Bu madde Avrupa'da faaliyet gösteren Hun İmparatorluğu hakkındadır. Çin kaynaklarında geçen göçebe Hun topluluğu için Hiung-nu maddesine ve "Hunlar" kavramı için Hunlar maddesine bakabilirsiniz.
Batı Hun İmparatorluğu ya da Avrupa Hun İmparatorluğu, 376 yılında başlayan çeşitli akınlarla Avrupa'daki Hun etkisinin artmasının kuruluşuna zemin hazırladığı, 434 ile 469 yılları arasında hüküm süren Hun kavimlerinin birleşmesi ile oluşmuş bir bozkır konfederasyonu.[6]
350 yılında Avrasya steplerinden batı yönüne hareket ederek; dönemlerine göre gelişmiş silah ve donanımları, yüksek hızları ve savaş taktikleriyle diğer kavimleri sürerek ya da egemenlik altına alarak Doğu Avrupa'nın büyük bir kısmını işgal etmiş Hunlar, 434 yılında Attila altında birleşerek yaklaşık 35 sene boyunca sürecek bir konfederasyon kurmuşlardır. Hunların baskısıyla oluşan bu hareketlilik Avrupa'nın sosyal, kültürel, demografik yapısını değiştiren ve bugünkü yapısının temellerini oluşturan Kavimler Göçü'nün başlamasında ve Batı Roma İmparatorluğu'nun yıkılmasında önemli bir etken olmuştur.[7][8]
Hunların kökeni ve diğer eski antik topluluklar ile ilişkileri hala kesinlik kazanmamış tartışmalı bir konudur.[9][10] Akademisyenler Hunların kökenlerini Orta Asya'ya dayandırmakla beraber hangi kavimden türedikleri konusunda ortak bir fikre sahip değillerdir. Klasik kaynaklar Hunları 370 yılı civarında Avrupa'da birden ortaya çıkan bir kavim olarak tanımlamaktadır.[11] Orijinal Çin kaynaklarına göre Hunların kökenlerinin Türk olduğu yönünde deliller öne sürülmektedir.[12] Aynı zamanda Avrupa'da ilk kez devlet kuran Türk kavmi daha sonraki adıyla Hun Türkleri olarak gösterilmektedir.[13] Pek çok Romalı yazar Hunların köklerini diğer bozkır göçebe toplumları ile bağdaştırmaya çalışmışlardır.[14] Romalı yazarlar aynı zamanda Hunların Avrasya stepleri olarak adlandırılan bölgeden Kırım'a gelerek Gotlar'a saldırmalarını konu alan hikâyelerden bahsetmektedirler.[15]Jordanes'in Getika eseri, Gotların Hunları kötü ruhların ve cadıların soyundan gelen bir halk olarak gördüklerini belirtmiştir.[16][17][18]
Hiung-nular ile ilişkileri
Joseph de Guignes ilk defa 18. yüzyılda 4. ve 5. yüzyılda yaşamış Avrupa Hunları ile MÖ. 3. yüzyıl ile MS. 2. yüzyıl arasında Çin ve Moğolistan'da yaşamış Hiung-nu halkı arasında kökensel bir bağ olduğu iddiasını öne sürmüştür.[19] İlerleyen yıllarda Hiung-nuların (Türk tarih literatüründe Büyük Hun İmparatorluğu) kuzey kolunun Çin ile yaptıkları savaşı kaybetmelerinden ötürü kuzeybatıya göç etmesi ve Avrupa Hunlarının kısmen de olsa göç eden bu halkların kökensel, kültürel ve genetik açıdan bir devamı olduğu fikri yaygınlaşmaya başladı.[20] Dönemin Çin kaynaklarına dayandırılan bazı görüşlere göre de, Hiung-nu halkının devamının, 3. yüzyıla kadar süren Batı Hun ve Doğu Hunlar olduğu, sonrasında da 375 yılından itibaren Asya'dan Doğu Avrupa topraklarına kadar gelip Avrupa Hunlarının temelini oluşturduğu iddia edilir. Hatta, Avarlar, Bolgarlar (Ön Bulgarlar) ve Hungarların (Macarlar) da aynı kökenden geldikleri iddialar arasındadır.[21][22] Akademisyenler aynı zamanda Eftalitlerin (Ak Hunlar) ve Kidarite Krallığı'nı kuran (Kızıl Hunlar da denen) Kidaritlerin de Hunlar ile akraba bir kavim olduğunu düşünmeye başlamışlardır.[23]
Otto J. Maenchen-Helfen bu geleneksel fikrin birincil kaynak olarak arkeolojik bulgulara dayanmak yerine yazılı kaynaklara dayandığı gerekçesini öne sürerek güvenilmez olduğunu savunan ilk kişi olmuştur.[24] Maenchen-Helfen'in çeşitli çalışmaları sonucunda Xiongnu ve Hunların aynı kavim veya aynı ataya sahip olan akraba kavimler olması fikri tartışmalı bir konu olmaya başlamıştır.[20][25][26][27][28] Buna ek olarak daha önce Hunlar ile bağdaştırılmış Eftalitlerin (Akhunlar) ve Kidarite Krallığı'nın da Hunlardan farklı bir kavim olduğuna dair çalışmalar yürütülmüştür.[26][29] Walter Pohl ise hiçbir savaşçı bozkır konfederasyonunun etnik olarak tek bir milletten oluşmadığını, tarihte görülen farklı gruplarca kurulmuş benzer isimli devletlerin bu isimleri ismin prestiji yüzünden seçtiklerini veya diğer devletler tarafından kan bağına bakılmaksızın sadece geldikleri yer veya yaşayış tarzları yüzünden onlara bu isimlerin verildiklerini söylemiş ve Hiung-nular, Akhunlar ve Avrupa Hunları arasında tam bir köken ya da kan ilişkisi olmadığını savunmuştur.[30]
