Ege sanatı (MÖ 2800-1100), Bronz Çağı boyunca, yani MÖ 11. yüzyıla kadar, Antik Yunan sanatından önce Ege Denizi'ni çevreleyen topraklarda ve içindeki adalarda yaratılan sanattır.[1] Çoğunlukla modern Yunanistan topraklarında bulunduğu için bazen Yunan Bronz Çağı sanatı olarak da adlandırılır; ancak sadece Miken Yunanlıları sanatını değil, aynı zamanda Yunan olmayan Kiklad ve Minos kültürlerinin sanatını da içerir.
Kiklad sanatı beyaz mermerden oyulmuş basit figürleriyle; Minos sanatı freskler, boğa ve boğa zıplaması tasvirleri, sofistike çanak çömlek ve takılar içeren saray kompleksleriyle; Miken sanatı ise altınla yapılmış gösterişli metal işçiliği, savaş tasvirleri ve devasa şekilde inşa edilmiş kale ve mezarlarıyla bilinir. Bunlar çok farklı kültürleri yansıtan çok farklı sanatlardır. Bu nedenle, birçok sanat tarihçisi "Ege sanatı" terimini kültürel veya sanatsal birliği değil, yalnızca coğrafi yakınlığı yansıttığı için uygunsuz bulmaktadır. Diğer sanat tarihçileri ise, özellikle bölgenin diğer kısımlarında "yaklaşık MÖ 1700'den itibaren Minoslaşma süreci"ni takip eden çok sayıda ortaklığa ve kazılan nesnelerin ithal mi yoksa yerel olarak mı yapıldığına karar vermenin çeşitli zaman ve yerlerde zorluğuna işaret etmektedir.
Ege'deki Daedala heykelciklerinin zarif sanatı, Atina'da düzenlenen 2004 Yaz Olimpiyatları'nda özellikle açılış töreni sırasında kullanılmıştır. Aynı zamanda olimpiyatlarda Athena ve Phevos, maskot olarak kullanılmıştır. Bu tür figürinler, modern heykellerle (örneğin Henry Moore'un eserleri) olan yüksek benzerlikleri nedeniyle özellikle ilgi çekici kabul edilmiştir.
Tarihçe
Bronz Çağı'nda, yaklaşık MÖ 2800-1100 yılları arasında, çağdaşları olan Mısır ve Mezopotamya uygarlıklarıyla ticaret yoluyla kültürel alışverişe rağmen Ege adaları ve uygarlıkları kendilerine özgü üsluplar ve kültürler geliştirmiştir.[not 1]Yunan Bronz Çağı uygarlıklarının çöküşünden sonra, Yunan Karanlık Çağı'nın ilk bölümünde, Antik Yunan sanatının ilk evresi olarak kabul edilen MÖ 1050 civarında, çanak çömlekte protogeometrik stil ortaya çıkana kadar minimal sanatsal üretim görülmüştür. Bu geleneksel kopukluk bir ölçüde Miken Linear B yazısının Yunancanın bir biçimini kaydedip kaydetmediği konusundaki belirsizliğin bir sonucuydu. Bu durum, 1950'lerde yazının şifresi çözülüp Yunanca olduğu doğrulandığında açıklığa kavuşmuştur. Ancak Minos Lineer A yazısının Yunanca olmadığı açıktır.
