da Kürtler için kendi kaderlerini tayin hakkı talep eden ve çoğunlukla Türk askeri üslerini hedef alan askeri saldırılar da dahil olmak üzere silahlı isyan ve gerilla savaşını da içermektedir.[14] Devlet destekli bir kamuoyu araştırmasına göre, Türkiye'de kendini Kürt olarak tanımlayanların %59'u, kendini Türk olarak tanımlayanların %71,3'ü Türkiye'deki Kürtlerin ayrı bir devlet istemediğini düşünmektedir.[15]
1990'lar boyunca ve 2000'lerin başında Kürtlerin çıkarlarını temsil eden siyasi partiler yasaklandı. 2013 yılında ilan edilen ateşkes, Türkiye'nin Suriye İç Savaşı'na katılımı nedeniyle PKK ile Türk hükûmeti arasında çatışmaların yeniden başladığı Haziran 2015'e kadar şiddeti etkili bir şekilde sona erdirdi. Kürt hakları yanlısı olduklarını iddia eden çeşitli siyasi partiler, Türkiye Cumhuriyeti Yargıtay Başsavcılığının açtığı soruşturmalar neticesinde, Türkiye, ABD ve yine bazı Avrupa Birliği ülkeleri tarafından terör örgütü olarak kabul edilen PKK ile olan ilişkileri tespit edildiği iddia edilerek[9] Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı ve sonra farklı isimlerle yeniden kuruldular. Bu partilerden Halkların Demokratik Partisi'nin genel merkezi ve şubeleri, sıklıkla çeteler tarafından saldırıya uğramakta[16] ve parti, hakkında PKK ile iltisaklı olduğu iddia edilen bir kapatma davası halihazırda Anayasa Mahkemesi'nde devam ettiği için şu anda kapatılma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Ahmet Nezihî Turan'a göre, Orta Anadolu'daki ilk Kürt yerleşim yeri 1463'te, günümüzde Ankara yakınlarındaki Kızılcahamam ve Çamlıdere'yi kapsayan Yaban Âbâd'da kurulan Kürtler'dir.[19] Mark Sykes'a göre, Kürtlerin Orta Anadolu'ya en erken nüfus transferi veya sürgünü, Yavuz Sultan Selim döneminde gerçekleşti.[20]
Erken modern dönem
Mahmudi ya da "Pinyanişi", Evliya Çelebi'ye göre 60.000 savaşçıya sahip Van Gölü bölgesinde yaşayan bir Osmanlı-Kürt aşiretidir.[21] Reisleri Sarı Süleyman Bey,[22] 1643 yılında Van Gölü bölgesindeki Hoşap Kalesi'ni tahkim etti.[23][24]
19. yüzyıl
Yaklaşık 1800'den sonra, Cihanbeyli, Reşwan ve Şêxbizin aşiretleri doğu ve güneydoğudan Orta Anadolu'ya göç ettiler. Türkiye'deki toplam Kürt nüfusu 1880'lerde 1,5 milyon olarak tahmin ediliyordu ve bunların çoğu göçebe ya da çobandı.
