Tapınak Şövalyeleri

Tapınak Şövalyeleri
Pauperes commilitones Christi Templique Solomonici
Tapınak Şövalyeleri'nin sancağı
Etkin1119-1314
BağlılıkPapalık
GöreviHristiyan Haçlıları ve Avrupalıları Korumak.
Büyüklük15.000-20.000 üye
KarargâhTapınak Tepesi, Kudüs
PatronAziz Bernard
SloganNon nobis, Domine, non nobis, sed Nomini tuo da gloriam
(Bizi değil tanrım, bizi değil, kendi adını şereflendir.)
MaskotAt üstünde 2 Şövalye
TeçhizatBeyaz manto üzerine kırmızı haç.
SavaşlarıHaçlı Seferleri
*Montgisard Muharebesi
*Hıttin Muharebesi
*Arsuf Muharebesi
*Akka Kuşatması
*Akka Kuşatması (1291)
Reconquista
Komutanlar
İlk Büyük ÜstatHugues de Payens
Son Büyük ÜstatJacques de Molay
Tapınakçılar'ın mührü üzerindeki yazı: "Sigillum Militum Xpisti". Atın üzerinde kurucularından Hugues de Payens ve arkadaşı Godfrey de Saint-Omer resmedilmiş.

Tapınak Şövalyeleri, Mabet Şövalyeleri veya Tapınak Tarikatı (LatincePauperes commilitones Christi Templique Solomonici Süleyman Tapınağı ve İsa'nın Fakir Askerleri), tanınmış Hristiyan askerî tarikatlarından biridir. Resmî olarak iki yüzyıl boyunca faaliyette bulunmuşlardır.[1][2]

Tarikatın kuruluşu ve kimliği

Fransız soylusu Hugues de Payens tarafından 1119 civarında Kudüs'te Hristiyan hacıları korumak için 9 şövalyeden oluşan bir grup kuruldu. Bu 9 şövalye ile gerek kan gerek evlilik ile bağı vardı.Katolik Kilisesi tarafından resmî olarak 1129 yılında tanınan tarikat kısa zamanda güçlenmiştir. En güçlü zamanlarında askerî varlıkları 20.000'i bulmuştur. Fakat bunların sadece %10'u tarikata bağlı şövalyelerdir. Tarikatın ömrü neredeyse Haçlı Seferleri'yle eş olmuştur. Beyaz renkteki eşyaları üzerindeki kırmızı haçlarıyla Tapınak Şövalyeleri zamanlarının en korkulan savaşçılarından olmuşlardır.[1]

Tarikatın askerî kanadı savaşlarda ün kazanırken tarikata bağlı diğer gruplar, Avrupa genelinde ve Kutsal Topraklar'da geniş ölçekte yapılanmışlardır. Kutsal Topraklar'da ve Avrupa'da birçok mevzi inşa eden tarikat bankacılık ve para transferinin ilkel bir formunu bularak Hristiyan hacılara büyük kolaylıklar sağlamıştır.[1][3]

Haçlı Savaşları'nın ardından tarikata büyük borçları olan Fransa Kralı IV. Philippe'in kafirlik ("Katolik olmayan" anlamında) ve eşcinsellik gibi suçlamalarla, Tapınak Şövalyeleri'nin ortadan kaldırılması için Papa V. Clemens'e yaptığı baskıların neticesinde 1312'de tarikat ortadan kaldırılıp tüm mal varlığına el koyulmuş ve Tapınakçılar cadı avında olduğu gibi yakılarak öldürülmüşlerdir. Son olarak 19 Mart 1314'te Jacques de Molay (ok. "jak dö mole") ve beraberindeki tarikat üyeleri kazığa bağlanarak yakılmak suretiyle idam edilmişlerdir.[2]

Tarikatın Yükselişi

Birinci Haçlı Seferi'nin ardından birçok hacı Kutsal Topraklar'ı ziyaret etmek için Avrupa'dan yola çıktılar. Fakat savaşlardan sonra düzeni bozulan bu topraklarda, birçoğu haydutlar tarafından soyuldu ve katledildi. 1118 yılında Fransız Hugues de Payens ve arkadaşı Godfrey de Saint-Omer hacıları korumak amacı ile kuracakları tarikata destek sağlamak için Kudüs Kralı II. Baudouin'e başvurdular.[4] Kral onlara Müslümanlarca Zeytin Dağı olarak adlandırılan Tapınak Dağı'nda bir yer verdi. Mescid-i Aksa'nın da burada bulunması ve Süleyman Tapınağı'nın kalıntılarının da burada bulunduğuna inanılması sebebiyle kurulan tarikat, "İsa'nın ve Süleyman Tapınağı'nın Takipçileri"[1] adını aldı. Kuruluşunda dokuz şövalyenin rol oynadığı tarikat, finansal kaynaklardan yoksun olması nedeniyle tamamen bağışlara bel bağlamıştı. Tarikatın amblemi olarak kullanılan aynı ata binmekte olan iki şövalye de bu sadeliği ve fakirliği simgelemekteydi.

Tarikatın bu durumu fazla sürmedi. Clairvauxlu Bernard, kurucu şövalyelerden birinin yeğeniydi. Troyes kentinde toplanan konseyde tarikatı Papa'ya anlattı ve Papa tarafından resmî olarak onaylandılar. Bundan sonra Papa II. İnnocentius tarafından yayınlanan özel bir fermanla tarikat mensupları bütün ülke sınırlarından serbestçe geçme, vergi ödememe ve Papa dışında hiçbir otoriteye karşı hesap vermeme gibi geniş haklara sahip oldu. Papa'dan gördükleri bu destek sonrasında Avrupa genelinde soylulardan para, arazi ve askerî destek gördüler.[5]

Tarikat kazandığı bu güçle kısa zamanda gelişti. Haçlıların Kutsal Topraklar'da kazandıkları savaşlarda büyük etkileri oldu. Ayrıca ellerine geçen malî güçle ilk çek sistemi sayılabilecek sistemi geliştirdiler. Kutsal topraklara gidecek kişi Avrupa'daki bir tarikat mensubuna parasını yatırıp sadece tarikata üye kişilerin çözebileceği kodlama ile yazılmış bir mektup alırdı. Daha sonra gideceği yere vardığında oradaki üyeden yatırdığı parayı alırdı. Böylece soygunlarda can ve mal kaybı önlenmesi amaçlanmıştı.[1]

Tarikat bağışlar ve kendi yatırımlarıyla elde ettiği gelirlerle Avrupa'nın ve Orta Doğu'nun birçok yerinde kiliseler ve kaleler kurdu. En güçlü zamanlarında Kıbrıs Adası, tarikatın yönetimi altındaydı.[6][7]

Organizasyon ve Yapılanma

Tarikat hiyerarşik bir yapılanma içerisinde olmuş; tarikatın başında her zaman Fransız asıllı bir şövalye bulunmuş ve tarikat Avrupa'nın belirli şehirlerinde ve ülkelerinde bu başkana bağlı birer temsilci ve temsilcilere bağlı daha küçük gruplar şeklinde örgütlenmiştir.

Hugues de Payens, İlk Büyük Üstat ve tapınağın kurucusu.
Jacques de Molay, Son Büyük Ustat.

Tapınağın temelde yoksulluk, namus ve itaat yemini eden dokuz asker-keşişle başlayıp bugünkü çok uluslu şirketleri andıran bir görüntüye ulaşması gibi birliğin yapısı da haçlı devletlerin işlerindeki artan rolünü yansıtacak ve destekleyecek biçimde gelişmiştir.[1]

Yapılanma

Kurucular arasında yer alan Godfrey de Saint-Omer'in adını aldığı Thérouanne piskoposu Audomar.

