1880 yılında İran'ın Gilan Eyaleti'nin Reşt şehrinde dünyaya gelmiştir. 1921'de Cengeli'de ölmüştür. Babasının adı Mirza Bozorg'tur.[1][2][3]
İlk dönemleri
Yunes, 1800 yılında Reşt kentinin Gilan Eyaletinde orta halli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Küçük Han; Salihabad'taki Hacı Hasan ve Cami Medreselerinde sarf, nahiv ve din ilimleri tahsil etmiştir. Okumayı ve araştırmayı çok seven Mirza Küçük Han'ın ilk gençlik yıllarında, özellikle Kafkaslar üzerinden gelen fikir akımlarıyla, İran Meşrutiyet düşüncesinde yeni anlayışlar gelişmeye başlar. Bunun yanı sıra, İranlı gençlere önderlik etmeleri bakımından hayati önemi haiz olan ancak henüz klasik ulema çizgisinde yer alan Takizade, Devletâbâdî ve Musavat gibi bağımsızlıkçı aydınların da bu fikirlerden etkilenmesi, hürriyet düşüncesinin büyük ivme kazanmasına neden olur. Bu türden düşünce akımları, Tebriz, Tahran, Meşhed ve Gilan gibi şehirlerde özgürlükçü gruplaşmalara neden olur.
Mirza Küçük Han da bu dönemde eğitimini yarıda kesip; bir aktivist olarak özgürlükçü akımın içinde yer alır.[1][2][3]
Meşrutiyet mücadelesi
Rus-İran Savaşları'nın sonunda imzalanan Türkmençay Anlaşması ile İran topraklarının neredeyse yarısını kaybetmişti. Bu tarihten sonra İran; bölgedeki iki hakim güç olan İngiltere ve Rusya arasında siyasi ve ekonomik bir mücadele alanı haline gelmiştir. 1908 yılında İran'da petrolün bulunmasıyla da, İran üzerinde, iki ülkenin mücadelesi en üst düzeye çıkmıştır.
Özgürlükçü hareketler, hem toplumun içinde bulunduğu ekonomik duruma (toprak sistemi, ticaretle uğraşan örgütlü sınıf) hem de İngiliz ve Rus emperyalizmine karşı tepki olarak gelişmişti. Burada 19. yüzyılın sonlarında; ekonomik açıdan iflas noktasında olan mutlaki yönetimin yabancılara verdiği imtiyazlar, idari alandaki suistimal ve baskılar da halk üzerinde Kaçar Hanı'na karşı tepkiye ve örgütlenmeye sebep olmuştur.
1906 yılında Tahran'da başlayan isyan, hızla İran'ın diğer şehirlerine de yayılmıştır. Bu isyanı bastıramayan Muzafereddin Şah, meşrutiyeti ilan etmiştir. (5 Ağustos 1906) Fakat bu meşrutiyet çok uzun ömürlü olmamıştır. İngiltere ve Rusya'nın İran üzerindeki amaçları (31 Ağustos 1907'de açıkladıkları anlaşmaları ile tarihe geçmiştir.), İran'ı iki nüfuz bölgesine bölerek paylaşmaktı. Bu alanda sürdürdükleri faaliyetler, 1908 yılında Kaçar Han tarafından ve Rus subayların yönettiği Kazak Birliği vasıtasıyla; meşrutiyetin kanlı bir şekilde yıkılması ile amacına ulaşmıştır. Meşrutiyetçilerin büyük kısmı, idamlardan ve baskılardan kurtulmak amacıyla Kuzey İran'a (Gilan'a) saklanmışlardır.
