Türkiye direyi (Latince: Fauna), hayvanlarâlemininTürkiye sınırları içerisinde yaşayan üyelerinin tümüdür. Birçok farklı hayvan türünü barındırması ile dikkat çeker. Anadolu'nun Asya ile Avrupa arasındaki konumu bunda başlıca etkendir. Farklı iklim özelliklerinde coğrafi bölgelere sahip olduğu için, bitki örtüsünün diğer Orta Doğu ülkelerine göre daha zengin (850 cins altında toplanan 9.000 türbitki) olması ise diğer önemli etkendir ve bu yüzden, farklı iklim ve besin ihtiyacı olan birçok hayvan türü kendisine uygun yaşam alanı bulabilmektedir.
Böylece, Türkiye'de yalnızca Akdeniz direyinin değil, Orta ve Doğu Avrupa, Orta Doğu, Kafkaslar ve Arap Yarımadası direylerinin de tipik türleri bulunmaktadır. Ayrıca Avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında, çok daha fazla memeli tür barındırır ve bu da Türkiye direyinin ne tipik Avrupa direyine ne de tipik Orta Doğu direyine sınıflandırılabildiğini gösterir.
Türkiye direyine ait 160 memeli, 466 kuş, 120 sürüngen, 22 kurbağa, 127 tatlısu balığı, 384 deniz balığı olmak üzere toplam 1279 civarında omurgalı tür tanınır. Ama bu türlerin bazılarının nesli tamamen tükenmek üzere, bazılarınınki de tehlike altında bulunmaktadır.
Tarih
Son 250 milyon yıl
Bilimsel verilere göre, dünyanın tüm kıtaları günümüzden 250 milyon yıl önce Pangea adı verilen tek bir kara parçasından koparak oluşmuştur. Bu tek kıta parçası zamanla parçalanmış ve böylece canlı biçimlerin kıtalardaki dağılımı gerçekleşmiştir. Bu parçalanma sürecinde memelilerin çeşitlenmeye başladığı 65 milyon yıl öncesi, Anadolu yarımadası için de önemli bir tarihtir. Bu süreçte Anadolu yarımadası defalarca Avrupa ile bağlantı kurmuş ve tekrar ayrılmıştır. Böylece Anadolu yarımadasının denizleri de çok kez görünüm değiştirmiş, denizin defalarca yükselip alçalması sonucu, Karadeniz bazen Hazar denizi ile birleşmiş, bazen de diğer denizlere bağlantısı olmayan bir göl hâline gelmiştir.
Avrupa'nın son iki milyon yılda geçirdiği buzul devirlerinde soğuktan kaçan hayvan türleri Balkanlar ve Kafkasya üzerinden Anadolu'ya gelmişlerdir. Kuzeyden gelen bu göçlerin yanı sıra güneyden ve doğudan da bazı hayvan türleri Anadolu'ya göç edip yerleşmiştir. Güneyden gelen bazı çöl hayvanları, Anadolu'nun güneyinde bulunan sıradağları aşamayıp sadece güneye yerleşmiştir.
Son 2500 yıl
MÖ 300 yıllarında gittikçe büyüyen Roma İmparatorluğu Anadoluyu da sınırları içine almıştır. Romalılar da, kendilerinden önce hüküm sürmüş halkların başlattığını sürdürerek silah, ev ve gemi yapımı için Anadolu'nun uçsuz bucaksız ormanlarını daraltmaya devam etmişlerdir. Ayrıca Romalıların meşhur sirk gösterilerinde savaş tutsaklarının yanında çok sayıda vahşi hayvan insanlara karşı dövüştürülüp öldürülmüştür. İmparatorluk topraklarından vahşi hayvanların yakalanıp Romaya götürülmesi bol para getiren bir uğraş olmuştur. Aylarca süren yolculuklara çoğu hayvan katlanamayıp yolda ölmüş, sadece onda biri canlı olarak Roma'ya varmış, Roma'da her hafta sonu binlerce vahşi hayvan gösterilerde katledilmiştir.