Minos sanatı
Bugünkü Girit Adası'nda kurulmuş olan Minos medeniyeti, doğal afetler ve belki de istilalar nedeniyle aralıklarla kesintiye uğramış ve sonunda Mikenlerin kontrolüne geçmiştir. Minos sanatı zarif, ritmik ve hareket doludur.[2]
Resimler, çömlekler ve kabartmalar
Seramikte Girit'i temsil eden ilk örnekler, Saraylar Öncesi Dönem'de (MÖ 6000-1900) üretilen ve "Vasiliki Çömlekçiliği" olarak bilinen alacalı, kızıl ve kahverengi seramik kaplardı.[3]
İlk saraylar inşa edilmeye başlandığında (MÖ 2000-1700) bu kapların yerini "Kamares Üslubu"[4][not 2] seramikleri aldı. Biçim, motif ve teknik yönden gelişmiş olan bu boyalı (polikrom) kapların kalınlığı yumurta kabuğu kadar ince ve motifleri genellikle dairesel ve spiraldi.[3] İlk Saraylar Dönemi'nde Minos çanak çömleği teknik mükemmelliği ve dinamik kıvrımlı süslemeleriyle, sanatı ise natüralist ve ritmik hareketiyle tanımlanır.[2][3][5] Çoğu resim düz formdadır ve düz renkli arka planların üzerinde siluet hâlindedir. Bu döneme ait formlar, yüzer ya da sallanır gibi göründükleri için tipik olarak bir ağırlıksızlığı tasvir eder. İnsan figürleri hem erkek hem de kadın için ince belli ve atletik vücut tipinde resmedilmiş olup sadece ten renkleri farklıdır; kadınların ten rengi daha açıktır.[5]
İlk zamanlar birçok duvar resmi ve kabartma geometrik şekillerden oluşuyorken, Yeni Saraylar Dönemi'nde (MÖ 1700-1425) "Kamares Üslubu" seramiklerinin üretimi son bulmuş; resim sanatı ağırlıklı olarak doğa ve deniz motiflerinde yoğunlaşmaya başlamış, yemyeşil bitki örtüsü içinde hayvanları, kuşları ve deniz canlılarını tasvir eden doğa sahneleri ve deniz yaşamı tercih edilmiştir.[2][3][6] Bu dönem eserleri "Bitki Üslubu", "Çiçek Üslubu" ve "Deniz Üslubu" olmak üzere üç gruplu tasnifle tanımlanmaktadır.[3]
Mimari
Minos uygarlığı, en yaygın olarak Knossos, Phaistos ve Malia olmak üzere[7] çok katlı ve labirenti andıran saraylar inşa etmesiyle bilinir. MÖ 1900'de yapılan Girit'in ilk sarayları, inşalarından 300-200 yıl sonra yıkıldılar. Yıkıma bir doğal afetin, kuvvetle muhtemel bir depremin neden olduğu görüşü kabul görmüştür.[3][8] MÖ 1500 civarında bu saraylar tekrar bir miktar yıkıma uğrasa da, "yeni" saraylar Minos mimarisi hakkında ana bilgi kaynağıdır.[6]
Knossos'ta bulunan Minos Sarayı, üç saray arasında en özenli ve iddialı olanı olarak görülür. MÖ yaklaşık 1900 yılında inşa edilen saray, geniş bir arazi üzerinde çok katlı ve çok sayıda oda[not 3] ile karakterize edilmiştir. Odaların çok sayıda olmasının labirent efsanesinin üretilmesinin nedeni olduğu düşünülmektedir.[3] Şu anda kazılmış ve kısmen restore edilmiştir.[9]
Giritli mimarlar yıkılan sarayları yeniden inşa ederken, depreme karşı dayanıklı olması için saray duvarlarını ahşap kirişlerden ve hatıllardan oluşan iskeletli sistemle yaptılar; duvar ve zeminleri, konusunu doğadan alan resimler ve fresklerle süsleyerek saraylara lüks ve konfor kattılar.[3][8][not 4]
Minos mimarisi, yapıya açık bir his veren çok sayıda revak, merdiven, depo, atölye ve hava bacaları ile tanımlanır. Knossos Sarayı dört, diğer saraylar üç katlıydı[3] ve iç mekânlar tipik olarak küçük ve alçak tavanlıydı, ancak zengin bir şekilde dekore edilmiş duvarlara sahipti.[10] Hiçbiri günümüze ulaşamamış olsa da, resim ve heykellerdeki tasvirlerden Minos saraylarındaki sütunların ahşaptan inşa edildiği bilinmektedir. Minos mimarisinin sadece kraliyet ikametgâhı değil, aynı zamanda idari merkez ve ticari faaliyet yeri olduğu da düşünülmektedir.[9]
Heykeller
Minos sanatında büyük boyutlu anıtsal heykellere rastlanmamakla birlikte MÖ 2000-1400 yılları arasına tarihlenen fildişi, pişmiş toprak, fayans, bronz vb. malzemelerden imal edilmiş çok sayıda küçük ve çoğunlukla dua edip tapınan kadın, erkek figürinlerine; yabankeçisi, boğa ve at gibi hayvan heykelciklerine ve taştan yapılma ritonlara rastlanmaktadır. "Yılanlı Tanrıça" adı verilen kadın figürini Minos heykelciliğinin ünlü ve dönemin üslubunu en iyi yansıtan parçalarından biridir.[3]