Mirza Küçük Han, bu dönemde Rusya'ya (Tiflis'e) geçmiştir.[1][2][3][4]
Gilan/Cengele ormanları
Gilan, Kuzey İran'da, son derece sık ormanlardan oluşan, bir bölgedir. Etnik yapısı bakımından da son derece karışık olan bu bölgede; Gilekler, Talışlar, Farslar, Azeri Türkleri ile küçük grup olarak Ermeniler, Gürcüler ve Çerkesler bir arada yaşamaktadırlar. Büyük bölümü tarımla uğraşan bölge, İran'ın o dönemde, gelir seviyesi en düşük bölgesidir. Ancak; nüfus yoğunluğunda ve okuma-yazma oranında da en gelişmiş bölgedir. Bu da bölgenin tarihi boyunca politize olmasını sağlamıştır.
Mirza Küçük Han, 1915 yılından itibaren ikinci kez mücadeleye bu bölgede başlar. Burada örgütlediği gerilla hareketi ile kısa sürede ismini tüm dünyada tanıtacaktır. Türkiye sınırına yakın bir bölgede, dönemin İngiltere muhalifi bir milletvekili olan Demokrat Parti Başkanı İskenderi'nin İngiliz Kuvvetleri tarafından tutuklanması üzerine; Mirza Küçük Han bu olaya büyük tepki göstererek; Reşt şehrindeki İngiliz Konsolosu'yla, İngiltere Bankası Direktörü'nü ve istihbarat subayı E. Noel'i rehin almış ve İngiltere ile pazarlığa oturmuştur. İngiltere tutukladığı muhalifi serbest bırakmak zorunda kalmıştır.
Mirza Küçük Han; bunun gibi eylemlerle (Hazar Denizi sahillerinde Batı ile ticaret yapan komisyoncuları ayrı bir vergiye bağlamak; büyük toprak ağalarından aldığı haraçları yoksullara dağıtmak vb.) 1917 yılına gelindiğinde Kuzey İran'ın en önemli gücü olmuştu. Öyle ki Mirza Küçük Han'a ait birlikler, İngilizlerin gönderdiği tedip kuvvetlerini dahi püskürtebilecek kuvvete kavuşuyordu.
Dönemin bütün antiemperyalist ve milliyetçi unsurları gibi İngiltere karşıtı faaliyetler içerisinde bulunan Mirza Küçük Han; doğal olarak 1913'ten itibaren Almanya ile yakınlaşmıştır. Alman Devleti'nden yardım alması; aynı zamanda 1917 yılına kadar olan dönemde Osmanlı İmparatorluğu ile işbirliği içinde bulunması; o dönem şartlarında olağan gelişmelerdi. Bu işbirliği, 1920'li yıllara kadar sürmüştür.[1][2][3]
1917 Rus Devrimi ile başlayan süreçte; büyük bir özgürlük ve devrim akımı dünyayı sarmıştı. Rus Devrimi'nden sonra iktidara gelen Bolşevikler İran'ın Çarlık Rusyası ile yaptığı bütün anlaşmaları iptal ederek yeni bir anlaşma yapmak istiyordu. Fakat iktidardaki Şah Rejimi, İngiltere yanlısı bir politika izliyordu. Halk içinde de Rus Devrimi'nin etkisiyle Rusya sempatizanı bir kamuoyu oluşmaya başlamıştı. Bu dönemde Sultan Galiyev vb. aydınların da etkisiyle, bütün Müslüman toplumlarında sömürge ve ezilenler için aslında aynı etki söz konusuydu.
Mirza Küçük Han 1920'de Rusya ile işbirliği konusunda bir anlaşma yapmıştır. Bu durumu Türkiye'deki Yusuf Ziya Bey'e yazdığı mektupta şu şekilde anlatmıştır:
“
07/09/1920
Bolşevik partisine olan dostluğumu, meylimi ve sadıkane inancımı anlatmak için; aynı şekilde, İngiliz güçlerinin çıkarılmasına ilişkin onlarla olan sağlam dostluk akdimiz uyarınca Enzeli’ye gittim. Görüşme ve müzakerelerden sonra, kâfi deliller ile Bolşevik meramname maddelerinden bazılarının İran’da icrasının sadece güçlük çıkarmakla kalmayacağını, bilakis herkesi bize karşı kışkırtacağını ispat ettim. Netice alıp almamamız bir yana, zarar göreceğimiz kesindir. Arazi mülkiyetinin ilgası, başlangıçta, ileri görüş ve ihtiyattan uzaktır; zira mülk sahiplerinin çoğu, kendi aşiret bölgelerinde nüfuzu olan ve arazi mülkiyeti ilgası sebebiyle, çalışmalarımızın önüne set çekecek olan Veşayir eyaleti liderleridir. Olayları susturup kendi çalışmalarımızın temellerini şu üç zemin üzerine oturtmamız daha iyidir:
İngilizlerin İran’dan çıkarılması, kapitülasyonların ve (yapılan) antlaşmaların ilgası—Hindistan’a saldırı için İranlıların mükemmel bir şekilde teçhizatlandırılması.
