Art rock, rock müziğin bir alt türüdür. Deneysel ve kavramsal bir müzikal duruş takınarak, rock müziği bir ergen eğlencesinden sanatsal ifade boyutuna taşımayı amaçlar.[4][2]Klasik müzik, deneysel rock, avangart ve daha sonraları caz müzikten kaynağını alır.[1] En temel duruşlarından biri, dans etmek yerine dinlenilip düşünülmesi için besteleniyor olmasıdır.[2] Sıklıkla elektronik efektler ve eski dönem rock müziğinin tahrik edici ritminden uzaklaşmış easy listening (kolay dinlenilir) dokuların varlığıyla kendini belli eder.[4]
Progresif rock bazen art rock ile değişimli olarak kullanılır. Progresif rock genelde klasik eğitimli enstrümantal tekniklerle ve senfonik dokularla karakterize olurken, art rock daha zorlu, gürültülü, gelenek-dışı, deneysel ve avangart karakteriyle ön plana çıkar. Diğer bir deyişle, rock müziğini sadece albüm bazında konseptler ve sanatsal ifadelerle yüksek sanat konumuna eriştirmeye çalışmaktan ziyade, art rock, rock müziğine daha modernist, avangart bir yaklaşım getirmeyi amaçlar.
Türün en popüler dönemi erken 1970'lerde Britanyalı sanatçılar aracılığıyla gelişti. Müzik ve buna eşlik eden teatral performanslar, barındırdığı ustalık ve müzikal/söz yazımı karmaşıklığının da yardımıyla, sanata ilgili ergenler ve genç yetişkinler için çekici bir konuma erişti.[2] Art rock, rock müziğin özel bir tarihi dönemini ifade eder: 1966–67 gibi başlayarak punk'ın 1970'ler ortasında gelişiyle son bulur.[5] Bundan sonra bu müzik türü, 1970'ler-90'lar arasındaki popüler müzik türleriyle birleşerek evrilmeye devam eder.[2]
Eleştirmen John Rockwell'a göre art rock, yaratıcılıkta farklılaşma hissi, klasik müzik iddiası, deneysel/avangart eğilimleriyle rock müziğin en çeşitlenen ve eklektik türlerinden biridir.[6] Terim sıklıkla progresif rock ile eş anlamlı kullanılır.[7][6][1][2] Tarihi olarak, "art rock" en az iki birbirinden farklı rock müzik türünü tanımlamak için kullanılmıştır.[8] Bunlardan birincisi progresif rock olup ikincisi psychedelia ve hippi karşı kültürünü reddederek The Velvet Underground grubu tarafından ortaya konulan modernist/avangart yaklaşımları savunan grupların yaptığıdır.[8] Deneme yazarı Ellen Willis bu iki tipi şöyle karşılaştırdı:
Erken 1960'lardan beri … rock and roll müzikte bolca propagandası yapılmış art-rock sentezinden (progresif rock) çok daha fazla yüksek sanatlarla ilişkilenen bir karşıt gelenek vardı; aşağı yukarı bilinçli olarak temel formel rock and roll kurallarını alarak (tıpkı pop sanatçılarının kitlesel sanatı genel malzeme kaynağı olarak kullanması gibi) bunları arıttılar, geliştirdiler, birbirine düşürdüler ve böylece … 'rock-and-roll sanatı'nı ürettiler. Her ne kadar art rock, belli belirsiz olarak rock and roll müziğin daha yerleşik sanat formları gibi olduğu/olabileceği iddiasını taşıdıysa da, rock-and-roll sanatı, rock and roll müziğin diline takıntılı bir bağlılık taşıyan ve hatta aynı ölçüde bu müziğin dilini küçümseyerek onu reddeden veya onu yumuşatıp kolaylaştırmak isteyen bir fikre dönüştü … yeni akım karşıt geleneği miras aldı.[9]
Larry Starr ve Christopher Waterman'ın American Popular Music'i (Türkçe: Amerikan Popüler Müziği) art rock'ı "rock elementlerini Avrupa klasik müziğiyle karıştıran bir rock türü" olarak tanımladı ve King Crimson, Emerson, Lake & Palmer ve Pink Floyd gibi İngiliz grupları örnek olarak gösterdi.[10] Türün yaygın özelliklerinden biri, şarkılardan ziyade kompozisyonlardan oluşan albüm odaklı müzik olmasıydı. Bu tarz albümlerde karmaşık ve uzun enstrümantal kısımlar, senfonik orkestrasyon gözlenmekteydi.[2] Buna paralel olarak müzik, geleneksel olarak konsept kayıtlar şeklinde kendini gösterirken, şarkı sözleri tema olarak "hayalperest" ve siyaset odaklı olmaya meyilliydi.[2]
