Dilbilimde iki dillilik, bir topluluğun iki lehçesi ya da iki dili olmasıdır. Topluluğun her gün konuştuğu konuşma diline ("alt" tabir edilir) ek olarak, edebiyat, örgün eğitim ve bunun gibi özel durumlarda kullanılan kodlanmış bir dil ("yüksek" tabir edilir) vardır.[1] Yüksek dil sıradan konuşmalarda kullanılmaz.[1] Birçok durumda, yüksek dil kimsenin ana dili değildir ancak topluluktaki bireyler tarafından çeşitli akışkanlık seviyelerinde kullanılır.
Yüksek değişke, aynı dilin daha eski bir hali olabileceği gibi (Orta Çağ Avrupası'nda Latincenin durumu gibi), tamamen bağımsız bir dil olabilir (birçok Afrika ülkesinde bir Avrupa dili bu durumdadır) ya da mevcut lehçeye yakından ilişkili olmakla birlikte ayrı bir lehçe haline gelmiş olabilir (Fasih Arapçanın yerel Arapça lehçelerine göre, Mandarinin yerel Çince lehçelerine göre durumları gibi). Diğer bazı örnekleri, gündelik Almanca ve Yüksek Almanca; Katarevusa ve Demotik Yunanca;[2] edebi Tamil ve konuşma Tamili; Endonezce'nin Baku ve Gaul biçimleri;[3] edebi Galce ve konuşma Galcesidir.
Garifuna dili ise cinsiyet temelli iki dilliliği ile diğerlerinden ayrı bir yere sahiptir.
Tarihçe
Bazı bilim insanlarına göre iki dilliliğin ilk örnekleri İslam'ın erken dönemlerinde ortaya çıkan Müslüman şehirlerine dayanır.[4] İlk defa 1885 yılında, Emmanuel Rhoides Yunanca kökenli διγλωσσία (diglōssia) kelimesini bu özel anlamında kullanmıştır. Kısa süre içinde, Yunan Demotikçi Ioannis Psycharis tarafından Fransızcaya (diglossie) aktarılmıştır. 1930 yılında William Marçais tarafından Arapça konuşan ülkelerdeki durumu tarif etmek için kullanılmıştır. Toplumdilbilimci Charles A. Ferguson terimin İngilizce karşılığı diglossiayı 1959 yılında kullanmaya başlamıştır. Onun iki dillilik tanımı bir toplulukta birden fazla dilin konuşulmasına ve bir yüksek dilin yalnızca yazılı olarak kullanılmasına dayanır.[5] Bu terim çoğunlukla toplumdilbilimciler tarafından benimsenmiş ve farklı tanımlar önerilmiştir.[6]
Kaynakça