5. yüzyılda yaşamış ve Attila ve Hun İmparatorluğu'nu ziyaret etmiş Romalı tarihçi ve diplomat Priskos'un çalışmaları Avrupa Hun İmparatorluğu'nun çok uluslu olduğunu ve Hunca'nın Gotlar gibi devleti oluşturan diğer kavimlerin dilleri ile beraber konuşulmuş olduğunu ortaya koymaktadır.[31][32]. Hunca hiçbir metin veya tam cümle günümüze ulaşmamış olduğundan ötürü dil hakkındaki yazılı kaynaklar neredeyse tamamen Yunan ve Roma kaynaklarında geçen özel isimlerden oluşmaktadır.[33] Günümüzde Hun dili hakkında sahip olunan kaynakların çok az olması nedeniyle sınıflandırılmasının neredeyse imkânsız olduğu düşünülmektedir.[34][35][36][37][18]
Günümüzde özel isim olmayan sadece 3 adet Hunca sözcük ulaşmıştır. Bu kelimelerden medosbal şarabı, kamos arpa içeceği, strava ise cenaze kutlaması anlamına gelmektedir ve etimolojik olarak hepsi Hint-Avrupa dilleri kökenlidir.[38] Bu kelimelerin Slav, Cermen veya İrani kökenli olabilecekleri düşünülmektedir.[38][39][40][41] Bazı akademisyenler bir Cermen dili olan Gotça'nın da Hun İmparatorluğunda Hunca ile beraber lingua franca statüsünde konuşulmuş olabileceğini savunmaktadırlar.[42][43][44] Maenchen-Helfen medos ve kamos kelimelerinin[45] ve Attila, Bleda, Laudaricus, Onegesius, Ragnaris ve Ruga gibi Hunca özel isimlerin büyük olasılıkla Cermen dili kökenli olduğunu belirtmiştir.[46]
Karl Heinrich Menges ve Omeljan Pritsak gibi bazı tarihçiler Huncadaki özel isimlerden ve etnolojik nedenlerden yola çıkarak dilin olası kökenlerinin Moğolca veya Türki dillere yakın olduğunu belirtmişlerdir.[47] Pritsak 33 Hunca özel ismi analiz etmiş ve dilin Türki olmadığını ancak Ön Bulgarca ve Yakutça gibi Türki dillere daha yakın olmak üzere Türki diller ve Moğolca arasında bulunan bir dil olabileceğini iddia etmiştir.[48] Denis Sinor ve Hyun Jin Kim de, kaynak azlığı nedeniyle dilin sınıflandırılmasının çok zor olduğunu belirtmekle beraber aynı sonuca ulaşmış ve en azından yönetici kesimin bir kısmının Türki kökenli olduğunu iddia etmişlerdir.[49][50]
Lajos Ligeti ve Edwin G. Pulleyblank gibi akademisyenlerse Yenisey dilleri dil ailesine mensup Ketçe gibi Sibirya dillerinin Hunlar'ın ve Hiung-nu'ların dilleri ile akraba olduğu veya dillerinin temelini oluşturduğunu savunmuşlardır.[51][52] Hyun Jin Kim 2013 yılında Hunların, Çağatay Hanlığı'nda da görülmüş olan, orijinal olarak bir Yenisey dili kullanırken Dingling ve Tiele halkları tarafından asimile edilerek Ön Bulgarca kullanmaya başlamış olabileceğini bildirmiştir.[53]
Bu teoriler dışında dilin Ural dilleri'ne ait olduğu ve Macarların Hunların soyundan geldiği gibi teoriler de mevcuttur.[54]
Tarihçe
Kuruluş
352 yılında Kama Tarkan Avrupa Hun İmparatorluğu’nu kurdu ve yönetimi 370 yılına kadar elinde bulundurarak Hazar ve çevresinde önemli bir güç haline gelerek hakimiyet alanını batıya doğru ilerletti.[kaynak belirtilmeli] Geçen 18 yıl, Hazar bölgesinde yaşayan Hunların teşkilatlanmasını ve devlet düzenine geçmesini sağladı. 4. yüzyılın ortalarında Aral Gölü ile Hazar Denizi'nin kuzeyindeki Alan ülkesini ele geçirdikten sonra, 374 yılında Balamir komutasında İdil Nehri kıyılarında görünmüşler, Karadeniz'in kuzeyindeki düzlüklerde yaşayan Ostrogotlar'ı ve Vizigotlar'ı yenilgiye uğratmışlardır. 375 yılında Ostrogotlar ve Vizigotlar, Hunlar'ın saldırılarından dolayı batıya doğru yönelmişlerdir. Böylece Kavimler Göçü başlamıştır.
Balamir'den sonra 378 yılında Alypbi, Hunların lideri olmuştur. 378 yılında Hunlar, Tuna Nehri'ni geçmişler ve Trakya'ya kadar ilerlemişlerdir. Hunlar, Trakya'ya kadar ilerlemelerine rağmen Roma İmparatorluğu'ndan bir direniş görmemişlerdir. Hunların baskısı altındaki barbar kavimler, Roma İmparatorluğu'nu zorlamaya başlamışlardır. Roma İmparatoruI. Theodosius'un 17 Ocak 395 tarihinde ölmesi üzerine Hunlar tekrar harekete geçmişlerdir. 395 yılında Hun orduları Balkanlar üzerinden Trakya'ya akın yapmışlardır. Yine aynı yıl Kafkasya'dan gelen Hunlar, bugün Lübnan'da bulunan Sur şehrinde, Şanlıurfa'da ve Antakya'da bir süre kalmışlar sonra tekrar Karadeniz'in kuzeyindeki topraklara dönmüşlerdir.
