Türkiye'de sansür, hükûmetin siyasi ve toplumsal gerekçelerle geleneksel medya, internet ve sosyal medya üzerinde uygulanan yasaklar ve sansür uygulamalarını işaret eden ifade. Günümüzde sansür genellikle Türklüğe hakaret sayılan kanun maddesi ve siyasi aşırılığı ifade eden yazılı veya sözlü beyanları sınırlayan yasalardan kaynaklanmaktadır.[1] Yine Türkiye, Sınır Tanımayan Gazetecilerin 2017 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde 180 ülke arasında 155. sırada yer almakta[2] ve gazeteciler özelinde "dünyanın en büyük cezaevi" olarak anılmaktadır.[3][4] Sınır Tanımayan Gazeteciler bu ithamın nedenini baskıcı kanunlar, geniş ve muğlak yasal düzenlemeler ve paranoyak yargı olarak açıklamakta ve çözüm olarak terörle mücadele yasasının ve diğer kanun maddelerinin tamamen gözden geçirilmesini önermektedir.[5]
İlgili yasalar
Bu alt başlığın genişletilmesi gerekiyor. Sayfayı düzenleyerek yardımcı olabilirsiniz.
Türkiye'de ifade özgürlüğü, devlet tarafından anayasal kısıtlamalar ve çeşitli kanunlar aracılığıyla sınırlanmaktadır.[6]
2 Temmuz 2020'de Ekonomi Bakanı Berat Albayrak'in ve yeni doğan çocuğuna hakaret edilmesinin ardından Recep Tayyip Erdoğan Sosyal Medya Yasası çıkacağını söyledi.[7]
Bu teklif 29 Temmuz 2020'de kanunlaştı ve 31 Temmuz 2020'de Resmî Gazete'de yayımlandı.
Basılı yayım sansürü
Erken dönem
1821 yılındaki Yunan İsyanı'nı destekleyen Avrupa gazetelerinin kamuoyunu yönlendirme gücü ve aynı dönemde İzmir'de Fransızca yayımlanan isyan karşıtı, Osmanlı taraftarı gazetelerin gösterdiği faydalarla Osmanlı yönetimi basının önemini 1820'lerde idrak etmeye başlamıştır.[8] Bu yıllardaki gelişmeler sonucunda devletin kendi görüşlerini halka aktaracak bir gazete yayımlama fikri oluşturmuş ve ilk Türk gazetesi Takvim-i Vekayi 1 Kasım 1831'de II. Mahmud'un fermanıyla yayımlanmaya başlamıştır.[8] Dış dünyadan haberler, hükûmet açıklamaları ve ticari duyurulardan oluşan bu ilk gazeteyi 1840 yılında İngiliz William Churchill'in Türkçe olarak çıkardığı Ceride-i Havadis izlemiştir.[8] Bir yabancının çıkardığı gazetenin yabancı ülkelerin gözünde daha etkili olacağı düşüncesiyle devlet tarafından finanse edilen bu gazete yarı resmî nitelik taşımakta ve Osmanlı yönetimine paralel bir yayın yapmaktaydı.[8]
İlk basın yasağı henüz muhalif bir yayımın olmadığı 1857 yılında çıkarılan Matbuat Nizamnâmesi ile getirilmiştir.[8] Bu kanun izinsiz matbaa açanlara, Osmanlı tebaası aleyhinde yayım yapanlara hapis, para ve matbaa kapama cezası öngörmekteydi.[8]
21 Ekim 1860 tarihinde ilk özel sermayeli Türkçe gazete Tercüman-ı AhvâlAgah Efendi tarafından çıkarılmaya başlanmıştır.[8] Bu tarihten itibaren devletin resmî görüşlerinin dışında bir kamuoyu oluşmaya başlamış ve Abdülaziz basına karşı önlem almaya itmiştir.[8] Devletin kötü gidişinden bahseden ve imparatorluk yöneticilerini eleştiren yazıların yer aldığı Tercüman-ı Ahvâl, bu önem alma girişimiyle 1861'in Mayıs ayında iki hafta süreyle kapatılmıştır.[9] 27 Haziran 1862 tarihinde ise Tasvir-i Efkâr yayım hayatına başlamıştır.[8] Gazete parlamenter sistemi savunmakta, padişahın tahta çıkış ve doğum günlerinde övgü mesajları yayımlamayı reddetmekteydi.[8]