Büyük Üstât: Birliğin mutlak hâkimidir. 1139 tarihli Omne datum optimum genelgesinin ardından Büyük Üstât yalnızca Papaya karşı sorumlu kılınmıştır. Büyük Üstât sekiz şövalye, dört çavuş ve bir papazdan oluşan 13 kişilik kıdemli bir Tapınakçı seçmen konseyi tarafından seçilirler. Genel olarak seçmen konseyi halihazırda Doğu’da yerleşmiş birini seçmeye gayret eder. Paris Tapınağı’nın Fransız Sarayı için önemini bilen Fransız kralları 1250 yılında Reginald de Vichiers’in seçiminde olduğu gibi Büyük Üstât seçimini etkilemeye çalışırlar. Birlik genişledikçe makam ayrıcalıkları da arttı: Bertrand de Blancfort zamanında (1156-1169) bir Büyük Üstât’ın dört atı ve iki şövalye, bir çavuş, bir papaz, bir kahya, bir nalbant, bir aşçı ve bir Sarazen özel yardımcıdan oluşan maiyete sahip olması beklenirdi. Birlik Batı’dan yeni bir parti at getirttiğinde ilk seçim hakkı yine Büyük Üstât'ın olurdu. Büyük Üstât'ın hemen altında kıdemli yetkililerden oluşan bir konsey bulunurdu.[1]

İhtiyar heyeti: Büyük Üstât’a hem vekillik hem de danışmanlık yapardı. Gerektiğinde, Hugues de Payens’in şövalyelerinden biri olan Andre de Montbard örneğinde olduğu gibi İhtiyar heyeti üyeleri Büyük Üstâtlığa “yükseltilebilirdi”. Montbard dört yıl ihtiyar heyetinde görev yaptıktan sonra 1153 yılında kısa süreliğine görevde kalan Bernard de Tremelay’ın Aşkelon’da ani ve kötü sonunun ardından Büyük Üstât olmuştu. Büyük Üstâtlar gibi ihtiyar heyetinin de kendi görevlileri vardı.[1]

Mareşal: At ve teçhizat alımı, bölgesel komutanların yönetimi gibi askeri kararların alınmasından sorumluydu.

Bölgesel komutanlar: Belli bir bölgeden sorumluydular:

  • Kudüs Krallığı Komutanı: Birliğin haznedarı olarak Krallığı yönetmekte ve krallık içinde Büyük Üstât’la aynı yetkileri kullanmaktaydı.
  • Kudüs Şehri Komutanı: Aynı şekilde yalnızca şehrin üstadıydı ve şehir sınırları içinde Baş Üstât statüsündeydi.
  • Trablus, Akka ve Antakya Komutanları: Kudüs Krallığı ve şehri komutanlarıyla benzer yetkilere sahiplerdi.[1]

Batı’da önemli Tapınakların olduğu her büyük krallıkta da Büyük Üstât’a hesap vermekle yükümlü bir Üstât vardı. Bu krallıkların başlıcaları şunlardı: Fransa, İngiltere, Aragon, Portekiz, Poitou, Apulia ve Macaristan.[1]

Kumaşçı: Kıyafetlerden ve yataklardan sorumluydu. Aynı zamanda bireylerin özel mülkiyetten uzak durmalarını denetliyordu. Birliğe verilen hediyelerin dağıtılmasından da sorumluydu.[1]

Evler Komutanı: Doğu’daki belli evlerden sorumluydu ve daha yüksek komutanlara hesap veriyordu.[1]

Şövalyeler Komutanı: Kudüs Krallığı Komutanı’nın vekilliğini yürütüyordu.[1]

Turcopolier: Turkopollar yarı Türk asıllı olan ve belli dönemlerde yerel hafif süvari birlikleri olarak toplanan ve görevlendirilen birliklerden oluşmaktaydı. Bu birliklere başkan olarak atanan şövalye.[1]

Ast Mareşal: Piyadelerden ve teçhizatlarından sorumluydu. Genellikle bir çavuş olan standart yetkili acemilerin eğitiminden sorumluydu.[1]

Revir sorumlusu: Hasta ve yaşlı kardeşlerin bakımıyla ilgileniyordu. Bunlar genellikle Outremer ve İber Yarımadası dışındaki Batı Tapınakları’nda ikamet ediyordu.[1]

Beyaz cübbeli şövalyeler: Bunlar birliğe katılmadan önce sivil kıyafetlerini çıkarıp silah ve teçhizat kuşanmaları, savaş alanında değilken giyecekleri kıyafetleri almaları için halihazırda savaş sanatında yetenekli olmaları beklenirdi. Temelde şövalyeler herhangi bir toplumsal gruptan olabilse de (Doğu’daki insan gücü ihtiyacına bağlı olarak aforoz edilmişler de dâhil olmak üzere) İkinci Haçlı Seferi sürecinde şövalyelerin yine şövalye soyundan gelmeleri gerektiğine karar verildi. Her bir şövalyeye üç at ve ona yardımcı olacak, teçhizatını kontrol edecek ve savaşa gitmeye hazır olup olmadığına bakacak bir acemi verilirdi.[1]

Acemiler: Turkopollar gibi acemiler de sadakat yemini etmiş Tapınakçılar değil, belirli bir süre için tutulmuş yerel kişilerdi.[1]

Çavuşlar: Şövalyelere kıyasla daha karmaşık bir toplumsal ve ırksal gruptu. Genellikle Ermenilerden ve Suriyelilerden oluşurdu. Bunlar tek bir atla yetinmek ve kendi acemilerini bulmak zorundaydılar.[1]

Bir Banka Olarak Tapınak

İlk karargâhları. (Mescid-i Aksa)

Tapınakçılar tarih sahnesine çıktıkları ilk dönemlerden itibaren güvenilir bankacılar olarak tanındılar. Tapınak aslında Avrupa’nın ilk bankasıydı. Paranın bir Tapınak evine yatırılıp başka birinden çekilebildiği bir kredi mektupları sistemi geliştirdiler. Böylece yatırılan paralar Tapınakçılar’ın sağlam binalarında güvence altında oluyordu. Avrupa’da, Paris Tapınağı’nın görkemli binası finans merkezleriydi.[1]

İkinci Haçlı Seferi sürecinde Birlik ile Fransa kralları arasında uzun soluklu bir iş birliği başladı. II. Philippe’in (1180-1223) hükümdarlığı döneminde Tapınak gerçek anlamda Fransız kraliyet hazinesine dönüştü. Onun hükümdarlığı süresince kraliyet arazilerinden sağlanan gelirler yüzde 120 arttı ve on üçüncü yüzyıl boyunca Tapınağın Paris’teki haznedarı kral tarafından seçildi ve haznedarlar II. Philippe ile onun haleflerinin güvenilir birer danışmanları oldular.[1]

Tapınakçılar’ın kendilerini başarılı birer banker olarak kanıtlamalarında tuttukları titiz kayıtların ve müşterileriyle girdikleri tarafsız ilişkilerin büyük rolü vardı.[1]

Kayıtlar Paris Tapınağı’nın bir banka olarak ne kadar meşgul olduğunun açık bir kanıtıdır. Kayıtlarda -sekiz sayfalık parşömen- tarih, görevdeki Tapınakçı’nın ismi, yatırılan miktarın yanı sıra, kim tarafından, hangi hesaba yatırıldığı ve paranın nereden geldiği belirtilmiştir. Her günün sonunda, toplanan paralar saklanmak üzere sağlam odalara götürülürler. Bu süreçte Paris Tapınağı’nda aktif 60 hesap vardı ve hesap sahipleri arasında saraylılar, din adamları, önemli soylular ve Tapınak çalışanları bulunuyordu. Noel yortusunda, Paskalya yortusunda, Ascension’da ve ayrıca Birlik için özel önemi olan Vaftizci Yahya gibi aziz yortu günlerinde çalışılmazdı. Bu tarihlerin dışında, Tapınak temelde müşterilerin ihtiyacına bağlı olarak iş yapardı.[1]

Papalık da finansal ihtiyaçları için Tapınakçılar’a güvenir hale gelmişti. Tapınakçılar 1163 gibi erken bir tarihte bile Papa III. Alexander’in (1159-1181) bankacılığını yapıyorlardı. Aynı zamanda II. Philippe'in başında olduğu Capet hanedanının finansal işleriyle de ilgileniyorlardı. Birlik öte yandan Papa III. İnnocentius Dördüncü Haçlı Seferi (1202-1204) sırasında sefer harcamalarını yeniden düzenlemek istediğinde de kullanıldı[1]

Tapınağın finansal hizmetleri kredi sağlamakla ve saraylılar ya da soylularla sınırlı değildi. Haçlılar ve hacılar birkaç yıl boyunca Avrupa’dan uzaklaştıklarında Tapınakçılar onların değerli belgelerini ve vasiyetleri ile mallarını da kabul ederlerdi.[1]

Batıdaki Tapınakçılar

Hugues de Payen’in 1127-1129 arasındaki ziyaretinden bu yana onlara bağışlanan topraklar Birliğin zenginliğinin temelini oluşturdu. Malcolm Barber’in belirttiği gibi, “Batıdaki yaygın destek ağı olmasaydı Tapınakçılar ilk ciddi yenilgilerinde yok olurlardı.” Başlangıçta Hugues de Payen’in gezisi sırasında ve sonrasında beliren ayrıntılı bağış programıyla elde edilen bu geniş ağ sonradan tapınağın Avrupa şubelerine dönüştü.[1]

