Topkapı Sarayı Fatih Sultan Mehmed tarafından 1478’de yaptırılmış, Abdülmecid’in Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırmasına kadar yaklaşık 380 sene boyunca devletin idare merkezi ve Osmanlı padişahlarının resmi ikâmetgâhı olmuştur. Kuruluş yıllarında yaklaşık 700.000 m²'lik bir alanda yer alan sarayın bugünkü alanı 80.000 m²'dir.[3]
Topkapı Sarayı, saray halkının Dolmabahçe Sarayı, Yıldız Sarayı ve diğer saraylarda yaşamaya başlaması ile birlikte boşaltılmıştır. Padişahlar tarafından terk edildikten sonra da içinde birçok görevlinin yaşadığı Topkapı Sarayı hiçbir zaman önemini kaybetmemiştir. Saray zaman zaman onarılmıştır. Ramazan ayı içerisinde padişah ve ailesi tarafından ziyaret edilen Kutsal Emanetler'in bulunduğu Hırka-i Saadet Dairesi’nin her yıl bakımının yapılmasına ayrı bir önem verilmiştir.[3]
Topkapı Sarayı’nın ilk defa, adeta bir müze gibi ziyarete açılması Abdülmecid dönemine rastlamıştır. O dönemin İngiliz elçisine Topkapı Sarayı Hazinesi’ndeki eşyalar gösterilmiştir. Bundan sonra Topkapı Sarayı Hazinesi’ndeki eski eserleri yabancılara göstermek gelenek haline gelir ve Abdülaziz zamanında, ampir üslupta camekanlı vitrinler yaptırılır, hazinedeki eski eserler bu vitrinler içinde yabancılara gösterilmeye başlanır. II. Abdülhamid tahttan indirildiği sıralarda Topkapı Sarayı Hazine-i Hümâyûn’un pazar ve salı günleri olmak üzere halkın ziyaretine açılması düşünülmüşse de bu gerçekleşememiştir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle 3 Nisan 1924 tarihinde halkın ziyaretine açılmak üzere İstanbul Âsâr-ı Atika Müzeleri Müdürlüğü’ne bağlanan Topkapı Sarayı önce Hazine Kethüdalığı, sonra Hazine Müdüriyeti adıyla hizmet vermeye başlamıştır. Bugün ise Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü adıyla hizmet vermeye devam etmektedir.
Günümüzde büyük turist kitlelerini kendine çeken saray 1985 yılında UNESCO Dünya Mirasları Listesi'ne giren İstanbul Tarihî yarımada içerisindeki tarihî eserlerin en başında gelmektedir.[4] Günümüzde müze olarak hizmet vermektedir.[5]
Topkapı Sarayı'nın bölümleri
Topkapı Sarayı, Marmara Denizi, İstanbul Boğazı ve Haliç arasında kalan tarihsel İstanbul yarımadasının ucundaki Sarayburnu’nda Bizans akropolü üzerinde kurulmuştur. Saray, kara tarafından Fatih Sultan Mehmed’in yaptırdığı Sûr-ı Sultâni, deniz tarafından ise Bizans surları ile şehirden ayrılmıştır. Çeşitli kara kapılarıyla ve deniz kapılarıyla saray içerisindeki değişik yerlere açılan kapıların haricinde, sarayın anıtsal girişi Ayasofya'nın arkasında bulunan Bâb-ı Hümâyûn (Saltanat Kapısı)dur.
Topkapı Sarayı yönetim, eğitim yeri ve padişahın ikâmetgâhı olması sebebiyle oluşturulan yapılanmaya uygun olarak iki ana bölüme ayrılmıştır. Bunlar, birinci ve ikinci avludaki hizmet yapılarından oluşan Birun ile iç örgütlenme ile ilgili yapılardan oluşan Enderûn’dur.[6]
Sarayı şehirden ayıran ve Fatih Sultan Mehmed tarafından sarayın inşaatıyla birlikte yaptırılmış olan Sur-i Sultani içerisindeki saray alanına Bâb-ı Hümâyûn’dan girilmektedir.
Kapının en üstünde Ali bin Yahya Sofi tarafından yazılmış bulunan müsemmen (karşılıklı) tarzda, celi sülüs hat ile Hicr Suresi'nin 45-48. ayetleri yazılıdır. Kapının üstündeki ilk kitabede sadeleştirilmiş şekliyle şöyle yazar: "Bu mübarek kale, Allah'ın rızası ve inayetiyle bina edilmiş. Karaların sultanı, denizlerin hakanı, iki alemde Allah'ın gölgesi, Doğu'da ve Batı'da Allah'ın yardımı, su ve toprağın kahramanı, Konstantiniyye'nin fatihi ve cihan fetihlerinin babası olan Sultan Mehmed Han oğlu Sultan Murad Han oğlu Sultan Mehmed Han'ın Allah Teala onun hükümdarlığını ebedi kılsın ve makamını feleğin en parlak yıldızının üstüne çıkarsın, Ebu'l Feth Sultan Mehmed Han emriyle 883(Hicri) yılının mübarek Ramazan ayında(Kasım-Aralık 1478) imar ve inşa edildi." ifadesi yer alır.