Bu birkaç madde etrafında ve merkezin ele geçirilmesindeki başarıyı kazandıktan sonra, o zaman meramname’nin geri kalan maddelerini halkın ruhuna tatbik ile icra etmemiz mümkündür. Eğer bu düzene riayet edilirse, söz veriyorum; 3 ay müddeti zarfında merkezi ele geçirip layıkıyla başarılı olacağım. Hazret, sözümü tasdik ve kabul ettiler ve bana sadece silah vermeyi kararlaştırdılar. Ne kadar gerekliyse o kadar nefer tayin ettim; göndermelerini istiyoruz. Özellikle, dâhili işlerimize müdahale edilmemesi ve aynı şekilde, Lenin ve Troçki’nin “Her millet kendi mukadderatını kendi elinde tutmalıdır.” sözüyle açıkladıkları gibi yönetim İranlıların elinde olması gerektiği vurgulandı. Hatta silahlar karşılığında para vermeyi teklif ettim, kabul etmediler ve bu şekilde antlaşmamız sona erdi.
Cengel’den Reşt’e geldik, tüm katmanların mutluluğuyla (Sosyalist Geylan) Cumhuriyet’i ilan ettik. Bizi fevkalade ve geniş bir çehre ile kabul ettiler; her türlü işbirliği ve yardım hâsıl oldu. Tam bir şevkle faaliyetle meşgul olup Mencil’e hücum ettik. Mencil ele geçirildiği gün; gizlice Reşt’e girerek, ismini bilmediğim birkaç cahil nefer yardımı ile Reşt ve Enzeli’yi ele geçiren 600 kişilik bir güç ve Cenab-ı Âlinizin her şeyi bizatihi gözleriyle görüp gerçek şahidi olduğu, yaratılan feci manzara ile karşılaştık. Vilayetleri harap edip düşmanı yendiler. İnkılap’a yardım etmiş İran milletini kendilerine muhalefet ve düşmanlığa maruz bıraktılar. Bana, tam bir utanmazlıkla, eşkıyalık, hıyanet, şah ve İngilizler ile yakınlığı nispet ettiler. Pesihan, Fumen ve Kesma’ya saldırdılar. Bendenizle çatışma ve savaşta bulundular; çünkü hakikatler halktan son derece gizliydi. Hadiseleri aydınlatmaya meylettim. Bu cihetle, çatışmadan sakındım. Vaziyet, mülahaza buyurduğunuz yol ile nihayete ersin diye Cengel’de o zaman kadar oyalanarak vakit geçirdim. İşte o zamanlar Medyuvani’ye yazdığım mektuplarda şu anki durumu öngördüm. Onlara, mektuplaşmalarımızdan bir nüshayı sizi haberdar etmek için gönderdiğimi hatırlattım. Şimdi, Cenab-ı Âlinizden hüküm vermenizi istiyorum. Acaba İnkılap, Beyefendilerin işe el atmış olmaları mıdır? Acaba İnkılapçılar, işte şu nazlı ve dertli varlıklar mıdır?
„
1920 yılında Mirza Küçük Han Hareketi'nin programı şöyledir:
“İran, İranlılarındır ve toprak işleyenindir.”