Bir Tapınak evi, sonradan etrafına kardeş evleri de alacak biçimde gelişen bir bina olurdu (bir çiftlik ya da bir malikane). Ana ve kardeş evlerden sağlanan gelirlerin tamamı Doğuya yollanırdı. Responsion adıyla bilinen vergi Batı’daki bir Tapınak evinde elde edilen tüm gelirlerin üçte birine eşitti ve Birliğin Kutsal Topraklar’daki çalışmasını desteklemek üzere gönderilirdi. Bu batılı evler genellikle Avrupa’nın büyük kentlerinde, finans merkezlerinde ve limanlarında bulunurdu. Ticaretin olduğu her yerde Tapınakçılar da vardı. Evler Birliğe yalnızca para değil gıda, giyecek, silah ve at da sağlardı. Tapınağın Doğu’da giderek artan rolü düşünüldüğünde verilen bu destek Batı’daki evlerin işleyişinin Birliğin sürekli desteklenmesi açısından çok önem kazanıyordu.[1]

Daha fazla destek bulmak amacıyla Tapınakçılar bir çeşit üyelik sistemi geliştirdiler. Buna göre üye olan bir kişi yaptığı bağışla birlikte bir Tapınak kilisesindeki ayinlere katılabiliyor ya da bir Tapınak mezarlığına gömülme hakkını elde ediyordu. Bazen, bu kişilerin bakacak kimseleri yoksa onlara bir emekli aylığı dahi bağlıyordu.[1]

Tapınağın Batı’daki 9.000 malikanesinin çoğunluğu Fransa’daydı. Fransa’nın ardından İtalya geliyordu. Birliğin Almanya’da da mülkleri olsa da bu ülke daha çok Töton Şövalyeleri’nin egemenliği altındaydı. Aynı şekilde, İber Yarımadası’nda Tapınakçılar Calatrava, Santiago ve Alcântara gibi İspanyol ve Portekiz tarikatlarının yanında daha sönük kalıyordu. İngiltere’de Birliğin merkezi Londra Tapınağı’ydı. Penzance ve Bristol Kanalı’ndaki Lundy Adası’ndan Yorkshire ve Lincolnshire’a dek ülkenin dört bir yanına da şubeler yayılmıştı. Daha net ifade etmek gerekirse, bugünkü İngiliz yer adlarından “Tapınak” önekini taşıyan tüm yerlerin bir zamanlar Tapınak’la bir ilişkisi olmuştur.[1]

On Üçüncü Yüzyılın Eşiğinde Tapınakçılar

I. Baudouin'e, Tapınakçılar tarafından taç giydirilmesi. (Histoire d'Outremer), 13. yüzyıl.

Üçüncü Haçlı Seferinin ardından Doğulu Latinler’in pek çoğunun yaptığı gibi Tapınakçılar da 1180’lerin sonundaki felaketlerin ardından elde kalanları yeniden inşa etmeye giriştiler. Her ne kadar Hristiyan hacıların Kudüs’e girmesine izin verilmiş olsa da onlar kendileri gitmediler ve Akka’de yeni bir merkez kurdular. Akka, sonraki 100 yıl boyunca Latin Doğunun en önemli şehri ve Tapınakçılar’ın üssü haline geldi. Tarikat kentteki varlığını on yıllar boyunca sürdürdü ve Alman keşiş Theoderich 1170’lerde bu duruma tanıklık etti. "Templier de Tyr" olarak tanınan tarihçi on üçüncü yüzyılın ortalarında durumu şöyle tarif ediyordu:

“Kentin büyük oranda deniz kıyısına kurulmuş olan en güçlü kısmı bir kale gibiydi. Girişinde 28 feet genişliğinde bir duvardan oluşan yüksek ve sağlam bir kule vardı. Kulenin her iki yanında daha küçük birer kule ve bu kulelerin her birinin üstünde en az bir boğa boyunda altından yürüyen aslanlar vardı. bu dört aslan üzerlerindeki altın ve işçilikleriyle birlikte 1500 Saracen sikkesi değerindeydi ve bakılmaya doyulamaz güzellikteydi. Diğer tarafta Pisans Caddesi’nin yanında başka bir kule vardı ve bu kulenin yanında St. Anne Caddesi’nde Büyük Üstat’ın büyük ve soylu sarayı vardı. St. Anne rahiplerinin evinin önünde kemerleri olan başka bir yüksekçe kule ve çok soylu ve heybetli bir kilise vardı. Deniz kıyısında Selahaddin’in 100 yıl önce inşa ettiği antik bir kule bulunuyordu. Tapınak hazinesini burada saklıyordu. Kule denize o kadar yakındı ki dalgalar duvarlarına kadar ulaşıyordu. Tapınak bölgesinde şimdi burada tasvir edemeyeceğim başka güzel ve soylu evler de mevcuttu.”

Tarikat’ın uzun zamandır aşina olduğu Akka her ne kadar yeni operasyon üssü olarak doğru bir seçim gibi görünse de, Tapınakçılar asıl amacı kendilerinin Doğu’daki ilk tahkimatları arasında olan Amanos’u yeniden kurmaktı. Burası Selahaddinin saldırıları sonucu tanınmaz haldeydi.

Tapınağın kalelerinden Gaston ve Darbsaq Eylül 1188’de Selahaddin’in güçlerinin eline geçerek Tarikat’ın bölgedeki gücünü büyük oranda zayıflatmıştı. Gaston kaynak açısından çok zengin bir alandı, ancak Müslümanlar 1191’de bu kaynak akışının önünü kestiler. Kilikya Ermenistanı Prensi Leo burayı ele geçirdi ve yeniden tahkim etti. Tapınakçılar kaleye erişmeyi denediklerinde ise geri çevrildiler ve böylece orayı Leo’nun elinden almak için uzun bir çatışma dönemine girildi. Leo’nun Antakya ile giriştiği savaş, Ermenistan Kilisesi’nin belirsiz konumu ve Leo’nun soyundan gelenlerin ve onun Antakyalı rakibi III. Boemondo’un akrabalarının düşmanca iddiaları nedeniyle durum biraz karmaşık bir hal aldı. 1211 ’e dek Tapınakçılar’la Leo’nun güçleri arasında düzensiz aralıklarla çatışmalar oldu. 1211 yılında Tapınakçılar’a karşı düzenlenen saldırılarda yeni seçilmiş Büyük Ustat Guillame de Chartres yaralandı ve Papa III. Innocentius Leo’yu aforoz etti. Ermeni Kilisesi 1197’den bu yana Roma ile iyi geçinmekteydi. Bu nedenle Leo hakkındaki aforoz kararının kendisini politik olarak güçsüzleştireceğini düşünerek Gaston’u ve diğer Tapınak kalelerini 1213 ve 1216 arasında Tapınağa iade etti.

Tarikat’ın ve Hristiyan aleminin Üçüncü Haçlı Seferi’nin ardından kendini yeniden yapılandırma yönündeki tutumu Papa III. Innocentius’ın (1198-1216) aldığı kararlardan da anlaşılmaktaydı. 1199’da Outremer’deki önderlere hiç kimsenin yeni bir haçlı seferi için yeterince cesarete sahip olmadığından yakınan bir mektup yazdı (Kendisi ise öyle bir sefer için hayli istekliydi). Öte yandan Tapınakçılar’ın özel statülerini pekiştiren bir dizi genelge yayınladı ve din adamlarının Tapınağın haklarına ve ayrıcalıklarına saygı göstermesini istedi. Oldukça net tabirlerle din adamlarına Tapınakçılar’ın kendi mezarlık alanları üzerinde hakları olduğunu ve kendi topraklarında kiliseler yapmakta özgür olduklarını hatırlattı ve onları herhangi bir Tapınakçı’ya ya da Tapınak malına zarar vermemeleri konusunda uyardı. Dahası, din adamlarından, Tapınakçılar’ın vergilerden muaf olduklarını, kendi topraklarından kaynaklanan vergileri toplayabileceklerini ve bu kazançlara asla el konamayacağını unutmamaları istendi. Din adamları Tapınak kiliselerini aforoz edemeyecek ve Tapınak evlerine zarar vermek yasaklanacaktı. Din adamları Tarikat’a belli süreler için hizmet eden kişilerin görevlerinden erken ayrılmalarına izin vermeyecekti. Tapınakçılar’ı başka Hristiyanlar'la savaşmaya zorlayan (İber Yarımadası ve Doğu Avrupa’da olduğu gibi) piskoposlar kınanacak, din adamları Tapınakçılar’ın mallarını ve ayrıcalıklarını gaspçılara karşı koruyacaklar ve bu kurallara uymayanlar aforoz edilecekti. Kararları tanımayan din adamlarına karşı, III. Innocentius Tapınakçılar’ın ayrıcalıklarını öncelikli kılan Omne datum optimum adlı bir genelge daha yayınladı.

