Birinci İmparatorluk,[1]Fransa'da Napoléon Bonaparte'ın imparatorluk dönemidir. 2 Aralık 1804'te Bonaparte kendisini imparator (resmî olarak Empeureur des Français) ilan etti. Takip eden süreçte Fransa Koalisyon Savaşları sonucu Avrupa'nın önemli bir kısmını kontrolü altına aldı.[2]
Tarihi
2 Aralık 1805'te Rusya ve Avusturya'yı Austerlitz Muharebesi'nde yenen Napoléon 1806 Ekim ayında Jena ve Auerstedt'teki savaşlarda Prusya ordusunu yok etti.[3] Fransız birlikleri Berlin'e girdi. Napoléon Polonya'ya girdi ve Rus Çarı I. Alexander ile Avrupa'yı paylaşan bir antlaşma yaptı. Ayrıca İngiltere'ye karşı Avrupa çapında bir ticaret boykotu getirdi. İspanya'da tahta yeni bir kral çıkarttıysa da, çıkan isyanı bastıramadı.[4][5]
1809'da yeniden Avusturya'ya karşı savaş başladı. Viyana'ya kadar yürüyen Napoléon Aspern'deki savaşta durduruldu. Ancak iki gün sonra Wagram'daki savaşta Napoléon galip geldi ve Viyana'ya girdi.
Aynı yıl Napoléon kendisine çocuk veremeyen Joséphine'den ayrıldı. 1810'da Marie-Louise von Habsburg ile evlendi. 1812'de Rusya'ya karşı alınan başarısızlıkla birlikte imparatorluk sallanmaya başladı. 1813'teki Leipzig Muharebesi'nde Fransa mutlak olarak yenildi. Yenilginin üzerine Napoléon Elba Adasına sürgüne gitti. XVIII. Louis tahta çıktı ve Restorasyon'un ilk dönemi başladı. Ancak Napoléon Yüz Gün olarak bilinen dönemde yeniden Fransa'ya döndü, ordunun desteğiyle Paris'i ve iktidarı ele geçirdi. Ancak Brüksel yakınlarında Waterloo Muharebesi'nde kesin olarak yenildi. Fransa ele geçirdiği toprakları bırakmak zorunda kaldı. XVIII. Louis yeniden tahta çıktı ve Restorasyon dönemi yüz günlük kesintiden sonra devam etti.[6][7]
Napolyon yönetiminin özellikleri
Napolyon, Fransız halkının bazı ortak endişelerine hitap ederek destek kazandı. Bunlar arasında baskıdan kaçan göçmen soylulardan duyulan hoşnutsuzluk, bazılarının Ancien Régime'in yeniden kurulmasından duyduğu endişe, Devrimi tersine çevirmeye çalışan yabancı ülkelerden duyulan kuşku ve Jakobenlerin Fransa'nın devrimci ideallerini genişletme arzusu yer almaktaydı.
Napolyon güç ve imparatorluk statüsü kazanarak, Katolik Kilisesi'ni Fransa'nın hakim kilisesi olarak onaylayan ve sivil statüsünün bir kısmını geri getiren 1801 Konkordatosu gibi Fransız kurumlarında yaptığı değişiklikler için destek topladı. Ancak Napolyon bu zamana kadar kendisini daha çok aydınlanmış bir despot olarak görmekteydi. Siyasi özgürlüğü kısıtlarken Devrim'in pek çok sosyal kazanımını korudu. Verimliliğe ve güce hayranlık duyuyor, feodalizmden, dini hoşgörüsüzlükten ve sivil eşitsizlikten nefret ediyordu.
Devrimin ilk günlerinde radikal Jakobenleri pragmatizm nedeniyle desteklemiş olsa da,[8] Napolyon siyasi kariyeri ilerledikçe giderek daha otokratik hale geldi ve iktidara geldikten sonra hem liberalizmin hem de otoriterliğin bazı yönlerini benimsedi, örneğin kamusal eğitim, Fransız hukuk sisteminin genel olarak liberal bir şekilde yeniden yapılandırılması ve Yahudilerin özgürleştirilmesi, ancak aynı zamanda seçim yoluyla demokrasiyi ve basın özgürlüğünü reddetti.[9][10]