Assia Noris (1934–1936) Marcella De Marchis (1936–1950) Ingrid Bergman (1950–1957)
Çocuk(lar)
7
Roberto Rossellini (d. 8 Mayıs 1906, Roma - ö. 3 Haziran 1977, Roma), İtalyan senaryo yazarı ve yönetmen. Yeni Gerçekçilik akımının en önemli yönetmenlerindendir. İlk yeni gerçekçi film Roma, Açık Şehir'in yönetmenidir.
Babası Roma'daki ilk sinemanın kurucusuydu. Bu sayede çocuk yaşta film izlemeye başlayan Rossellini babasının ölümünden sonra da sinema sektöründe çalışmaya devam etti.
1937'de ilk belgeseli olan Prélude à l'après-midi d'un faune'u çekti.
Kariyeri
Roberto Rossellini (1906-1977) anılarında, Roma, Açık Şehir'i çevirebilmek için evindeki eşyaları satmak zorunda kaldığını yazar. Savaşın yaralarını sarmaya bile vakit bulamamış bir Roma'nın sokaklarında, son derecede zor koşullar altında, çoğu kez prova bile yapmadan bu filmi çekerken, Rossellini kuşkusuz "Yeni Gerçekçilik" adını alacak bir akımın temelini attığını bilmiyordu. Oysa çok geçmeden, kimi sinema tarihçileri sinema tarihini, Roma, Açık Şehir'den önce ve sonra diye ikiye ayırmaya başladılar. Gerçekten de bu film, günlük gerçekliğe getirdiği bakış açısıyla sinema tarihinde bir dönüm noktası oluşturur. Ne var ki, Rossellini'nin daha faşizm döneminde çevirdiği filmlerle bu anlayışın ipuçlarını verdiğini unutmamak gerekir. Yönetmenin 1941'de çektiği Beyaz Gemi (La nave bianca, 1941), bir savaş filmi olsa, dahası dolaylı bir biçimde faşizm övgüsü içerse de, belgeselci anlayışı ile dikkati çeker. Konusunu Vittorio Mussolini'nin yazdığı Bir Pilot Dönüyor (Un pilota ritorna, 1942) ise yönetmenin titiz gözlemciliğini vurgular. Almanların kurşuna dizdiği rahip Morosini'nin direnişçilerle işbirliğini işleyen Roma, Açık Şehir'in (Roma città aperta, 1945) senaryosu, savaşın son günlerinde Rossellini'nin gizlendiği bir eve direnişçilerden günü gününe gelen bilgiler temel alınarak geliştirildi. Filmde ezilen insanların destekçisi rahip Pietro'yu Alda Fabrizi, bir çocuklu, dul halk kadınını Anna Magnani oynadı. Çizgisel bir gelişme izlemeyen film, kadının makineli tüfek ateşiyle öldürülmesi, rahibin de yakalanıp kurşuna dizilmesiyle noktalanır. Yönetmenin amacı dokuz ay boyunca nazi boyunduruğu altında inleyen Roma halkının dramını vermektir. Film bu dramın belgeseli olur. Rossellini içgüdüsel bir sezgiyle, kurmaca bir öykü yerine yaşanmış tanıklıklardan yola çıkar. "Sokaktaki insanı", Roma sokaklarını dolduran kadınları, çocukları, papazları perdeye getirir. Eski Roma saraylarında ya da süslü salonlarda güzel giysili kadınlarla, kara gömlekli faşistler arasında geçen konulara alıştırılmış İtalyan seyircisi için Roma, Açık Şehir bir dönüm noktası olur. Dahası, Rossellini'nin kendi ülkesine yönelik içeriği, evrensel bir boyut yakalar. Nazi askerlerin evde arama yapmaları; bağırarak koşan kadının sokakta makineli ile taranması; papazın kurşuna dizilmesine çocukların uzaktan tanık olmaları, sinema sanatının savaş sonrasında ulaştığı en etkileyici görüntülerdir. Papazın kurşuna dizilmesi sahnesi ise birkaç planla yaratılan bağımsız bir dramdır sanki. Filmin başarısı, toplumun değişik katmanlarını baskıya karşı aynı amaçta birleştirmesinde, toplumun yeni dengelerini gerçekçi bir anlayışla yansıtmasında yatar.
Rossellini, bir sonraki filmi Hemşeri (Paisà, 1946) profesyonel oyunculara yer vermeden İtalya'nın yaşamak zorunda bırakıldığı savaşı, savaşın getirdiği işgali, yağmayı, açlığı konu edinir. Roma Açık Şehir, kurmacanın, geleneksel dramatik yapının varlığını belli ettiği .bir filmdir. Paisà ise gerçekliğe bir belgeselcinin duygulardan arınmış nesnelliğiyle yaklaşır. Paisà bu özellikleriyle, Yeni Gerçekçiliğin ilk döneminin eriştiği doruk nokta olmaya hak kazanır.