Papa Innocentius aynı zamanda Tarikat’ın sıkça kibir günahı işlemekle suçlandığını bildiği için onları ayrıcalıklarını suiistimal etmemeleri konusunda uyardı. Onların, aforoz edilmiş olup olmadıklarına ya da herhangi bir sebeple huzur içinde uyumalarına izin verilip verilmeyeceğine bakmaksızın, parası olan herkesi eksiksiz Hristiyan cenaze töreni ile gömdüklerinden yakmıyordu. Kehanete benzer sözlerle, III. Innocentius Tarikat’ı, uygulamalarını değiştirmedikleri takdirde Şeytanın elçilerine dönüşecekleri konusunda uyarmıştı.[1]

Askeri Taktikler

Tapınakçılar’ın savaş alanındaki ünü eşsizdi. Frenkler Hıttin’de bozguna uğradıklarında, Selahaddin tüm esir Tapınakçılar’ın ve Hospitalier Şövalyeleri'nin idam edilmesi emrini vermişti, çünkü askeri tarikatların Frenkler’in İslam’a karşı en temel silahı olduğunu biliyordu.

Tapınakçılar -diğer Haçlılar’da olduğu gibi- süvarilere ve piyadelere sahiplerdi. Süvariler arasında atlı şövalyeler ve çavuşlar, piyadeler arasında ise okçular ve balta ve mızrak taşıyan birlikler vardı. Şövalyeler Orta Çağ'ın tankları idi. Dev savaş atları ortalama 1,5 metre boyundaydı. Atlara -ki onlara savaş atı denmekteydi- tekme atma, toslama ve ısırma eğitimi verilirdi. Çavuşlar da ata binerdi ancak daha hafif silahlar taşır ve arkadan gelirlerdi.

Taktikler basitti, ancak iyi zamanlama ile oldukça etkili olabilirlerdi. Öncelikle piyadeler koruma sağlar, ardından atlılar asıl dörtnala saldırıyı gerçekleştirirlerdi. İyi zamanlanmış bir saldırı yoluna çıkan her şeyi yok ederdi. Yanlış zamanlanmış saldırılar ise Cresson Muharebesi'nde olduğu gibi felaketlere yol açardı. Arbede sırasında Tapınakçılar Tarikat’ın beauseant adıyla bilinen siyah beyaz flaması havada kaldığı sürece savaş alanında kalmak zorundaydılar. Flama gözden kaybolduğu anda Tapınakçılar Hospitalier Şövalyeleri’ne katılırlar ya da onların flaması da gözden kaybolmuşsa herhangi başka bir Hristiyan flamasına eşlik ederlerdi. Ettikleri yemine göre savaş alanına daima en önde çıkacaklar ve alanı en son terk edeceklerdi.

Latin Doğu’nun ilk yıllarında Tapınakçılar Haçlıların en iyi eğitilmiş askerleri olarak neredeyse intihar boyutlarında cesaret örnekleri sergileyerek üne kavuşmuşlardı. Bu durum Akka’daki amansız bir saldırıda ölen Gérard de Ridefort’un Büyük Ustatlığı esnasında doruk noktaya ulaştı. Ne var ki, on ikinci yüzyıldan on üçüncü yüzyıla geçilirken, Tapınakçılar eski cesaretlerini yitirmeye başladılar ve savaşta daha temkinli davranışlar sergilediler.[1]

Tarikatın Zayıflayışı

Haçlı Savaşları'nın başlamasından yaklaşık bir yüzyıl sonra savaşın gidişatı Hristiyanlar için değişmeye başladı. Müslümanlar Selahattin Eyyubi gibi komutanların kumandasında Haçlılar karşısında zaferler kazanmaya başladılar. Selahaddin Kudüs'ü, 1187 yılında, özellikle Hittin Savaşı'ndan sonra güçleri kırılan Hristiyanlardan geri aldı. Kudüs'ün kaybıyla tarikat karargâhını kuzeydeki Akka'ya taşımak zorunda kaldı. Hristiyanlar 1229 yılında Kudüs'ü geri aldılarsa da 1244 yılında şehri bu kez Memlükler aldı. Akka'ya taşıdıkları karargâhlarını da 1291 yılında kaybeden tarikat, merkezini Kıbrıs'taki Limasol'a taşımak zorunda kaldı. Bundan sonra askerî açıdan zayıflayan tarikata gelen yardımlar da azaldı. Her ne kadar güçlerini kaybetmiş olsalar da iki yüz yıllık bir yapılanma sonunda tarikat Avrupa'da gündelik yaşamın bir parçası olmuştu ve Papalık fermanı sayesinde monarşiler karşısındaki özerklik de tansiyonu yükseltiyordu. Bir ölçüde zayıflamış olmakla beraber hâlâ ordularının bulunması ve Töton Şövalyelerinin Prusya'da, Hospitalier Şövalyelerinin Rodos'ta[8] yaptığı gibi kendilerine ait bir yönetim oluşturma amaçları sonlarını hazırladı.

1291 Sonrası Tapınakçılar

Outremer’nin sözde geçici kaybının ardından büyük askeri tarikatların birleşmek zorunda olduğu söylentileri ayyuka çıkmıştı. Zira Tapınak ile Hospitalier Şövalyeleri arasındaki sonu gelmez didişme Kutsal Topraklar’ı kaybetmenin sebeplerinden biri olarak görülüyordu. Ancak her iki tarikat da bu konuda hevesli değildi. 1291 yılının ardından Tapınakçılar, Hospitalier Şövalyeleri ve Töton Şövalyeleri kendilerine yeni bölgeler keşfetmeye koyuldular. Hatta son iki grup hedeflerini dahi yeniden belirlemeye yöneldi. Hospitalierler Akdeniz’i temel operasyon bölgeleri olarak seçip denizci bir kimliğe büründüler. Önceleri Kıbrıs’ta konuşlanan tarikat 1306 yılında Rodos Adasını işgal ettiler ve üç yıl içinde orayı kendi üssü haline getirdiler. Bu hamle sayesinde kendilerine Roma’nın ve Avrupalı kralların müdahalesinden uzak görece fazla bir özerklik sağlamış oldular. Bu arada Töton Şövalyeler önce Venedik’e ardından da Prusya’da Marienburg’a yerleştiler. Burada kendilerini tamamen Baltık bölgesindeki paganlarla savaşmaya adadılar. Bu sayede Roma’da uzak durmakla kalmıyor aynı zamanda Ordensland adıyla Prusya’nın yaratılmasıyla birlikte konumlarını sağlamlaştırmış oluyorlardı. Burası gerçek anlamda yaratılmış bir ülkeydi ve askeri bir tarikat tarafından yönetiliyordu. Bu, Tapınakçılar’ın uzun zamandır yapmak istedikleri şeydi.

Languedoc Akka’nin düşmesinden önce çok uzun zaman boyunca Tapınakçılar’ın en fazla tuttukları bölge olmuştu. Ancak kendilerini kısa vadede Kıbrıs’ta buldular. Her ne kadar adayı 1192 yılında Aslan Yürekli Richard’a satmış olsalar da buradaki topraklarını geri aldılar ve Limasol’u ana karargahları haline getirdiler. Ne var ki, 1190'lı yılların hayaletleri hâlâ tam anlamıyla istirahate çekilmemişlerdi. Bu nedenle Tarikat kendisini yerel politikaların içinde buluverdi. Kıbrıs Kralı Henry dönemin en güçlü ve korkulan askeri aygıtının hemen yanı başına gelmesinden çok da hoşnut değildi. 1298 yılında Tapınakçılar’ın davranışları hakkında, her zamanki kibir ve hırs suçlamalarını yönelten resmi bir şikayette bulundu. 1306’da Henry’nin Tapınakçılar tarafından desteklenen kardeşi Amaury lehine tahttan indirilmesi için bir darbe gerçekleştirildi.

Jacques de Molay’ın Büyük Ustat olarak ilk icraatlarından biri 1294-1295 yıllarında Tarikat’a verilen desteği artırmak amacıyla Batıyı ziyaret etmek oldu. Aralık 1294’te Roma’ya vardığında yeni papa VIII. Bonifacius seçiliyordu. Papa Bonifacius, Tapınakçılar’a Outremer’de sahip oldukları ayrıcalıkları Kıbrıs için de tanıdı. Bu durum Kral Henry’yi değilse de Jacques de Molay’ı çok memnun etti. İtalyan yarımadasından daha fazla yardım eli de uzanıyordu. Napoli Kralı II. Charles Tarikat’ı gıda ihracatından alınan vergilerden muaf tuttu. Bu tür yardım tekliflerinin gelmesinin ardından Jacques Avrupa’daki diğer saraylara da yazmakta gecikmedi. Paris ve Londra’ya gitti. I. Edward daha önce Fransızlar ve İskoçlarla anlaştığı bir haçlı ordusu sağlayacağına söz verdi, ayrıca Tapınağı Londra Tapınağından Kıbrıs’a gönderilen paraların vergilerinden muaf tuttu.

