1928'de Hırvat Köylü Partisi lideri Stjepan Radić, Yugoslavya Parlamentosu'nda bir Karadağlı Sırp lider ve Halkın Radikal Partisi politikacısı Puniša Račić tarafından gergin bir tartışma sırasında öldürüldü. [1]
6 Ocak 1929'da Kral Aleksandr, silahlı saldırının tetiklediği siyasi krizi bahane ederek Vidovdan Anayasasını feshetti, Parlamento'yu askıya aldı ve diktatörlük yetkilerini üstlendi.[2] Kendisinden sorumlu bir kabine atadı ve basına sıkı bir sansür uyguladı. Başlangıçta, bunun sadece Yugoslav ideolojisini yerleştirmek ve tek Yugoslav ulusunu kurmak amacıyla ülkeyi birleştirmesine izin verecek geçici bir durum olduğunu iddia etti.[3][4][5][6] 3 Ekim'de ülkenin adını "Yugoslavya Krallığı" olarak değiştirdi ve iç bölünmeleri 33 oblasttan dokuz yeni banovinaya değiştirdi. Bu karar, İngiliz büyükelçisinin Çekoslovakya'yı örnek alarak ülkeyi daha iyi adem-i merkezileştirme önerisine takiben alındı. [7] Kısa süre sonra, yeni rejimin herhangi bir muhalefeti bastırma aracı olarak hareket etmek üzere bir Devlet Koruma Mahkemesi kuruldu. Muhalefet siyasetçileri Vladko Maček ve Svetozar Pribićević, mahkeme tarafından yapılan suçlamalarla tutuklandı. Pribićević daha sonra sürgüne gitti, oysa 1930'lar boyunca Maček, tüm muhalefet bloğunun lideri olacaktı.
Diktatörlük ilan edildikten hemen sonra, Hırvat milletvekili Ante Pavelić ülkeden sürgüne gitti. Sonraki yıllarda Pavelić, devlete karşı İç Makedon Devrimci Örgütü (IMRO) ile müttefik olacak Ustaşa adlı devrimci bir örgüt kurmaya çalıştı.
1931'de Alexander, Kral'a yürütme yetkisi veren yeni bir Anayasa ilan etti. Seçimler genel erkek oy hakkı ile yapılacaktı. Gizli oylama hükmü kaldırıldı ve kamu çalışanları üzerindeki iktidar partisine oy vermeleri yönündeki baskı, Alexander'ın anayasasına göre yapılan tüm seçimlerin bir özelliği olacaktı. Ayrıca, üst meclisin yarısı doğrudan Kral tarafından atanıyordu ve eğer Kral tarafından da onaylanırsa mevzuat, yalnızca üst meclislerden birinin onayı ile kanun haline gelebilirdi.
Aynı yıl, Hırvat tarihçi ve Yugoslav karşıtı entelektüel[8] Milan Šufflay, Zagreb'de öldürüldü. Yanıt olarak, Albert Einstein ve Heinrich Mann, Paris'teki Uluslararası İnsan Hakları Birliği'ne, Yugoslav hükûmetini suçlayarak cinayeti kınayan bir çağrı gönderdiler. Mektupta "Hırvat Halkına uygulanan korkunç bir vahşet" belirtilmektedir. İtiraz, Paris'te bulunan Ligue des droits de l'homme'ye (İnsan Hakları Birliği) yöneltildi.[9] Einstein ve Mann, mektuplarında Yugoslav kralı Aleksandar'ı bu koşullardan açıkça sorumlu tuttular.[9][10][11]
Yeni rejimde Hırvat muhalefeti güçlüydü ve 1932'nin sonlarında Hırvat Köylü Partisi, Sırp hegemonyasına ve diktatörlüğüne son vermek isteyen Zagreb Manifestosu'nu yayınladı. Hükûmet buna Hırvat Köylü Partisi'nin yeni lideri Vladko Maček de dahil olmak üzere birçok siyasi muhalifi hapsederek tepki gösterdi. Bu önlemlere rağmen, diktatörlüğe muhalefet devam etti ve Hırvatlar "Hırvat sorunu" olarak adlandırılan şeye bir çözüm çağrısında bulundu. 1934'ün sonlarında Kral, Maček'i hapishaneden serbest bırakmayı, demokratik reformları başlatmayı ve Sırplar ve Hırvatlar arasında ortak bir zemin bulmaya çalışmayı planladı.
Fakat 9 Ekim 1934'te kral, IMRO'nun bir aktivisti olan Bulgar Veličko Kerin (devrimci takma adı Vlado Chernozemski ile de bilinir) tarafından Fransa'nınMarsilya kentinde Yugoslav sürgünleri ve Hırvat aşırı milliyetçi Ustaşa örgütü ile iş birliği içerisinde olan yasaklı siyasi partilerin radikal üyeleriyle birlikte bir komploda öldürüldü.