Serbest çağrışım, danışanın, terapi amacını, uygunluğunu ve bağlantısını düşünmeden, aklına gelen düşünceleri, imgeleri ve düşünümleri, paylaşarak terapiste veri sağlayan ve terapi için taban oluşturan, temelde bilinçdışı çağrışımlarla yürüyen bir psikanalitik yöntemdir. Serbest çağrışım yöntemi Sigmund Freud tarafından hamisi ve meslektaşı Josef Breuer'in hipnoz tekniğinden esinlenilerek oluşturulmuştur.
Freud'un tanımına göre "Serbest çağrışımın önemi, hastaların terapistin fikirlerini taklit etmesinden ziyade kendileri adına konuşmasını sağlamaktır; başkasının önerilerini papağan gibi tekrarlamak yerine kendi malzemeleri üzerinde kendileri çalışırlar."[1]
Kökenleri
Freud, tekniğini hipnoza bir alternatif olarak geliştirmiştir, çünkü ona göre hipnozda yanılma payı daha fazlaydı ve hastalar bilinçlerini geri kazanır kazanmaz önemli anıları yeniden hatırlıyabiliyor ve anlayabiliyordu. Ancak Freud, subjenin hatırlama çabasına rağmen en acılı anılarına karşı direnç gösterdiğini hissediyordu. Sonunda bazı şeylerin tamamen baskılanarak kuşatıldığı ve bilinçdışının dünyasına hapsedildiği görüşünde olmaya başladı. Yeni teknik, düşünce akışının durdurulmasına karşı çıkan ilk hastalarından "Frau Elisabeth" ile olan tecrüblelerinin teşvikiyle ortaya çıkmıştı ki Freud'un resmi biyografı Ernest Jones, bu durumu "hastanın hekimin işini ileriye taşıdığı sayısız örnekten biri" olarak tanımlamıştır.[2]
"'Serbest çağrışım' yönteminin keşfinin kesin bir tarihi olamaz... 1892 ve 1895 arasında çok kademeli bir şekilde gelişti, düzenli bir şekilde başlangıcında yanında olan -hipnoz, telkin, baskı ve sorgulama gibi- yardımcılarından arındırıldı ve saflaştırıldı".[3]
Hemen ardında, Düşlerin Yorumu'nda Freud, serbest çağrışıma bir öncü olarak Schiller'in bir mektubunda yazdığı şu sözleri gösterir; "Yaratıcı aklın olduğu yerde, Mantık - bana göre - kapılar üzerindeki nöbetini gevşetir ve fikirler bir heyula içerisinde koşuşturur".[4] Freud daha sonra Ludwig Börne'nin yazdığı, yaratıcılığı artırmak için "hiçbir yanlışlama ya da ikiyüzlülük olmadan, kafanıza geleni yazın." teklifinde bulunduğu bir makalenin olası etkisinden bahsedecekti.[5]
Yöntemin diğer olası etkileri arasında Husserl'in epoche'si[6] ve Sir Francis Galton'ın eserleri de sayılabilir. Galton'ın serbest çağrışımın atası olduğu ve Freud'un tekniği Galton'un Brain dergisinde yayımladığı raporlardan uyarladığı da öne sürülmektedir.[7] Serbest çağrışım, Virginia Woolf, James Joyce ve Marcel Proust gibi modernist yazarların kullandığı bilinç akışıyla da ortak özellikler taşır: "her bir bilinç akışı kurgusu, serbest çağrışım ilkelerine fazlasıyla bağlıdır".[8]