Art rock ve progresif rock arasında bazı farklar öne sürülür. Art rock avangart veya deneysel müzik etkilenimleriyle "alışılmamış müzik yapısı"nı vurgularken, progresif rock klasik eğitimli enstrümantal tekniği, edebi içeriği ve senfonik özellikleri vurgular.[1] Progresif rock'a nazaran, art rock "daha iddialı, gürültülü ve gelenek dışı" olup "daha az klasikten kaynağını alan" bir yapıdadır; avangart müzik etkilenimleri göze çarpar.[1] Bu iki türün benzerliği ise, her ikisinin de rock müziği yeni bir sanatsal itibara taşımak isteyen Britanya kökenli çabalar olması[1] ve konsept albümler ile rock opera gibi vokal-bazlı alanlara enstrümantal analog oluşturmasıydı.[11]
Art rock aynı zamanda klasik biçimde şekillenen rock müziği veya progresif rock-folk müzik birleşimlerini tanımlamak için de kullanılmaktadır.[2] Bruce Eder'in The Early History of Art-Rock/Prog Rock adlı makalesine göre "'progresif rock' veya bazen bilinen adıyla 'art rock' veya 'klasik rock'", "grupların şarkılar yerine süitler çaldığı; Chuck Berry ve Bo Diddley yerine Bach, Beethoven ve Wagner'den müzik formları ödünç aldığı; Carl Perkins veya Willie Dixon yerine William Blake veya T. S. Eliot'ın diline yakın bir dil kullandığı" müzik türüdür.[12]
20. yüzyılın ikinci yarısı boyunca sanat ve pop müziğin arasındaki sınır gittikçe daha bulanık bir hal aldı.[13]Merriam-Webster Online Dictionary'ye göre "art rock" teriminin ilk kullanımı 1968 yılına dayanmaktadır.[3] Pop müziğin baskın formatı olan tekliler albümlere kaymaya başlayınca[nb 1] birçok rock grubu büyük sanatsal ifadeler barındıran işlere heveslendi ve art rock doğmuş oldu.[15] 1960'ların sonlarında gelişme gösterdikçe – progresif rock'ın da gelişmesine paralel olarak – art rock, deneysel rock ile beraber nam saldı.[16]
Art rock'ta bilinen en eski figür, "klasik muazzamlık" hevesinin bir sonucu olarak Wall of Sound prodüksiyonlarında kendi bakış açısını yansıtan kayıt yapımcısı ve söz yazarı Phil Spector'dır.[17] Biyografi yazarı Richard Williams'a göre: "[Spector] yeni bir konsept yarattı: 'baştan sona yaratıcı süreçte yönetici rol üstlenen yapımcı'. Her şeyin kontrolünü ele aldı, sanatçıları seçti, materyal üretti veya seçti, düzenlemeleri denetledi, sanatçılara nasıl ifade edeceklerini söyledi, detaylara kadar en sancılı itinayı göstererek tüm süreci yönetti ve son ürünü kendi etiketiyle yayımladı."[18] Spector, bir performans sanatı olarak rock müziğini, sadece kayıt stüdyosunda var olan bir sanata dönüştürdü ve bu "art rock'a yol açtı".[19]
The Beach Boys'un lideri Brian Wilson da bu sürece tümüyle dahil olan müzik yapımcılarının ilk örneklerinden biri olarak gösterilir.[20][nb 2] Spector'a benzer bir şekilde, Wilson da takıntılı bir şekilde stüdyoda inzivaya çekilerek, sahip olduğu kayıt teknolojisi ustalığının da yardımıyla yoğun emek vererek yeni ses manzaraları üretti.[22] Biyografi yazarı Peter Ames Carlin'e göre, Wilson, "sanatın üstün potansiyelleriyle pop müziğin ana akım erişilebilirliğini bir araya getiren yeni bir art-rock"ın müjdecisiydi.[23] 1960'ların ortasından itibaren Wilson'ın işlerinden ve The Beatles prodüktörü George Martin'den etkilenen müzik yapımcıları, kayıt stüdyolarını da beste sürecine yardımcı olabilecek bir müzik enstrümanı olarak görmeye başladı.[20] Eleştirmen Stephen Holden, Wilson, Spector ve The Beatles'ın sıklıkla "art pop"un başlangıcına tekabül ettiğini ve bunun daha sonraları 1960'lar sonuyla beraber "ağdalı, klasik olarak eğilip bükülmüş" art rock'a dönüştüğünü ifade etti.[15]