Uldız (Uldin) Dönemi
390 yılında Alypbi'den sonra başa geçen Uldız zamanında Hunlar, Karpat Dağları'nı aşarak bugünkü Macaristan'ın bulunduğu bölgeye girmişlerdir. Hun İmparatorluğu'nun dış siyaseti Uldız zamanında belirlenmiştir. Buna göre, Doğu Roma İmparatorluğu baskıda tutulacak, barbar kavimlere karşı Batı Roma İmparatorluğu ile iyi ilişkiler içinde bulunulacaktı. Bunun nedeni Batı Roma İmparatorluğu'nun düşmanı olan barbar kavimler aynı zamanda Hunların da düşmanıdır. Bu nedenle Hunlar, Batı Roma İmparatorluğu ile iyi ilişkiler içinde bulunmayı seçmişlerdir.
Uldız'ın Tuna boylarına kadar ilerlemesi ile barbar kavimler, Batı Roma İmparatorluğu topraklarına girmeye başlamıştır. Batı Roma İmparatorluğu, sınırlarını aşan kavimleri durdurmakta güçlük çekince Uldız'dan yardım istemiştir. Uldız yardım isteği üzerine 406 yılında Radagais idaresindeki barbar kavimler, bugünkü Floransa'nın güneyinde yenilgiye uğratılmış, Ağustos 406 tarihinde Radagais idam edilmiştir. Uldız bir yandan Batı Roma İmparatorluğu'nu kurtarırken diğer yandan barbar kavimleri Galya'ya göçe zorlayıp, Hunlara batıda hareket serbestliği sağlamıştır.
Güneşin battığı yere kadar her yeri zaptedebilirim !
„
diyerek meydan okumuştur. Uldız'ın 412 yılında ölümünden sonra yerine Karaton geçmiştir. Donatus isimli hükümdar ise 412 yılına kadar Karadeniz'in çevresindeki Hun topraklarını yönetmiştir. Karaton 422 yılına kadar hükümdarlık yapmıştır.
Rua Dönemi
Oktar'dan sonra 422 yılında devletin başına Rua geçmiştir. Attila'nın babası olan Muncuk ise 408 yılında ölmüştür. Rua, 422 yılında Doğu Roma İmparatorluğu'nun, Hun ordusunu isyana kışkırtmak ve bağlı kavimleri Hunlar'dan ayırmak amacıyla Hun topraklarına gönderdiği casusları ileri sürerek Balkan seferine çıkmıştır. Direniş göstermeyen Doğu Roma İmparatorluğu, vergi ödemek zorunda bırakılmıştır.
Doğu Roma İmparatoruII. Theodosius, Batı Roma İmparatorluğu'ndaki karışıklıklardan yararlanarak İtalya'ya ordu ve donanma göndermiştir. Batı Roma İmparatorluğu Rua'dan yardım istemiştir. Rua bölgeye asker gönderince II. Theodosius, Hunlar ile savaşmayı kabul etmeyerek geri çekilmiştir. Doğu Roma İmparatorluğu, Hunların baskılarına karşı Hun idaresinde yaşayan kabileleri kışkırtmaya devam etmiştir. Bunun üzerine Rua, Doğu Romalı tüccarların Hun İmparatorluğu'nda ticaret yapmalarını ve ücretli asker toplamalarını yasaklamıştır. Yine bu dönemde 433 yılında Viyana Roma tarafından Hunlara teslim edilmiştir. Rua, Doğu Roma İmparatorluğu'na sığınan Hun kaçaklarının geri verilmesi ile uğraştığı sırada, 434 yılında ölmüştür.
Attila Dönemi
Rua'nın ölümü üzerine Attila ve Bleda, Hun İmparatorluğu'nun başına geçmiştir. Attila, babası Muncuk'un ölümünden sonra amcası Rua'nın yanında yetişmiş, birlikte savaşlara katılmış, devlet yönetimini ve Hun siyasetini öğrenerek tecrübe kazanmıştır. Attila ve Bleda idaresi sırasında Hun İmparatorluğu ile Doğu Roma İmparatorluğu arasında Hun kaçaklarıyla ilgili görüşme yapılmaktaydı. Attila ve Bleda Hun elçisi Esla ile birlikte dönen II. Theodosius'un görevlendirmiş oldukları Roma konsülü Plintha ve Dionysius'u Tuna ve Morava nehirlerinin birleştiği yerdeki Margos (bugünkü Požarevac, Sırbistan)'ta karşıladılar. Görüşmenin at sırtında yapılmasını isteyen Attila ve Bleda'ya karşı Roma elçileri de altta kalmamak için bu teklifi kabul etmiştir. Priscus'un yazdıklarına göre; at sırtında uzun süre oturmamış ve hiç müzakere yapmamış olan Roma elçilerinin zor halleri, Attila ve Bleda için eğlence ve alay konusu olmuştur.[55] Yapılan görüşme sonucunda Doğu Roma İmparatorluğu ile Hun İmparatorluğu arasında yapılan Margos Antlaşması imzalanmıştır. Antlaşmanın başlıca maddeleri şunlardır;
Doğu Roma İmparatorluğu, Hunlara ödemekte olduğu vergiyi iki katına çıkaracak (350 pound altından 700 pound altına).
Doğu Roma İmparatorluğu, Hunlara bağlı ve onlara düşman kavimlerle antlaşma yapmayacak, ticari ilişkiler sınır kasabalarında devam edecek.