Daha önceki haçlı seferlerinde olduğu gibi Tapınakçılar 1300’den itibaren Doğu’da askeri bir varlığın oluşturulması konusunda merkezi bir rol üstlendiler. Moğollar’ın Kutsal Topraklar’a döneceklerine ve Kudüs’ü Memlük kontrolünden çıkararak Frenkler’e vereceklerine inanılıyordu. Tapınakçılar, 1300 yazı boyunca Mısır ve Suriye’nin kıyı şehirlerine bir dizi akın düzenleyerek olası bir saldırının önünü açmaya çalıştılar. Kasım ayında anakarayı işgal için hazırlıklara başladılar. Altı yüz şövalye, Gazan Mahmud Han komutasındaki Moğollar ve Kral Hetoum komutasındaki Ermeniler’den oluşan birleşik bir gücün gelmesini beklemek üzere Ruad’a gönderildi. Moğollar ve Ermeniler nihayet Şubat 1301’de Tortosa’ya vardıklarında orada kendilerini hiç kimse karşılamadı; herhangi bir takviye güç belirtisi yoktu, Tapınakçılar vazgeçip Kıbrıs’a geri dönmüşlerdi. Daha kötüsü, bu başarısız girişim için Ruad’ın kullanılması Mısır’daki Memluklar’ı harekete geçirdi ve 1302’de garnizon bir Memluk saldırısı sonucu yerle bir edildi. Bu, Outremer’deki son Tapınak mevzisinin yitirilişiydi.[1]

Tutuklamalar ve Tarikatın Dağılışı

Kazığa bağlanarak yakılan iki tarikat mensubu.

1307 yılında tarikatın başındaki isim olan Jacques de Molay, tarikatı Hospitalierlerle birleştirmek istedi fakat bir anlaşmaya varamadılar. Her iki tarikat da konuyu Papa'ya taşıdı. Fakat bu sırada Papa, özellikle son yıllarda tarikat hakkında yapılan suçlamalardan rahatsız olduğu için Fransa Kralı IV. Philippe'in baskısıyla tarikatı aforoz etti ve tarikat üyeleri tutuklanarak işkence altında kabule zorlandıkları suçlamalardan dolayı idam edildiler.[9] 1312 yılında Papa Tarikatı resmî olarak dağıttı ve mülklerinin birçoğunu Hospitalier Şövalyeleri Tarikatı'na geçirdi.[1] Rivayete göre, Molay yakılırken Papa'yı ve Kral'ı lanetleyerek sene sonuna kadar onların da öleceğini söyledi.[1] Hem Kral hem de Papa aynı sene içinde öldüler (1314). Tapınakçılar tarikatının hayatta kalan üyeleri başta İskoçya olmak üzere Papa'nın elinin uzanamayacağı yerlere dağıldılar. Tarikat'ta otuzuncu derece olarak kurulan "Siyah ve Beyaz Kartal Şövalyesi" mertebesinin (İng. Knight of the Black and White Eagle) öğretisinin ve hedefinin, Jacques de Molay'nin (ok. "jak de mole") intikamını almak için IV. Philippe öldürmek olduğu -daha geniş anlamda Katolik Fransız monarşisini ve bütün Katolik monarşileri yok etmek olduğu- ve IV. Philippe'i onların öldürdüğü söylenir.[10]

Tutuklamalar

Tapınak ile Hospitalier Şövalyeleri'nın birleştirilmesi söylentisi Kasım 1305’le V. Clemens’in papa seçilmesiyle yeniden alevlendi. Papa, Jacques de Molay ile Hospitalier Şövalyeleri'ın Büyük Ustadı Fulk de Villaret’i bu konu üzerindeki düşüncelerini yazmaları ve anlatmaları için davet etti. Jacques de Molay’a göre bu fikir savunulabilir değildi. 1306 yılında Papa’ya gönderdiği mektupta birleşme ya da birleşmeme sonucunda olacakları tarttı ve aynı hedeflere sahip olsalar da her iki tarikatın bağımsız iken daha iyi işleyebileceği sonucuna vardı. Papa Clemens de yeni bir haçlı seferi konusunda de Molay’ın düşüncelerini sordu. Büyük Ustat ikinci bir mektupla yanıt verdi, geçmişteki seferler ya Birinci Haçlı Seferi’nde olduğu gibi "passagium generale "yani herkesin katılabileceği şekilde ya da daha sonraki seferlerde olduğu gibi "passagium particulare" yani sınırlı sayıdaki profesyonel askerin belli bir hedefe odaklanacağı şekilde gerçekleşmişti. De Molay dönemin yaygın görüşüne karşı çıktı ve Ruad’ın kaybedilmesi örneğini vererek passagium generale’nin tek çözüm yolu olduğunu savundu. Papa Clemens ikna olmadı ve de Molay ile de Villaret’i sorunu daha fazla tartışmak amacıyla Fransa’da buluşmaya çağırdı. Toplantı -1306 yılı Azizler Günü’ne denk getirilmişti- Papa’nın mide iltihabına yakalanması sebebiyle mecburen ertelendi. De Molay 1306’nın sonlarında ya da 1307 başlarında Batı'ya ulaştı. Hospitalier'lerin Rodos’taki işleriyle meşgul olan Fulk de Villaret ise ertesi yaza kadar gelemedi.

De Molay ile Papa Clemens Haospitalier’lerin Büyük Üstadı'nın Fransa’ya gelmesini beklerken üçüncü bir sorun ele alındı. İki yıl önce tarikattan ihraç edilen birkaç şövalye tarafından Tapınakçılar’a ağır biçimde ahlaksızlık suçlamaları yöneltilmişti. De Molay Papa’dan Tarikat’ın saygınlığının kurtarılmasını istedi. 24 Ağustos’ta Papa Fransa Kralı IV. Philippe’e Tarikat’a yönelik suçlamalara inanmakta zorlandığını ancak Tapınakçılar’la ilgili çok fazla tuhaf şey duyduğu için ‘büyük bir keder, endişe ve kalp kırıklığı’ içinde bir soruşturma yapılmasına karar verdiğini yazdı. IV. Philippe’ten bundan daha fazlasını yapmamasını istedi. Ama Fransız kralı onu dinlemedi. 13 Ekim günü şafak vaktinde görevliler içlerinde Paris Tapınağı’ndan alınan Jacques de Molay’ın da olduğu Fransa’daki tüm Tapınakçılar’ı sapkınlık, homoseksüellik, küfür ve İsa’yı inkâr etme suçlarından tutukladılar.

Yargılanma

Kazığa bağlanarak yakılan tarikat mensupları.

IV. Philippe’in yaptıkları Avrupalı kraliyet aileleri arasında güvensizliğe yol açtı. Aragonlu II. Jaime Tarikat’a yöneltilen suçlamaların uydurma olduğuna inanan tek kişi değildi. Onlara göre müflis durumda olduğu herkesçe bilinen IV. Philippe Tapınağın büyük varlığına göz dikmişti. Fransız kralının, cüretkarlık ve küstahlık konusunda çağdaşlarını ilk defa hayrete düşürdüğü söylenemezdi. 1303 yılında Papa VIII. Bonifacius’u kaçırarak Fransa’ya getirip Tapınakçılar’a yönelttiklerine benzer suçlamalarla itham etme teşebbüsünde bulunmuş ama çabası sonuçsuz kalmıştı. Ancak bu suçlamalar Bonifacius’un ölümüne neden olmuştu. IV. Philippe öte yandan İtalyan bankacıları Lombardlar’a karşı uzun soluklu bir mücadeleye girişmiş, sonunda onları tutuklayarak 1311 yılında ellerindeki tüm varlıklarına el koymuştu. Temmuz 1306’da Yahudiler tutuklanmış ve krallıktan kovularak tüm mallarına el konmuştu. Yanı sıra, IV. Philippe birçok defa madeni paraların değerini düşürmüştü. 1306’da kızgın bir kalabalıktan kaçarken Paris Tapınağı’na sığınmak zorunda kalmıştı. İşte bu Tapınak yerleşkesinin içindeyken onların varlıklarını görünüşte hiçbir zaman bitmeyen finansal sorunlarına çare bulmak amacıyla kendi üstüne geçirme planları yapmış olabilir. Ağustos 1307’de Papa Clemens, IV. Philippe’e mektup yolladığında Fransız kralının çoktan kararlar verdiği anlaşılıyor. Zira 14 Eylül’de de Tapınakçılar’ın tutuklanması için talimat vermişti.