Yazar Matthew Bannister, "daha ne yaptığını bilen, cafcaflı art rock estetiği"nin kökenini pop sanatçısı Andy Warhol ve Warhol'un art/pop sentezine öykünen The Velvet Underground'a dayandırdı.[24] Buna paralel olarak: "Warhol, Spector'ın yüksek kültürünü, bedenden ayrılma, 'mesafe' ve geliştirme yöntemleriyle; rock and roll gibi kitlesel kültür formlarının 'dolaysızlık' özelliğini alarak bir aşama ileri taşıdı. ... Ancak Warhol'un estetiği Spector'ınkinden daha çok ve bütüncül işlenmekteydi, bu durum da eski moda bütüncül yapımcılardan tamamen postmodern ve ayrışmış pop art ilkelerine doğru bir geçişi temsil ediyordu. ... Warhol'un yaklaşımı, art rock'ın her boyutunda kendine yer edindi. Yaklaşımın en görünen yanı, onun mesafeli ve ilişkiyi kesmeye yönelik duruşuydu."[25]
Gazeteci Richard Goldstein, 1960'ların ortasında Brian Wilson ile tanıştı. Bu dönemdeki anılarına göre, Wilson yaratıcı içgüdüleri konusunda fazlaca özgüvensizdi ve yaptığı şarkıların satmak için fazla "sanatsal" olmasından korkuyordu. Goldstein, bunu pop müzisyenleri arasında ortak bir özellik olarak tanımladı ve bu durumu "altmışlardaki büyük rock trajedisi" olarak nitelendirdi. Bu süreci şu şekilde anlattı: "Müzik geleneğini ihlal etmekle tamamen popüler müzik yapmak arasındaki sınır, yeterince egosu olmayan sanatçıları (Bob Dylan ve The Beatles'ın zıddı olarak) saygılı bir ret ile el mahkumluğuna itti ve art arda birkaç düşük satışlı albüm sessizlik demekti. ... Muhtaç insanlar gibi şöhret arzuladılar ama aynı zamanda sanat da yapmak istediler. Bu iki istek de bir arada başarılamayınca, kendilerini çılgın bir şaşkınlık balosunun ortasında ürperirken buldular."[31]
Mayıs 1966'da piyasaya sürülen Pet Sounds, Wilson'ın "bütüncül ifade" talebiyle şekillenmişti. Wilson, The Beatles'ın aynı yönelimi Rubber Soul (1965) albümleriyle yaptığına inanıyordu.[32][nb 4] 1978'de biyografi yazarı David Leaf, Pet Sounds'un art rock'ı müjdelediğini yazdı,[34]The New York Observer'a göre de "Pet Sounds, bir pop grubunun da Bernstein, Copland, Ives ve Rodgers and Hammerstein'ın eserleri gibi albüm bazlı sanat yapıtları ortaya koyabileceğini kanıtladı."[35]Pet Sounds ayrıca ilk konsept rock albümü olarak addedildi.[36][37][nb 5] 1971'de, Cue dergisi şunları söyledi: "Pet Sounds'u izleyen bir buçuk yıl içerisinde, The Beach Boys, pratik olarak karşı-kültürün bütün yönlerinin öncüsü haline geldi – psychedelia, art rock, köklere dönüş, ekoloji, organik gıda [ve] soğukkanlı sound."[38]
Freak Out!
Jacqueline Edmondson'ın 2013 yılında çıkardığı ansiklopedi Music in American Life (Türkçe: Amerikan Hayatında Müzik), öncesinde yayımlanan albümlere rağmen, Frank Zappa and the Mothers of Invention'ın ilk albümü Freak Out!'un (Haziran 1966) sanatsal müziğin pop müzikle buluştuğu ilk başarılı örnek olarak gösterilmesi gerektiğini vurgulayarak, Zappa'nın Los Angeles'taki orijinal, halihazırda var olan avangart çevresini not ederek bunun sanatçının daha sonraki işlerinde de izlenebilir olduğunu belirtti.[13] Yazar ve piyanist Michael Campbell, albümün klasik avangart bestecilerden adı az bilinen folk müzisyenlerine kadar Zappa'nın kategorik olmayan etkilenimlerini yansıttığının altını çizdi.[7]
Dinlerken sorun mu yaşıyorsunuz? Medya yardımı alın.