20. yüzyıl
Türkiye'nin kuruluşundan önce Kürtler, kendi başlarına bir ulus olarak tanınmışlardır. Türk lider Mustafa Kemal de o dönemde Kürtleri bir ulus olarak tanıdı ve Kürtlerin yaşadığı illere özerklik verileceğini belirtti.[25] Türkiye'de halifelik ve saltanata son veren Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra, 1920'lerden bu yana birçok Kürt isyanı oldu. Bu isyanlardan başlıcaları Koçgiri İsyanı,[26]Beytüşşebap İsyanı, Şeyh Said İsyanı,[27]Dersim İsyanı,[28]Ağrı İsyanı'dır. Kürtlere yönelik politika en belirgin şekilde 1924 yılında, yeni anayasanın Kürtlerin özerkliğini reddetmesiyle değişti.[25] Kürt halkı ve dilleri kısa süre içinde Türk Hükûmeti tarafından baskı altına alındı. 1924 Türk Anayasası, Kürtçenin kamusal alanlarda kullanılmasını yasakladı ve Kürt toprak sahiplerinin topraklarının kamulaştırılmasına ve Türkçe konuşan insanlara teslim edilmesine olanak sağlayan bir yasa çıkarıldı.[27]Türk Tarih Tezi ile Kürtler, 5000 yıl önce Orta Asya'dan göç eden Turan kökenli olarak sınıflandırıldı.[29] Dolayısıyla, bir Kürt ulusu inkâr edildi ve Kürtler, "Dağ Türkleri" olarak adlandırıldı.[29] 1927'den itibaren, olağanüstü hal kararnameleri ve sıkıyönetimin uygulanması yoluyla Birinci Umumi Müfettişliği yöneten bir Umumi Müfettiş vardı. Hakkari, Mardin, Siirt, Urfa, Van, Elazığ ve Diyarbakır civarındaki bölgeler, Demokrat Parti hükûmetinin Kürtlere yönelik yeni bir yaklaşım getirdiği ve Umumi Müfettişlikleri kapattığı 1952 yılına kadar onun yönetimi altındaydı.[30][31]
Bu bağlamda temel politika belgesi olan 1934 tarihli İskân Kanunu, Dersim bölgesini ilk deneme alanlarından biri olarak hedef alan ve yerel halk için yıkıcı sonuçlar doğuran bir politikadır.[32] Yasanın amacı, Türk kültürüne sahip olmayan nüfusu kökenlerinden farklı bölgelere yaymak ve Türk kültürüne bağlı kalmaya istekli insanları daha önce Türk olmayan bölgelere yerleştirmekti.[31] Ocak 1936'da Dersim bölgesinde IV. Umumî Müfettişlik kuruldu ve Kürt dili ve kültürü yasaklandı.[33] Dersimli yerel bir aşiret lideri olan Seyit Rıza, Tunceli Kanunu'nun yürürlükten kaldırılmasını talep etti ve bu talep reddedilince Dersim İsyanı'nı başlattı. İsyan bastırıldı ve liderleri idam edildi.[34] 1937-38 yıllarında yaklaşık 10.000-15.000 Alevi ve Kürt öldürüldü ve binlercesi sürgüne gönderildi.[35]Türkleştirme sürecinin önemli bir bileşeni kitlesel nüfus iskânı politikasıydı.
1960 darbesinden sonra, Kürt ayrılıkçılığı ve az gelişmişlik sorununu çözmek için Başbakanlığa bağlı Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) kuruldu. DPT, 1961 yılında "Devletin Doğu ve Güneydoğu Kalkınma Planının Esasları" başlıklı bir rapor hazırladı. Bu rapor, Güneydoğu'ya ve Güneydoğu'dan göç yoluyla etnik karışımı teşvik ederek ayrılıkçılığı azaltmayı öneriyordu. Bu, Osmanlı İmparatorluğu döneminde İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından izlenen politikalardan farklı değildi. Dönemin Çalışma Bakanı olan Bülent Ecevit, bu raporu eleştirdi.[36][37] Umumi Müfettişliklerin kurulmasından 1965 yılına kadar Güneydoğu Türkiye, yabancılar için yasak bölgeydi.[30]
