1889'da İstanbul’un Üsküdar ilçesinde dünyaya geldi. Babası, askeri tabip Nuri Bey, annesi Kars valisi Yaver Paşa'nın kızı Lütfiye Hanım'dır. Reşide adlı kız kardeşi çok genç yaşta öldü, tek çocuk olarak büyüdü.[2]
Babası askeri doktor olduğu için öğrenim hayatı boyunca birçok il gezen Reşat Nuri, ilköğrenimine Çanakkale'de başladı. Çocukluk yıllarında okuduğu Fatma Aliye Hanım’ın Udi isimli romanı hayatına iz bırakıp, sanata heveslendiren eserleri arasına girdi. Babasının Çanakkale’deki evlerinde zengin bir kütüphanesinin olması onu kitaplara iten ve yazı yazma kültürünün gelişmesini sağlayan bir araç oldu. İzmir'deki Saint Joseph Lisesi'nde bir süre öğrenim gördükten sonra İstanbul’da Saint Joseph Lisesi’nde öğrenim gördü. Yükseköğrenimini Darülfünun Edebiyat Şubesi'nde 1912'de tamamladı. Böylece öğrenim hayatını yirmi üç yaşında bitirmiş oldu.
Öğretmenlik mesleğinin yanı sıra edebiyatla uğraşan Reşat Nuri, Halit Ziya’nın eserlerinden aldığı ilhamla hikâye yazma hevesi duymaktaydı.[3] Daha sonra tiyatro edebiyatını benimseyerek bir tiyatro yazarı olmak için uğraştı. Yazı hayatına I. Dünya Savaşı sonlarında başladı. Başlangıçta uzun bir öykü olan “Eski Ahbap” (1917) Diken dergisinde yayınlandı. 1918-19 yıllarında Zaman gazetesinde 'Temaşa Haftaları' adı altında tiyatro eleştirileri ve tanıtım yazıları yazdı.[4] “Hançer”(1920) ve “Eski Rüya” (1922) gibi sahne eserleri, “Gizli El” (1924) gibi romanlar yazan, tiyatro eleştiri ve araştırmaları yayınlayan sanatçı; “Çalıkuşu” adlı romanının 1922’de Vakit Gazetesi’nde tefrika edilmesiyle şöhrete kavuştu. 1923-1924 yılları arasında Mahmud Yesâri, Münif Fehim Özarman ve İbn-ür Refik Ahmed Nuri ile beraber Kelebek adlı Osmanlıca haftalık mizah dergisini çıkardı.[5]
Güntekin, 1927'de maarif müfettişi oldu[5] ve bu arada Dil Heyeti'yle birlikte bazı çalışmalarda bulundu. Anadolu’yu baştan sona dolaşmasını sağlayan müfettişlik görevi sayesinde ülkenin gerçeklerini yakından görme ve tanıma imkânı buldu. 1939'da ise Çanakkale milletvekili olarak TBMM'de bulundu. Bu görevini 1946'ya kadar sürdürdü. İki dönem vekillikten sonra sonra tekrar müfettişliğe döndü, 1947’de başmüfettiş oldu.[5] 1941’de tek çocuğu olan kızı Ela dünyaya geldi.[2] Kızı Ela oyuncu Mehmet Keskinoğlu ile evlendi. Yine 1947'de, Cumhuriyet Halk Partisi'nin Ankara'da yayımlanan Ulus gazetesinin İstanbul kolu olan Memleket gazetesini çıkardı. 1950'de Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Türkiye temsilciliği ve öğrenci müfettişliği görevleriyle Paris'e gitti. Paris kültür ataşeliği yaptı. 1954'te ise yaşından dolayı bu görevden ayrılmak zorunda kaldı. Emekliliğinden sonra bir süre İstanbul Şehir Tiyatrosu edebi heyeti üyeliği yaptı.