Kitabenin altında ve kapının iç tarafında bulunan II. Mahmud ve Abdülaziz’e ait tuğralardan, kapının birkaç defa onarıldığı anlaşılmaktadır.
Bab-ı Hümayun’un iki yanında, kapıcılara ayrılmış küçük odalar vardır. Kapının üstünde 1866 yılında yandığı için günümüze ulaşamayan, Fatih Sultan Mehmed’in kendisi için yaptırdığı köşk biçiminde küçük bir daire vardı. Üst katın asıl önemi Beytül mâl (Kapı arası hazinesi) olarak kullanılmış olmasıdır. Padişahın ölen kulları veya varissiz ölen şahısların servetlerinin sultan hazinesine alınması sistemi olan muhallefat sistemi ile bağlantılı olan bu mekan, sultan hazinesine alınmayan emtianın yedi sene emanete alındığı mekan olarak kullanılmıştır.[7]
I. Avlu (Alay Meydanı)
Bab-ı Hümayun'dan girilen, asimetrik planlı bu avluya saray-kent-devlet üçlü yönetim sisteminin ikinci derecede öneme sahip olan yapıları yerleştirilmiştir. Burası halkın belirli günlerde girebildiği ve devletle olan ilişkilerini yürüttüğü bir merkez niteliğindedir. Devlet erkanının at ile girebildiği tek alandır.
Bab-ı Hümayun’u Bab-üs Selam’a bağlayan 300 metre uzunluğundaki ağaçlı yol sultanların Cülus, Sefer, Cuma Selamlıklarına ihtişamla geçtiklerine sahne olmuştur. Bu avlu aynı zamanda Elçi alayları, Beşik alayları ile Valide Sultanların saraya taşınmasındaki Valide alaylarına da sahne olmuştur.[8]
Alay Meydanı’nında bulunan hizmet yapıları
Sol tarafta sarayın ihtiyacını karşılayan odun ambarı ve hasırcılar ocakları bulunmaktaydı. Hamamları, koğuşları, işlikleri, ahırları ile bir bütün teşkil eden bu kısımlar günümüze ulaşamamıştır. Avlunun sol tarafındaki, günümüzde Karakol Restoran olarak hizmet veren bina, Osmanlı döneminde Topkapı Sarayı'nın dış karakolu olarak kullanılmaktaydı.
Bu yapılardan sonra gelen Fatih Sultan Mehmed döneminden itibaren Cebehane olarak kullanılan Aya İrini Kilisesi günümüze ulaşmış ender yapılardandır. Cebehane’nin yanından başlayarak sarayın bahçelerine ve Çinili Köşk’e geçit veren yol boyunca uzanan bu yapılar günümüze tamamıyla değişmiş olarak gelmiştir.
Darphanenin 17.786 metrekarelik kısmı günümüze ulaşmıştır, Darphane Genel Müdürlüğü Damga Matbaası Daire Başkanlığı, Röleve ve Anıtlar Müdürlüğü ile Restorasyon ve Konservasyon Merkez Laboratuvarı Müdürlüğü bu yapıların bir kısmını kullanmaktadır. Koz bekçileri kapısından sonra gelerek İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin karşısında kalan yapıları Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan kiralayan Tarih Vakfı kullanmaktadır.[8]
Günümüzde I. Avlu'da Bulunmayan Yapılar
Darphane binalarının sonunda Kız bekçileri veya Koz bekçileri adı verilen bir kuruluşun yerinin bulunduğu bilinmektedir. Görevleri depoların ve haremin dıştan korunması olan Koz Bekçiler Ocağı’nın bulunduğu kısımdaki yolun üzerindeki kapı da Koz Bekçiler Kapısı adıyla anılmaktadır.
Bâb-ı Hümâyûn’un girişinden itibaren sağ tarafta sırasıyla Enderûn Hastahanesi, sarayın Marmara Denizi tarafındaki yapılarına ve bahçelerine inen yol ile Dizme ya da Dizme Kapısı denilen kapı, Hasfırın ve Dolap Ocağı vardı.
Kapının girişine yaklaştıkça II. Abdülhamid tarafından meydanın bu kenarındaki duvara taşınan 16. yüzyıla ait Cellat Çeşmesi görülür. Yolun sol tarafında ise avlunun Bab-üs Selam’a yakın kısmında küçük sekizgen köşk biçiminde bir yapı bulunuyordu. Külah biçiminde sivri çatısı olan yapı Kağıt Emini Kulesi veya Deavi Kasrı olarak da tanınmaktadır. Buraya her gün Kubbealtı vezirlerinden biri gelerek halkın verdiği dilekçeleri toplar, dava sahiplerini dinler ve konuyu Dîvân-ı Hümâyun’a sunardı.