“Dışarıda İngilizlere ölüm ve içeride yaşasın yoksullar.”
İran-Türkiye yakınlaşmasını istemektedir.
Şah'ın değiştirilmesi ve meşrutiyete geçişi savunmaktadır. Aynı zamanda Çarlık Rusyası döneminde kurulmuş olan Şah'ın Kazak
Birliği'nin de ilgasını istemektedirler.
Mayıs-Haziran 1920'de Enzeli şehrinde Sovyet yetkililerle işbirliği anlaşması yapan Mirza Küçük Han; partisinin ismini, Adalet Partisi'nden İran Komünist Partisi (Fırka-i Komünist-i İran) olarak değiştiriyordu.
Parti, değişik etnik gruplardan gelen üyelerden oluşmaktaydı.Dönemin hareketlerinde görüldüğü gibi -farklı düşünce altyapılarında olsalar da- tüm anti-emperyalist görüşleri bir arada toplamıştı.
4 Haziran 1920 tarihinde merkezi Reşt şehri olmak üzere ‘İran Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ ilan edilmiştir. Yeni kurulan hükûmetin en önemli adamı yine Mirza Küçük Han'dır. Fakat parti içindeki farklı fraksiyonlardan biri olan İhsanullah'ın yaptığı üstü örtülü darbenin ardından 28 Haziran'da görevini bırakarak tekrar gerilla hareketinin başına döner. Fakat uzaktan muhalefetini sürdürür.[1][2][3]
Ölümü
Orta Doğu ve Kafkaslar'daki İngiliz-Rus nüfuz rekabeti, Mart 1921 yılında yapılan anlaşmayla sona ermiştir. Buradaki detaylar, bugünün şekillenmesinde dahi rol oynamış ve bu tarihten sonra İngiltere ve Rusya hiç karşı karşıya gelmemiştir. Özünde İngiltere'nin Rusya'ya karşı duyduğu-hakim olduğu sömürgeler için- rejim ihracı korkusu; Rusya'nın da yeni kurulan devletin geleceği endişeleri yüzünden bu anlaşmaya gidilmiştir. Rusya anlaşmadan sonraki dönemde, Gilan gibi daha önce komünizmin gelişmesi adına desteklediği hareketleri yalnız bırakmıştır.
1921 Mayıs ayı sonlarında İran'da, Rıza Han başbakanlıktan düşürülür. Bu dönemde kuvvetlerini toplayan Albay Rıza birliklerini Gilan'a doğru mevzilendirir. Fakat yine de bölgede bulunan takviye edilmiş Kızıl Ordu birliklerinden çekinmektedir. Kızıl Ordu birlikleri, 8 Eylül 1921'de Lenin'in emriyle çekilirler. Bu durum, Mirza Küçük Han'ın başında bulunduğu gerillaların moralini bozar. Gerek güç yönünden, gerekse moral yönünden zayıflayan Mirza Küçük Han birlikleri, bölgelerini tutamazlar.
Mirza Küçük Han, Albay Rıza Han birliklerine teslim olmaz. Cengeli içlerine doğru kaçar. Onu bulduklarında, soğuktan donmuştur. Kafası kesilir ve Tahran sokaklarına götürülerek dolaştırılır.
Albay Rıza Han, 1921 sonuna gelindiğinde bölgeye ve tüm İran'a hakim olurken; Haydar Han dahil, Gilan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin tüm üst düzey yöneticilerini öldürür.[1][2][3]
Notlar
^abcdefSerdar-ı Cengel [Mirza Küçük]; İbrahim Fahkrayi, Yıl;1956; 9.Baskı
^abcdefYalçın Küçük, Sırlar, İstanbul: 2005, s. 75-99
^abcdefMartchenko, Kutchuk Khan, Revue du Monde Musulman, sept-dec., 1920
^Yrd. Doç. Dr. Selda Kılıç, İran’da İlk Anayasal Hareket -1906 Meşrutiyeti-, A.Ü.D.T.C.F. Tarih Bölümü