1970'lerde ayrılıkçı hareket, Kürt-Türk çatışmasına dönüştü. 1984'ten 1999'a kadar Türk Ordusu ve PKK arasında çatışmalar oldu. Köy koruculuğu sistemi, Türk devleti tarafından PKK ile mücadele etmek amacıyla 1984 yılında kuruldu ve silahlandırıldı. Milisler yerel Kürtlerden oluşmaktadır ve yaklaşık 58.000 üyesi vardır. Bazı köy korucuları, Türk devletine şiddetle sadıktır ve bu da Kürt militanlar arasında çatışmalara yol açmaktadır.[38] Türk Ordusu ve PKK arasındaki çatışmalar nedeniyle Güneydoğu'daki kırsal nüfus azaldı ve Kürt siviller, Diyarbakır, Van ve Şırnak gibi savunulabilir yerel merkezlerin yanı sıra Türkiye'nin batısındaki şehirlere ve hatta Batı Avrupa'ya göç etti. Nüfus kaybının nedenleri arasında Türk devletinin Kürt nüfusa karşı yürüttüğü askeri operasyonlar, PKK'nın kontrol edemediği Kürt aşiretlere karşı uyguladığı bazı zulümler ve Güneydoğu'daki yoksulluk yer almaktadır.[39] 1990'larda, PKK'nın birkaç kez ateşkes ilan etmesi ve siyasi toplumun uzlaşmayı kolaylaştırmak için çeşitli kampanyalar düzenlemesiyle çatışmanın sona ermesi umudu ortaya çıktı.[40]
21. yüzyıl
2009 yılında İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın öncülüğünde kısa ömürlü bir barış süreci başlatıldı, ancak Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) tarafından devletin etnik ve ulusal bütünlüğüne ilişkin endişeler nedeniyle desteklenmedi. Bu süreç, 7 Aralık'ta Kürdistan İşçi Partisi'nin (PKK) Türk askerlerine saldırması ve 11 Aralık 2009'da Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) kapatılmasının ardından Aralık 2009'da sona erdi.[41] 2010 yılında, Türkiye'nin doğu ve güneydoğusunda PKK ile hükûmet güçleri arasındaki çatışmaların ardından, Haziran 2010'un başlarında Irak Kürdistanı'ndaki bazı noktalar Türk Hava Kuvvetleri tarafından saldırıya uğradı.[42] Hava saldırısı, saldırıdan hemen sonra yayınlanan bir haberde 4 gün sonra bildirildi. Sınırdaki gergin durum 2007'den bu yana devam etmekte ve her iki taraf da birbirlerinin her saldırı hamlesine karşılık vermektedir.
Türkiye Seçim Kurulunun, haklarında yakalama kararı bulunan ya da PKK ile bağlantılı oldukları gerekçesiyle haklarında soruşturma yürütülen önde gelen Kürt adayların seçimlere katılmasını engelleme kararının ardından,[43] 19 Nisan 2011 tarihinde en az bir kişinin ölümüyle sonuçlanan şiddetli Kürt protestoları patlak verdi.[44]
28 Aralık 2012'de Türkiye BaşbakanıRecep Tayyip Erdoğan, hükûmetin hapisteki isyancı lider Abdullah Öcalan ile müzakereler yürüttüğünü söyledi.[45] 21 Mart 2013 tarihinde, Türk Hükûmeti ile aylarca süren müzakerelerin ardından, Abdullah Öcalan'ın halka mektubu Diyarbakır'daki Nevruz kutlamaları sırasında hem Türkçe hem de Kürtçe olarak okundu. Mektupta silahsızlanma ve Türkiye topraklarından çekilmeyi içeren bir ateşkes çağrısı yapılıyor ve silahlı mücadeleye son verilmesi isteniyordu. PKK, 2013 yılının ya savaşla ya da barışla çözüm yılı olduğunu belirterek buna uyacaklarını açıkladı. 25 Nisan 2013 tarihinde PKK, Türkiye içindeki tüm güçlerini Kuzey Irak'a çekeceğini açıkladı.[46]