Bu dönemde batı ve güney Avrupa'da, ama özellikle Anadolu'da birçok hayvan türünün soyunun tüketilmiş olduğu kabul edilir. Örneğin: Asya fili. (Türkiye'de nesli tükenen diğer türler)
Yukarıda tarih başlığı altında, Türkiye'de bulunan tür zenginliğinin nedeni açıklanmıştır. Böylece Türkiye'de 160 civarında Memeli Hayvan türü yaşamaktadır ve yapılan araştırmalarla bu sayı her an artabilir. Anadolu, tarihinde daima geçiş noktası ve sığınak olmuş olması nedeniyle çok sayıda türü barındırır. Türkiye'nin Avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında, çoğu diğerlerinden daha fazla memeli türleri barındırdığı göze çarpar.
Türkiye'de 127 tatlısu balığı ve 384 deniz balığı türü bulunmaktadır.
Tatlısu balıkları
Türkiye'nin tatlı sularında en yaygın olan balık türleri hiç şüphesiz alabalıklar ve sazangiller familyasına ait olan ak balık ve üç ayrı türü ile Bıyıklı balık türleridir ve neredeyse Türkiye'nin her bölgesinde her derede ve çayda bulunurlar. Bunların yanında sazangiller familyasına ait sazan balığı, çapak balığı, tahta balığı, kadife balığı, kızılkanat, kızılgöz gibi türler bulunur. Türkiye'de birçok alabalık türü mevcuttur. Bunlardan Abant alası, Anadolu alası gibi bazıları sadece Türkiye'de bulunurlar. Tatlı suların en yaygın yırtıcı balıkları yayın balığı, turna balığı, sudak balığı, yılan balığı ve tatlısu levreğidir. Türkiye'nin güneydoğusunda yayın balığının bir de Mezopotamya yayını diye ikinci bir türü bulunur. Ayrıca Türkiye'nin diğer bir yerlisi olan kangal balığı, cilt hastalıklarına karşi şifalı olması ile dünyaca ün kazanmıştır. Kefal adını taşıyan ama aslında sazangiller familyasına mensup olan inci kefali sadece Van Gölünde bulunan bir yerli balık türüdür.
Ticari açıdan en önemlileri sazan, gökkuşağı alabalığı, ak balık ve yayın balığıdır. 1970'li yıllarda gökkuşağı alabalığının Kuzey Amerika'dan Türkiye'ye getirilmesi ve devlet tarafından üretimi desteklenmesinden sonra Türkiye'de büyük kapsamlı yetiştirilmeye başlanmıştır. Türkiye'nin her yerinde alabalık yetiştiriliciğine rastlamak mümkündür. Ayrıca yayın balığı da havuzlarda üretilmeye başlanmıştır.
Türkiye'nin denizlerinde bulunan en büyük balıklar boyu 7-8 metreye ve ağırlıkları 1,5 tona varabilen Mersin morinası, 500 kiloya varan mavi kanatlı orkinos ve sadece Akdeniz'de Mersin ve İskenderun körfezlerinde nadir rastlanan ve eti yenilmeyen ay balığı (3 ton). Bunların yanında bazı köpek balıkları da çok büyük olabilirler: özellikle beyaz köpek balığı (7 metre, 1,5 ton).
Ticari açıdan en önemli balıklar hamsi, kefal, istavrit, barbunya, sardalya, uskumru, mezgit, sargan, kalkan ve çipura türleridir. Ayrıca çipura Türkiye'nin Ege kıyılarında çok başarılı bir şekilde suni olarak da yetiştirilmektedir.
Türkiye'de varlığını sürdüren 120 civarında sürüngen türü tanılmaktadır. Bunlardan yaklaşık 40'ı yılan türüdür. Türkiye'nin yılanlarının 10'u farklı derecede zehirli, diğerleri ise zehirsizdir.
Türkiye'nin en zehirli 5 yılanından 4'ü EngerekgillerdenŞeritli engerek, Benekli engerek, Koca engerek ve Boynuzlu engerek türleridir.Kobragillerden Mısır kobrası'da Türkiye'de bulunur.Coluber cinsine ait olan türlerde, zehirli olmamalarına rağmen fazla üzerilerine yürünüldüğünde agresif olabilirler. Zehirsiz dişleri ile ısırıp, ısırdıktan sonra bile dişlerini etin içinde oynatıp, açtıkları yarayı ve insana verdikleri acıyı büyütmeye çalışırlar. Ama genelde hiçbir yılan nedensiz olarak ısırmaz ve insanlardan mümkün oldukça kaçmaya çalışır.