Kiklad sanatı
Kiklad sanatı, Kiklad kültürünün bir parçası olarak MÖ 3000 ya da daha erken bir tarihten MÖ 1100 yılına kadar üretilmiştir.[1][11] Dolayısıyla Yunan adalarında Neolitik Çağ'ın bir bölümünü ve Bronz Çağı'nın tamamını kapsamaktadır.[12][13]
Heykeller
Kiklad sanatının en ünlü ve ayırt edici türü, neredeyse tamamı ayakta duran, kollarını göğsünde kavuşturmuş ve burnu dışında yüzü olmayan çıplak bir kadını temsil eden çok sayıda mermer figürdür.[1][12][13] Bununla birlikte, orijinal olarak boyanmış olduklarına dair işaretler vardır. Bunların bin dört yüz kadarı bilinmektedir ve çoğu sanat piyasasını tatmin etmek için bilinmeyen mezarlardan yasa dışı olarak alınmıştır.[12]
Kadın figürlerinin anne ve bereket tanrıçasını temsil ettiği düşünülmektedir. Kiklad çıplak figürinleri son derece stilize ve bölgeye özgüdür. Çok düz, kama biçimli vücutlar, sütunlu boyunlar ve iyi tanımlanmış burunlar dışında oval ve özellikten yoksun yüzlere sahiptirler.[14] Figürler çok ince kıvrımlara, diz ve karın bölgelerinde ince işaretlere sahiptir.[1][14]
Çömlekler
Kiklad çanak çömleği genellikle zarif bir şekilde şekillendirilmiş ve boyanmış olup, genellikle yükseltilmiş ağızları olan testi şeklinde dökme kaplarda yoğunlaşmıştır. Ayrıca adak ya da kandiller için kernos[not 5] standları da vardır. Bazı hayvan figürinleri veya hayvan biçimli rhyta ve küçük kutular da dâhil olmak üzere[12] kapların yanı sıra, arkeologlar tarafından "kızartma tavaları" olarak adlandırılan, yaklaşık 20 cm çapında, belirgin bir şekilde dekore edilmiş yuvarlak diskler de yapılmıştır. Bunların işlevi belirsiz olsa da yemek pişirmek için değil; muhtemelen içbükey bir tarafı sıvı ile doldurulmuş ve ayna olarak kullanılmış disk şeklinde gereçlerdi.[12] Minos çanak çömleğinden çok fazla etkilenilmiştir. Bazı çok erken dönem kernoi ve kızartma tavaları taştan yapılmıştır.
Miken sanatı
Miken sanatı ve kültürü en belirgin olarak Yunanistan'ın Orta Hellas döneminden; yani MÖ 2000 yılından sonra ortaya çıkmıştır. Miken sanatı, adını MÖ 2000 ve yaklaşık MÖ 3000 ila 1100 yılları arasında yaşamış erken Yunan kabilelerinin soyundan gelen Akhalardan almıştır. Kuyu ve oda tipi mezarlardan çıkarılan altın maskeler ve altın eşyalar Miken sanatını oluşturan önemli buluntulardır.[2][15]
Çömlekler ve resimler
Miken seramiği ilk kez Geç Hellas döneminin başlangıcında yani MÖ 1600 yılında görülmüştür ve günümüze ulaşan en yaygın sanat türüdür; genellikle İtalya'ya ihraç edilmiştir.
Minoslarda olduğu gibi Mikenlerde de resim revaçtaydı. Miken seramik eserlerinde; açık renk astar üzerine boyayla yapılmış stilize bitki ve deniz hayvanları (ahtapot, salyangoz) gibi bezemeler kullanılmış; üzengi biçimli vazolar ve yüksek ayaklı kaplar öne çıkan biçimler olmuştur.[16]
Mikenli sanatçılar birçok taşınabilir sanat formunda, seramikte, saray duvar süslemelerinde ve resim sanatında Minos sanatının natüralist, deniz ve doğa stilini içeren biçimleri taklit etmişlerdir;[3][17][18] bu sanat muhtemelen bazen ithal nesneler şeklinde, bazen de ithal sanatçılar ve Yunan sanatçıların eğitmenleri tarafından kendilerine ulaşmıştır. Bu da savaşçı bir toplum olmalarına rağmen Mikenlilerin balık, çiçek, kuş ve kadın topluluğu resimleri yapmalarına neden olmuştur.[3][17]
MÖ 1400 yılına gelindiğinde Mikenli sanatçılar Minos sanatını taklit etmeyi bırakarak savaş, av ve kahramanlık anlatan konuları sanata yansıtmaya; savaş arabalarını, atları, askerleri ve kalkanları bezeme olarak kullanmaya başlamışlardır.[2][3][17][18] Mikenlilerin kültürü bu dönemden sonra özgün bir biçimde gelişme göstermiştir.