Almanya Sıfır Yılı (Germania anno zero, 1948) savaşın yerle bir ettiği Berlin'de savaş sonrasında kendisini yaşama bağlayabilecek en ufak bir destek bulamayan 13 yaşındaki bir çocuğun ölüm yolculuğunu konu edinir.
Bu üçlemenin ardından Rossellini, bireyin duygularını, bireyler arası ilişkileri gündeme getiren ve metafizik, dahası mistik yoğunluğu ağır basmaya başlayan filmlere yöneldi. Bölümlerinden birinde Anna Magnani'nin Jean Cocteau'nun insan Sesi adlı tek kişilik oyununu büyük bir başarıyla canlandırdığı, iki bölümlük L'Amore (Aşk, 1948) L'amore (1948) bu yönelişin tohumlarını taşır. Jean Cocteau, yönetmenin yirmi beş planda, " bir kadının acısını benzersiz bir biçimde belgelediğini" söyler. Filmin, yine Anna Magnani'nin oynadığı ve Hz. Meryem gibi gebe kaldığını sanan saf bir köylü kadının öyküsünü anlatan ikinci bölümü Il Miracolo (Mucize) başlığını taşır. Senaryosunu Federico Fellini'nin yazdığı bu bölümde Fellini oyuncu olarak Anna Magnani'ye eşlik eder. Roberto Rossellini, sıradan bir güldürü olan Kötüleri Öldüren Makine (La macchina ammazzacattivi, 1952) sonra, yaşamını da paylaşacağı lngrid Bergman ile işbirliğinin ilk ürünü olan Stromboli (Terra di Dio) (1950) çekti. Toplama kampından kurtulmak için evlendiği bir balıkçı ile Stromboli Adası'na yerleşen Litvanyalı genç kadın Karin, kendisine yabancı bu ortama ayak uyduramaz. Kocasının, bir çocukları olacağı haberine bile coşku göstermemesi üzerine adadan kaçmaya karar verir. Ama yanardağ lav püskürmeye başlayınca canını zor kurtarır. Gün ağarırken doğanın güzelliği karşısında Tanrı'ya dua ederek yeniden yaşama, bu arada kocasına döner. Dönemin eleştirmenlerince önemsenmeyen film, yönetmenin "yalnızlık" üzerine yapacağı, kadın kahramanlı üçlemenin iİkini oluşturur. Gerçekten de yalnızlık, Rossellini'nin gözünde yaşamın bütün sorunlarına kaynaklık eden temel bir durumdur. Stromboli'de yönetmen olayları gözlemlemek yerine kişilerin iç dünyasını gözlemlemeyi yeğler. Yönetmenin filmlerini bilen bir seyirci, Stromboli'deki kadının yalnızlığı ile, Berlin yıkıntıları arasındaki çocuğun yalnızlığı arasında benzerlik kurmakta zorlanmaz. Rossellini'nin Stromboli'de bir öykü anlatmaktan çok duyguları aktardığı ve kişilerin iç dünyasını çözümlediği görülür. Acımasız bir doğayla karşı karşıya kalan genç kadının dinsel coşkusu, beİki de kökleri derinde bir günahın doğurduğu bir tepkidir. Üçlemenin öbür iki filmini oluşturan Avrupa '51 (Europa '51, 1952) ile İtalya'da Yolculuk (Viaggio in Italia, 1954) da Ingrid Bergman ile çekilmiş filmlerdir. Kadının, toplum içinde karşı karşıya kaldığı sorunlara eğilen, daha sonraları Antonioni'nin ele alacağı iletişimsizliği ve evlilik bunalımlarını gündeme getiren bu filmlerin, Fransız Yeni Dalga akımı için esin kaynağı olduğunu da belirtmek gerekir. Avrupa 51, Roma'da görevli bir diplomatın karısının, yeterince ilgi görmediği için oğlunun intihar etmesi üzerine girdiği bunalımı konu edinir. Kadın yoksullarla ilgilenmeye başlar, kimi günler, kaçamak yapmak isteyen bir işçi kadının yerine fabrikaya gider, cinayet işleyen bir fahişeye yardım eder ve sonunda bir akıl hastanesine kapatılır. Doktorlar, rahipler, siyasetçiler, yalnızlığı gittikçe artan kadının " deliliğini" çözemezler. Kadın penceresinden "insanlığın acı çekmesine" bakarken, bir ses onun "deli değil, azize olduğunu" söyler. Rossellini, acı çekilmeden bir yere varılamayacağını vurgular. Gösterime girdiğinde İtalya'da ilgi görmeyen İtalya'da Yolculuk ise bugün yönetmenin en önemli filmlerinden biri sayılır. Kendilerine miras kalan bir evi satmak için Napoli'ye gelen varlıklı bir İngiliz karı koca, bu yabancı ortamda, aralarındaki bağın daha da zayıfladığını görür. Çevrenin zenginliklerini keşfetmeye başlamaları da, boşanmaya karar vermelerini engellemez. Birbirine sarılmış bir kadın ve erkek iskeleti gördükleri Pompei gezisinden dönüşte, kadının otomobilden inerek dinsel bir kutlama yapan kalabalığa karışması erkeği (George Sanders) de peşinden sürükler. Erkek, kalabalıkta kaybolan, ezilme tehlikesi geçiren karısının yanına ulaşabildiğinde, ona sarılır. Sanki ruhları arınmış, yeniden birbirlerine bağlanmışlardır. Senaryosunu önemli İtalyan yazarlarından Vitaliano Brancati'nin kaleme aldığı İtalya'da Yolculuk, günlük gerçekliğin dışındaki bir gerçekliğin peşinde giden, içsel bir yolculuktur. Bu nedenle Yeni Gerçekçilik'ten ayrılarak yeni açılımlara yönelir. Marksist eleştirinin ilgisiz kalmasına karşılık, Fransız Cahiers du Cinema dergisi filmi övgülere boğar. Jacques Rivette, Rossellini ile ressam Matisse arasında bağlantılar kurar. Jean-Luc Godard, bu filmi Antonioni'nin esin kaynağı, birçok eleştirmen ise yönetmenin en önemli filmi sayar.