Türkiye'nin en yaygın kertenkele türleri Lacerta cinsine aittir. Kaplumbağaların en yaygını ise tosbağadır.
Türkiye'nin farklı iklimli bölgeleri birçok farklı kuş türlerinin yaşamaları için elverişlidir. Türkiye'de 453 kuş türü tespit edilmiştir. Bunların 302 türü Türkiye'de yumurtlamakta, diğerleri ise ziyaretçi göçmen kuşlardır. Türkiye'de geçici veya kalıcı olarak barınan kuş türü çeşitliliğinin 3/4'ü kızılırmak ve Bafra ovası deltasında bulunmaktadır.
Türkiye'de, Avrupa ve Kuzey Asya'nın göçmen kuşlarının kışladığı önemli bölgeler bulunmaktadır. Birçok göçmen kuş, Avrupa'dan Afrika'ya giden yolculuklarında Türkiye'yi adeta köprü olarak kullanır. Örneğin deniz üzerinden uçmamaya çaba gösteren Avrupa leylekleri (Ciconia ciconia) İstanbul Boğazı'nın en dar noktasından geçerek, Anadolu ve İsrail üzerinden Afrika'ya doğru devam eder.
Türkiye'de en çok kuş türünün bir arada bulunduğu ve kuşlar için en önemli sayılan bölgeler şunlardır:
Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye'de de kuş türlerinin büyük çoğunluğu ötücü kuşlar (Passeriformes) takımına aittir. Küçük kuş türleri daha başarılı ve daha yaygınken, büyük kuş türleri tehlike altındadır. Toy (Otis tarda) ve kelaynak (Geronticus eremita) Türkiye'de tehlike altında olan türler için örnek olarak gösterilebilir.
Hayvancılığın Türk Kültüründe çok eski kökleri bulunduğunu ve hatta günümüzde tanıdığımız bazı ev hayvanlarının Türklerin elinde evcilleştiğini biliyoruz. Eski göçebe Türkler gittikleri her yere çok sayıda hayvan ve bitki türü de taşımışlardır. Örneğin Akkoyunlu devletini ziyaret eden bir Venedik elçisinin, Anadolu'ya o zamanlarda daha yeni girmiş olan, göçebe Osmanoğulları üzerinde yaptığı bir sayısal listede, Osmanlıların sayıları yanında binlerce at, eşek, katır, deve, sığır, koyun, keçi, kaz, ördek, tavuk, köpek, kedi, kartal, şahin ve hatta 12 adet evcil av leoparı gözükmektedir.
Türk tarihinde çok önemli bir rolü olan ve Türklerde çok eski bir geleneği olan at yetiştiriciliği göçebelikten yerleşik kültüre geçişte önemini kaybetmiş ve 20. yüzyılda otomobillerin yayılması ile kaybolacak kadar azalmıştır. Bunun yanında, deve ve manda (camuz) gibi taşıyıcı hayvanlar da motorlu tarım araçlarının yayılması ile azalmaya başlamıştır. Türkiye'de ev hayvanı olarak yetiştirilen mandaların sayısı 1982 yılında 1.002.000 iken, 2002 yılına kadar 138.000'e düşmüştür.
Günümüzde en yaygın ev hayvanları koyun, sığır, keçi, tavuk, kaz ve ördektir. Manda, eşek ve at, artık nadir rastlanan ev hayvanları olmuşlardır. Bunların yanında alabalık, yayın balığı, sazan, çipura gibi balık türleri; arı ve ipek böceği gibi böcek türleri de Türkiye'de yetiştirilmektedir. Türkiye'de birkaç deve kuşu yetiştiricisi bulmak da mümkündür.
Bazı örnekler:
Ankara keçisi
Tavuğun erkeği horoz
Deve
Omurgasızlar
Böcekler
Türkiye'de birçok böcek türü yaşar. Bunlardan Malatya kelebeği ve bombus arısıTürkiye'ye özgü olup yurt dışına kaçırılarak Türkiye'ye satılmaktadır. Türkiye birçok böcek türüne ev sahipliği yapmaktadır. Bunlardan kızılkarınca, yalancı apollo kelebeği, bombus arısı ve ateş böceği örnek olarak gösterilebilir. Ayrıca Türkiye'de ev karıncası, tahta kurusu ve yusufçuk (helikopterböceği) da(de) yaşar.