Muhalif gazeteleri takiben 1864 yılında yeni bir Matbuat Nizamnâmesi yayımlanarak hükûmetten izin almadan gazete çıkarmak, resmî yazıları yayımlamamak, iç güvenliği bozmaya yönelik kışkırtıcı yayımlarda bulunmak, genel adap ve ahlaka yayım yapmak, padişaha saldırı sayılabilecek yazılar yazmak, dost devlet liderlerine dokunan söz ve deyimler kullanmak, devlet memurları ve yabancı diplomatları kötülemek gibi suçlar yasaklanmıştır.[8] 1867'de çıkarılan Âli Kararnâme ile birlikte de muğlak ifadelerden oluşan yeni yasaklar nizamnâmeye eklenmiştir.[8] Yeni tanımlanan bu suçlara dayanarak çok sayıda gazete kapatılmış, birçok gazeteci ise meslekten men edinmiştir.[8] 11 Mayıs 1876 tarihli bir karaname ile ise sansür ilk kez resmîleşmiş ve gazetelerin matbaada basılmadan evvel denetlenmesi usûlü getirilmiştir.[8]
Abdülaziz'in tahttan indirildiği 30 Mayıs 1876 tarihinden itibaren basına uygulanan yasak ve sansürler hafiflemiş ancak 93 Harbi'nin başladığı 23 Nisan 1877 tarihinden itibaren başlayan II. Abdülhamid'in istibdat dönemiyle basına yapılan takibat daha da kuvvetlenmiştir.[8] Eylül 1877'de çıkarılan sıkıyönetim kararnamesine dayanılarak birçok gazeteci sürgün edilmiş, ilk kez sansür kurulu oluşturulmuştur.[8] Politik yayımların ağır sansüre maruz kaldığı bu dönemde gazeteler ağırlıklı olarak teknik, bilimsel ve edebi konular içermekteydi.[8] Bu sert denetleme ortamında devletin kendi gazetesi olan Takvim-i Vekayi dahi 1879 yılında bir dizgi yanlışı nedeniyle kapatılmış, 1891'de yeniden çıkmaya başlasa da 1892'de aynı sebeple tekrar kapatılmıştır.[9]
İttihat ve Terakki dönemi
24 Temmuz 1908'de İkinci Meşrutiyet'in ilanı ile birlikte basın üzerindeki sansür de kaldırılmıştır.[10] Ancak 29 Temmuz 1909 tarihinde alınan Meclis-i Mebûsan kararıyla Ebüzziya Tevfik Bey'in "aşırı özgürlükçü" olarak yorumladığı yeni bir basın kanunu çıkarılmıştır.[10]İttihat ve Terakki iktidarı bu kanun yoluyla bir takibat yapmamış olmasına rağmen öldürülen ilk gazeteciler olan Hasan Fehmi Bey, Ahmet Samim Bey ve Zeki Bey İttihat ve Terakki karşıtı yazıları nedeniyle öldürülmüşlerdir.[10]
1912 yılının yaz aylarında İttihat ve Terakki'nin iktidardan düşmesini takiben cemiyetin gazetesi Tanin birçok kez kapatılmıştır.[10]Bâb-ı Âli Baskını ile yeniden iktidarı ele geçiren İttihat ve Terakki'nin üyesi Mahmud Şevket Paşa'nın 11 Haziran 1913'te öldürülmesiyle basın üzerindeki kapsamlı yasaklar ve sansürler dönemi yeniden başlamış; birçok gazeteci sürgün edilmiş, hapse atılmış ve meslekten men edilmiştir.[10]I. Dünya Savaşı sırasında sansürün dozu oldukça artmış, İttihat ve Terakki'nin İstanbul Milletvekili Hüseyin Cahit Bey'in gazetesinin dahi kapatıldığı bir dönemden geçilmiştir.[10]
Kurtuluş Savaşı dönemi
Bu alt başlığın genişletilmesi gerekiyor. Sayfayı düzenleyerek yardımcı olabilirsiniz.
