18. yüzyıla kadar Şii İslam'ın Safevi versiyonu ile Sünni İslam'ın Osmanlı versiyonu arasındaki mücadele, iki büyük imparatorluk arasındaki mücadeleci ilişkilerin önemli bir boyutu olmaya devam etti.[2] 18. yüzyılın başlarında İran-Osmanlı barış müzakereleri, egemen devletlerin İslam dünyası topluluğunun özerk parçaları olarak bir arada var olabileceği yeni bir Müslümanlar arası ilişkiler konseptini ortaya çıkardı.[3] Daha sonraki ilişkiler karşılıklı zayıflık ve güvensizlik korkusuyla yönlendirilse de, Kaçar İran'ı ile Osmanlı İmparatorluğu'nun yüzyıllar süren rekabetten sonra 1847 yılında Erzurum Barış Antlaşması'na varması bir asırlık bir barış çağını başlattı.[2]
Rekabetin ortaya çıkışı: 16. yüzyıl
Dinin rolü
İslam, Osmanlı-Safevi ilişkilerinin tanımlanmasında önemli bir rol oynadı. Hem Safeviler hem de Osmanlılar, kendi bireysel kurallarını meşrulaştırmaya yardımcı olması için İslam'la olan bağlarına güvendiler. Ancak İslam hukuku, kutsal bir kanunun uygulanması veya ona karşı yapılan ihlallerin kontrol edilmesi yönünde dini bir ihtiyaç ortaya çıkmadıkça, Müslümanların birbirleriyle savaşmasını yasaklar.[4] Dolayısıyla bir gücün diğerine karşı savaş açması için, eylemi dini açıdan meşrulaştırması gerekir. 1500'lü yılların başında I. Selim böyle bir gerekçe arıyordu. Osmanlı İmparatorluğu'ndaki din alimleri ve yetkilileri, sapkın olarak gördükleri öğretiler nedeniyle Şah İsmail'i ve takipçilerini İslam'a yönelik bir tehdit olarak etiketlediler. Sonuç olarak I. Selim, hem İstanbul'da hem de diğer Osmanlı topraklarında Şah İsmail'in sempatizanlarının idam edilmesini emretti.[5]
Osmanlı İmparatorluğu'nda Safevi tehdidi
Yavuz Selim'in Safevi İmparatorluğu'na yönelik sert tavrının sebebi Osmanlı sınırları içinde ortaya çıktığını hissettiği tehditti. 1507'de I. İsmail Anadolu'ya baskın düzenleyerek Safevi tehdidini pekiştirdi. 1511'de Şahkulu isyanında Anadolu'da Şii mezhebine mensup kişilerin çıkardığı ayaklanmalar, Selim'in isyanların büyümesinden endişe etmesine sebep oldu..[5] Şah İsmail ve Safevilerin etkisi Ayaklanmalar ve Şii kültürü ile Anadolu'da iyice arttı. Yavuz Selim, isyanı bastırmak için Şah İsmail ve takipçilerine karşı kullandığı dini sebepleri kullanarak ordusunu gönderdi.
Ticaret ambargoları
Osmanlılar, Doğudaki rakipleri üzerinde üstünlük kurmanın bir yolu olarak Safevi İmparatorluğu'na ticari ambargolar kullandı. Osmanlı'nın 1514'te Çaldıran'da Safevilere karşı kazandığı kesin zafer, Irak'ta Osmanlı hakimiyetinin güçlenmesine sebep oldu.[6] Safevi topraklarının işgali ve önemli bir ticaret kenti olan Bağdat'ın ele geçirilmesi Osmanlının ipek yolu ticaretini daha iyi kontrol edebilmesini sağladı. Ticaret yolları üzerindeki bu hakimiyet I. Selim'in, Safevilere karşı kullandığı bir koz oldu. I. Selim bu kozu Safevi ipek tüccarlarının ticaret yollarının kısıtlayarak ve Safevi İmparatorluğu'ndan Osmanlı İmparatorluğu'na giren herkesi tutuklayarak kullandı. Safevilerle bağlantılı aydınların tutuklanması ve ticaretin kısıtlanması ancak Kanuni Sultan Süleyman zamanında tersine çevrildi. Ambargolar, Safevi gücünün Doğu'da yükselişinin bir kez daha endişe verici bir tehdit haline geldiği 1603'te de kullanıldı, ancak ambargolar I. Selim'in tahmin ettiği kadar başarılı olamadı.[7] Safevilerin Rusya ve Kafkaslar üzerinden Avrupa pazarlarıyla yaptığı ticaret, çoğu zaman Osmanlı İmparatorluğu üzerinden geçen ticaret yollarının ablukasının etkisini ortadan kaldırıyordu.[8]