Attila ve Bleda Margos antlaşmayla; Hun İmparatorluğunun doğu bölgesine yapılacak sefer sırasında Bizans'tan gelebilecek tehditleri tümüyle ortadan kaldırmıştır. II. Theodosius ise bu antlaşmadan sonra, SasaniŞah'ı V. Behram ile aralarında geçmekte olan Ermenistan meselesine yoğunlaşmıştır. Hun kaçaklar geri alınarak bir kısmı idam edilmiş, Bizans'tan gelen altınlarla da İskitya Seferi için hazırlıklar tamamlanmıştır. 435 yılında Attila ve Bleda, Hun ordularının başına geçerek doğuda Volga boylarındaki Bizans'ın teşvikiyle isyan etmiş olan Akatlar ve Ak-Oğuzlar'ın üzerine yürümüştür. Elde ettikleri galibiyetten sonra Attila, oğlu Ellak'ı Akatların başına şef tayin etmiştir. Hun orduları Orta Asya'ya kadar geldikten sonra, dönüş yaparak Karadeniz’in kuzeyindeki ovalar üzerinden Baltık sahillerine inmiş ve buradaki Sorogları mağlup etmiştir. Bu güç gösterisiyle imparatorluğunun her yerinde düzen ve istikrarı sağladıktan sonra Attila ve Bleda ordularıyla imparatorluk merkezine geri dönmüştür. 435-440 yılları arasında geçen bu kontrol ve teşkilatlandırma seferinden sonra Hun İmparatorluğu en geniş sınırlarına ulaşmış ve yaklaşık 4 milyon km²'lik bir coğrafyaya hükmetmiştir.[56]
1. Balkan Seferi
441 yılına gelindiğinde Doğu ve Batı Roma İmparatorluğu tekrar barbar istilalarına maruz kalmıştır. Vandallar, Genserik idaresi altında Batı Roma İmparatorluğu’nunAfrika eyaletlerini istila ederek Kartaca'yı ele geçirmiştir. Doğu Roma İmparatorluğu ise SasanilerinErmenistan'ı istilası, Anadolu'da ise Tzanilerin isyanlarıyla zor zamanlar geçirmektedir. Bizans'ın içinde bulunduğu durumun farkında olan Attila ve Bleda, Bizans ile aralarındaki antlaşma şartlarının değiştirilmesine karar vermiştir. Hun İmparatorluğu’na ödenen haracın artırılması için diplomatik müzakerelere gerek duyulmadığı, II. Theodosius'un karşı koyamayacağı bir saldırı sonucunda daha fazla ganimet elde edecekleri kararına varılmıştır. Saldırı gerekçesi olarak ise Doğu Roma İmparatorluğu'nun Margos Antlaşması'na uymaması ve Margos Piskoposunun Hun mezarlarını talan etmesi gösterilmiştir.
Hun orduları Attila ve Bleda önderliğinde, Tuna nehrini geçerek Viminacium (bugünkü Kostolac) şehrini yerle bir etmiştir. Margus kalesi önlerine gelindiğinde ise, piskopos teslim olarak canının bağışlanması karşılığında, orduyu kaleye gizlice sokacağının teminatını verir. Attila ve Bleda bu öneriyi kabul ederek Margus Kalesi'ni fetheder. II. Theodosius, Hunlarla olan antlaşmaya sadık kalacağı sözünü vermiş; bu istila karşısında Sasani şahı II. Yezdigirt ile antlaşma imzalayıp Vandalların istilasına karşı deniz yoluyla Batı Roma İmparatorluğu'na yardım amaçlı gönderdiği filoyu geri çağırmıştır. Bu sefer sonucunda Doğu Roma İmparatorluğu'nun Hun ordularına karşı koyamayacağı anlaşılmıştır.
2. Balkan Seferi
443 yılına gelindiğinde Attila ve Bleda, ordusunu yeni kuşatma araçlarıyla (koçbaşları ve mancınıklar) donatarak Balkanların tamamına hakim olabilmek için orduyu dağıtmıştır. Naissus (Nis), Serdica (Sofya), Philippopolis (Filibe) ve Arcadiopolis (Lüleburgaz) şehirleri sırayla harap edilmiştir. Fakat Attila ile Bleda'nın aralarında çıkan anlaşmazlıklar üzerine, Attila ağabeyi Bleda'yı 445 yılında öldürerek Hun İmparatorluğu’nun tek hakimi olmuştur. Bizans İmparatorluğu’nu kesin olarak itaati altına alabilmek için 446 yılında ordularını tekrar harekete geçiren Attila, Dacia Ripensis bölgesindeki (bugünkü Plevne) Utus Savaşı'ndaArnegisclus komutasındaki Bizans ordularını imha etmiştir. Bu galibiyetten sonra ordusunun bir bölümünü Yunanistan'a gönderen Attila, ana orduyla birlikte Konstantinopolis'e hareket etmiştir. Termopylae'ye kadar birçok yeri tahrip eden Hunlar, geri dönerek Büyükçekmece'ye kadar gelen ana Hun ordusuna katılmıştır.
Yenilgiyi kabul eden II. Theodosius, Attila ile yeni bir antlaşma yapmak için konsül Anatolius'u Hun ordugahına göndermiştir.[57] 447 yılında Hun İmparatorluğu ile Bizans İmparatorluğu arasında yapılan Anotolyos Antlaşmasıyla;
Doğu Roma İmparatorluğu, yıllık ödediği vergiyi 3 katına çıkartacak (700 pound altından 2.100 pound altına).