Bannister, The Velvet Underground hakkında şunları yazdı: "1970'lerin, 1980'lerin art/alternatif rock sanatçıları, yazarları ve dinleyicileri üzerinde bu gruptan daha sıkı bir kavrayışı kimse sağlayamadı."[39] Grubun etkisi, 1970'lerden sonra çeşitli dünya çapındaki indie sahneleri yoluyla tekrar nüksetti,[39][nb 6] ve 2006'da, The Velvet Underground & Nico, Kongre Kütüphanesi'in National Recording Registry'sine (Türkçe: Ulusal Kayıt Defteri) dahil edildi: "On yıllar boyunca [bu albüm] avangart rock'ın neredeyse her alt dalını gölgesine aldı, 70'lerin art-rock'ından no-wave'e, new-wave'de punk'a kadar."[40][nb 7] Ancak, The Velvet Underground 1960'ların ortasında ilk belirdiğinde çoğunlukla reddedildi ve "ibne" bir grup olduğu gerekçesiyle baştan savıldı.[43]
Campbell, Sgt. Pepper's albümünden "A Day in the Life"ın "sanat ve başarı" temasının The Beatles'ın karşıtlaştırılmış seviyelerdeki bilinç, özgünlük ve stilistik çeşitlilikle ifade edildiğine inanmaktadır.[44]
Dinlerken sorun mu yaşıyorsunuz? Medya yardımı alın.
Sgt. Pepper's
The Beatles'tan Paul McCartney, Pet Sounds albümünü "zamanın kaydı" olarak addetti ve grubuyla Haziran 1967'de Sgt. Pepper's adlı kendi albümleriyle karşılık verdi[45][nb 8] ki albüm bunun yanında Freak Out!'tan da ilham alıyordu.[46]AllMusic'e göre, ilk akım art rock müzisyenleri Sgt. Pepper's'tan esinlendi ve rock müziğinin sanatsal olarak büyümesi için sanatçıların Avrupa müziğini ve klasik müziği içine dahil etmesi gerekiyordu.[1][nb 9] Albümün ayaklandığı dönemlerde birçok Britanyalı grup sahneye çıktı. Bunlardan Music in American Life kapsamında listenenler içinde The Moody Blues, The Strawbs, Genesis ve "en dikkat çekeni" Pink Floyd yer almaktaydı.[48][nb 10] Gruptan Roger Waters daha sonraları Sgt. Pepper ve Pet Sounds albümlerinin, onun için "kayıtlar hakkında her şeyi değiştirdiğini" söyleyecekti.[50]
Zirve yılları ve dağılma (1970'ler-90'lar)
Art rock en büyük popülerliğini 1970'lerin başında Britanyalı sanatçılar aracılığıyla yaşadı.[2] Ancak art rock girişimleri, 1970'lerin ortasına doğru hevesini kaybetti.[7]Encyclopædia Britannica, 1970'lerin ortasından itibaren, türün nabzının bazı Britanyalı ve Amerikan hard rock ve pop rock sanatçıları aracılığıyla sürdürüldüğünü belirterek, Brian Eno'nun 70'ler sonu ve 80'ler başında Talking Heads ve David Bowie ile yaptığı çalışmaların "art rock eğilimlerinin diğer müzik tarzlarıyla başarılı harmanı" olduğunu eklemiştir.[2] Bowie ve Eno, "Berlin Trilogy" adlı ardışık üç albümlük bir seri için iş birliği yaptı. Consequence of Sound tarafından "art rock üçlüsü" olarak tanımlanan iş birliği için sitenin yazarı şunları söyledi: "Deneysel kayıtlar Bowie'nin alışık olduğu çapta dinleyiciler için bir bağlaşım göstermiyordu. ... New Wave müzik patlamıştı ve Bowie'nin soyundan gelen yeni sanatçılar sahnedeki yerini almıştı."[51]
Notlar
^The Beatles, The Beach Boys, Phil Spector ve Frank Zappa gibi müzisyenlerin tümü uzun-çalar formattaki kayıtlardan daha yaratıcı bir formata evrilmenin işaretlerini verdi. 1960'lar boyunca bu sanatçıların birbirlerinin işlerine misilleme yaparcasına farklılaştığı gelişmeler gözlendi.[14]
^Kendi içinde tutarlı bir sanatsal ifade üretmek adına üretilmiş erken dönem bir rock albümü olarak, yazar Scott Schinder, The Beach Boys Today! (1965) albümünü ve albümün "süit benzeri yapısı"nı örnek gösterir. Bu albümün bir yüzü yüksek tempolu şarkılar barındırırken diğer yüzünde baladlar yer alır.[21]