İstanbul'da seçim sonuçlarını kutlayan HDP destekçileri, 8 Haziran 2015
6 ve 7 Ekim 2014 tarihlerinde Türkiye'nin çeşitli şehirlerinde Kobani Kuşatması'nı protesto etmek için ayaklanmalar patlak verdi. Protestoculara göz yaşartıcı gaz ve tazyikli su ile müdahale edildi; protestolarda 37 kişi öldü.[47]Temmuz 2015 Krizi ve IŞİD'in 2015'te Suruç'ta Kürt aktivistlere yönelik bombalı saldırısının ardından Türkiye, PKK'nın tek taraflı olarak ateşkesi sona erdirme kararı alması (aylarca süren gerginliğin ardından) ve Ceylanpınar'da iki polisi öldürdüğünden şüphelenilmesi (grup bunu reddetti[48]) üzerine Irak'ta PKK'ya ait olduğu iddia edilen üsleri bombaladı.[49][50] Şiddet kısa sürede ülke geneline yayıldı. Birçok Kürt işyeri çeteler tarafından tahrip edildi.[51] Kürt hakları yanlısı Halkların Demokratik Partisi'nin genel merkezi ve şubeleri de saldırıya uğradı. Kür[16] t nüfusun yoğun olduğu bazı kasaba ve köylerde sivillerin öldürüldüğüne dair haberler geldi.[52]Avrupa Konseyi, sivillere yönelik saldırılar ve Cizre'nin ablukaya alınması konusundaki endişelerini dile getirdi. 2008 yılında ve ayrıca Halkların Demokratik Partisi'nin kapatılma davası iddianamesinde, Kürtçe eğitim talebi veya Kürtçenin öğretilmesi, PKK'nın terör faaliyetlerini desteklemekle eş değer tutuldu.[53][54] 2017 yılına gelindiğinde, Türkiye'de Kürt kültürünü tanıtma çabalarını engellemek için alınan tedbirler arasında Kürt figürlerini onurlandıran sokak isimlerinin değiştirilmesi, Kürt kahramanlarının heykellerinin kaldırılması ve Kürtçe yayın yapan televizyon kanallarının kapatılması yer aldı.[55] Temmuz 2020'de Türkiye Yükseköğretim Kurulu, Türk üniversitelerinde Kürt dili ve edebiyatı dersi alan öğrencilerin tezlerini Kürtçe yazmalarını yasakladı.[56]
Siyaset
Kürt siyasetçiler, Türkiye'nin ana akım siyasi partilerinin yanı sıra daha küçük partilerde de yer almaktadır. Tarım Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, 61. Türkiye Hükûmeti'nde bakanlık yapan Kürt kökenli bakanlara örnek olarak verilebilir.[57]
Meclis'teki 600 sandalyeden 58'ine sahip olan Halkların Demokratik Partisi (HDP) gibi azınlık siyasetini, çok etnikli bir toplumu destekleyen siyasi partiler de vardır.[59] Eleştirmenler partiyi, ağırlıklı olarak Türkiye'nin güneydoğusundaki Kürt azınlığın çıkarlarını temsil etmekle suçlamaktadır. Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki Türk Hükûmeti, HDP'yi silahlı milis örgütü PKK ile ilişki içinde olmakla suçladı[60] ve 2016'dan bu yana onlarca seçilmiş belediye başkanını görevden aldı ve tutukladı.[61][62]Mart 2019'daki yerel seçimlerden bu yana da partinin kazandığı 65 belediye başkanlığından 45'ini daha görevden aldı. Dönemin HDP eş başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ve HDP'nin diğer bazı milletvekilleri de 2016'dan bu yana Türkiye'deki tasfiyelerin bir parçası olarak hapistedir.[61]