Yengeçler
Türkiye aynı zamanda birçok yengeç türüne de ev sahipliği yapar. Bunlara keşiş yengeci (İngilizce hermit crab) ve mavi yengeç örnek olarak gösterilebilir.
Hidralar, mercanlar ve benzerleri
Akdeniz ve Ege denizi başta olmak üzere Türkiye'nin çoğu denizinde Deniz şakayıkları, süngerler, mercanlar, denizanaları ve ahtapotlar yaşar.
Günümüzde Afrika ve Asya'ya özgü olduğu bilinen yabani hayvanlardan bazılarının, bir zamanlar Türkiye'de de yaşadıkları bilinmektedir. Asya aslanı (Panthera leo persica) alttürü, Anadolu'nun birçok bölgesinde yaşamış ve daha sonra soyu tükenmiştir.[1] Asya aslanının 13. yüzyılda soyunun tükendiği tahmin edilse de, çeşitli kaynaklarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da 18. yüzyıla kadar varlıklarını devam ettirdikleri iddia edilmiştir.[1] Önceki dönemlere ait eski Anadolu eserlerinde ve bazı kilim motiflerinde de aslan süslemeleri mevcuttur.[1]Hazar kaplanı (Panthera tigris virgata) da, Anadolu'da daha önceleri yaşamış bir alttürdü. 1970'te HakkâriUludere'de köylüler tarafından vurulan Hazar kaplanı, Türkiye'deki kaplan varlığına ait en kesin kayıttır.[2] Kaplanın kuyruk kısmı kamçı olarak kullanılması için bir aşiret reisine verilmiştir. Kaplanın 122 cm uzunluğundaki postu, bölgede araştırma yapan Turhan Baytop tarafından alınarak İstanbul'da doldurulmuştur. Baytop'un notlarına göre, köylüler tarafından kendisine daha önceki yıllarda da civarda sekiz kaplanın vurulmuş olduğu söylenmiştir. Ayrıca yazılı basında 2002'de Silopi'de, 2003'te de Şırnak'ta kaplan görüldüğü haberleri çıkmıştır.[3]
Asya çitası (Acinonyx jubatus venaticus) alttürü, Güneydoğu Anadolu'da 19. yüzyılın sonlarına kadar görülmüştür. Osmanlı padişahlarının eğitilmiş çitaları avlarda av köpeği gibi kullandıkları dönemin
sanat eserlerinde yer almaktadır.[3] Bir pars (Panthera pardus) alttürü olan Anadolu parsı (Panthera pardus tulliana), Türkiye'de daha önce yaşamıştır ve halen günümüzde bazı kayıtlardan yola çıkarak yaşadığı varsayılmaktadır.[4] 1974'te Ankara'nın Beypazarı ilçesinde vurulan bir Anadolu parsı günümüzde Ankara MTA Genel Müdürlüğü Tabiat Tarihi Müzesi'nde sergilenmektedir. 2010 yılında Siirt'te, 2013
yılında ise Diyarbakır'da pars vurularak öldürülmüştür. 2019 yılında ise Hakkari ve Tunceli'de pars görüntüleri basında çıkmıştır.[4]Karadeniz Teknik Üniversitesi Yaban Hayatı Ekolojisi ve Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Şağdan Başkaya, Anadolu parsına ait çeşitli fotoğraflar elde ettiklerini ve bu alttürün Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgesi çoğunlukta olmak üzere Türkiye'nin birçok yerinde yaşadığını ve sayılarının arttığını açıklamıştır.[5]
Asya fili (Elephas maximus) ve Avrupa bizonu (Bison bonasus caucasicus), Anadolu'da, MÖ 1. yüzyıl başlarına kadar yaşamışlardır.[kaynak belirtilmeli] Türkiye'de 8 kuş türü son 50 yıl içinde ortadan kaybolmuştur.[kaynak belirtilmeli] Bunlardan orman horozu, yakalı toy ve yılanboyun kuşlarının soyunun tükendiği resmen açıklanmıştır.[kaynak belirtilmeli] Bunların haricinde, yeterince araştırılmadığı için soyu tükenip tükenmediği kesin olarak bilinmeyen türler vardır; buna en iyi örnek kunduzdur.[kaynak belirtilmeli]
Bazı örnekler:
Asya fili (Elephas maximus): Anadolu'da I.Ö. 100 de soyu tükenmiştir.