Priscus'un yazdıklarına göre; Hunlara ödenmek zorunda kalınan olağanüstü vergiler yüzünden, birçok asilzade varlıklarını kaybetmiş, halk isyan etmiş ve iktisadi düşüş yüzünden birçok insan açlıktan ölmüştür. Kimisi de kendini öldürmüştür.[55]
Batı Roma İmparatoru'nun kızıyla evlenen Attila, çeyiz olarak imparatorluk topraklarının yarısını isteyince, bunu kabul etmeyen Batı Roma'nın üzerine yürüdü. Katalon Ovası'nda Attila, 100 bini Hun, geri kalanı da Germen ve Slav kavimlerinden oluşan 200 bin kişilik bir orduya sahip iken, Roma ordusu da aynı bölgeye 200 bin kişilik bir ordu ile gelmişti. Hun düşmanı olan kavimlerin hepsi Flavius Aetius ordusunun safında birleşmişlerdi. 20 Haziran 451 günü dünyanın iki yarısı birbiri üzerine yüklendi. Katalon Savaşı yaklaşık 24 saat sürdü ve iki taraf da çok büyük kayıplar verdi; fakat akşam olduğunda dağılan taraf Roma ordusu oldu. Roma'yı destekleyen Batı Got ordusu da kralları savaşta ölünce çekilmek zorunda kaldı. Attila, Roma'nın asker deposu sayılan Galya'yı işgal etmiş, zamanın bilinen dünyasına yenilmezliğini kabul ettirmişti.
İtalya Seferi (452)
450 yılında başlayan Galya seferi Katalon Savaşı ile kapanmıştır. Konstantinopolis'te tutsak olan III. Valentinianus'un kız kardeşi Honoria, Attila'ya kendisini kurtarması için bir mektup ve kendisiyle evlenmesi için bir yüzük yollamıştır. İlk başta bunun bir aldatmaca olduğunu düşünen Attila, temkinli davranarak Ravenna'ya bir elçi heyeti gönderir. Honoria'nın serbest bırakılıp haklarının tanınmasını, aksi takdirde olayların daha kötü boyutlara ulaşacağının mesajını verir.[58] III. Valentinianus, Attila'nın bu isteğini reddederek elçileri geri gönderir, Honoria'yı da Roma'ya getirterek üst düzey bir valiyle evlendirir. İsteğinin reddedildiğini öğrenen Attila, 451 yılında ordularını tekrar toplayarak İtalya aleyhinde harekâta başlamıştır. Katalon savaşında kesin bir zafer elde edemeyip saray entrikaları yüzünden Ravenna'da kalmak mecburiyetinde olan Flavius Aetius, vakit ve imkân bulup Hun İmparatoru'nun harekâtıyla meşgul olamamıştır. Bu sebeple Attila, İtalya yolunu bir kale-şehir olan Aquila'nın surları altına kadar kolayca katetmiştir.
Bu şehir, Batı Roma İmparatorluğu'nun doğu sınırlarını savunmaya yarayan bir mevkideydi. Şehir çok sağlamlaştırılmıştı. Muhafızları, Gotlardan oluşturulmuş tecrübeli askerlerdi ve komutanları ise Got Prens Antala idi. Hunlar tarafından kuşatılan şehir yaklaşık üç ay boyunca direndi ve hiçbir zaman teslim olmayacakmış izlenimi uyandırdı. Bu kadar uzun bir kuşatmaya çok rastlamamış olan, Aquila çevresindeki yerleşim yerlerini yağma etmiş olan Hun ordusu, yiyecek sıkıntısı yüzünden zor zamanlar geçiriyordu ve ordudaki askerler memnuniyetsizliklerini açıkça belirtmeye başladı. Attila bu durumun yakın zamanda daha da sakıncalı bir duruma dönüşebileceğini düşünüyor, böyle kalabalık ve kuvvetli bir kaleyi gerisinde bırakıp ilerlemeyi de uygun bulmuyordu. Geri çekilmeyi de İmparatorluğu'nun karşısında, kendisinin aciz ve beceriksiz görülmesini kabul edememiştir. Böyle bir durum ve tereddüt içinde olan ve ne karar alacağını bilmeyen Attila, Jordanes'in naklettiğine göre; bu sırada bir leylek sürüsünün Aquila'yı bırakıp gitmekte olduğunu görür. Attila, askerlerini cesaretlendirmek için bu olaydan yararlanmayı fırsat bilerek askerlerine hitap eder "Üstün bir önsezişle yaratılmış olan bu kuş sürüsü, şehrin kendilerine güvenlik sağlamadığına kanaat getirerek yuvasını bırakıp gitmektedir. Bu, kaleyi savunanların artık şehri savunacak kuvvetten ve imkandan mahrum olduğunun kesin bir işaretidir. Demek oluyor ki, düşmanlarımız artık kuşatmamıza uzun zaman dayanamayacaktır."[59] demiştir. Attila'nın bu sözleri askerleri üzerinde büyük bir etki yaratmıştır ve Hun askerleri, koçbaşları ve mancınıklarla artan bir heyecan ve şiddetle saldırıya geçmiştir. Surlarda açtıkları gedikten şehrin içine giren ordu, şehri yağma etmiş ve hiç kimseyi affetmeyerek öldürmüştür. Şehrin yağma edilişi bittikten sonra ise her taraftan verilen ateşle yakılmıştır. Böylelikle Batı Roma İmparatorluğu'nun en meşhur ve korunaklı şehirlerinden birisi haritadan silindiği gibi, imparatorluğu doğu sınırında koruyan kapı da ortadan kalkmıştır.
Aquila şehri düştükten sonra Attila ordusu ile birlikte İtalya'ya girmiş ve sıra ile Altinum, Padova, Vicenza, Verona, Brixia ve Bergamo gibi şehirleri harabeye çevirmiştir. Yalnızca Pavia ve Milano şehirleri boyun eğip, değerli hediyeler karşılığında insanları ve evleri her türlü zarar ve ziyandan kurtulmuştur. Bu davranıştan anlaşılacağı üzere Hunların kendilerine yalnız baş eğmeyenlere acımasız oldukları doğrulanmıştır.