Bu özgün dönemin önemli eserlerinden "Savaşçı Vazosu" boyalı figürleri olan alışılmadık derecede entelektüel bir vazodur.
Metal işleri
Altın ve diğer metallerden yapılmış birçok önemli parça, örneğin altından yapılmış Agamemnon'un Maskesi, Gümüş Kuşatma Ritonu, Boğa başlı riton ve Nestor'un Kupası dahil olmak üzere Miken'deki çoğu eser A ve B Mezar Halkları'nda bulunmuştur.[3] Atina'da bulunan ama muhtemelen Girit kökenli olan Theseus Yüzüğü, A ve B Mezar Halkaları'nda bulunan, yüksek kalitede çok figürlü küçük sahnelere sahip birçok altın mühür yüzüğü arasında en iyilerinden biridir. Bunlar "anakara eserlerinin Girit eserlerinden nasıl ayırt edileceği ve var olabilecek herhangi bir ayrımın önemi ile ilgili soruları keskin bir biçimde gündeme getirmektedir."[19]
Boğa tasvirli altın kap
Sparta, Lakonia yakınlarındaki Vapheio tholos mezarında bulunan ve MÖ 15. yüzyıla tarihlenen iki altın kap, Christos Tsountas tarafından 1888 yılında keşfedilmiştir. Tsountas, Kreto-Miken metalürjisinin bu başyapıtlarını mezar tabanının altında yer alan bozulmamış bir mezar çukurunun içinde bulmuştur. MÖ 15. yüzyılda, Ege sanatı üzerinde Minos etkisinin baskın olduğu dönemde bir ya da iki zanaatkâr tarafından yapılan bu kapların dışı repousse bezemeli, içi ise altın varaklıdır. Karakteristik biçimleri, benzer biçimli tüm Miken metal veya seramik kaplarına geleneksel "Vapheio tipi kap" adını vermiştir.
Bu kapların üzerindeki anlatısal bezeme zeytin ağaçlarıyla dolu bir manzarada boğaların yakalanışını tasvir etmektedir. Bir adam boğanın bacağına kalın bir ip bağlarken, hayvan bir inekle flört etmektedir. Boğa, Minos ve Miken ikonografisinde tercih edilen bir motifti. Doğanın gücünü ve bereketini sembolize ederdi; vahşi boğa avı zorlu ve tehlikeli bir olaydı.[20]
Mimari
Kent savunması için zorunlu olan Miken kaleleri ayırt edici bir anıtsallığa sahiptir.[17] Miken kalelerinin hem Girit hem de Hitit mimarisinden ilham aldığı ve sonraki Avrupa kalelerine ilham verdiği düşünülmektedir ama ne zaman inşa edilmeye başlandıklarına dair bir kanıt yoktur.[3]
Miken kaleleri özenli bir işçilik ile değil; çok büyük taşların harçsız bir şekilde üst üste koyulması suretiyle inşa edilmişti (kyklopien duvar).[15] Kalelerin en önemli mimari parçaları giriş kapılarıydı: bu kapılar Aslanlı Kapı, Büyük Batı Kapısı, Doğu Kapısı gibi adlara sahiptir.[3]
Miken krallarının sarayları kalelerin içindeydi ve tepelere yerleştirilmişlerdi. Aslanlı Kapı, Miken mimarisinden geriye kalan az sayıdaki süslü yapıdan biridir. Bunun gibi kapılar geçidin koruyucuları olarak işlev görmüştür. Sarayların merkezinde, ortasında yuvarlak bir ocak ve çatısını destekleyen dört sütunla tanımlanan megaron adı verilen kraliyet seyirci salonları bulunmaktaydı.[4][17] Ayrıca kale surlarının sınırları içinde konuk odaları, zirai ürün depoları, tüccar evi ve esnaf atölyeleri de mevcuttu.[3] Yapılar her zaman pişmiş kiremitten çatılara sahipti.