Takrir-i Sükûn dönemi
Cumhuriyetin ilk iki yılında özgür bir basın ortamı oluşmuşsa da Şeyh Said İsyanı'nın çıkmasıyla çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu, Türkiye Büyük Millet Meclisini devreden çıkararak bakanlar kurulunun yaptırım gücü elde etmesini sağlamıştır.[11] Kanunun çıkmasıyla bütün muhalif gazeteler kapatılarak Velid Ebüzziya, Ahmet Emin, Eşref Edip, Suphi Nuri, Fevzi Lütfi, İsmail Müştak gibi dönemin önde gelen gazetecileri İstiklâl Mahkemelerinde yargılanmışlardır.[11] Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal'e çektikleri özür ve af telgrafları sonucunda beraat eden gazetecilerden Ahmet Emin ancak 1936'da Atatürk'ten aldığı özel izin ile mesleğe dönebilmiştir.[11] Aynı dönemde hükûmeti desteklemelerine ve Şeyh Said İsyanı'nın İngiltere teşvikiyle çıkarıldığını yönünde yayımlar yapmalarına rağmen Türkiye Komünist Partisi'nin yayımları da yasaklanmış, komünist gazeteciler çeşitli hapis cezalarına çarptırılmışlardır.[11]
Millî matbuat dönemi
1931 yılında ilk basın kanunu "memleketin genel siyasetine dokunacak yayım yapan" gazetelerin kapatılması yetkisini içeren cumhuriyet döneminin ilk basın kanunu çıkarılmış, 1938 yılında eklenen maddelerle yeni yayım çıkarmak isteyenlere yüksek meblağlar içeren teminat mektubu getirme şartı getirilerek "kötü ünlü kişilerin" gazetecilik yapması yasaklanmıştır.[12] Hükûmet, II. Dünya Savaşı döneminde gazetelerin Mihver Devletleri ve Müttefik Devletler ekseninde taraflı yayım yapmasına bir yaptırımda bulunmamasına karşılık cephe haberlerinde yalnızca Anadolu Ajansından gelen bilgilerin yer verilmesine verilmesine izin verilmekteydi.[12] İç politika ve ekonomik koşullar ile ilgili haberler ise tamamen hükûmet kontrolündeydi.[12] Savaş döneminde sebep belirtilmeksizin birçok gazete kapatılmıştır.[12] Gazetelerinin kapatılmasını ve zarar etmeyi istemeyen gazeteler bir sansür kanunu çıkarılmasını talep etmiş, böylece basımdan önce sansürden geçen gazetelerin kapatılma gibi bir durumla karşı karşıya gelmesinin önüne geçilmesi hedeflenmiştir.[12] Ancak basını halihazırda tam teşekküllü bir şekilde denetleyen hükûmet sansürcü durumuna düşmemek adına bu yönteme uzak durmuştur.[12]
1930-1946 arası dönemde oldukça kıt bir içerik sunan ve kâğıt yokluğu nedeniyle de sayfa sayısı azalan gazetelerin tirajı oldukça düşmüş ve halk devlet radyosuna yönelmiştir.[12]
Demokrat Parti dönemi
1946 Türkiye genel seçimleri ile 1950 Türkiye genel seçimleri arasındaki dört yıllık dönem basının Demokrat Parti yanlısı bir yayım politikası izlediği bir dönem olmuştur. 1950'de iktidara gelen Demokrat Parti'nin ilk işlerinden biri basının üzerindeki baskıyı hafifleyen yeni bir kanun çıkarmak olmuştur.[13] Ayrıca Başbakan Adnan Menderes her ay basının önde gelenlerini ağırlayıp sıkıntılarını dinlemekteydi.[13]Selim Ragıp Emeç'in "basının altın çağı" olarak yorumladığı bu dönemde Sedat Simavi'nin Hürriyet'i çıkarması ile basında bir dönüşüm gerçekleşmeye de başlamıştı. Gazeteler hükûmetin mesajlarını halka iletme işlevinden halkın isteklerini hükûmete iletme aracı haline gelmiştir.[13] Ayrıca yeni iktidar döneminde karayolu ağının genişlemesinin bir sonucu olarak gazeteler çok daha kolay şekilde dağıtılır hale gelerek tirajları 500 binden 800 binlere çıkmıştır.[13]
Demokrat Parti iktidarının ilk yıllarında basına tanınan özgürlük ileriki yıllarda hayatın pahalılaşması, iktidarın karıştığı yolsuzluklar, karaborsacılık ve vurgunculuk faaliyetlerinin gazetelerde haber olmaya başlamasıyla 9 Mart 1954'te çıkan yeni yasaya dayanılarak yerini tekrar baskıya bırakmıştır.[13] Çok sayıda gazeteci takibata uğrayarak ceza almış, meslekten men edilmişlerdir.[13] Gazetelerin en önemli gelir kaynağı olan resmî ilanlar muhalif gazeteler göz ardı edilerek verilmekte, gazetelerin basıldığı kâğıtların temininde de zorluk çıkarılmaktaydı.[13]1957 Türkiye genel seçimlerinden oy kaybıyla çıkan Demokrat Parti daha saldırgan bir tutum takınmış, politik konulardan uzaklaşan gazeteler II. Abdülhamid dönemi gazeteleri gibi farklı konulara eğilmiş ve magazin, spor, adliye haberlerine ağırlık vermeye başlamışlardır.[13]