Hunların yaptıkları tahribat, verdikleri zarar karşısında bütün İtalya'yı dehşet ve korku kaplamıştır. Flavius Aetius, imparatorluğu yıkılmanın eşiğinden kurtarması için toplayabileceği bir ordu ile birlikte defalarca çağrılmıştır. Fakat savaş yorgunu ordusunda çok az asker kalmış olan Aetius, zafer ihtimali görmediğinden, Hunlarla savaşı kabul etmemiştir. Bizans İmparatoru Marcianus'tan da yardım talep edilmiştir. Fakat ne onun ne de Aetius'un askerlerini toplayıp yardıma gelebilmesi uzun bir zaman gerektirmektedir. Galya'ya yerleşmiş olan barbar kabileler de, Attila'dan çekindiklerinden federe sıfatıyla Roma İmparatorluğunu savunmak için asker göndermeyi reddetmiştir. Durum ümitsizdir ve İmparator III. ValentinianusRavenna'dan Roma'ya kaçmış olmasına rağmen orada da kendini güvende hissetmemektedir. Bu şartlar altında imparatorluğun kurtulmasını sağlamak için danışmanlarından bazıları imparatora, bir elçi heyetinin hazırlanıp çok değerli ganimetlerle birlikte Attila'ya gönderilmesini tavsiye etmiştir. Bu sayede övgü dolu sözler ve ganimetlerle birlikte Hun Hakanı'nın yatıştırılıp, İtalya'yı istila etmekten vazgeçirilmesi kararlaştırılmıştır. Bu plan bir bakıma savaşma yanlısı olanlarca sakıncalı görünse bile; Milano ve Pavia da baş eğerek ve ezikliği kabul ederek kurtulmuştu.
Roma elçiliğine; konsül ve en gözde senatörlerden biri olan Avienus, konsül ve vali Basileus ve Papa I. Leo seçilmiştir. Roma elçi heyeti Attila'yı Acroventus Mamboleius (bugünkü Peschiera del Garda) denilen yerde bulmuştur. Hun ordusu, Mincio Irmağı kenarında ihtiyar papayı parlak dini elbise giymiş ve silahsız görünce şaşırmıştır. Piskopos ve Aziz III. Sixtus'un halefi, Gök Tanrısı adına Attila'dan, Roma'yı bağışlayıp, cemaatini barış içinde bırakmasını talep etmiştir.
Papanın kullanmış olduğu hitap ve İmparator III. Valentinianus'un hediye olarak gönderdiği paha biçilemeyecek değerde ganimetler, Attila'yı İtalya'yı işgal etmekten vazgeçirten sebepler olmuştur. Daha sonra Attila'nın, bu ganimetlerin bir kısmını Hun himayesindeki evlenen genç kızlara çeyiz olarak hediye verdiğine dair belgeler vardır. Bazı kaynaklar ise bu seferin o sırada İtalya'yı kırmakta olan veba salgını nedeniyle yarım kaldığını öne sürer.
Kuzey İtalya'dan topladıkları ganimet ve Roma'dan gönderilen altınlar, sefer sırasında orduda patlak veren ufak çaplı memnuniyetsizliğin karşılığı olmuştur. İtalya bu seferde kurtulmuştu; fakat Hun ordusu sapasağlamdı, yeni bir saldırı ve istila tehlikesi şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da dehşet ve ihtişamını koruyordu. Attila İtalya'yı bırakıp gitmeden önce, Honoria kendisine gönderilmez ve düğün hediyesi olarak yaklaşık 500.000 Solidus altın verilmezse, İtalya'ya tekrar döneceğini, bu sefer daha acımasız davranacağı tehdidinde bulundu. İsteği yerine getirilen Attila, payitahtına dönüşü sırasında, Konstantinopolis'e gönderdiği elçiler aracılığıyla, Bizans'tan II. Theodosius zamanından kendisine borçlu kaldıkları haracı göndermelerini istemiştir. İmparator Marcianus tekrar kuşatılma tehlikesiyle yüz yüze olduğunu bildiği için elçileri yüklü miktarda altınla Hun İmparatorluğu'nun merkezine göndermiştir.
Yıkılışı
Son seferinden kısa süre sonra 453'te Attila öldü ve tahtına en büyük oğlu İlek geçti. Ancak diğer oğulları Dengizik ve İrnek taht kavgasına girdiler. Çıkan karışıklığı fırsat bilen bazı kabileler birlikten ayrıldı ve devlet dağılma sürecine girdi. Attila'nın ölümünden bir yıl sonra Hunlar Nedao Muharebesi'nde yenildi. İlek'in yerine tahta geçen Dengizik de 469'da Bizans'a karşı savaşta öldü ve bu tarih bazı kaynaklarda Hun İmparatorluğu'nun sonu olarak kabul edilir. Attila'nın en küçük oğlu İrnek bir kısım Hun kitlesiyle doğuya doğru göç etti. Karadeniz'in kuzeyindeki Türki kitlelerle karışan bu kitlenin bugünkü Bulgarların ataları olduğu ve "Bulgar" kelimesinin "bulgalanmak = bulanmak = karışmak" kelimelerinden "bulanan" yani karışan anlamında türediği kabul edilir.[60]
Başkentler
Hun İmparatorluğu'nun başkenti farklı kaynaklarda Segedin[2] ve Macaristan'ın başkenti Budapeşte'nin Budin kesimi yakınlarındaki Sycambria[61] olarak geçmektedir.