Mezarlar
Miken mezarları zaman ve dönem içinde şekil ve biçim yönünden değişkenlik göstermiştir. İlk mezarlar evlerin zeminine kazılmış basit çukurlar şeklindeydi ve üzerleri yassı taşlarla örtülerek etrafı da taşlarla sarılıyordu.[3]
Zengin ölü hediyeleri ve altın hazineler ile dolu mezarlar bundan tahmini 200-300 yıl sonra, yani MÖ 1600'lü yıllardan itibaren yapılmaya başlandı. Form, biçim ve estetik açıdan çok farklı olan bu yeni mezarlar "kuyu mezarlar" olarak tanımlanır ve adından da anlaşılacağı üzere derin çukurlardan oluşurlar.[3]
Bu mezarların en önemli ve zengin eşyalarla dolu olanları "A ve B Mezarları" olarak tarihe geçmiş; Heinrich Schliemann tarafından Yunan Eski Eserler Eforu Panagiotis Stamatakis'in gözetiminde yapılan kazılarda keşfedilen, etrafı duvarlarla çevrili iki mezar grubudur. B Mezarı, A Mezarı'ndan daha eski olmakla birlikte yapımına muhtemelen MÖ 1500 yılında başlanmıştır.[3][21]
B Mezar Halkası üstü toprakla örtülmüş 26 adet dikdörtgen kuyu mezarı ve birçok ölü hediyesi ile beraber hem yetişkin hem de çocuk cesetleri içeriyordu. A Mezar Halkası ise içinde 6 adet kuyu mezarı fakat 19 ceset barındırıyordu ki bu bir mezara birden fazla kişinin gömüldüğünün göstergesidir. A Mezarı'nın hem çukur derinliği hem de halka genişliği bakımından B Mezar Halkası'ndan biraz daha büyük olması,[not 6] bu mezarların Miken'in elit sınıfına ait olduğunu göstermektedir.[3][21]
MÖ 1490 yılına gelindiğinde hükümdarlar ve soylular için kuyu mezarlarından daha görkemli olan "Tholos Mezarlar" (Arı Kovanı Mezarlar) inşa edilmeye başlanmış ve kısa zamanda tüm Yunanistan'a yayılmıştır.[22] Bu mezarlar yuvarlak biçimliydi, bir yamaca oyularak inşa ediliyorlardı ve üstleri kubbeyi andıran biçimde toprak yığınıyla örtülüyordu; girişi, kapısı ve yarım sütunları vardı.[3][22]
Altın mezar hediyeleri
Bir zamanlar akropol duvarlarının dışındaki büyük bir mezarlığın parçası olan A Mezar Halkası, Miken kalesi içinde keşfedilmiştir.
A Mezar Halkası'ndaki mezarlarda dokuz erkek, sekiz kadın ve iki bebek olmak üzere toplam on dokuz gömü bulunmaktadır. Tek bir gömü içeren Mezar II hariç, diğer tüm mezarlar iki ila beş arasında gömü içeriyordu.
Soylulara ait Miken mezarları, altın eliptik cenaze diademleri, yapraklar, tekerlekler, kupalar, küpeler, kolyeler ve iğneler gibi süslü hediyelerden oluşurdu.
Mezar hediyelerinin şaşırtıcı zenginliği, ölen kişinin hem yüksek sosyal rütbesini hem de savaşçı ruhunu ortaya koymaktadır: Altın takılar ve vazolar, çok sayıda süslü kılıç, bronz objeler ve kehribar, lapis lazuli, fayans ve devekuşu yumurtası gibi ithal malzemelerden yapılmış eserler. Tüm bunlar, küçük ama karakteristik bir grup çanak çömlekle birlikte, Miken'in bu dönemdeki önemini doğrulamakta ve Homeros'un Miken'i "altın zengini" olarak tanımlamasını haklı çıkarmaktadır.
