New York'un Tüm Vermeerleri (özgün adı: All the Vermeers in New York), 1990 yapımı Amerikan dram filmidir. Filmin yönetmenliğini Jon Jost yaparken aynı zamanda senaryo yazarlığı ve yapımcılığını da üstlenmiştir. Emmanuelle Chaulet, Katherine Bean, Gordon Joseph Weiss, Stephen Lack'ın başrolde olduğu film, Jost'un 35 mm ile çektiği ilk filmlerdendir.[1] Vincent Canby The New York Times'ta filmin amacını "Aşktan yoksun dünyada sanatı hümanizmin son parçası olarak göstermek" olarak ifade etti.[2]The Austin Chronicle'de Marjorie Baumgarten filmi "deneysel" olarak yorumladı.[1] Emanuel Levy de Cinema of Outsiders'ta "kurgusal ve deneysel" bir film tanımlaması yaptı.[3]
Filmin ana karakterleri Mark ve Anna'dır. Anna New York'a yerleşmiş bir Fransız oyuncuyken Mark ise Wall Street'te borsacıdır. Mark yoğun iş temposunun bunalımı nedeniyle sanatı kendisine bir kaçamak olarak görmektedir ve kentteki müzeler onun için kurtarılmış alanlardır. Metropolitan Sanat Müzesi'nde gezinirken Johannes Vermeer'in Genç Bir Kadının Portresi tablosunu dikkatle izleyen Anna'ya ilk görüşte aşık olur. Mark, Anna ile Vermeer tablosundaki kadın figür arasında benzeşim kurmaktayken Anna'ya yakınlaşması da bu sebeptendir. Anna'nın hayatı belirsizlikler içindeyken kendisi iki kadın arkadaşıyla beraber yaşamaktadır ve New York'a alışma süreci sancıları içindedir. Mark bir iş çıkışında tekrar Metropolitan'a gider ve Vermeer tablosuna bakarken iç kanama (intracerebral hemorrhage) geçirir. Bu sırada arkadaşıyla beraber Fransa'ya dönmek üzere olan Anna'ya telefon eder ancak ulaşamaz ve sesli mesaj bırakır. Anna evden çıkmak üzereyken Mark'ın telesekretere bırakılmış mesajını dinler ve telaşla müzeye gelir, Mark'ın cansız bedeniyle karşılaşır. Son sahnede Anna üzüntüsüyle, Vermeer'in tablosuyla hemhal olarak bütünleşir.