1954-1960 arası dönemde basına 2.300'ü aşkın dava açılmış, 867 hak mahrumiyeti kararı çıkmıştır.[13] 1960 yılında basın ve iktidar arasındaki kutuplaşma oldukça keskinleşmiş, kimi gazeteler Adnan Menderes haberlerine gazetelerinde çok az yer ayırma kararı almışlardır.[13] İktidar buna karşılık yayım yasaklama, yayımların basım ve dağıtımını durdurma, her kurumu ve evi izinsiz arama gibi yetkilere sahip olan Tahkikat Komisyonunu oluşturarak hamle yapmış olmasına karşın bu komisyon 27 Mayıs Darbesi sonucunda kurulmasının henüz 1,5 ay sonrasında dağıtılmıştır.[13]
1960'lı ve 1970'li yıllar
Demokrat Parti iktidarı döneminde ağır takibata maruz kalan basın 27 Mayıs Darbesi'ni olumlu karşılamıştır.[14]Millî Birlik Komitesi yürürlükteki basın kanunu kaldırmış, resmî ilan dağıtımını Basın İlan Kurumunu kurarak düzene sokmuş ve gazetecilerin haklarını düzenleyen 212 Sayılı Kanun'u çıkarmıştır.[14] Gazetecilere bu kanunla tanınan haklar gazete sahiplerinin tepkisini çekmiş; Akşam, Cumhuriyet, Dünya, Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Vatan, Yeni İstanbul, Yeni Sabah gazetelerinin sahipleri protesto amacıyla 12, 13 ve 14 Ocak 1961 tarihlerinde gazete çıkarmayacaklarını açıklamışlardır.[14] Buna karşın gazeteciler bu üç gün Basın gazetesini çıkarmışlardır.[14]
1 Mart 1961 tarihinde Vatan'daki bir yazısı nedeniyle tutuklanan Aziz Nesin ve yazı işleri müdürü İhsan Ada yeni dönemde tutuklanan ilk gazeteciler oldular.[14]1961 Anayasası ile önceki dönemlere nazaran örgütlenme ve ifade özgürlüğü haklarındaki olumlu değişme politik haberciliğin gelişmesini sağlamış; solcu, ülkücü ve İslamcı çok sayıda yayım piyasaya çıkmıştır.[14]
12 Mart Muhtırası ile 10 yıllık görece özgür dönem sona ererek çok sayıda gazeteci tutuklanmış, kimi yayımlar kapatılmıştır.[14] Çoğu gazeteci 1974 yılındaki affa kadar hapis yatmıştır.[14] Eylül 1971'de yayımların yargıç kararıyla toplatılmasını öngören madde savcılara da toplatma yetkisi verilerek genişletilmiş ve yoruma dayalı muğlak ifadelerin yer aldığı yeni maddeler kanuna eklenmiştir.[14] 1970'li yıllarda yüksek tirajlı gazeteler tekrar politik konulardan uzaklaşmış, yalnızca 1978-1980 yılları arasında sekiz gazeteci öldürülmüştür.[14]
1980'li ve 1990'lı yıllar
12 Eylül Darbesi ile kurulan Millî Güvenlik Konseyi onlarca gazeteci ve yazarı tutuklamış, yayın yasakları ve sansür uygulamış, çok sayıda yayımı kapatmıştır.[15]1983 Türkiye genel seçimleri ile iktidar olan Anavatan Partisi döneminde de muhalif gazetecilere uygulanan baskı sürmüştür. 1980'li yıllarda iki binin üzerinde basın davası açılmış, üç bin gazeteci, yazar ve yayımcı yargılanmıştır.[15] Yazı işleri müdürlerine ise toplamda beş bin yıldan fazla hapis cezası verilmiştir.[15] Ayrıca SEKA eliyle yapılan üst üste kâğıt zamları ve Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu ile muhalif gazetelerin üzerindeki baskı artırılmıştır.[15]
1990'lı yıllarda önceki dönemlere nazaran güçlü bir iktidar bulunmadığından terörle savaş, faili meçhul cinayetler, köy boşaltma ve toplu öldürmeler, siyasi cinayetler, mafya eylemleri basında sık sık yer almakta ve basın üzerinde baskı oluşturamayan iktidarlar da bu haberler engelleme metotları aramaktaydı.[16] 15 Aralık 1990 tarihinde Turgut Özal cumhurbaşkanlığı, Yıldırım Akbulut başbakanlığı döneminde bir kararname çıkarılarak olağanüstü hal valilerine "kamu düzenini bozacağı ve halkın heyecanlanmasına sebep olacağı" düşünülen yayımları mahkeme kararı olmaksızın yasaklama ve toplatma yetkisi verilmiştir.[16] Nisan 1991'de de Terörle Mücadele Kanunu kapsamında yeni yasaklar getirilerek çok sayıda gazeteci mahkûm edilmiştir.[16]Türkiye Gazeteciler Cemiyetine göre 1990'lı yıllarda başta Ahmet Taner Kışlalı, Uğur Mumcu, Turan Dursun olmak üzere 37 gazeteci ve yazar faili meçhul cinayetlere kurban gitmiştir.[16] Günümüzde bu cinayetlerin ve Özgür Ülke bombalaması gibi gazetelere yönelik saldırıların devlet eliyle düzenlendiği düşünülmektedir.[16]
2000'ler ve sonrası
Bu alt başlığın genişletilmesi gerekiyor. Sayfayı düzenleyerek yardımcı olabilirsiniz.