Heykeller
Miken Yunanistan'ında heykel sanatına önem verilmemiş; Kapı Aslanları dışında büyük heykeller üretilmemiştir; var olanlar ise çoğunlukla saraylardan ya da mezar stelleri üzerindeki kabartmalardan, özellikle de A Mezar Halkası grubundan gelmektedir. Bunlar mezarlardaki metal işçiliğine benzer konuları, ancak daha kaba bir işçilikle göstermektedir.[3]
Çok sayıda yerleşimde çoğunlukla çok stilize edilmiş çömlek figürinler üretilmiştir. Metal, sert taş oymacılığı ve fildişi de dahil olmak üzere çeşitli ortamlarda yüksek kalitede küçük heykel sahneleri, kabartma ya da çukur vardır. Anakaradaki seçkin bir mezarda bulunan dikkat çekici Pylos Combat Agate mührü muhtemelen Girit'te yapılmıştır.
Galeri
Minos sanatı
Bir çiçeğin iki yanında iki ördekle süslenmiş büyük Minos çömlek vazosu, MÖ 1300-1200 (Yeni Saraylar Dönemi, Minos uygarlığı). Encomi, Kıbrıs'ta bulunmuştur. (British Museum)
Arthur Evans tarafından keşfedilen ve restore edilen "Yılanlı Tanrıça" adı verilen fayanstan yapılmış heykelcik (MÖ 1600, Kandiye Arkeoloji Müzesi).
Barbotin desenli gagalı sürahi. (Orta Minos IB - II dönemi, MÖ 1900-1700. Kanellopoulos Müzesi, Atina.)
"Safran Toplayan Mavi Çocuk", Knossos Sarayı'ndan bir Minos freski. Çocuğun vücudunun arka kısmının üstünde görünür bir kuyruk vardır.
Knossos Sarayı'nın depolarında bulunmuş büyük saklama kavanozu (pithos). Kabartmalı dalgalı bantlarla süslenmiştir ve Lineer A işareti yazılıdır. (Atina Ulusal Arkeoloji Müzesi.)
Spiraller, püsküller ve çapraz taramalardan oluşan çok renkli bir dekorasyona sahip Kamares Üslubu kilden meyve standı. Kenarı kesme yapraklarla süslenmiştir. (Eski Saraylar Dönemi, MÖ 1800-1700)
Kiklad sanatı
Kiklad heykelinin başı. Oyulmuş burun, ağız ve kulaklar. Sağ yanakta boyalı gözler ve kırmızı dikey çizgiler mevcut. Parian; Amorgos'ta bulunmuştur. (Erken Kiklad II dönemi, MÖ 2800-2300, Keros-Syros kültürü. Atina Ulusal Arkeoloji Müzesi.)
Kiklad kültürünün kilden yapılma tipik 'kızartma tavası'. Tabak, ayna, usturlap veya metrik birim olarak pratik amaçlara hizmet etmiş olabilirler. Süslemeleri ritüel kaplara uygun sembolik dini veya büyülü anlam taşır. (Erken Kiklad II dönemi, Keros-Syros kültürü, MÖ 2800-2300. Atina Ulusal Arkeoloji Müzesi.)
140 cm boyunda mermerden yapılma Kiklad kadın figürü, kanonik tip, Spedos çeşidi. EC II, MÖ 2800-2300. (Goulandris Vakfı Kiklad Sanatı Müzesi, Atina)
'Siyah ve kırmızı' tarzında boyanmış, her iki tarafında bir kuş bulunan tipik Kiklad kil sürahi. (Orta Kiklad - Geç Kiklad I dönemi, yaklaşık. MÖ 1600, Atina Ulusal Arkeoloji Müzesi.)
Miken sanatı
A Mezar Halkası'nda bulunmuş MÖ 16. yüzyıla ait Miken işi, kakmalı bezemeli bronz hançer. Bıçak üzerinde zambaklar tasvir edilmiştir. Kabzasında ve omuzlarında repousse zambakların yer aldığı altın bir kaplama vardır. (Atina Ulusal Arkeoloji Müzesi)
Yaban domuzu avını tasvir eden Tiryns Sarayı'ndan duvar resmi parçası. Tazılar ormandaki yaralı ava saldırıyor. (Atina Ulusal Arkeoloji Müzesi.)