Avrupa Hunlarında ekonomi
Batı Hunları klasik göçebe ekonomik hayatına sahipti. Günümüzde bile bazı yerlerde görülen bu anlayış gerçek bir göçebelik değildir. Hiçbir yere bağlı kalmayıp oradan oraya göçenler bazı bedevi ile bazı kazak kabileleridir. Hunların da dahil olduğu göçebelikte yaylaklar ve kışlıklar vardır. Havalar ısındığında daha üst rakımlardaki yaylaklara kışın ise daha aşağıdaki kışlıklara geçilirdi. Her boy ve aşiretin temel olarak yaylak ve kışlağı belli idi. Yani oradan oraya sürekli göçen bir topluluktan bahsetmiyoruz. Kronikler ve arkeolojik verilerden de bunu anlıyoruz. Hunların yaptığı temel ekonomik faaliyet koyun ve at yetiştiriciliğidir. Koyundan yün, deri, et, süt elde edip sütten yoğurt, peynir ve kımız yapmaktaydılar. Atlar hem kılları hem derileri hem de binek hayvanı olarak çok değerliydi. Büyükbaş hayvan yetiştiriciliği tercih edilmiyordu. Sayısı da Hunlar arasında çok azdır. Hunlar büyük çoğunlukla koyun postundan yapılma çadırlarda kalırlardı. Macaristan'a geldiklerinde bir kısmının kot tarzı evlerde yaşadıklarını da biliyoruz. Hunların dokumayı bilmemesini veyahut çiftçilik yapmadığını bazı batılı yazarlar yazmışlardır fakat arkeolojik kanıtlar bunu yalanlamaktadır. Hunlar keten elbiseler dikmişlerdir. Bazı kurganlardan çıkan demir oraklar da onların bir kısmının tarımla uğraştığını göstermektedir.[kaynak belirtilmeli]
Hunlar, Roma ile ticarette köle, at ve kürk ihraç etmişler; ipek, şarap ve silah eşyası ithal etmişlerdir. Hunların şarap ve ipek sevdikleri bilinir.[kaynak belirtilmeli] Kronikler Attila'nın sarayının ipekten yapıldığını bildirmektedir. Hunların altın ihtiyacı ticaret, Roma ordusunda yaptıkları paralı askerlik ve Romalıların Hunlara ödediği haraç ve vergiler ile sağlanıyordu. Hunların para bastığına dair bir bilgi yoktur. Roma para birimi olan Solidus'u kullandıkları biliniyor.[kaynak belirtilmeli]
^Prof.Dr.Pierre Chuvin, İlk ilişkiler, Efsaneler dünyasından bir akrabalık, Popüler Tarih Dergisi, Ekim 2006 Fransa Büyükelçiliği 12 Aralık 2010 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
Bibliyografya
Akçalı, Emel; Korkut, Umut (2012). "Geographical Metanarratives in East-Central Europe: Neo-Turanism in Hungary". Eurasian Geography and Economics. 53 (3). ss. 596-614. doi:10.2747/1539-7216.53.5.596. ISSN1538-7216.
Atwood, Christopher P. (2012). "Huns and Xiōngnú: New Thoughts on an Old Problem". Boeck, Brian J.; Martin, Russell E.; Rowland, Daniel (Ed.). Dubitando: Studies in History and Culture in Honor of Donald Ostrowski. Cambridge University Press. ss. 27-52. ISBN978-0-8-9357-404-8.
Atwood, Christopher P. (2015). "The Kai, the Khongai, and the Names of the Xiōngnú". International Journal of Eurasian Studies. Cilt 2. ss. 35-63.
Burgarski, Ivan (2005). "A Contribution to the Study of Lamellar Armours". Starinar. 55 (55). ss. 161-179. doi:10.2298/STA0555161B.
Crubézy, Eric (1990). "Merovingian Skull Deformations from the Southwest of France". Austin, David; Alcock, Leslie (Ed.). From the Baltic to the Black Sea: Studies in Medieval Archaeology. Londra: Psychology Press. ss. 189-208 (195-196).
Engel, Pál (2001). Ayton, Andrew (Ed.). The realm of St. Stephen : a history of medieval Hungary, 895–1526. Pálosfalvi, Tamás tarafından çevrildi. Londra, New York: I.B. Tauris. ISBN978-1860640612.
Gillespie, George T. (1973). Catalogue of Persons Named in German Heroic Literature, 700-1600: Including Named Animals and Objects and Ethnic Names. Oxford: Oxford University. ISBN9780198157182.
Glad, Damien (2010). "The Empire's Influence on Barbarian Elites from the Pontus to the Rhine (5th–7th Centuries): A Case Study of Lamellar Weapons and Segmental Helmets". The Pontic-Danubian Realm in the Period of the Great Migration. ss. 349-362.
Golden, Peter B. (1992). An Introduction to the History of the Turkic Peoples: Ethnogenesis and State-Formation in Medieval and Early Modern Eurasia and the Middle East. Wiesbaden: Harrassowitz. ISBN978-3-447-03274-2.
Golden, Peter B. (2002). "War and warfare in the pre-Činggisid western steppes of Eurasia". di Cosmo, Nicolo (Ed.). Warfare in Inner Asian History (500-1800). Leiden, Boston, Cologne: Brill. ss. 105-172.
Heather, Peter (1996). The Goths. Oxford: Wiley-Blackwell.
Heather, Peter (1995). "The Huns and the End of the Roman Empire in Western Europe". English Historical Review. 90 (435). ss. 4-41. doi:10.1093/ehr/CX.435.4.
Heather, Peter (2005). The fall of the Roman Empire : a new history of Rome and the barbarians. New York: Oxford University Press. ss. 146-167. ISBN978-0-19-515954-7.
Kamusella, Tomasz (2009). The Politics of Language and Nationalism in Modern Central Europe. New York: Palgrave MacMillan.