Çita (Acinonyx jubatus) Türkiye'de en son 19. yüzyılın sonlarında görülmüştür.
Bir dişi Asya aslanı (Panthera leo persica). Türkiye'de en son 19. yüzyılın sonlarında görülmüştür.
Hazar kaplanı (Panthera tigris virgata). Türkiye'de en son 20. yüzyılın sonlarında görülmüştür ve soyu tükenmiştir.
Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erkut Kıvanç Türkiye'de önemli bir yaşam alanı habitat tahribi hâlâ devam etmekte ve birçok hayvanın neslinin tehlike altında olduğuna dikkati çekmektedir:
"Bilinçli bir koruma olmazsa, doğal hayat bir gün bitecek. Sivrisineğin bile korunmaya ihtiyacı var. Ama yasaklar dinlenmiyor. Bu gidişle doğa diye bir şey kalmayacak"
Onsekizmart Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi'nden Doç Dr. Ali İşmen de denizlerde kirliliğin her geçen gün türleri tehdit ettiğini, Karadeniz ve Marmara'dan sonra, son zamanlarda Akdeniz'de de kirliliğin arttığına dikkati çeker.
Yaşamın son 500 yıllık evriminde, biyosferin hiç bu kadar tahribata uğramadığını vurguluyan Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Sıkı ise bu konu hakkında şunları söylemiştir:
"Bütün canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için kesinlikle insana ihtiyacı bulunmaz, ama insanın yaşamını sürdürebilmesi için en küçük hücreliden yırtıcılara kadar bu canlılara ihtiyacı var. Eğer habitat (hayvanların yaşam ortamı) tahribatı, plansız nüfus artışı, yapılaşma, ormanların yakılması, sulak alan tahribi sürerse, birçok tür tükenme tehlikesine girer. Bir türün, dünya üzerinde ya da lokal olarak bulunduğu bölgede yok olmasının kötü sonuçlarını kimse kestiremez. Bu, yakın zamanda da ortaya çıkmaz. Örneğin bizi rahatsız eden karasinek birden ortadan kalksa, her tarafı hayvan leşleri götürür. Ya da baykuşların yok olduğunu düşünelim; o zaman tarla fareleri üzerindeki baskı kalkar."
Türkiye'nin en tehlikeli hayvanları aslında düşünüldüğü gibi Boz ayı ya da Kurt gibi yırtıcı memeliler değil, zehirli yılan, akrep, kırkayak, örümcek ve denizanası gibi küçük türlerdir. Ayı,leopar, kurt, vaşak ve çakal gibi hayvanlar daima insanlardan mümkün oldukça uzak durmaya çaba gösterirler. Yıllık istatistiklerde Türkiye'de yırtıcı bir hayvan tarafından öldürülen kimse görülmezken, her yıl onbinlerce insanlar sivrisinek ve kene gibi küçük haşerelerin insanlara geçirdikleri hastalıklara yakalanıp, insanlar bazen bu hastalıklara yenik düşerler. Bu ufak zararlı hayvanların sayılarının artmasının sebebi; çoğunlukla, insanlar tarafından doğal düşmanlarının sayılarının azaltılıp, tabiatın dengesinin bozulmasıdır.
Özellikle yılanların tehlikeli hayvan olarak görülmesinden dolayı, Türkiye'de her yıl onbinlerce yılan katledilir. Oysa Türkiye'deki 40 yılan türü arasında sadece 10 tanesi farklı derecede zehirlidir ve avlanırken zehirlerini fare ve sıçan gibi hayvanları uyuşturmak için kullanırlar. Yılanların azaltıldıkları bölgelerde, kemelerin ve farelerin sayılarında patlama olmakla birlikte, asıl zarar o bölgenin tarım alanında meydana gelmektedir.
