4 Eylül 1905 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti Konstantiniyye'de doğdu. Babası, Kemanî Tatyos Efendi'nin öğrencisi udî ve besteci Arşak Çömlekçiyandır.[1] Ablası Serafin ve kız kardeşi piyanist Valantin de müzik ile yakından ilgilendi.[2] İlk mûsıkî derslerini babasının gözetiminde aldı ve altı yaşında batı tarzı keman çalmayı öğrenmeye başladı. Keman öğrenimini Batı metotları ile sürdürdü ve bu tekniği Türk Mûsıkîsine uyarladı. On üç yaşından itibaren 1918-1926 yılları arasında babasının fasıllarında yer almaya başladı, radyolarda çalıştı ve plak kayıtlarına katıldı.
Kariyeri
Üstün keman tekniği ve mûsikî anlayışı ile kısa zamanda şöhreti yakalayarak döneminin en iyi kemânileri arasında yer aldı. Birçok plak dolduran ve turnelere çıkan Tekyay, TRT İstanbul Radyosu'nda görev aldı. Kısa bir süre Paris'e giderek Batı Müziğini yakından inceleme fırsatı buldu.[3] Aynı zamanda Tamburî Cemil Bey'in icrasından ve bilhassa taksimlerinden faydalandı. Aralarında Safiye Ayla, Şerif Muhittin Targan, Kadri Şençalar ve Şükrü Tunar'ın da olduğu birçok ismi dinlemeyi arzu eden Mustafa Kemal Atatürk 1927 yılında bu müzisyenlerle birlikte Çömlekçiyan'ı da Dolmabahçe Sarayı'na davet etti. Konserden önce herkesle tek tek tanışan ve sohbet eden Atatürk, Çömlekçiyan ile de ilgilendi ve kendisine hangi milletten olduğunu sordu. Ermeni olduğunu açık bir biçimde dile getiren Nubar Çömlekçiyan, hatıralarında Atatürk'ün verdiği yanıtı şöyle dile getirdi:
“
Nubar, tebrik ederim seni. Öyleleri var ki esas hüviyetlerini açıklamaktan çekinirler veya örtbas etmeye çalışırlar, halbuki o gibilerin, kendi milletine faydası olmayanın başka milletlere hiç faydası olamayacağını bilmeleri lazımdır.
Atatürk huzurunda birçok kez Safiye Ayla, Müzeyyen Senar, tambûrî Selahattin Pınar, kemânî Necati Tokyay, klarnet sanatçısı Şükrü Tunar, kemânî Niyazi Seyhun, udî Yorgo Bacanos ve kemençevî Aleko Bacanos ile birlikte icrâlarda bulundu.[1] Nubar Çömlekçiyan, bir gün Atatürk'ün huzurunda yine keman çalarken yayının telleri koptu ve geride tek yay kaldı. Nubar Bey buna rağmen inat ederek eserini tamamladı. Bu çabası Atatürk'ün çok hoşuna gittiğinden, sevdiği ve takdir ettiği kişilere soyadı vermesi ile tanınan Kemal Atatürk, Nubar Çömlekçiyan'a "Tekyay" soyadını verdi.[5] 1927 yılında kurulan ilk Türk radyosu Telsiz'de 4 Temmuz 1928 yılında dönemin icrâları, Hakkı Derman, Rafet Altıparmak, Şükrü Tunar, Ahmet Yatman, Kadri Şençalar, Ercüment Batanay, Hasan Erkoç, İsmail Karakaş, Yaşar Anlı ile birlikte kayıtlarda bulundu.[6] 1928-1937 yılları arasında Columbia Records, Sahibinin Sesi ve Pathé plak şirketleri için udî Nevres, Mesut Cemil ve Sadi Işılay eşliğinde, Lale ve Nerkis hanımlara eşlik ederek, ayrı ayrı ve birlikte 100'ü aşkın plak doldurdu. 22 Şubat 1930'da Fransız Tiyatrosunda, Kemençevî Ruşen Kam, Tanbûrî Mesut Cemil ve Kânuni Artaki Candan ile birlikte Münir Nurettin Selçuk'a eşlik ederek Türk Mûsikîsindeki ilk Avrupaî konseri veren heyette bulundu.[1]
20. yüzyıl'ın önemli solistlerinden Alâeddin Yavaşca'ya göre Tekyay, "üstün vasıflara sâhip sazende", ud virtüözü Cinuçen Tanrıkorur ve tanbûrî Sadun Aksüt için, "fevkalâde tekniği, hâkimane çalışı ile dinleyenleri büyüleyip keman sazında tam bir üstad olan icrâcı" ve müzikolog Yavuz Özüstün' göre ise "Nubar başka bir hikayedir, keman ancak Nubar gibi devlerin elinde alaturkada kullanılan bir saz olabilir." şeklinde tarif edilmektedir.[6][7] Şükrü Tunar, Haydar Tatlıyay, Tamburî Cemil Bey gibi isimlerin 1906-1949 yılları arasında icrâ etmiş olduğu eserlerin bulunduğu, Master of Turkish Music (Türk Mûsikîsinin Ustaları) albümünde keman taksimi ile yer aldı ve "taksim formunu zirveye ulaştıran kemancı" olarak adlandırıldı.[1] Plak çalışmalarındaki taksimlerinde sergilediği, makam seyri ve geçki anlayışı, kullandığı süsleme teknikleri, zengin motif ve cümle çeşitliliği, kabul gören taklit edilmeye çalışılan keman tonu ile alanında yetkin bir keman virtüözü olduğunu kanıtladı.[2]
Eserleri
Nubar Tekyay'ın, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT)'nin 1995'te yayımlağı Türk Sanat Müziği Sözlü Eserler Repartuvarında kayıtlı olarak muhafaza edilen 6 adet sözlü eseri mevcuttur. Bu eserler;[1][3]
Uzun süre kalp rahatsızlığı çeken Tekyay, 12 Şubat 1955'te İstanbul'da 49 yaşında hayatını kaybetti.[8] Cenazesi Balıklı Ermeni Mezarlığı'na defnedildi.[2][9]