Nisan 2017'de Fethullahçı Terör Örgütüne aidiyeti, iltisaki ve irtibatı olduğu gerekçesiyle bazı gazete ve dergilerin Milli Kütüphane'deki arşivlerine erişim süresiz olarak yasaklanmıştır.[17]
Radyo ve televizyon sansürü
7. ve 8. Türkiye Hükûmeti batılılaşma gerekçesiyle 2 Kasım 1934 tarihinden 6 Eylül 1936'ya kadar Türk müziğinin radyoda çalınmasını yasaklamıştır.[18] Türk müziği yayınlarının radyodan kaldırılmasına gerekçe olarak bazı kaynaklar o tarihlerde Eyüp Musiki Derneği'nin diğer Batı müziği topluluklarının da yer aldığı bir etkinlikte Türk müziği ekibinin pespaye kıyafetler içinde bu konsere çıkılmasına Mustafa Kemal Atatürk'ün sinirlenerek "çağdaş bir ulusla böyle bir musiki icra ve sunuş anlayışının bağdaşmayacağı" düşüncesini beyan etmemesi ve ardından Türk müziği yasağı kararını aldığı düşünülmektedir.[18] Bu sansür Sinan Çetin'in yönettiği Mutlu Ol Bu Bir Emirdir adlı 2008 yapımı kısa filmde mizahi bir dille eleştirilmiştir.
Türkiye'de radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetleri sektörü günümüzde Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından düzenlenip denetlenmektedir. RTÜK, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanunun 8. maddesinde sıralanan yayın hizmeti ilkelerine aykırı yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara idari para cezaları verebilir.[19] Ayrıca yayın durdurma, belirli bir yayın kuşağında RTÜK tarafından belirlenen "kamuya yararlı konularda" program yapma zorunluluğu, program yapımcısı veya sunucusunun program yapma veya sunmasının engellenmesi gibi idari tedbir kararları uygulayabilir.[19]
1949 yapımı Vurun Kahpeye'nin yayınlanmasından sonra film, seyirciden büyük ilgi gördü fakat bir süre sonra tutucu çevrelerin saldırıları sonucu sansür kurulu filmi yasakladı.[20]Vurun Kahpeye, tam üç kez sansüre girerek gösterimine daha sonra devam etti.[21]
7 Aralık 1997'de Ankara'da bir grup görme engellinin arkadaşlarının belediye çukuruna düşüp yaralanmasını protesto için düzenledikleri gösteride belediye görevlileri tarafından coplanması olayını TV'de izleyen bir turk.net abonesi, forum sayfalarına protestocuların coplanmasını kınayan bir mesaj gönderir. Ali Emre Ersöz isimli kişi bu mesajı okuyunca etkilenerek destek amacıyla aynı foruma polise yönelik sert ifadeler içeren bir mesaj gönderir. İki hafta sonra sabah 03:30'da 9 kişiden oluşan bir anti-terör timi Ersöz'ün evine baskın düzenler. Üç gün gözaltında kaldıktan sonra serbest bırakılır ve hakkında TCK 159, "devletin emniyet muhafaza kuvvetlerini alenen tahkir ve tezyif" suçuyla dava açılır. Mahkeme sürecinin sonunda 10 ay hapis cezasına çarptırılır. Ersöz'ün cezası 'iyi hal' nedeniyle 5 yıl ertelenir.[23]
2001
İnternet ile ilgili, sansüre de yola açan ilk cezai düzenleme 2001 yılında, Basın Yayın Yasası’na interneti de dahil edip her yayının bir kopyasının valiliğe ve basın savcılığına gönderilmesini şart koşan, yeni suçlar yaratan bir kanun tasarısı şeklinde DSP-MHP-ANAP koalisyonundan geldi.[24]
Superonline sitesindeki bir forumda yer alan tartışmaları izleyen Macit Musal adlı bir kişinin, kimin yazdığı belli olmayan, doğuda insan hakları ihlalleri ile ilgili bir yazı hakkında Adalet Bakanlığı'na şikayeti üzerine Superonline kuruluşu hakkında soruşturma açılmış, firmanın forumdaki içerikten sorumlu olarak bildirdiği, yazının yazıldığı 1997-1999 yıllarında İnteraktif Bölümler Koordinatörlüğünü yapan Coşkun Ak'a 40 ay hapis cezası verilmişti.[25] Sonradan 6 milyon lira para cezasına çevrilmiştir.[26]