Kurtlar ve ayılar da, eğer yaşadıkları çevrenin dengesi bozulmamışsa ve kuduz değillerse insanlardan korkar ve uzak dururlar. Ancak fazla sert kış aylarında uzun süre aç kaldıklarında yerleşim yerlerine yaklaşıp, orada köpek ve diğer ev hayvanları avlayıp ya da insanların (onlar için) iştah açıcı kokan çöplerini karıştırarak açlıklarını gidermeye çalışabilirler.
Bazı örnekler:
Çoğu denizanası yanıkları birkaç gün içinde iyileşir. Ama bazı türlerin zehiri, doktorun yardımına da ihtiyaç gerektirebilir (özellikle derin denizden yaz gecelerinde sahil yakınlarında üremeye gelen bazı türler).Ayrıca İstanbul Boğazı'na sintine yoluyla gelen bazı dev denizanaları (resimdeki de o tür) 2 metreye varabilir.
Sokmaya hazırlanan bir akrep
Vatozlar zehirli dikenleri ile çok acı verici yaralar yaratabilir.
Küreselleşmenin hızla ilerlediği dünyamızda kıtalar arası taşımacılığın istemeyerek türleri yaymakta yardımci olması dünyanın her yerinde mühim bir sorun olmuştur. Yabancı türler ait olmadıkları bir doğa çemberine katıldıklarında çoğunlukla sorun yaratırlar. Memleketlerindeki ortamda, evremlerinin sürecinde kendilerine uyum sağlamış türlerle bir çemberin içinde yaşarlar, ama ait olmadıkları bir ortamda onların kabiliyetlerine karşı kendini koruyamayan türlerle karşılaşır, kendilerinin sayılarını kontrol altında tutan doğal düşmanlarından uzak kalır ve böylece diğer türlerin soyunu tüketip hızla yayılabilirler.
Yabancı türler çoğunlukla üç yol üzerinden dağılırlar:
Deniz taşımacılığı/Balast suyu
Baştan satılmak istenen, ticari amaçlı yakalanmış egzotik ev hayvanlarının doğaya salınması.
Yetiştirildikleri kapalı alanlardan kaçmaları.
Örneğin bir Çin limanında yükünü boşaltan bir gemi dengesini sağlamlaştırmak için orada geminin depolarına oranın denizinden tonlarca balast suyu pompalar. Bu suyun içinde balıklar, yumuşakçalar ve kabuklular gibi yüzlerce tür bulunur. Sonra örneğin Seyhan limanına vardığında bu suyu denize boşaltıp tekrar yük almaya başlar. Ya da bir kıtadan diğer kıtaya giden karton paletleri ya da meyve-sebze kasaları aralarında da böcek, örümcek, fare ya da yılan türleri bulunabilir. Avrupa Birliği'nin limanlarında bunu önlemek için görevlendirilmiş memurlar vardır. Bunlar başka kıtalardan gelen paletleri incelerler.
Karadeniz’de, Pasifikten gelen bir çeşit deniz anası Mnemiopsis leidyi Karadenizin en önemli ticari balığı olan hamsinin stoklarına zarar vermiş ve toplam 26 balık türünün yok olmasına sebep olmuştur. Tropikal bir alg olan Caulerpa taxifolia orijinal yetişme sahası olan Monako'daki akvaryumundan çıkıp, Akdeniz kıyılarının 40 milyon metre karelik kısmına yayılması ve günümüze kadar hâlâ önlenememiş olan bir ekolojik felakete yol açması bunun diğer bir örneğidir. Son onyıllarda Türkiye'de yayılan koypu veya Süveyş Kanalı aracılığıyla Kızıldeniz'den Akdeniz'e geçen 20 çeşit balık da örnek olarak gösterilebilinir.
Kuzey Amerika'dan balık yetiştiriciliği için getirilen Çelikbaş, yerli alabalık türlerinden daha obur ve daha çeviktir. Diğer balık türlerinin yumurtalarını ve yavrularını yiyerek yerli türleri tüketebilen bu alabalık türü, yetiştirildiği dalyanlardan kaçıp Türkiye'nin tatlısularına yayılmayı başarmıştır. Chrysaora hysoscella (pusula denizanası) adlı medüz türü ise son günlerde azalsada özellikle 2009 yazında çoğalan tehlikeli bir türdür. Türkiye'de yaşadığı 2003 yılında keşfedilmiştir.