Bugün aşağı yukarı bu mekânın bulunduğu yerde saraya giren-çıkan ziyaretçilere yiyecek-içecek servisi yapılan DÖSİM’e ait çay bahçesi bulunmaktadır.[8]
Bâbüsselâm (Selam Kapısı / Orta Kapı)
Bâbüsselâm (Selam Kapısı), II. Mehmed tarafından 1468 yılında yaptırılmıştır. Kanunî döneminde yapılan onarımlardan sonra, kesme taştan, geniş kemerli portal tonozu, yan nişleri ile 16. yüzyıl Osmanlı mimarisinin klasik unsurlarını yansıtan kapı, İki kulesi ile çağdaşı Avrupa kale kapılarına da benzer. Demir kapı 1524’te İsa bin Mehmed tarafından yapılmıştır. I. Avluya bakan cephede Kelime-i Tevhid, Sultan II. Mahmud tuğrası, yanlarda 1758 tarihli tamir kitabeleri ve Sultan III. Mustafa tuğraları vardır.
II. Avlu (Divan Meydanı) Bâbüssaâde
Avlu, tahminen 1465 yılında Fatih Sultan Mehmet döneminde yapılmıştır. Etrafında saray hastanesi, pastane, Yeniçeri kışlaları, Istabl-ı Âmire adlı ahırlar, Harem bulunur. Kuzeyinde divan, güneyinde saray mutfakları vardır. Arkeolojik çalışmalarda Bizans ve Roma kalıntıları sarayda bulunmuştur. Bu buluntular 2. Avlu'da saray mutfaklarının önünde sergilenir. Sarayın altında Bizans döneminden kalma bir sarnıç vardır. Osmanlı döneminde kullanımdayken avluda büyük sayıda tavus kuşları ve ceylanlar bulunurdu.[9] Istabl-ı Âmire (Has Ahırlar), II. Mehmed tarafından yaptırılıp I. Süleyman döneminde yenilenmiştir. Raht Hazinesi adı verilen geniş bir hazine mahrem ahırında tutulur. Harem ağası Beşir Ağa adına 18. yapılmış Beşir Ağa Cami ve Hamamı da burada bulunur.[10]
Saray Mutfakları ve Porselen Koleksiyonu
Mutfaklar avluyla Marmara Denizi arasındaki bir iç sokakta bulunur. Edirne Sarayı'nın mutfaklarından ilham alan saray mutfakları 15. yüzyılda inşa edilmiştir. 1574 yangınından sonra hasar alan mutfaklar Mimar Sinan tarafından tekrar tasarlanmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu'nun en büyük mutfaklarıdır. Sayıları 800'e varan mutfak çalışanları yaklaşık 4.000 insana yemek sağlamaktan sorumluydu. Mutfaklar yurtlar, hamamlar ve çalışanlar için bir cami içerirdi, ancak bunların çoğunluğu zamanla yok oldu.
Kubbealtı
Kubbealtı, Dîvân-ı Hümâyûn'a (Padişah Divanı) ev sahipliği yapardı. Fatih Sultan Mehmed'ten sonraki dönemde sadrazam (veya vezîr-i âzam) bu divanın başkanlığı görevini üstlenirdi.
Hazine-ı Âmire (Dîvân-ı Hümâyûn Hazinesi)
III. Avluda "iç" bir hazine daha olduğu için Dîvân-ı Hümâyûn Hazinesi'ne dış hazine denir. Yapılma zamanı belli olmasa da, inşa edilme şekli ve planlarından 15. yüzyılın sonlarında Kanuni döneminde yapıldığı tahmin edilir.
Hazinede imparatorluğun mali yönetimi yapılırdı. Mali yöneticilerin vezirlere, elçilere ve saray sakinlerine verecekleri değerli kaftanlar, mücevherler ve diğer hediyeler burada saklanırdı. Yeniçerilerin üç ayda bir aldıkları ulufe adlı maaş burada bulunurdu. Topkapı Sarayı'nın müze hâline getirilmesinden 4 yıl sonra(1928) Topkapı Sarayı'nın silah ve zırh koleksiyonu bu binada sergilenir.
1937'de yapılan arkeolojik çalışmalarda, binanın önünde 5. yüzyıldan kalma bir bazilika bulunur. Bu bazilika çıkarılan diğer kiliselerle eşleştirilemediğinden "Saray Bazilikası" olarak bilinir.[kaynak belirtilmeli]
^Gerrard, Mike (2009). Hallam, Katie (Ed.). The Traveler's Atlas: Europe (İngilizce). Londra: Barron's Educational Series. ss. 119. ISBN 0-7641-6176-8. Erişim tarihi: 28 Eylül 2010. About 4,000 people once lived in the Topkapı Palace.
^Necipoğlu, Gülru (2014). 15.ve 16. Yüzyılda Topkapı Sarayı - Mimari , Tören ve İktidar. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. s. 398. ISBN 9789750811555.|erişim-tarihi= kullanmak için |url= gerekiyor (yardım)
^"Beşir Ağa Camii". Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 10 Haziran 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Haziran 2020.
Dış bağlantılar
Wikimedia Commons'ta Topkapı Sarayı ile ilgili ortam dosyaları bulunmaktadır.