Tapınakçılar’a yöneltilen temel suçlamanın sapkınlık olması, IV. Philippe adına, Tarikat’ı yok etme mücadelesinin kendisini büyükbabası IX. Louis ile aynı konuma yerleştiren kişisel bir haçlı seferi olduğunu gösteriyor. IV. Philippe yalnızca küstah bir zorba değil, aynı zamanda tutuklamaların ardındaki diğer başlıca figür olan Mühürdar Guillame de Nogaret gibi fanatik bir dindardı. De Nogaret her şeyden öte IV. Philippe’ten daha yobaz biriydi ve kimi zaman onun Tarikatçılara yönelik oyunların ardındaki asıl kişi olduğu düşünülüyordu. On dördüncü yüzyılın başlarında sapkınlık ve büyücülük korkusu yaygındı ve kulübelerinde yaşayan köylülerden paranoyak papalar ve krallara dek toplumun her kesimine nüfuz etmişti. Papa Bonifacius’ye yöneltilen sapkınlık suçlamaları IV. Philippe’e ve de Nogaret’ye göre Papa Şeytanın tarafındaydı ve Tapınakçılar’a yönelik benzer suçlamalar bu durumdan kaynaklanıyordu.

Genelde Fransız sarayının kuklalığını yapan zayıf bir papa olarak görülen Papa Clemens, IV. Philippe’in öfkesini üzerine çekecek olsa da, Tapınakçılar’a yönelik suçlamaların gereğini yapmadı. Şüphesiz ki, Papa Clement de öfkeliydi. Tarikat yalnızca Roma’ya hesap verdiğinden IV. Philippe’in Tapınakçılar'ı kendi himayesi altındaki topraklarda tutuklamaya kalkışması yasa dışıydı. Üstelik aynı dönemde de Nogaret aforoz edilmiş bir kişiydi. 27 Ekim’de IV. Philippe’e yazdığı bir mektupta Papa Clemens, IV. Philippe’in, Tapınakçılar'ı tutuklayarak “bizlere ve Roma Kilisesine yönelik açık bir saygısızlık” sergilediğini ve “tüm yasaları ihlal ettiğini” yazmıştı. Papa Clemens’in bizzat Kilisenin tehdit altında olduğu fikri artık üzerine gidilmesi gereken gerçek bir sorundu.

Papa Clemens’in IV. Philippe’e yazdığı mektuptan iki gün önce 25 Ekim’de Jacques de Molay, Paris Üniversitesi’nden bir heyetin önünde İsa’yı reddettiği ve Haç’a tükürdüğü itirafında bulunmuştu. Tutuklu bulunan diğer önemli Tapınakçılar’dan da benzer itiraflar gelmişti. Bu bir skandaldı ve Paris’te Tarikat’a öfkelerini kusan kalabalıklar sokaklardaydı. Bu durum IV. Philippe’in işine geldi. Böylece Papa Clemens’e Tapınakçılar'ı görüldükleri her yerde tutuklanmalarını sağlayacak bir ferman yazması için baskı uyguladı. Sonunda 22 Kasım’da Papa Clemens boyun eğdi ve "Pastoralis praeeminentiae" adlı bir genelge yayınlayarak Avrupa’daki tüm Tapınakçılar’ın tutuklanmasını emretti.

Ancak IV. Philippe diğer yöneticilerin de onu takip edeceğini sanarak çok yanılıyordu. Aragonlu Kral II. Jaime kuşkuluydu, İngiltere Kralı II. Edward olabildiğince uzun zaman olabildiğince az şey yaptı, Almanya’da genel bir güvensizlik hakimdi, Kıbrıs’ta suçlamalara kesinlikle inanılmıyordu. İtalya’da durum eyaletten eyalete farklılık gösteriyordu. Napoli ve Papalık eyaletleri hemen harekete geçtiler, Lombardiya’da Tarikata yaygın bir destek vardı, aslında tüm ülkelerde tutuklamalar gerçekleşti ancak itiraf elde etmekteki başarı, ülkelerin ya da eyaletlerin işkenceye izin verip vermemesine bağlı olarak değişiyordu. Örneğin işkencenin kanunen yasaklandığı ya da yalnızca Papa Clemens’in ısrarı sonucu nadiren uygulandığı İngiltere’de ve İber Yarımadası’nda Tapınakçılar’dan çok az itiraf elde edildi. Napoli ve Papalık eyaletlerinde Engizisyona sözde “dini prosedür” adı altında işkence yapma hakkı verilmişti. Buradaki itirafların sayısı, şaşırtıcı olmayan biçimde, daha fazlaydı. Yine de her bir Tapınakçı’nın işkenceye maruz kaldığı -içlerinde Molay da vardı- Fransa kadar değildi.

Tapınakçılar’ın itirafçıları, hiç şüphe yok ki yapılan işkencenin boyutlarına göre çeşitlilik arz etmekteydi. Pek çoğu kabul törenlerinde Haç’ın üzerine tükürdüklerini, bastıklarını ve işediklerini, ayrıca İsa’nın sahte bir peygamber olduğuna inandıklarını itiraf ettiler. Kabul töreni aynı zamanda sırt ve karın bölgelerine kondurulan müstehcen öpücükleri de kapsıyordu. Hatta bazıları kıç ve penis öptüklerini de itiraf ettiler. Takdis töreninin Topluluk haricinde yapıldığı söyleniyordu. Bir çokları Baphomet adlı bir puta taptıklarını da itiraf ettiler. İtiraf edenlere göre değişiklik göstermek üzere bu put ya sivri başlıydı ya da üç yüzlü bir kafaya sahipti. Diğerleri de onun sakallı bir adama, kadına ya da bir kediye ait olduğunu söylediler. Bunların yanı sıra şeytani kadınlarla ilişkiye girdiklerini ve yeni doğan çocukları öldürdüklerini itiraf edenler de vardı.

Papa Clemens, itirafların bir Papalık konseyi önünde de duyulması için ısrar etti. 24 Aralık’ta Jacques de Molay ile diğer önemli Tapınakçılar huzura çıkarıldılar. Artık IV. Philippe’in ellerinden görünüşte uzaklaşmış olan Molay itirafını reddetti ve bu itirafları yalnızca işkence altında yaptığını söyledi. Diğer Tapınakçılar da aynı beyanda bulundular. Belirtmek gerekir ki, bu durum IV. Philippe ile de Nogaret’nin Tarikat’ı bir kerede çabucak ortadan kaldırma girişiminin hızla sonuçlanması ve Fransız Sarayını Avrupa’nın de facto lideri ve Tek Gerçek İnancın Savunucusu yapma umutlarını suya düşürdü.

Papa Clemens, bir şekilde altta kalmamak için Şubat 1308’de duruşmaları iptal etti. IV. Philippe vakit kaybetmeden soruşturmanın yasal zeminini güçlendirmek amacıyla Paris Üniversitesi akademisyenlerine başvurdu. 25 Mart’ta verilen yanıtta akademisyenler IV. Philippe’in yeterince dayanağa sahip olmadığını bildirdiler. Kral öfkeleniyordu. Mayıs ayında halkın çoğunluğunun desteğini kazanmak amacıyla Meclisi toplantıya çağırdı. Bu da çare olmadı. Tapınakçılar'a yönelik halk desteği artarken Krala dönük güvensizlik baş gösteriyordu.

Haziran ayında Papa Clemens’in, olayın kontrolünü Fransız Sarayı’nın elinden Kilise’ye kaydırmak amacıyla Poitiers’e gitmesi bardaktan taşan son damla oldu. IV. Philippe 72 Tapınakçı’yı itiraflarını tekrarlamaları için onun huzuruna gönderdi. 27 Haziran’da Papa Clemens itirafları dinledi ve davayı ele almak için iki soruşturma yapmaya karar verdi, birinde Tarikat’a tümüyle bakılacak diğerinde ise bireysel olarak Tapınakçılar incelenecekti. Papa Clemens’in en sonunda IV. Philippe’in dilediği gibi hareket etmeye başlamasının sebebi Fransız birliklerinin boşalttığı bir kasabada resmen bir ev hapsinde olmasıydı. Yazın geri kalan bölümü bürokratik işlemlerle geçirildi. Her iki komisyon da sürekli çalışma halindeydi. Yalnızca Ağustos ayının bir gününde yaklaşık 500 mektup gönderilmişti. Chinon’da tutulan De Molay ve diğer Tapınak liderleri daha önceki inkârlarını inkâr ettiler. Artık işler IV. Philippe’in istediği gibi gitmeye başlamıştı.

