Arnavutluk'un en köklü ayan ailelerinden birinin üyesi olan Naslic ayanı Timur Bey'in torunu ve eski mutasarrıflardan Haydar Bey'in oğlu olarak 1864 yılında Manastır'a bağlı Görice sancağının Naslic kasabasında doğdu.[2] 1881'de Kuleli Askeri Lisesi'ni, 1884'te Harbiye Mektebi'ni, ertesi yıl Erkân-ı Harb okulunu bitirdi. 1889'da Kolağası rütbesine yükseldi, iki yıl sonra staj için Almanya'ya gönderildi. Buradaki başarısından dolayı Alman imparatorunun övgülerini kazandı. 1894'te yurda dönmesinin ardından İstanbul, Suriye, Filistin ve Sofya'da çeşitli görevlerde bulundu. 1897 Osmanlı-Yunan Harbi sırasında Dömeke ve Çatalca muharebeleri planlarının hazırlanmasında büyük emeği geçti. Başarılı hizmetlerine rağmen II. Abdülhamid'in iltifatına mazhar olamadı. Hatta padişaha jurnal edildi, sorgulamasında suçsuzluğu anlaşılarak serbest bırakıldığı halde bir süre sonra Şam'da görev verilerek İstanbul'dan uzaklaştırıldı. 1901'de Suriye'ye yaptığı seyahat sırasında kendini gören ve henüz Yarbay rütbesinde kalmasına üzülen Alman İmparatoru II. Wilhelm'in padişah nezdindeki teşebbüsü neticesinde terfi ettirildi ve nişanlarla ödüllendirildi. Suriye'de, Lübnan'da ve Hicaz'da önemli hizmetlerde bulundu. Ocak 1904'te Osmanlı orduları kurmay başkanı olarak Yemen isyanını bastırmakla görevlendirildi. Üç buçuk yıl Yemen'de kaldı; Mart 1905'te Mirlivâlığa ve 1907'de Ferikliğe yükseltildi.
1908 Devrimi sonrası 1 Ağustos 1908'de erkân-ı harbiye-umumiye riyasetine (genelkurmay başkanlığına) atandı, ancak Sadrazam Mahmud Şevket Paşa ve Goltz Paşalarla aralarındaki görüş ayrılığı yüzünden Şubat 1911'de tekrar Yemen'e gönderildi ve Yemen isyanını bastırdı. İmam Yahyâ ve Şeyh İdrîsî ile yaptığı anlaşma sayesinde Yemen, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti'ne sadık kaldı. Bu görevi sırasında kurmay başkanı olan binbaşı İsmet (İnönü)'ye, yaşamı boyunca sürecek olan klasik batı müziği sevgisini aşıladığı, İnönü'nün anılarında geçmektedir. Yararlı hizmetlerinden dolayı Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiyye reisliği görevine ek olarak 6 Temmuz 1911'de Meclis-i Ayân üyeliğine getirildi. Balkan Harbi sonlarına doğru İstanbul'a döndü ve Trakya ordusunda görev aldı. Mahmud Şevket Paşa'nın öldürülmesinin ardından kurulan kabinede Harbiye Nazırı oldu. Balkan Harbi'nden sonra birinci ferikliğe terfi ettiği gibi yâver-i ekremlik rütbesi ve Birinci Osmaniye nişanıyla ödüllendirildi. Yarbay Enver Bey'in, Harbiye Nezâreti'ne getirilmek istenmesine karşı çıkarak görevinden istifa etti. Arnavutlar, ülkelerinin krallık tacını Ahmed İzzet Paşa'ya sundular. Fakat İzzet Paşa, hem Arnavutluk'a hem de memleketine bir kötülük getirebilir endişesiyle bunu kabul etmedi. Osmanlı ordusunun, Alman askeri danışmanları nezaretinde modernize edilmesinde baş rolü oynadı. Alman askeri danışmanlığından Colmar von der Goltz ile birlikte Osmanlı İmparatorluğu'nun, Balkanlarda ve Rusya'da bir savaşa girmesi halinde harekete muhtemel olası savaş planlarının hazırlanmasını Edirne, Yanya gibi olası direniş noktalarının güçlendirilmesini sağladı. Hazırlanan savaş senaryo ve savunma planları ordunun mevcut durumuna göre olası bir savaşta Osmanlı'nın özellikle öncelikle düşmanlarını yıpratmaya yönelik savunma muharebeleri yapması onun ardından saldırı gücü düşen düşman üstüne gidilmesi yönünde planlanmıştı. Ancak yokluğunda Birinci Balkan Savaşı'nda bu planlara uyulmaması, Osmanlı İmparatorluğu'nun ağır bedeller ödemesine sebep olmuştur.