Kadir Has Üniversitesi tarafından 2020 yılında yapılan bir ankete göre, kendisini Kürt olarak tanımlayan kişilerin %17,3'ü "Kürt halkı nasıl bir yönetim şekli istiyor?" sorusuna "bağımsız bir Kürt devleti" yanıtını verdi. Kürt olmayan katılımcıların yaklaşık %25'i de aynı cevabı verdi. Kürt katılımcıların yaklaşık %33'ü "daha demokratik bir Türkiye" cevabını verirken, "özerklik" diyenler ankete katılanların %24,5'ini oluşturmaktadır.[64][65]
Ankete katılanların %12,3'ü hükûmetin Kürt meselesine ilişkin politikalarını "kesinlikle başarılı" bulurken, "kesinlikle başarısız" diyenlerin oranı %11,7'dir. Katılımcıların %31,5'i "Kürtler ve Türkleri birleştiren ana unsurun" İslam olduğunu, %24'ü ortak bir tarihi paylaştıklarını belirtirken, "demokratik toplum" diyenlerin oranı %4,5 oldu. "31 Mart yerel seçimlerinden sonra bazı il ve ilçe belediye başkanlıklarının görevden alınmasını ve kayyumların vekâleten atanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna katılımcıların %26,5'i bu soruya olumlu, %38,2'si ise olumsuz yanıt verdi.[65]
Kültür
Müzik
1982 ve 1991 yılları arasında Türkiye'de Kürtçe şarkıların televizyon ve radyolarda çalınması ya da kaydedilmesi yasaklandı ve bu durum Şivan Perwer, Mahsun Kırmızıgül ve İbrahim Tatlıses gibi şarkıcıları etkiledi. Ancak karaborsa oluştu, korsan radyo istasyonları ve yeraltı kayıtları ortaya çıktı.[66]
Şivan Perwer, besteci, vokalist ve tembûr sanatçısıdır. Klasik ve halk müziğinin yanı sıra, Kürt müziğinin kurucusu olarak kabul edildiği politik ve milliyetçi müzik üzerine yoğunlaşmaktadır. Türkiye'nin bir diğer önemli Kürt müzisyeni Nizamettin Ariç'tir. Türkçe şarkı söyleyerek başlayan Ariç, ilk yönetmenlik denemesini yaptı ve ilk Kürtçe filmlerden biri olan Klamek ji bo Beko'da (Beko İçin Bir Şarkı) başrol oynadı. Ariç, dilini ve kültürünü aşağılamak pahasına müzikal yıldızlığı reddetti. Kürtçe şarkı söylediği için hapse atıldı, ardından Suriye'ye ve nihayetinde Almanya'ya kaçmak zorunda kaldı.[67][68]
Edebiyat
Bazı kaynaklar Ali Hariri'yi (1425-1495) Kürtçe yazan ilk tanınmış şair olarak kabul eder. Kendisi Hakkari bölgesindendir.[69] Diğer tanınmış şairler ise Şerefname'nin yazarı Şerafhan Bidlisi ve Kürt ulusal destanı Mem û Zin'i yazan Ahmed-i Hânî'dir.[70] On yıllar boyunca Kürt alfabesinin bir parçası olan X, Q ve W harflerinin kullanımı yasaklandı[71] ve ancak 2013 yılında bu yasak kaldırıldı.[72]
Film
2011 yılında, Türkiye'nin en büyük televizyon kanallarından biri olan Kanal D, Ayrılık Olmasaydı: Ben-u Sen'in çekimlerine çoğunluğu Kürt olan Diyarbakır'da başladı. Kürt bir senarist tarafından kaleme alınan dizi, popüler türde Kürtleri olumlu bir şekilde tasvir eden ilk dizi olma iddiasını taşıyordu. Dizi, 2012'nin başlarında gösterime girecekti, ancak kimilerine göre tartışmalı konusu nedeniyle çok sayıda gecikme yaşandı.[73]