^1966 sonunda, The Velvet Underground'un baş söz yazarı Lou Reed, Spector'ı överek onun yazdığı "You've Lost That Lovin' Feelin'" (1964) şarkısını "gelmiş geçmiş en iyi kayıt" olarak gösterdi. Buna ek olarak şunları yazdı: "Tanrı yoktur ve Brian Wilson onun oğludur." Reed bunun yanında çeşitli doo-wop gruplarıyla ve Holland–Dozier–Holland, Gerry Goffin, Carole King, Jeff Barry, Burt Bacharach ve Hal David gibi dönemin söz yazarlarıyla da ilgiliydi.[29] The Beatles üzerine ise şunları söylemişti: "[Onları] hiç sevmedim ... [onlar] çöp".[30]
^Mart 1966'da Wilson, Pet Sounds albümü için şunları söyledi: "daha bilinçli ve sanatsal bir yapım ... bütün bunlar ne hakkındaysa işte onların altın çağındaymışım gibi. ... Folk şeyi önemli olageldi. Bence çocuklara yepyeni bir entelektüel çanta açtı. Şimdi "düşünmeli" kayıtlar yapıyorlar. İşte hepsi bu."[33]
^Carys Wyn Jones'un gözlemine göre Pet Sounds, The Beatles'ın Revolver (1966) ile Sgt. Pepper albümleri ve The Who'nun Tommy (1969) albümü çeşitli kaynaklarca "ilk konsept albüm" olarak gösterilir. Bunun başlıca sebebi barındırdıkları söz yazımı teması veya müzik biçimlerinden ziyade "tek biçimli/tutarlı mükemmellik"ti.[5]
^Bannister buna ek olarak indie rock müzisyenlerinin kayda değer biçimde psychedelia'nın "pop" yan ürünlerinden de esinlendiğini (geç dönem The Beatles, geç dönem The Beach Boys, The Byrds, erken dönem Pink Floyd ve Love gibi) ekledi.[8]
^1982'de müzisyen Brian Eno ünlü alıntısında The Velvet Underground & Nico'nun en başta sadece 30.000 sattığını ancak 30.000 kopyayı alan herkesin yeni bir grup kurduğunu ifade etti.[41] 2000'de, New Times Broward-Palm Beach'ten Jeff Straton şunları söyledi: "The Beach Boys'un 1966 eseri Pet Sounds için konuşacak olursak albümdeki 13 şarkıdan her birinin kendi pop alt kümesine ilham olduğu pek mümkündür."[42]
^Albüm sıklıkla Pet Sounds'tan ilham almakla ithaf edilir. McCartney bu konuda şunu söyler: "Eğer kayıtların grup içinde bir direktörü varsa, ben de bir şekilde Pepper'ı yönettim ... ve benim etkilendiğim şey sadece Pet Sounds albümüydü."[45] Böylece The Beach Boys ve The Beatles'ın yaratıcı işlerindeki karşılıklı atışması içinden çıkılmaz bir biçimde iki albümü birbirine bağlıyordu.[45]
^Encyclopedia of Popular Music (Türkçe: Popüler Müzik Ansiklopedisi) dahilinde Colin LarkinSgt. Pepper hakkında şunları yazdı: "[Albüm] sadece bir pop albümü değildi, aynı zamanda bir kültür ikonuydu ve 60'ların genç kültürünün bileşenlerini kucaklıyordu: pop art, gösteriş modası, uyuşturucu, hızlı mistisizm ve ebeveyn kontrolünden özgürleşmek."[47]
^Pink Floyd, 1967 çıkışlı ilk albümleri Piper at the Gates of Dawn'ı Londra'daki EMI Studios'ta Sgt. Pepper's'ın kayıt toplantılarının olduğu odanın hemen yan odasında kaydedildi. Hayranları, Piper'da yer alan "Pow R. Toc H." şarkısının Pepper's'taki "Lovely Rita"ya bir gönderme olduğuna inanmaktadır. Gerçekten de bu şarkının kayıt sürecine Pink Floyd doğrudan şahit olmuştu.[49]
^Eder, Bruce, "The Early History of Art-Rock/Prog Rock", All-Music Guide Essay, Vanguar Church, 24 Ocak 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 7 Mayıs 2016.
{{Kitap kaynağı|soyadı=Johnson|ad=Michael|başlık=Pop Music Theory: Harmony, Form, and Composition|tarih=2009|yayıncı=Cinemasonique Music|yer=Boston, Mass.|isbn=978-0-578-03539-0|kaynak=harv|basım=2.2
Schinder, Scott (2007). "The Beach Boys". Schinder, Scott; Schwartz, Andy (Ed.). Icons of Rock: An Encyclopedia of the Legends Who Changed Music Forever. Westport, Connecticut: Greenwood Press. ISBN978-0313338458.