Kuvâ-yi Milliye her ne kadar tüm cephelerde direniş göstermişse de, milisleri birbirine bağlı değildir. Kuvâ-yi Milliye milisleri, bölgesel ve yereldi. Fakat her ne kadar bölgesel olsalar da amaçları ve ilkeleri aynıydı. Sırasıyla yoğunluklarına göre Kuvâ-yi Milliye'nin çarpıştığı düşmanlar ve savunma alanları:
Kuvâ-yi Milliye mevcudu, 1919 yılı sonuna kadar, Batı Anadolu'da 6.500-7.500 arasında değişmiştir. 1920 yılı ortalarında ise, bu mevcudun yaklaşık 15.000 kişiye ulaştığını tahmin edilmektedir.[4] İlk Kuvâ-yi Milliye kıvılcımı (ilk silahlı direniş) Güney Cephesi'nde Dörtyol'da 19 Aralık 1918'de Fransızlara karşı başlamıştır. Bunun en önemli nedeni, Fransızların, Güney Cephesi'nde gerçekleştirdikleri işgallerine Ermenileri ortak etmeleridir.
İkinci etkili silahlı direniş hareketi (örgütlü ilk Kuvâ-yi Milliye hareketi) İzmir'in İşgali'nden sonra; Kuvâ-yi Milliye hareketini, milliyetçi ve yurtsever olan bazı subaylar halkı örgütleyerek Ege Bölgesi'nde resmen başlatmışlardır. Batı Anadolu'daki Kuvâ-yi Milliye birlikleri düzenli ordu kuruluncaya kadar geçen sürede Yunan birliklerine karşı vur kaç taktiği ile savaşmıştır. Güney Cephesi'nde (Adana, Maraş, Antep ve Urfa) Kurtuluş Savaşı'nı düzenli ve disiplinli Kuvâ-yi Milliye birlikleri yapmıştır. Ulukışla'da faaliyet gösteren Kuvâ-yi Milliye de ilk kurulanlardan olup Fransızların Toroslar'ın ardında ulaştığı bu en iç noktadan kısa sürede püskürtülmelerini sağlamışlardır. Çalışmalarını belgeleyen bir karar defterinin çabalarıyla günümüze ulaşmıştır.[5]
Yerel sivil örgütlenmeler, çeteler olarak ortaya çıkan Kuvâ-yi Milliye, düzenli ordulardan oluşan işgalci güçlere karşı, bugünkü deyimiyle bir gerilla savaşı uygulamıştır. İlk direniş olayları Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde Fransızlara karşı görülmüşse de, örgütlü direniş İzmir'in düşmanca ele geçirilmesinden sonra Ege Bölgesi'nde Kuvâ-yi Milliye olarak başlamış ve bağımsız yerel örgütlenmeler olarak yayılmıştır. Bölgesel kuruluşlar, daha sonra TBMM'nin kurulması ile birleştirilmiş ve I. İnönü Muharebesi sırasında da düzenli orduya dönüşmüştür.
Hükümet merkezi, düşmanların şiddetli çemberi içindeydi. Siyasal ve askerî bir çember vardı. İşte böyle bir çember içinde yurdu savunacak, ulusun ve devletin bağımsızlığını koruyacak kuvvetlere emrediyorlardı. Bu biçimde yapılan emirlerle, devlet ve ulusun araçları temel görevlerini yapamıyorlardı. Yapamazlardı da. Bu araçları savunmanın birincisi olan ordu da, 'ordu' adını korumakla birlikte, elbette temel görevini yerine getirmekten yoksundu. İşte bunun içindir ki yurdu savunmak ve korumak olan temel görevi yerine getirmek, doğrudan doğruya, ulusun kendisine kalıyor. Buna Kuva-yi Milliye diyoruz...
^Batı Cephesi'nin sonda olmasının sebebi Batı'daki kuvvetlerin çoğunu TBMM Düzenli Ordusunun oluşturmasıdır. Bunun asıl nedeni Kuvâ-yi Milliye üyelerinin de düzenli orduya katılmasıdır.
Kaynakça
^Sabahattin Selek: Anadolu İhtilâli (1. Cilt), Kastaş A.Ş. Yayınları, 1987, s. 127 5 Kasım 2015 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.. (Türkçe)
^Sina Akşin, Ana Çizgileriyle Türkiye'nin Yakın Tarihi, s. 137.