Ancak yine de bu kadar kolay olmayacaktı. Kanıtların tamamını düzenlemek umulandan daha uzun sürdü. IV. Philippe sabırsızlanıyordu. Papalık duruşmaları bir yıl sonra 22 Kasım 1309’a kadar başlayamadı. Jacques de Molay 26 Kasım’da mahkeme önüne çıktı ve Tarikat’ı savunma isteği olduğunu ancak kendisi “fakir ve okuma yazması olmayan bir şövalye” olduğu için bunu yapamayacağını dile getirdi. Dönemin artan legalizmi ile uyumlu çalışır gibi görünen diğer askeri tarikatların aksine de Molay yönetimindeki Tapınakçılar Batı’nın değişen politik iklimiyle ilgisiz gibiydiler ve bunun sonucu olarak yönetimlerinin hiçbir yasal dayanağı yoktu. Bu da onların sonunu hazırladı. De Molay iki gün sonra başka kanıtlar verdi ve Tarikat’ı savunmaya muktedir olmadığını tekrarladı. Bunun üstüne yalnızca hem kendisini hem de Tarikatını kişisel bir iradeyle aklayabileceğine inandığı tek kişi olan Papa Clemens dışında kimseyle konuşmayacağı şeklinde bir gaf yaptı.

IV. Philippe’in adamları tutuklu Tapınakçılar’a Büyük Ustat’inin kendilerini savunamadığı haberini ulaştırdılar. Bunun onların moralini bozmasını bekliyorlardı. Plan bir süreliğine işe yarar gibi göründü. Ne var ki, Şubat 1310’da duruşmalar tekrar başladığında Bolognalı Peter ile Provinsli Reginald adlı iki Tapınakçı 1307 yılına dek yasal çalışmalar yapmış olmanın getirdiği avantajla, öne çıktılar ve Tarikatlarını yöneltilen tüm suçlamalara karşı savunmak istediklerini dile getirdiler. IV. Philippe’in Tapınakçılar’a kendilerini savunmalarına izin vermekten başka çaresi yoktu. 1 Nisan günü Tarikat’ın masumiyetine dair ikna edici bir konuşma yaptılar. Özellikle Bolognalı Peter Tapınakçılar’ın tamamen masum olmakla kalmayıp zalim bir tuzağa düşürüldüklerini de dile getirdiği güçlü bir savunma yaptı. Engizisyoncular’ın yalnızca duymak istediklerini almalarını sağlayan işkence kullanımına saldırdı (bir Tapınakçı işkenceyi durdurmak için Tanrıyı öldürdüğünü dahi itiraf etmişti). Halbuki kendilerine IV. Philippe tarafından işkence yapılmayacağına dair söz verilmişti.


Haziran 1308’de Poitiers’de Papa Clemens’i sıkıştırmasına benzer biçimde IV. Philippe bir kez daha üste çıktı. 11 Mayıs’ta tutuklu kardeşler arasında savunmalarına dair güven duygusu güçlenmekteyken itiraflarını inkâr eden 54 Tapınakçının sapkınlıkta ısrar suçundan kazığa bağlanarak yakılacağı duyuruldu. Ertesi gün Tarikat’ın 54 üyesi etraflarını saran alevlerin içinden masum olduklarını haykırıyorlardı. Provenceli Reginald hapisten kaçtı, ama tuhaf şekilde geri geldi. Bolognalı Peter ise kayboldu ve bir daha hiç görülmedi. Tarikat’ın kendini savunacak kimsesi kalmamıştı ve Tapınakçılar’ın savunması tamamen çökmüştü.

Tapınak Şövalyelerinin Yargılanış Kronolojisi [11]

1099 Kudüs'ün Birinci Haçlı Seferi sonucu ele geçirilmesi.
1119 Tapınak Tarikatı'nın kuruluşu.
1129 Troyes Konseyi
1274 Lyons Konseyi
Ekim 1285 IV. Philippe'in tahta çıkışı.
1291 Akkâ'nın yitirilmesi.
Eylül 1303 Anagni'de Papa VIII. Bonifacius'ye düzenlenen saldırı.
14 Kasım 1305 Papa V. Clemens'in taç giyme töreni.
Haziran - Eylül 1306 IX. Louis döneminin 'eski para' değerine geri dönüş.
Temmuz 1306 Yahudilerin Fransa'dan sürülmeleri.
1306 Sonları Jacques de Molay'ın batıya geri dönüşü.
14 Eylül 1307 IV. Philippe'in kendi Bailli ve Senechaux'larına Tapınakçıların tutuklamaya hazırlanmaları konusunda gizli emirler göndermesi.
13 Ekim 1307 Tapınakçıların Fransa'da tutuklanmaları.
14 Ekim 1307 Guillaume de Nogaret'nin üniversiteli teologlar ve ruhban sınıfın diğer üyeleri¬ne Tapınakçılara yönelik suçlamalar konusunda bilgi vermesi.
16 Ekim 1307 IV. Philippe Aragon Kralı II. Jaime'ye yazdığı mektupta tutuklamalara ilişkin açıklamalarda bulunması.
19 Ekim 1307 Paris'te duruşmaların başlaması.
24 Ekim 1307 Jacques de Molay'ın ilk itirafları
25 Ekim 1307 Molay'ın itiraflarını Paris Üniversitesi mensuplarının huzurunda tekrar edilmesi
26 Ekim 1307 IV. Philippe'in II. Jaime'ye yazdığı mektupta itiraflar konusunda bilgi vermesi.
27 Ekim 1307 Papa V. Clemens'in IV. Philippe'e yazdığı mektupta tutuklamalara karşı duyduğu hoşnutsuzluğu belirtmesi.
9 Kasım 1307 Hugues de Pairaud'nun itirafları.
22 Ksaım 1307 Pastoralis praeemirıentiae
24 Aralık 1307 Molay'ın Papa tarafından gönderilen kardinallerin huzurunda itirafını geri alması.
Şubat 1308 Papa V. Clemens'in, Tapınakçılar olayında yer alan engizisyon görevlilerinin yetkilerini feshetmesi.
Şubat 1308 sonu Paris Teoloji Akademisine yedi sorunun yöneltilmesi.
24-9 Mart 1308 Estats Generaux toplantısı.
25 Mart 1308 Teoloji uzmanlarının yanıtı.
5-15 Mayıs 1308 Etats Generaux'nun (asiller) Tours'daki toplantısı.
26 Mayıs 1308 IV. Philippe'in Papa ile buluşmak üzere Poitiers'i ziyareti.
29 Mayıs 1308 Guillaume de Plaisans'ın Papa huzurunda oluşturulan kilise kurulunda yaptığı ilk konuşma.
14 Haziran 1308 Guillaume de Plaisans'ın ikinci konuşması.
27 Haziran 1308 IV. Philippe'in Papa'ya seçilen 72 Tapınakçıyı göndermesi.
5 Temmuz 1308 Subit assidus
12 Ağustos 1308 Faciens miseriocordiam ve Regnans in coelis
13 Ağustos 1308 Papa V. Clemens'in Poitiers'den ayrılışı.
17-20 Ağustos 1308 Kardinalin Tarikat liderlerini Chinon'da dinlemesi.
Mart 1309 Papa V. Clemens'in yılın bir bölümünü geçirmek üzere Avignon'a yerleşmesi.
Bahar 1309 Piskoposluk nezdinde soruşturmaların başlatılması.
8 Ağustos 1309 Papalık komisyonunun Tarikat ile ilgili soruşturmayı başlatması.
22 Kasım 1309 Papalık komisyonunun ilk duruşmaları başlatması.
26 Kasım 1309 Jacques de Molay'ın ilk kez komisyon önünde ifade vermesi.
28 Kasım 1309 Jacques de Molay'ın ikinci kez komisyon önünde ifade vermesi, Papalık komisyonunun ilk oturuma son vermesi.
3 Şubat 1310 Papalık komisyonunun ikinci oturum için toplanması.
2 Mart 1310 Jacques de Molay'ın üçüncü kez komisyon önünde ifade vermesi.
14 Mart 1310 127 maddeden oluşan iddiamenin Tarikat'ın savunmasını üstlenen Tapınakçılara okunması.
28 Mart 1310 Paris'teki piskoposluk bahçesinde Tarikat'ı savunmak üzere Tapınakçıların toplu halde bir araya gelmeleri.
4 Nisan 1310 Alma mater
7 Nisan 1310 Pierre de Bologna ve Renaud de Provins liderliğinde Tarikat'ın savunulması.
12 Mayıs 1310 54 Tapınakçının Paris yakınlarında yakılmaları.
30 Mayıs 1310 Papalık komisyonu tarafından duruşmaların ertelenmesi.
3 Kasım 1310 Papalık komisyonunun üçüncü oturumunun açılması.
26 Mayıs 1311 Papalık komisyonu önünde verilen son yeminli ifadeler.
5 Haziran 1311 Papalık komisyonu tarafından duruşmaların sona erdirilmesi.
16 Ekim 1311 Viyana Konseyi'nin açılışı.
Ekim 1311 sonu Tarikat'ı savunmak isteyen yedi Tapınakçınin Viyana Konseyi'nde ifade vermeleri.
20 Mart 1312 IV. Philippe'in Viyana'ya gelişi.
22 Mart 1312 Vox in Excelio
2 Mayıs 1312 Ad providam
6 Mayıs 1312 Considerante dudum
21 Mart 1313 Hospitalier Tarikatı'nın IV. Philippe'e tazminat olarak 200,000 livre tournois ödemeyi kabul etmeleri.
18 Mart 1313 Jacques de Molay ve Geoffroi de Charney'nin yakılmaları.
20 Nisan 1313 Papa V. Clemens'in ölümü.
29 Kasım 1313 IV. Philippe'in ölümü.