Kazanski, Michel (2013). "Barbarian Military Equipment and its Evolution in the Late Roman and Great Migration Periods (3rd–5th C. A.D.)". War and Warfare in Late Antiquity. 8 (1). ss. 493-522. doi:10.1163/9789004252585_016. ISBN9789004252585.
Kazanski, Michel (2018). "Bowmen's Graves from the Hunnic Period in Northern Illyricum". Nagy (Ed.). To Make a Fairy's Whistle from a Briar Rose:" Studies Presented to Eszter Istvánovits on her Sixtieth Birthday. Nyíregyháza: Jósa András Museum. ss. 407-17.
Kelly, Christopher (2015). "Neither Conquest nor Settlement: Attila's Empire and its Impact". Maas, Michael (Ed.). The Cambridge Companion to the Age of Attila. Cambridge University Press. ss. 193-208. ISBN978-1-107-63388-9.
Kim, Hyun Jin (2015). The Huns (İngilizce). Routledge. ISBN9781138841758.
Kiss, Attila P. (2014). "Huns, Germans, Byzantines? The Origins of the Narrow Bladed Long Seaxes". Acta Archaeologica Carpathia. Cilt 49. ss. 131-164.
Kowalczyk, Michał (2017). "Hungarian Turanism. From the Birth of the Ideology to Modernity – an Outline of the Problem". Historia Polityka. Cilt 20. ss. 49-63.
Lafferton, Emese (2007). "The Magyar moustache: the faces of Hungarian state formation, 1867–1918". Elsevier: Studies in History and Philosophy of Biological and Biomedical Sciences. Cilt 38. ss. 706-732.
Lenski, Noel (2015). "Captivity Among the Barbarians and Its Impact on the Fate of the Roman Empire". Maas, Michael (Ed.). The Cambridge Companion to the Age of Attila. Cambridge University Press. ss. 230-246. ISBN978-1-107-63388-9.
Lienert, Elisabeth (2015). Mittelhochdeutsche Heldenepik. Berlin: Erich Schmidt. ISBN978-3-503-15573-6.
Maenchen-Helfen, Otto J. (1959). "The Ethnic Name Hun". Egerod, Soren (Ed.). Studia Serica Bernhard Karlgren dedicata. Kopenhag. ss. 223-238.
Makkai, László (2001). "Transylvania in the medieval Hungarian kingdom (896-1526)". Köpeczi, Béla (Ed.). History of Transylvania. I. New York: Columbia University Press. ss. 333-589.
Miks, Christian (2009). "RELIKTE EINES FRÜHMITTELALTERLICHEN OBERSCHICHTGRABES? Überlegungen zu einem Konvolut bemerkenswerter Objekte aus dem Kunsthandel". Jahrbuch des Römisch-Germanischen Zentralmuseums Mainz. Cilt 56. ss. 395-538.
Montgomery, Scott B. (2010). St. Ursula and the Eleven-Thousand Virgins of Cologne: Relics, Reliquaries and the Visual Culture of Group Sanctity in Medieval Europe. Oxford et al.: Peter Lang.
Molnár, Mónika; János, István; Szűcs, László; Szathmáry, László (Nisan 2014). "Artificially deformed crania from the Hun-Germanic Period (5th–6th century AD) in northeastern Hungary: historical and morphological analysis". Journal of Neurosurgery. 36 (4). s. E1. doi:10.3171/2014.1.FOCUS13466. PMID24684322.
Nicolle, David (2006). Attila and the Nomad Hordes. Oxford: Osprey Publishing.
Pohl, Walter (2015). "Migrations, Ethnic Groups, and State Building". Maas, Michael (Ed.). The Cambridge Companion to the Age of Attila. Cambridge University Press. ss. 246-263. ISBN978-1-107-63388-9.
Reisinger, Michaela R. (2010). "New Evidence About Composite Bows and Their Arrows in Inner Asia". The Silk Road. Cilt 8. ss. 42-62.
Róna-Tas, András (1999). Hungarians and Europe in the Early Middle Ages: An Introduction to Early Hungarian History. Budapeşte: Central European University Press.
Schottky, Martin (2004). "Huns". Encyclopaedia Iranica. 23 Eylül 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Kasım 2019.
Sommer, Ulrike (2017). "Archaeology and nationalism". Moshenska, Gabriel (Ed.). Key Concepts in Public Archaeology. Londra: UCL Press. ss. 166-186. ISBN978-1-911576-41-9. JSTORj.ctt1vxm8r7.16.
Szűcs, Jenő (1999). "Theoretical Elements in Master Simon of Kéza's Gesta Hungarorum (1282–1285)". Veszprémy, László; Schaer, Frank (Ed.). Simon of Kéza: The Deeds of the Hungarians. Budapeşte: Central European University Press. ss. xxix-cii.
de la Vaissière, Étienne (2015). "The Steppe World and the Rise of the Huns". Maas, Michael (Ed.). The Cambridge Companion to the Age of Attila. Cambridge University Press. ss. 175-192. ISBN978-1-107-63388-9.
Werner, Robert (1967). "Das früheste Auftreten des Hunnennamens Yüe-či und Hephthaliten". Jahrbücher für Geschichte Osteuropas. 15 (4). ss. 487-558.
{{Kitap kaynağı | kaynak = harv | soyadı=Wright | ad=David Curtis | başlık=The history of China | yıl=2011 | yayıncı=Greenwood |yer=Santa Barbara | isbn=978-0-313-37748-8 |basım=2.2
Vajda, Edward J. (2013). Yeniseian Peoples and Languages: A History of Yeniseian Studies with an Annotated Bibliography and a Source Guide. Oxford/New York: Routledge.
Zahariade, Mihail (2009). "Late Roman Pieces of Military Equipment from Halmyris". Thraco-Dacica. Cilt 24. ss. 125-130.