Kürtlerin çoğunluğu Türkiye'de yaşamaktadır.[77] Türkiye'deki Kürt nüfusuna ilişkin tahminler kaynaklara göre önemli farklılıklar göstermektedir. Siyaset bilimi profesörü Michael Gunter, Kürt kaynaklarının sayıları abartma eğiliminde olduğunu, Kürtlerin yaşadığı devletlerin ise Kürt nüfusunu genellikle olduğundan az gösterdiğini belirtmektedir.[78]
CIA World Factbook, Türkiye Kürtlerinin, nüfusun %18'ini kapsadığını ve toplam sayılarının 14.000.000 kişi olarak tahmin etmektedir.[77]Milli Güvenlik Kurulu tarafından 2000 yılında hazırlatılan bir raporda bu sayı 12.600.000 kişi, yani toplam nüfusun %15,7'si olarak belirtilmektedir.[5] Batılı bir kaynak, Türk nüfusunun %25'inin Kürtlerin oluşturduğunu, yani toplam sayılarının 18-19 milyon olduklarını tahmin etmektedir.[6] Kürt milliyetçileri ise bu rakamı 20.000.000 ila 25.000.000 olarak vermektedir.[79][80] Yukarıdaki tüm rakamlar Kürtçe konuşanların değil, kendilerini Kürt olarak tanımlayanların sayısına ilişkin olup hem Kürtleri hem de Zazaları kapsamaktadır. Anadillere dayalı tahminler Kürt nüfusunu %6 ila %23 arasında göstermektedir. İbrahim Sirkeci, siyasi bağlamı ve anket ve nüfus sayımlarında kaydedilen yanıtlardaki olası yanlılıkları dikkate alarak en yakın rakamın %17,8'in üzerinde olması gerektiğini iddia etmektedir.[81] Kürtlerin 1970'lerdeki nüfus artış oranı %3,27 olarak açıklandı.[82] 2006 ve 2008 yıllarında yapılan iki KONDA araştırmasına göre, kendini Kürt veya Zaza olarak tanımlayan ve/veya anadili Kurmançça veya Zazaca olan kişiler nüfusun %13,4'üne karşılık gelmektedir. KONDA, Kürtler arasındaki yüksek doğum oranlarına dayanarak ve 2000 Nüfus Sayımı sonuçlarını kullanarak, 2007 yılı sonunda bu rakamın çocuklar da dahil edildiğinde %15,7'ye yükseldiğini öne sürdü.[83]
Türkiye'nin batısındaki büyük şehirlere göçten bu yana, etnik gruplar arası evlilikler daha yaygın hale geldi. 2013 yılında yapılan bir araştırma, Türkler ve Kürtler/Zazalar arasında 2.708.000 evlilik olduğunu tahmin etmektedir.[85]
Türk hükûmetinin istatistikleri, Türkiye'deki Kürt kadınların yaklaşık dört çocuk doğurduğunu ve bu oranın Türkiye nüfusunun geri kalanındaki oranın iki katından fazla olduğunu göstermektedir. Kürt nüfusu artarken, ülkenin geri kalanında doğum oranları, bu seviyenin altındadır.[86][87] Kürtlerin çoğunlukta olduğu bazı illerde kadınlar ortalama 7,1 çocuk doğurmaktadır.[88] Türkiye'nin doğusunda Kürtlerin çoğunlukta olduğu illerdeki kadınların okuma yazma bilmeme oranı erkeklerden yaklaşık üç kat daha yüksektir ve bu da daha yüksek doğum oranlarıyla ilişkilidir. 2000 yılında Şırnak ilinde 15 yaşındaki kızların %66'sı okuma yazma bilmiyordu.[88]