1314 Sonrasında Tapınakçılar

On dokuzuncu yüzyılın tanınmış Katolik teologlarından ve tarihçilerinden biri olan Ignaz Dollinger’e bir defasında tarihin en kötü gününün hangisi olduğu sorulmuştu. Cevap vermekte gecikmedi: O gün, Tapınakçılar’ın Fransa’da tutuklandıkları 13 Ekim 1307 Cuma günü idi. O dönemde, tutuklamalar emsalsiz boyutlardaki bir suç olarak görülmüştü. Dante IV. Philippe’i Pontius Pilate ile kıyaslamış ve Purgatoria’da onu açgözlülükle suçlamıştı. Ardından Tapınakçılar’ı çevreleyen söylenceler hızla gerçekleşmeye başlamıştı: Papa Clemens, Jacques de Molay’ın onu bir yıl içinde Tanrı huzurunda buluşmaya çağırmasından bir ay sonra öldü, IV. Philippe 29 Kasım 1314’te bir av kazasında öldü. Tüm bu ölümler Jacques de Molay’ın lâneti olarak görüldü.

Satranç oynayan tarikat mensupları (1283)

Her ne kadar yargılamalar ve baskılar Tapınak Tarikatı’nın yok olmasına yol açtıysa da, başka konularda işlevsiz kaldı. IV. Philippe Tapınakçılar’ın hazinesine ulaşamadı ve Tarikat’ın topraklarının büyük kısmı Hospitalier Şövalyeleri’ne geçti. Ayrıca kaç tane Tapınakçının gerçekte tutuklandığı belirsiz kaldı (rakamlar 2000 ila 15000 arasında değişmektedir) ve aynı şekilde kaçının kaçtığı da bilinmedi. Tarikat’ın bir çeşit tüyo aldığı açıktı: 13 Ekim olaylarından kısa bir süre önce Jacques de Molay Tarikat’ın kural kitaplarını ve hesap defterlerini istedi ve tamamını yaktı. 1307 yılında Tarikat’tan ayrılan bir kardeşin “akıllıca” davrandığı söylendi, zira belirsiz bir tehlike yaklaşmaktaydı. Tüm Fransız karargahlarına uyarılar gönderildi. Tarikat’ın ayinleri ve işleyişi hakkında bilgi vermek yasaklandı.

Tarikat’ın IV. Philippe’in planlarının uygulamaya konduğunu biliyor olması Fransız kralının Tarikat’ın hazinesine niçin ulaşamadığını açıklayabilir. Hazinenin tutuklamalardan kısa süre önce Paris Tapınağı’ndan kaçırılarak nehir yoluyla Tapınakçılar’ın ana deniz üssü La Rochelle’e ulaştırıldığı söylenmektedir. 1307 sonbaharında kaç adet Tapınakçı gemisinin La Rochelle’den ayrıldığı bilinmemektedir -elbette ne taşıdıkları da- ancak bilinen bir şey vardır: Tapınak donanması birdenbire ortadan kaybolmuştur.

Prag'da sergilenen şövalyelere ait mühür.
Kudüs Kralı II. Baudouin fethettiği Süleyman Tapınağı'nı Hugues de Payens ile Godfrey de Saint-Omer'e Karargâh olarak kullanmaları için hediye ederken. Tapınak Şövalyeleri, Haçlılar tarafından Süleyman Tapınağı olarak adlandırılan bu binadan idare edilmekteydiler.
André de Montbard.
İlhanlı hükümdarı Gazan Mahmud Han'ın Haçlılar ile Memlükler'e karşı oluşturmayı planladığı "Franco-Moğol İttifakı" resmedilmiş.
Jacques de Molay'ın 1265 yılında Beaune Loncasında yapılan Tapınak Şövalyeliği'ne kabul merasimi. Marius Granet (1777-1849) tarafından yapılan yağlı boya tablo.

Popüler kültürde Tapınakçılar

  • 2014 - 2019 yılları arasında TRT 1'de yayınlanan "Diriliş Ertuğrul" dizisinin 1. sezonunda, konu bakımından ağırlıklı olarak Tapınak Şövalyeleri işlenmiştir. Dizide, Antakya'da yer alan ve Amanos Dağları'na kurulu olan bir kaleyi kendilerine karargâh edinmiş olan tarikatın Halep, Şam ve Konya'ya kadar uzanan istihbarat şebekesine konu olarak yer verilmiştir.
  • 2003 - 2005 yılları arasında Show TV ve Kanal D'de yayınlanan "Kurtlar Vadisi" dizisinde 2005 yılında ekseriyetle dünya düzeninin sahibi olarak gösterilen Tapınakçılar işlenir. Kurtlar Vadisi'nin devamı niteliğinde olan ve 2007-2016 yılları arası süren Kurtlar Vadisi Pusu dizisinde son gözükmelerinden tam 8 yıl sonra yani 2013'te yeniden diziye dahil olurlar. Dünya düzeni daha sık biçimde anlatılır. Serinin 13. sezon finali olan 300. bölümde dizinin başkarakteri Polat Alemdar, Tapınakçılar'ı öldürür.

Dış bağlantılar

  • Sean, Martin (Tr.çev.: Barış Baysal) (2009) Tüm Gizemleriyle Tapınak Şövalyeleri Istanbul: Kalkedon Yayıncılık, ISBN 978-605-5679-16-3
  • Barber, Malcolm (Tr.çev.: Nuri Plümer) (2008) Tapınak Şövalyelerinin Yargılanışı, Ankara: Phoenix Yayınevi ISBN 978-605-5738-02-0

Kaynakça

  1. ^ a b c d e f g h i j k l m n o p q r s t u v w x y z aa ab ac ad ae af ag ah Martin, Sean (2009). Tüm Gizemleriyle Tapınak Şövalyeleri. İstanbul: Kalkedon. ISBN 978-605-5679-16-3. 
  2. ^ a b Barber, Malcolm (1994) The New Knighthood: A History of the Order of the Temple. Cambridge University Press, ISBN 0-521-42041-5. (İngilizce)
  3. ^ Nicholson, Helen (2001). The Knights Templar: A New History. Stroud: Sutton. ISBN 0-7509-2517-5. s.4. (İngilizce)
  4. ^ Read, Piers (2001). The Templars. New York: Da Capo Press. ISBN 0-306-81071-9. s. 91.
  5. ^ Burman, Edward (1990). The Templars: Knights of God. Rochester: Destiny Books. ISBN 0-89281-221-4. s. 40. (İngilizce)
  6. ^ Ralls, Karen (2007). Knights Templar Encyclopedia. Career Press. ISBN 978-1-56414-926-8. s. 28.
  7. ^ The History Channel, Lost Worlds: Knights Templar, 10 Temmuz 2006, Dokumenter video. Hazırlayan ve yöneten :Stuart Elliott
  8. ^ Nicholson, s. 237
  9. ^ Barber, Trial of the Templars, 2nd ed. "Recent Historiography on the Dissolution of the Temple." Kitabın 2. baskısında Barber, tarikat hakkında ortaya konan suçlamaları açıklamaktadır.
  10. ^ Gürsan, Turgut (19 ) Dünyanın Gizli Tarihi,İstanbul: Pegasus Yayınları. ISBN 978-605-5943-49 8.Bölüm: "Süleyman Tapınağı'nın ve Hz. İsa'nın Fakir Askerleri Tarikatı (Tapınakçılar)", s. 137
  11. ^ Kaynak: Barber, Malcolm (Tr.Çev.: Nuri Plümer (2008) Tapınak şövalyelerinin yargılanışıAnkara: Phoenix Yayınevi. ISBN 978-605-5738-02-0