Balkan Savaşı'nın son günlerinde Yemen'den dönerek birinci ferik rütbesiyle başkumandan vekili olarak atandı. Kendisi Yemen'de iken; Birinci Balkan Savaşının çoğunda Balkanlardaki ordu harbiye nazırı Nâzım Paşa tarafından yönetilmişti. Kendisinin Alman askeri danışmanlığından Colmar von der Goltz ile birlikte hazırladığı savunma planlarına özellikle 5 numaralı plana Nazım Paşa'ca uyulmaması, Fransız Mareşal Foch'un görüşlerinden etkilenen Nazım Paşa'ca ordunun kötü durumda olmasına büyük ölçüde redif denen tecrübesiz askerlere sahip olmasına ve pek çok yerde sayıca Balkan Devletlerinden az askere sahip olunmasına karşın savunma değil, saldırı muharebelerine yönlendirilmesi 1.Balkan Savaşı'nın Osmanlı İmparatorluğu aleyhine sonuçlanmasının ve ağır toprak kayıplarının nedenlerinden biri olmuştur.[3]
Haziran 1913'te Mahmut Şevket Paşa'nın öldürülmesi üzerine Harbiye Nezareti de kendine verildi. Ancak orduda İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin talep ettiği esaslı kadro değişikliğini yerine getirmekten kaçındığı için Ocak 1914'te görevlerinden istifa etmek zorunda kaldı.
1913'ün ilk aylarında Ahmet İzzet Paşa'nın yeni kurulan Arnavut devletinin prensliğine atanması gündeme geldi. ("Arnavutluk prensliğine tayini ... Hükümeti Osmaniye ile Dersaadet'deki Arnavut ekâbiri tarafından teklif ve İsmail Kemal Bey ile şarta talikan Tiranlı Esad Paşa [Toptani] tarafından dahi kabul ve hatta Drac'da ahali tarafından ihtilafat ile ilan olundu.")[4] Ancak Avrupa devletlerinin müdahalesiyle İsveçli Wilhelm von Wied Arnavutluk Prensi oldu.
I. Dünya Savaşı'na girilmesine şiddetle karşı olduğu için savaşta bir süre görev almadı. 1916'da Doğu Anadolu cephesinde bulunan 2. Ordu komutanlığına atandı. İlerleyen Rus ordusu karşısında ağır bir yenilgiye uğradı.
Sadrazamlığı
7 Ekim 1918'de Talat Paşa önderliğindeki İttihat ve Terakki hükûmetinin istifası üzerine sadrazamlığa atandı ve Müşirliğe terfi ettirildi. Bu olaydan birkaç gün önce Osmanlı Ordusu Filistin-Suriye cephesinde hezimete uğramış, Şam kaybedilmiş ve Bulgaristan İtilaf Devletleri'ne teslim olmuştu. Savaşın kısa bir süre içinde yenilgi ile sonuçlanacağı anlaşılmıştı. Savaşın sorumlusu olarak görülen İttihat ve Terakki Cemiyeti iktidardan çekilerek parti olarak kendini tasfiye etti. Güvenilir bir asker olan İzzet Paşa önderliğinde kurulan yeni hükûmette İttihat ve Terakki ileri gelenlerinden oldukları halde, savaş sorumluluğuna katılmayan ve savaş yıllarındaki yolsuzluk ve cinayetlere bulaşmamış olan Rauf (Orbay), Fethi (Okyar) ve Cavit Bey gibi kişiler yer aldılar.
İzzet Paşa sadrazamlığın yanı sıra Harbiye Nezareti'ni de üstüne aldı. Ancak bu göreve, cepheden döner dönmez Mustafa Kemal Paşa'nın atanacağına gerek dönemin basınında gerek sonradan yazılan anılarda kesin gözüyle bakılmaktaydı. Mustafa Kemal Paşa da cepheden padişaha yazdığı mektuplarda, İzzet Paşa başkanlığında kendi, Rauf, Fethi, Vasıf ve Cavit Beyleri içeren bir kabine önerdi.