Kendilerini Kürt olarak tanımlayan insanların çoğunluğu Kurmançça konuşurken, azınlık bir kesim ise Türkçe veya Zazaca'yı anadili olarak konuşmaktadır. Türkiye'de Kürtlerin yaşadığı bölgeleri demografik açıdan inceleyen ve 2015 yılında yayınlanan bir araştırma, Kürt etnik kimliğine mensup kişilerin yaklaşık %92'sinin Kürtçe, %6,4'ünün Türkçe ve %1,4'ünün Zazaca dillerini ana dilleri olarak konuştuğu sonucuna varmıştır. Ankete katılan ve kendisini Kürt olarak değil de Zaza olarak tanımlayan kişilerin yaklaşık %2'si anadillerinin Kürtçe olduğunu belirtmiştir. Türklerin %3,1'i ve Arapların %4,6'sı da Kürtçe konuştuğunu belirtmiştir. Alevilerin ise yaklaşık %70'i Zazaca, %20'si Kürtçe ve %10'u Türkçe konuşmaktadır.[58] Kürtlerin yaklaşık %75'i kendi anadillerinde "çok iyi" ya da "iyi" düzeyde yeterliliğe sahip olduklarını belirtmiştir. Anadillerini "çok iyi" veya "iyi" derecede bilenlerin %55'i çocuklarının da bildiğini belirtmiştir. Kürtlerin yaklaşık %75'i ve Zazaların %2'si (Zazaca için %58,4) evde Kürtçe konuştuklarını beyan etmiştir. Türkçe evde sırasıyla %22,4 ve %38,3 oranında konuşulmaktadır. Türkçe (%70) ise Alevi nüfus için baskın ev diliydi.[58]
Din
Türkiye'de yaşayan Kürtlerin çoğu SünniMüslümandır, ancak Alevilik yaklaşık %30'luk büyük bir azınlığı oluşturmaktadır.[91] Kürtlerin %24,4'ü ve Zazaların %9,8'i Hanefi mezhebine mensup olduklarını beyan ederken, büyük çoğunluğu Şafi mezhebine mensuptur ve bu durum her ikisi de ezici bir çoğunlukla Hanefi olan yerel Türk ve Arap nüfusla tezat oluşturmaktadır. Türklerin %5,4'ü ve Arapların %1,1'i Alevi iken, Kürtlerin %3,1'i ve Zazaların %14,8'i Alevi'dir.[58]
Türkiye'nin doğusundaki Kürtler ve Zazalar, hem Türkiye'nin genel nüfusuna hem de aynı bölgedeki Türk nüfusuna kıyasla daha dindardır. Ramazan ayında oruç tutmak, günde beş vakit namaz kılmak ya da düzenli olarak Cuma namazına gitmek gibi dini vecibeleri yerine getirme oranları benzer örüntüler göstermektedir. Öte yandan, Aleviler hem bölgesel hem de ulusal düzeyde en az dindarlık ve en düşük ibadet oranlarına sahiptir.[58] Doğu Türkiye'de ankete katılan Kürt ve Zaza gruplarının yüzde 96 ila 97'sinin hanesinde başörtülü biri bulunmaktadır ve bu oran bölgedeki Türk nüfusuna kıyasla daha yüksektir. Alevilerin sadece yaklaşık %11'i hanelerinde başörtülü biri olduğunu beyan etmiştir. Hem Kürt hem de Zaza grupların %4,3'ü belirli bir dini mezhebe mensuptur ve bu oran bölgedeki Türk ve Alevi nüfusun yaklaşık iki katıdır.[58]
Aşiretler
Türkiye'nin doğusundaki Kürtlerin %33,4'ü ve Zazaların %21,2'si aşiret (Kürtçe: eşîr) mensubu olduklarını beyan ederken, bu oran aynı bölgedeki Türklerde %3 civarındadır. Aşiret mensubiyeti en yüksek oranda (%73) Alevi olduğunu beyan edenler arasında görülmüştür. Bir aşirete mensup olanların %18,5'i aşiretlerinin siyasi kararlarında önemli bir etken olduğunu belirtmiştir. Ankete katılan aşiret üyelerinin yaklaşık %10'u bir aşirete mensup olmanın ekonomik açıdan önemli olduğunu belirtmiştir.[58]