"Fildişi Üçlüsü" olarak adlandırılan ve oturan, çıplak göğüslü iki kadın tanrıyı ve dizlerinin üzerine yaslanmış bir çocuğu temsil eden fildişi heykelcik. Heykelcilikte gelişmemiş Miken sanatının bir başyapıtı olarak sayılabilir. (MÖ 15.-14. yüzyıl. Atina Ulusal Arkeoloji Müzesi)
Poros taşından yapılmış, araba ve av sahnesi kabartmalı Miken mezar steli. Ana panel, iki atın (diphro) çektiği ve ayakta duran bir arabacının kullandığı bir arabayı göstermektedir. Alt panelde bir geyiğin üzerine saldıran bir aslan tasvir edilmiştir. (MÖ 16. yüzyıl. Atina Ulusal Arkeoloji Müzesi.)
^Doğu Yunanistan'da MÖ 8-6. yüzyıl arasında yapılan seramikler; Anadolu, Mezopotamya ve Mısır sanatından etkilenmiş ve bitkisel motiflerle süslenmiştir.
^Orta Minos Dönemi'nde (MÖ y. 2100-1550) kullanılmış siyah zemin üzerine kırmızı, turuncu, sarı veya beyaz renklerle boyanmış deniz hayvanları ile spiral ve eğrisel çizgilerden oluşan süslemelerdir. Koyu renk zemin üzerine açık renk bezeme veya tam tersi açık renk zemin üzerine koyu renk bezeme olarak görülebilir. Tekçam, Arkeoloji Sözlüğü.
^Bazı kaynaklara göre 1500'den fazla odası olduğu bilinmektedir. (Arkeonews 2 Ocak 2024 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., “Knossos Sarayı’nın arkeolojik alanı, yaklaşık 20.000 metrekareyi kapsıyor, üç dönümlük bir alana yayılmış ve 1500'den fazla odadan oluşuyordu.”)
^İlk sarayların yıkılışına kadar (MÖ 1700'e kadar) olan dönem Eski (İlk) Saraylar Dönemi, sarayların yeniden inşa edildikten sonraki dönem ise Yeni Saraylar Dönemi olarak adlandırılmıştır.
^Tunç Çağı'ndan itibaren Kyklad Adaları'nda daha sonra da Yunan kentlerinde her tür sunu için kullanılmış; iki, üç ya da daha çok sayıda çanak benzeri kapçıklardan oluşan kap tipi, çoğulu kernoi"Kernos". Arkeolojik Haber. 3 Ocak 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Ocak 2024.
^A Mezar Halkası'nın çapı 28 m; B Mezar Halkası'nın çapı 27,5 m'dir.
Kaynakça
^abcdDickerson, Madelynn (2021). Sinan Köseoğlu (Ed.). A'dan Z'ye Sanat Tarihi. Orhan Düz tarafından çevrildi. Say Yayınları. ss. 65-66-67. ISBN978-605-02-0625-8.
^abFüsun Kavrakoğlu. "Seramik 9". 2 Ocak 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ocak 2024.
^Cartwright, Mark (16 Mayıs 2012). "Malia Yerleşkesi". Dünya Tarihi Ansiklopedisi. Berk Öngün tarafından çevrildi. 2 Ocak 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ocak 2024.
^abMarriott, Emma (Kasım 2014). Güneş Öztürk (Ed.). The History of the World in Bite-Sized Chunks (Bir Nefeste Dünya Tarihi). Egemen Yılgür tarafından çevrildi. Maya Kitap. ss. 28-29-30. ISBN978-605-5675-84-4.
^ab"Knossos Sarayı Görkemli Günlerinde Nasıl Görünüyordu". Arkeonews. 2 Ocak 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ocak 2024. “...Orta Minos IO döneminde inşa edilen ilk saray olduğu düşünülüyor. Saray Geç Minos IIIC’de, MÖ 1380–1100’de büyük ölçüde bilinmeyen nedenlerle terk edilmiştir.”
Ege Adaları'nın Yunan sanatı, 1 Kasım 1979-10 Şubat 1980 tarihleri arasında New York Metropolitan Sanat Müzesinde, Yunanistan Cumhuriyeti Hükûmeti sponsorluğunda düzenlenen ve krediyle tamamlanan bir sergiyle bağlantılı olarak düzenlenmiştir.