2002
2001'de hazırlanan yasa tasarısı cumhurbaşkanından geri döndü, ancak aynı yasa biraz değiştirilip 4676. Sayılı Kanun olarak tekrar Meclis’ten geçirildi. Yayının basılı kopyasını sunmak kısmı kalktı, ama hakaret, yalan beyan “ve benzeri eylemler” suçlamaları aynen kaldı. Yasa, özellikle milletvekillerine yönelik eleştirileri engellemek, meclis dışı siyasal muhalefeti etkisizleştirmek amacını taşıdığı gerekçesiyle yoğun bir biçimde eleştirildi. Yasa tekrar önüne geldiği için Cumhurbaşkanı onaylamak durumunda kaldı ve yasa geçti.[24]
2005
MÜYAP’ın FSEK yoluyla “yetkili kurum” statüsü kazanmasıyla birçok site telif gerekçesiyle engellendi. 2005-2007 arasında 1500’den fazla site MÜYAP girişimiyle engellendi.[24]
2007
6 Mart 2007 tarihinde başvuruyu karara bağlayan mahkeme, 2007/384 sayılı kararında "Mustafa Kemal Atatürk'ün fotoğrafı, Türk bayrağı üzerine İngilizce küfür içeren yazılar yazılarak aşağılandığı anlaşıldığından talebin kabul edildiği" gerekçesiyle Türk Telekom, YouTube'a erişimi engelledi. Videonun kaldırılması üzerine YouTube sitesine erişim olanağı 6 Mart 2007 tarihinde tekrar verildi.[27]
Ağustos 2007'de Adnan Oktar, kendisi ile ilgili bazı yazıların kaldırılmadığı gerekçesiyle tüm WordPress.com sitesine Türkiye'den erişimin mahkeme kararıyla engellenmesini sağlamıştır.[28]
2008
2007'deki olayın ardından 2008 yılında aynı gerekçeyle YouTube'a Türkiye'den erişim birkaç defa engellendi. En nihayetinde 5 Mayıs 2008 tarihli engellemeden sonra 2010 Ekim ayına kadar site Türkiye'de engelli olarak kaldı.[27]
2009
19 Eylül 2009 günü telif gerekçesiyle Myspace ve Lastfm sitelerine erişim engellendi.[29]
2010
2 Kasım'da Deniz Baykal'ın avukatlarının başvurusu sonucu YouTube tekrar kapatıldı. YouTube'un 9 Kasım 2010 tarihinde kendileriyle temasa geçen Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'na söz konusu görüntüleri siteden kaldırdığını bildirmesine rağmen site Kasım 2010'dan 2011'in ilk aylarına kadar yasaklı kaldı.[27]
Diyanet İşleri Başkanlığı'na dini metinlerin hatalı aktarımı ile ilgili olarak site engelleme yetkisi verildi. Bu karar muhalif fikirlerin kolaylıkla "hatalı" olarak yorumlanıp sansürlenebileceği gerekçesiyle eleştirildi.[30]
2011
Google'ın açıkladığı verilere göre 2011'in ilk yarısında dünya çapındaki hükûmetler tarafından yapılan içerik silme başvurularının sayısı 1.789'u bulmuş,[31] 501 başvuruyla en fazla içerik kaldırma talebinde bulunan ülke ise Türkiye olmuştur.[31]
Google'ın Blogger servisi, Digiturk'ün telif gerekçeli başvurusu üzerine tümden kapatıldı. Bu karar blog yazan birçok kişiyi ve kurumu etkileyince İlk defa İnternet sansürüne karşı kampanyalar yapılmaya başlandı ve tepki veren İnternet kullanıcıları "Bloguma dokunma" sloganı ve #blogumadokunma hashtag'ini kullandı.[32]
Düşünce kuruluşu Freedom House'un 2013 yılı İnternette Özgürlük raporu verilerine göre Türkiye "kısmen özgür" kategorisinde tanımlanmıştır.[33]
2014
Mart ayının son günlerinde Twitter ve YouTube erişime engellenerek sansüre uğramışsa da[34][35] daha sonra erişime açılmıştır.[36][37]
Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Bakanlık Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Genelkurmay 2. Başkanı Orgenaral Yaşar Güler’e ait olduğu öne sürülen ses kayıtlarının internette yayınlanmasının ardından, YouTube idari kararla erişime kapatıldı.[38]
Freedom House'un 2014 yılı İnternette Özgürlük raporu verilerine göre Türkiye bir önceki yıl olduğu gibi "kısmen özgür" kategorisinde tanımlanmıştır.[41]
Nisan ayının ilk haftasında YouTube ve Twitter'a erişim tekrar engellendi, Facebook ise kaldırılması talep edilen içeriklerin kaldırılmasına kadar kısmen engellendi.[44][45][46]
Suriye’ye silah ve mühimmat taşıdığı gerekçesiyle durdurulan MİT TIR’larında yer alan silahlarla ilgili görüntüleri yayınlayan Cumhuriyet gazetesi yayın yasağı nedeniyle haberi internet sitesinden kaldırmak zorunda kaldı.[47]
İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği, savcı Mehmet Selim Kiraz’ın öldürülmesiyle ilgili savcılık soruşturması kapsamında aralarında yabancı gazetelerin de bulunduğu toplam 166 web adresine erişimi engellendi.[50]
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı Temmuz ayında, ANF, Dicle Haber Ajansı (DİHA), Hawar Haber Ajansı (ANHA) Özgür Gündem gazetesi, Yüksekova Haber, Sendika.org, RojNews, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Başkanı Mesut Barzani’ye yakın Rudaw ve Erbil merkezli Kürt haber ajansı BasNews’ün internet sitelerine erişimi engellendi.[51]
Twitter ve birçok haber sitesine Suruç saldırısı ile ilgili yapılan haberlere engelleme getirilmiştir.[52][53] Twitter, Facebook ve YouTube'dan bu içeriklerin çıkarılması istenmiş, Facebook ve YouTube içeriği silmiş, ancak Twitter bir yanıt vermeyince engelleme gelmişti. 5 saat süren engellemenin ardından Twitter'a konulan erişim yasağını kaldırdı.[54]
4 Kasım 2016'da HDP milletvekillerine yönelik gece yarısı alınan gözaltı kararlarından sonra Facebook, WhatsApp, Instagram ve Twitter’a erişim tamamen engellendi.[58][59] Başbakan Binali Yıldırım, “Güvenlik açısından zaman zaman bu tür tedbirlere başvurulabilir. Arkadaşlar güvenlik açısından zaman bu tip tedbirlere başvurabilir. Bunlar geçici tedbirlerdir. Tehlike bertaraf edildikten sonra her şey normale döner” dedi.[58]
2017
29 Nisan'da wikipedia.org alan adıyla yayın yapan tüm siteler Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun idari tedbir kararıyla engellendi.[60][61][62] Erişim engelinin ardından yapılan açıklamada Vikipedi'nin Türkiye'nin yasa dışı gördüğü örgütler ile işbirliği içerisinde gösterdiği iddia edilerek erişimin bu nedenle engellendiği belirtildi.[63]
2019
1 Ağustos 2019'da Resmî Gazete'de yayınlanan karara göre, internet üzerinden yayın yapan Netflix, BluTV ve Puhutv gibi medya hizmet sağlayıcıları RTÜK denetimi altına girdi. Bu kararın ardından dijital yayın platformlarına, yayınlarını sürdürebilmesi için yayın lisansı alma zorunluluğu getirildi.[64] Kararla birlikte RTÜK yönetimi tarafından belirlenmiş yayıncılık kurallarını ihlal eden sağlayıcılara yaptırım uygulanabileceği ifade edildi.[65] Lisans alma zorunluluğu ile ilgili ilk defa Haziran 2022 tarihinde VOA (Voice of America) ve DW Türkçe (Deutsche Welle) internet sitelerine, erişim engeli getirilmiştir.[66]
2020
Kanun hükmünde kararname (KHK) ile mesleklerinden ihraç edilenler tarafından kurulan ve özellikle KHK'lı hikâyelerine yer veren YouTube kanalına erişim Türkiye'de engellendi.[67]
2023