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 1970'lerden bu yana Türkiye'yi binlerce insan hakları ihlalinden dolayı mahkûm etti.[92][93] Bu kararlar Kürt sivillere yönelik infazlar,[94] işkenceler,[95] zorla yerinden etmeler,[96] yıkılan köyler,[97] keyfi tutuklamalar,[98] öldürülen ve kaybolan Kürt gazetecilerle ilgilidir.[99] Yakın tarihli bir davadan bahsetmek gerekirse, 2018 ve 2020 yıllarında AİHM, Selahattin Demirtaş'ın tutuklanmasının ve devam eden tutukluluğunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin beş maddesine aykırı olduğuna ve "çoğulculuğu bastırmak ve siyasi tartışma özgürlüğünü sınırlamak gibi gizli bir amacı" olduğuna hükmetti[100][101] ve Türkiye'nin kendisine 25.000 Euro tazminat ödemesine karar verdi.[102] Türkiye onu serbest bırakmayı reddetti.[103]
1998 yılında Leyla Zana hapis cezası aldı. Bu durum ABD Temsilciler Meclisi üyelerinden Elizabeth Furse'un Türkiye'yi ırkçı bir devlet olmakla ve Kürtleri devlet içinde söz sahibi olmaktan mahrum bırakmaya devam etmekle suçlamasına yol açtı. New Mexico Highlands Üniversitesi'nden Abbas Manafy ise "Kürtlerin kendi kültür, dil ve geleneklerinden mahrum bırakılması demokratik normlarla bağdaşmamaktadır. Bu durum Ermeniler, Kürtler ve Aleviler gibi azınlıkları mağdur eden bir apartheid sistemini yansıtmaktadır." dedi.[104]
^abYildiz, Kerim; Fryer, Georgina (2004). The Kurds: Culture and Language Rights. Kurdish Human Rights Project. Data: 18% of Turkey, 20% of Iraq, 8% of Iran, 9.6%+ of Syria; plus 1–2 million in neighboring countries and the diaspora
^abJongerden, Joost (1 Ocak 2007). The Settlement Issue in Turkey and the Kurds: An Analysis of Spatical Policies, Modernity and War (İngilizce). BRILL. s. 53. ISBN978-90-04-15557-2.
^Hans-Lukas Kieser, Iskalanmış barış: Doğu Vilayetleri'nde misyonerlik, etnik kimlik ve devlet 1839–1938, 978-975-05-0300-9, (original: Der verpasste Friede: Mission, Ethnie und Staat in den Ostprovinzen der Türkei 1839–1938, Chronos, 2000, 3-905313-49-9)
^abJongerden, Joost (28 Mayıs 2007). The Settlement Issue in Turkey and the Kurds: An Analysis of Spatial Policies, Modernity and War (İngilizce). BRILL. s. 53. ISBN978-90-474-2011-8.
^abBozarslan, Hamit (17 Nisan 2008). Faroqhi, Suraiya (Ed.). The Cambridge History of Turkey (İngilizce). Cambridge University Press. s. 340. ISBN978-0-521-62096-3.
^Cagaptay, Soner (2 Mayıs 2006). Islam, Secularism and Nationalism in Modern Turkey: Who is a Turk? (İngilizce). Routledge. ss. 108-110. ISBN978-1-134-17448-5.
^Yılmaz, Kamil (16 Nisan 2014). Disengaging from Terrorism - Lessons from the Turkish Penitents. Routledge. s. 26. ISBN978-1-317-96449-0.
^Gunes, Cengiz (11 Ocak 2013). The Kurdish National Movement in Turkey: From Protest to Resistance (İngilizce). Routledge. ss. 133-135. ISBN978-1-136-58798-6.
^Houston, Christopher (2005). "Creating a Diaspora within a Country: Kurds in Turkey". Ember, Melvin; Ember, Carol R.; Skoggard, Ian (Ed.). Encyclopedia of Diasporas: Immigrant and Refugee Cultures Around the World (İngilizce). Boston, MA: Springer US. s. 405. doi:10.1007/978-0-387-29904-4_40. ISBN978-0-387-29904-4.
^Annual Report 2014(PDF). The European Court of Human Rights. Strasbourg. 2015. 16 Eylül 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi(PDF). Erişim tarihi: 29 Aralık 2015.