Freud, serbest çağrışımı "bu temel teknik terapi kuralı... Hastaya kendisini bir sükunet hâline bırakma, derin düşünmeden kendini gözlemleme ve yapabildiği her bir gözlemi rapor etme talimatlarını veririz, diyerek anlatmış, "fazla uyumsuz ya da fazla patavatsız, fazla önemsiz ya da fazla alakasız, ya da saçma ve söylenmesi gereksiz olmaları gerekçeleriyle de olsa bunların hiçbirini göz ardı etmemeye" dikkat etmek gerektiğini de eklemiştir.[9]
Psikanalist James Strachey (1887-1967) serbest çağrışımı 'insan aklının bilimsel incelemesi için ilk araç' saymıştır.[10]
Özellikleri
Serbest çağrışımda, psikanaliz hastaları terapi seansı boyunca akıllarına ne gelirse söylemeye ve düşüncelerini sansürlememeye davet edilirler. Bu teknikle hastanın, yargısız bir merak ve kabullenilme ortamında düşündükleri ve hissettikleri hakkında daha çok şey öğrenmesine yardım etmek amaçlanır. Psikanaliz, insanların genellikle kendileri hakkında öğrenme ihtiyaçlarıyla değişimden ve kendini ifşadan (bilinçli ya da bilinçdışı) korkmaları ve bu ikisine karşı savunma mekanizmaları arasında çatışma hâlinde olduklarını varsayar. Serbest çağrışım yönteminin doğrusal ya da tasarlanmış bir gündemi yoktur, ancak yeni kişisel içgörü ve anlamlara yol açabilecek sezgisel atlayışlar ve bağlantılar sayesinde işler: "çağrışımın mantığı bir çeşit bilinçdışı düşüncedir".[11]
Bu ruhla kullanıldığında serbest çağrışım, terapistin de hastanın da sohbetin nereye yönlendireceğini önceden bilemediği, ancak hasta için çok büyük önemi olan konulara ulaştıran bir tekniktir. "Görünüşteki kafa karışıklığı ve bağlantı noksanlığına rağmen...anlamlar ve bağlantılar düzensiz düşünce yumağının içinden belirmeye başlar".[12]
Serbest çağrışımın hedefi belirli cevapları ya da anıları açığa çıkarmak değil, hastanın düşünce, his, eylemlilik ve bireyselliğinin bütünleşmesini arttırabilecek bir karşılıklı keşif yolculuğu başlatmaktır
Serbest çağrışım, Freud'un psikanalizin "Temel Kuralı" ile tezattadır. Serbest çağrışım (rüya tabiri ve dil sürçmesinin analiziyle beraber) çok sayıda teknikten biri olmakla beraber, temel kural hasta tarafından edilen bir yemindir.[13] Freud,[14] serbest çağrışımı şu analojiyle hastalarına anlatmıştır: "Mesela bir demir yolu vasıtasında cam kenarına oturan bir gezginmişsiniz de içeride oturan birine camdan dışarı bakınca gördüğünüz değişen manzaraları anlatıyormuşsunuz gibi davranın." Temel kural, hastanın terapinin başında anlaştığı bir şeydir ve bu da terapi boyunca sürmesi amaçlanan esas bir yemindir: Hasta, her konuda dürüst olmaya söz vermelidir. Temel kurala yemin Freud tarafından şöyle vurgulanmıştır: "En nihayetinde, sonuna dek dürüst olmaya ve bir sebepten ötürü anlatması hoş değil diye hiçbir şeyi atlamayacağınıza söz verdiğinizi asla unutmayın."[15]
Freudyen yaklaşım
Freud'un nihai psikanaliz uygulaması anıları hatırlamaktan ziyade aklın derinlerinde gömülü tutulan içsel ve akli çatışmaları hatırlamaya odaklıdır. Bununla birlikte, serbest çağrışım tekniği günümüzdeki terapi uygulamalarında ve akıl araştırmalarında da önemli yer tutar.