2023 Kahramanmaraş depremleri sonrası, depremlerdeki ihmallerini eleştiren mecralara yönelik kısıtlamaları kapsamında önce hedef gösterilen Ekşi Sözlük'e erişim 21 Şubat 2023'te engellenmiştir.[68]
Imgur
Imgur Türkiye’de, yasadışı yollarla ilaç satışı yapmak isteyen bazı şahısların paylaşımları sebebiyle, i.imgur.com ise Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde DHKP-C üyesi iki kişi tarafından öldürülen Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın fotoğrafları nedeniyle engellenmiştir.[69] Gerekçe olarak Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu'nun (TİTCK) 14 Ekim 2017 tarihli, 61762938-000-E.205963 sayılı kararı gösterilmiş,[70][71] ancak sosyal medya ve haber sitelerinde bu kararın öncesinde de sitenin engelli olduğuna dair paylaşımlar yapılmıştır.[72] 2015 yılında kullanıcılar Imgur'a "Ulaşmaya çalıştığınız internet sitesi İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nın 03.04.2015 tarihli 2015/1644 d. iş ve / sayılı kararı ile erişime engellenmiştir." ibaresi ile erişememeye başladı.[72][73]
Engeli delmek isteyen kullanıcılar DNS değiştirerek siteye ulaşamadı bir süre Imgur tarafından sunulan 0imgur.com adresindeki alternatif sunucuyu kullanarak erişim sağlamaya devam ettiler daha sonraları kullanıcılar sadece VPN ile girebilmiştir.[74]
Erişimin engellenmesi ile ilgili Ankara 14. İdare Mahkemesinde Sağlık Bakanlığı ve Erişim Sağlayıcıları Birliği'ne karşı İfade Özgürlüğü Derneği'nden Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yaman Akdeniz ve insan hakları hukukçusu Kerem Altıparmak tarafından Anayasa'ya aykırı olduğu iddiası ile iptal davası açılmıştır.[71] Akdeniz olayı şöyle açıklamıştır;
"Her iki adresin kapatılmasına gerekçe resimlerin artık sitede olmadığını açtığımız davada mahkemeye iletmiştik fakat mahkeme bizi kale almadı ve davayı kaybettik. Daha sonra mahkemenin kararını istinafa taşıdık. Burada da erişim yasağına konu resimlerin artık sitede yer alamadığına dair Mart 2019'da bir dilekçe verdik ama istinaf aşamasında aylardır bir gelişme yok."[69]
Sitenin avukatı Güray Balıktay, dava sürecini şöyle açıklamıştır;
"Imgur.com’a erişim engeli kararını veren kurumlar ile bir takım görüşmelerimiz oldu. Söz konusu ilaç satış gönderilerinin artık sitede olmadığını söyledik fakat kurum mahkeme kararı olmadan adım atamayacağını söyleyince Ekim ayının sonuna doğru dava açtık. Imgur'un erişime açılması da, mevcut erişim engeli yasağının kaldırılmasına ilişkin olarak açtığımız davada alınan yürütmeyi durdurma kararı sonucunda gerçekleşti. Henüz yargı aşaması devam etmekle birlikte, mahkeme 22 Ocak 2020’de, davalı kurum kararının yürütülmesinin durdurulmasına karar verdi. İlgili yürütmeyi durdurma kararı, davalı kurum tarafından hızlı ve özverili bir şekilde Erişim Sağlayıcıları Birliği'ne iletildi ve www.imgur.com alan adı üzerindeki erişim engeli, dava sonuçlanana kadar kaldırılmış oldu."[69]
5 Şubat 2020 tarihi itibarıyla erişim engeli, dava sonuçlanana kadar kaldırıldı.[75][76]e-Devlet'in Erişim Sağlayıcıları Birliği - Web Sitesi Erişim Engeli Sorgulama hizmeti aracılığıyla yapılan sorgularda kullanıcılar "Sorguladığınız web adresine, an itibari ile mahkeme kararıyla konulmuş bir erişim engeli bulunmamaktadır." ibaresiyle karşılaştı. Anayasa'ya aykırı olduğu iddiası ile açılan dava ise devam etmektedir.[77][78]