İzzet Paşa kabinesinin en önemli icraatı 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi ile savaşa son vermek oldu. Mütarekeyi hükûmet adına Bahriye Nazırı Rauf Bey imzaladı.
2/3 Kasım gecesi Talat, Enver ve Cemal Paşa'ların gizlice yurt dışına çıkmaları iç siyasette büyük bir galeyana neden oldu. İttihatçı şeflerin yurt dışına çıkmalarına göz yummakla suçlanan İzzet Paşa kabinesi, 25 gün süren iktidardan sonra 8 Kasım 1918'de istifa etti. 25 günlük sürenin büyük bir kısmını İzzet Paşa, o günlerde salgın halinde olan İspanyol Gribi'nden hasta olarak yatakta geçirdi.
Kurtuluş Savaşı Döneminde
Ahmet İzzet Paşa 19 Mayıs 1919'da padişah Vahidettin'in özel emri ile Harbiye Nazırı olarak Damat Ferit Paşa kabinesine katıldı. Bu görevdeyken, kendi ifadesine göre, mütarekeden beri atıl halde olan Osmanlı ordularının yeniden düzenlenerek direnişe hazırlanması için bazı önemli adımlar attı.[5] Damat Ferit'in istifasından sonra kurulan Ali Rıza Paşa kabinesi döneminde (Eylül 1919 - Şubat 1920) Sivas Kongresi Heyet-i Temsiliyesi ile ilişkileri yürüttü.
5 Aralık 1920'de eski sadrazam Salih Paşa ile birlikte, Mustafa Kemal'le görüşmek üzere Bilecik'e geldi. Görüşmenin amacı, Ankara'daki yeni hükûmetle İngiltere arasında diplomatik bir temasla Yunan işgaline son vermek ve Sevr Antlaşması'nın tadilini sağlamaktı. Ancak Mustafa Kemal Bilecik görüşmesinden sonra iki paşanın İstanbul'a dönmesine izin vermeyerek onları üç ay süreyle Ankara'da alıkoydu.[6][kaynak belirtilmeli]
İzzet Paşa Mart 1921'de İstanbul'a döndükten sonra Tevfik Paşa kabinesinde Hariciye Nazırı oldu. 4 Kasım 1922'de Osmanlı devlet teşkilatının lağvına kadar bu görevde kaldı. Ankara'da iken İstanbul Hükûmetlerinde görev almayacağına dair söz vermesine rağmen bu görevi kabul etmesi, Atatürk tarafından Nutuk'ta ağır kelimelerle eleştirilir ve İzzet Paşa "halife taraftarlığını hayatının sonuna kadar korumakla" itham edilir.[kaynak belirtilmeli]
Cumhuriyetten sonra emekli maaşıyla geçindi. 1934'te İstanbul Elektrik Şirketi yönetim kurulu üyeliğine atanarak "bir miktar hakkı huzur alması" sağlandı. 1937'de Moda'daki evinde öldü. Karacaahmet Mezarlığına gömüldü.
Kişiliği
Ali Fuat Cebesoy'a göre, "İzzet Paşa, askeri, felsefi, edebi yüksek kültür sahibi idi. Arnavutça, Almanca, Fransızca, Arapça ve Farsça bilirdi. Türkçesi de çok güzeldi. Tevazu içinde derin bir gururu vardı. Askerlik fenninde mahirdi. Bilhassa sevkülceyşçi (stratejist) idi."[7]
İbnülemin'e göre "İsmet Paşa kendini pek takdir ederdi. Hatta "ziyaretine gidilip de bir şey konuşulmasa da onun alnını temaşa etmek bile zevktir" demişti."[8]
Kaynakça
Wikimedia Commons'ta Ahmet İzzet Furgaç ile ilgili ortam dosyaları bulunmaktadır.
^Harp Akademileri Komutanlığı, Harp Akademilerinin 120 Yılı, İstanbul, 1968, syf. 19. (Türkçe)
^İbnülemin'e göre "Eşrafdan bir zatın oğlu olması kendinde Aristokratik bir zihniyet vücude getirmişti." İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Sadrazamlar, IV.2020. Ali Fuat Cebesoy, Nasliç ahalisinin aslen Türk olduğunu ileri sürer.
^Richard Hall The Balkan Wars 1912-1913: Prelude to the First World War s.:60