Rossellini'nin, Almanya Sıfır Yılı gibi Almanya'da çektiği Korku, kocasına ihanet eden bir kadının, intiharın eşiğinden dönen bunalımını ele alır. İtalya'da (kesilmiş olarak ve Nan Credo Piu all'Amore / Artık Aşka inanmıyorum adıyla) gösterime girdiğinde "yönetmensiz çekilmiş bir film" olarak değerlendirilen Korku, konusu, durağan bölümleri ve yönetmenin Ingrid Bergman'a odaklanmış anlatımıyla İtalya'da Yolculuk'u çağrıştırsa da, yönetmenin kalıcı filmleri arasında yer almaz. Özgürlük Nerede (Dov'è la libertà?, 1954) ise başrolde Toto gibi bir güldürü ustasının oynamasına karşın hüzünlü bir filmdir. Filmin cezaevinden çıkan kahramanı, "özgürlük nerede?" sorusuna aradığı yanıtı, yeniden cezaevine girmekte bulur. Rossellini toplumun özgürlüğü belirli sınırlar içinde tanıdığını vurgular. Bu sınırlara direnmenin yolunu Hristiyanlıkta arar. Rossellini, Hemşeri'deki belgeselci anlayışa India (Hindistan, 1957) India (1959) ile döner. Dokuz bölümden oluşan ve belgeselle kurmacayı iç içe geçiren bu filmde Rossellini, Hindistan'a ilişkin önyargıların tutarsızlığını vurgular, bu ülkenin insanlarına, kültürüne ve çelişkilerine eğilir. (Hindistan gezisi yönetmenin üçüncü evliliğini yapacağı Hindistanlı senaryo yazarı Somali Das Gupta ile tanışmasına yol açar). General Della Rovere (Il generale della Rovere, 1959), Roma'da Geceydi (Era notte a Roma, 1960), Yaşasın İtalya (Viva l'Italia, 1961), Vanina Vanini (1961) Vanina Vanini (1961) ise İtalya'nın yakın tarihine eğilen, bilgilendirici yanları ağır basan filmlerdir. Rossellini, başta Fransız televizyonu için yaptığı La Prise de Pouvoir Par Louis XIV (XIV. Louis'nin İktidarı Alışı, 1966) La presa del potere da parte di Luigi XIV (TV, 1966) olmak üzere geniş kitlelere yönelik televizyon filmleri (Blaise Pascal, 1971 Blaise Pascal (TV, 1971); Cartesius / Descartes, 1974 Cartesius (TV, 1974); Anno Una / Sıfır Yılı Anno uno (1974), 1975; Il Messia / Il messia) (1975) de çekti. Rossellini'nin Yeni Gerçekçiliği siyasal ve ideolojik olmaktan çok, etik değerlere yönelik bir özgürlük arayışıdır. Bu arayışın içinde, yönetmenin ilk filmlerinden beri, bireyi materyalist açıdan ele almasını engelleyen, gizil bir dinsellik varlığını belli eder. Başrollerden birinde bir rahibin yer aldığı Roma Açık Şehir'de bile, en dramatik bölümlerde bir tinsellik sezilir. Bu nedenle, Roma Açık Şehir'deki belirsiz tinselliğin, İtalya'da Yolculuk'un sonunda açıkça ortaya çıkışı, yönetmenin çizgisinde bir sapma değil, (kendi açısından) tutarlı bir gelişmedir.