Levent’te oturduğu sokağa “Çalıkuşu” ismi, Kadıköy’de ve İzmir’de bir ilköğretim okuluna ve Fatih'te bir tiyatro sahnesine Reşat Nuri Güntekin ismi verilmiştir. Çalıkuşu ve Dudaktan Kalbe romanlarını yazdığı İzmir'deki evi Reşat Nuri Güntekin Evi adıyla kütüphaneye çevrilmiş ve evin bulunduğu mahalleye Çalıkuşu adı verilmiştir.[6][7]
Çalışma yöntemi hakkında
Bütün romanlarının tiyatro halinde senaryoları olduğunu söyleyen Reşat Nuri, Hikmet Feridun'la yaptığı bir konuşmada çalışma yöntemlerini şöyle açıklar:
"Roman ve hikâye yazarken konunun evvela asıl canlı noktası, amudi fıkarisi (belkemiği) gelir. Bu amudi fıkaridir ki bana yazmak arzusunu verir. Bu bazen bir vak'a olur, beni alâkadar eden bir vak'a.. Fakat çok kere pek alakadar olduğum insan tipi. (Şu vak'ayı veya şu insanı, şu tipi yazayım) derim. Bu suretle eserin iki adımı atılmış olur. Mevzuu pek iptidai bir şekilde fikrime gelir. Hiçbir zaman hemen derhal bu mevzunun planını yapıp da yazmağa başladığım vaki değildir. Bulduğum mevzuu zihnimde bir köşeye atarım. Onun francala hamuru gibi kendi kendine kabarması için uzun müddet bırakırım. Çok defa aradan birçok senelerin geçtiği de vakidir. Bu müddet zarfında mevzua bazı ilaveler yaparım. Bazı kısımlarını tayyederim, atarım, çıkarırım. Vakaları retuş ederim. Tipleri develope ederim (geliştiririm).. Yazma işine başladığım zaman da çok muntazam çalışırım. Romanın sonunu nasıl bitireceğimi tayin etmeden yazıya başlamam. Evvela umumi bir şema yaparım. Fakat eser henüz definitif (kesin, belirli) olmamıştır. Ortada şahıslar vardır, vakalar vardır, eserin ana hatları vardır. Fakat yazmaya başladıktan sonra şahıslar ekseriyetle hüviyetlerini değiştirirler, evvelce hiç düşünmediğim vak'alar, yeni şahıslar gelir. (Muhit dergisi, 1933; anan: Muzaffer Uyguner, Reşat Nuri Güntekin, Ağustos 1967) Kişilerine sevgiyle sokulan bir romancıdır Reşat Nuri. Genellikle onların gerçek yaşamlarındaki en belirgin özelliklerini yitirmeden yansıtmaya çalışır. Gözlem yeteneği yaşama çok geniş bir perspektiften bakma imkânını sağladığı için romanları geçiş dönemi yaşayan ülkemizden "insan manzaraları" çizme başarısına ulaşmıştır."
— Reşat Nuri Güntekin
Etkileri
Millî Edebiyat akımıyla başlayan, halka ve halkın gerçeklerine edebi yönelişin Anadolu'ya erişen ilk başarılı temsilcisi sayılır.[4] Gözlemci, gerçekçi kalemi ve sevecen yaklaşımı, eğildiği sorunları yansıtmada etkilidir. Bireyselle toplumsalı aynı potada eritebildiği yapıtları ile bu özellikleri öne çıkar. Ayrıca (“Sönmüş Yıldızlar” ve “Bir Yudum Su” adlı hikâyeleri ile Gökyüzü adlı romanında kendi muhitinin ve düşünce dünyasının aksine hüküm vermekten çekinmişse de) kendisinden sonra gelen post modern dönem sonrası yazarlara insan – din ilişkisini irdelemede rahat yazabilmelerinin kapısını açmasıyla öncü olmuştur.[8] Arap alfabesiyle basılmış olan ilk üç hikâye kitabını sonradan Latin alfabesiyle tekrar yayımlanmıştır. Hikâyelerinde genelde aşk, aile, çocuk, ahlak ve buna bağlı olarak gelişen bireysel ve toplumsal konular işlenmiştir.[9] Eserlerde geleneksel karşısında yeniyi sunma, Cumhuriyet ideolojisini yayma çabası görülür, Eğitimci karakterler ideal tipleri olarak belirip (yazarın bu çabasını yerine getirmek için fedakarca) çalışmışlardır.
Eserleri
Tristane Bernard’dan Hakiki Kahramanlık (1918) adıyla adapte ettiği ilk piyesi Hayreddin Rüşdü takma adıyla yayımlanmıştır,[5]Émile Zola’nın 1903 yılında yayınlanan ve Dreyfus davasının anlattığı Gerçek (Vérité) romanını 1929 yılında “Hakikat” başlığıyla Türkçeye çevirdi.[10] Türk Kıraati (İstanbul 1930), Fransızca - Türkçe Resimli Büyük Dil Kılavuzu (İstanbul 1935) yayınladığı eserler arasındadır.[5]
Güntekin'e akciğer kanseri teşhisi konulduktan sonra tedavisi için Londra'ya gitti ve orada, 7 Aralık 1956'da hastalığına yenik düşerek öldü. 13 Aralık 1956[11] günü, Karacaahmet Mezarlığı'na defnedildi. Büyükada'da yaşadığı üç katlı evin dış cephesi Reşat Nuri Güntekin Evi olarak korunmaktadır.[12]