Serbest çağrışımın kullanımıyla hastanın geliştirdiği düşünceleri, başta bilinçdışı bir seviyede açığa çıkarmaya yardım etmek amaçlanır. Şöyle ki:
Nakil - bir insan hakkındaki hisleri başka bir insana uygulamak üzere bilinçsizce nakletme;
Yansıtma - içsel hisleri ya da niyetleri yasıtarak onları başka şeylere ya da insanlara isnat etme;
Direnme - bazı olaylar veya fikirleri hatırlamaya veya kabul etmeye karşı akli bir engel koyma;
Akli çatışmalar, hastaların böyle hislerin nasıl olup da bilinçdışında, akıllarının içinde gizli olarak ortaya çıktığını başta anlamadığı bir perspektiften analiz edilir. "Bilinçdışı, aktif hafızaya ulaşmada, dilin içindeki serbest çağrışım, yasaklı ve engellenmiş arzuyu yansıtmada anahtardır."[16]
Daha sonraki gelişmeler
Jung
Carl Jung ve Zürihli meslektaşları "Freud'un, duygusal etmenlerin hatıraya müdahale etme şekli hakkındaki kanılarını destekleyen bazı dâhiyane çağrışım testleri geliştirdi."[17] bunlar da 1906'da yayımlandı. Freud'un kendisine göre "bu şekilde Bleuler ve Jung, deneysel psikolojiyle psikoanaliz arasındaki ilk köprüyü inşa etti".[18]
Ferenczi
Freud, en azından başlarda, serbest çağrışımı hastalar için görece anlaşılır bir yöntem olarak görmüştür. Sándor Ferenczi şu meşhur sözüyle karşı çıkmıştır: "Hasta, serbest çağrışımla iyileşmez, serbest çağrışım yapabildiğinde iyileşir".[19]
Lacan
Jacques Lacan meseleyle ilgilenmeye devam eder. "Serbest çağrışım aslında bir zahmettir - o kadar ki bazıları stajyerliği olması gerektiğini savunacak kadar ileri gitmiştir, hatta işi böyle bir stajyerliğin gerçek biçimlendirici değerini görecek kadar ileri götürmüştür".[20]
20. yüzyıl
Yirminci yüzyılın sonlarında, "günümüzdeki terapistler serbest çağrışım sürecinin terapinin ilerleyen aşamalarına kadar tutunmasını beklemez; aslında bazıları gerçek serbest çağrışımı terapiyi bitirmek için bir işaret olarak görür".[21]
Zaman ilerledikçe diğer psikologlar da Freud'un serbest çağrışım fikrine misal oluşturan testler oluşturdu: Rorschach testi ve tematik değerlendirme testi (TDT) gibi.[22] Rorschach testi günümüzde önemli eleştirilerle karşılaşmıştır, ancak tematik değerlendirme testi günümüzde özellikle çocuklar için hâlen kullanılmaktadır.
2016'da "serbest çağrışımla kişinin özü ve dünyasıyla ilgili kavramları aynalamak" üzerine yapılan gözlemsel bir çalışma, kişisel çağrışımların birbiriyle alakalı ve "öz" ve "dünya" kavramlarının doğrudan ve dolaylı tabiiyetlerle içten bağlantılı olduğunu, bunun da insan aklında özü ve dünyayı anlama ve algılama yapılandırasını yansıttığını gösterdi.[23]
Eleştirisi
Nesne ilişkisi teorisinin hasta/terapist ilişkisini daha çok, geçmişin canlandırılmasını ise daha az vurgulamaya başlamasından sonra Freud'un biraz baskı kullanmaktan asla kurtulamamış olduğu eleştirisi ortaya çıkmıştır. Örneğin, 'O hâlâ serbest çağrışımın "temel kuralı"nı savunuyordu...[ki bu] "Eğer serbest çağrışım yapmazsan - sana yaptırmasını biliriz" dermişçesine hastayı tehdit etme etkisi olabilir'.[24]
Daha ileri bir sorun da, 'aşırı üretim sebebiyle, [serbest çağrışımın] sunduğu özgürlü[ğün] herhangi bir yorum şekline direnmenin bir şekline' dönüşebilmesidir.[25]
Psikolog Adam Phillips'e göre "Freud'un projesinin radikal doğası, herkesin serbest çağrışım yapabildiği -böyle bir kabiliyeti olduğu- ve aklından her geçeni herhangi bir zamanda bir kolaj misali söyleyebildikleri bir dünyada yaşamak hayal edilirse bariz olacaktır'.[26]