Ebu'l-Vefâ el-Bağdâdî, el-Kâkes veya el-Kürdî[1] lakaplarıyla da bilinen Ebu'l-Vefâ Tâcü'l-Ârifîn Seyyid Muhammed bin Muhammed Arîz el-Bağdâdî (d. 1026 - ö. 9 Aralık 1107), Vefâ'îyye tarikâtının kurcusudur. Menâkıbnâme'sinde Ali el-Mûrtezâ'nın soyundan bir seyyid olduğu kaydedilmiştir.
Menâkıbnâmeye göre asıl adı Muhammed b. Muhammed Arîz olan Ebü'l-Vefâ, Kürt asıllı bir ailenin çocuğu olarak 1026 yılında Irak’ın Kusan köyünde doğdu.[2][3] Aynı zamanda Kalmina[4] adlı bir köyde kaldığı da bilinmektedir.
Babası, Zebâle[5] ve Hayâsem[6] köyleri arasında sürekli olarak zulme maruz kalması nedeniyle dönüşümlü olarak yaşamak zorunda kalan ve İmam Hüseyin’in torunlarından Kürt aşireti Benî Nergis’e mensup olduğu öne sürülen Seyyid Muhammed Arizî, annesi ise yine bir Kürt olan Fatıma Ümmü Gülsüm’dür.[7] Bazı araştırmacılara göre, babası Muhammed, Irak’ta Zabala bölgesinde yaşamakta iken burada seyyidlerin uğradığı bir takibat yüzünden Kûsan bölgesine kaçarak Benî Nercis adlı Kürt kabilesine sığınmış, bu kabileden bir Kürt kızı ile evlenmiş ve Ebü’l-Vefâ burada doğmuştur.[8] Kaynaklarda bu tâkibat hakkında bilgi yoktur.
Hayatı hakkında Menâkıbnâme-î Tacü’l-Ârifîn es-Seyyid Ebu'l-Vefâ adında bir eser bulunan Ebu'l-Vefâ 9 Aralık 1107’de ölmüştür. Ebü'l-Vefa'nın türbesi Irak'ta, Kut şehrinin güneybatısında Besrugiye bölgesindeki al-Ummah (Vireyivir) köyündedir.[9]
"Seyyid Muhammed bin Muhammed Arîz el-Bağdâdî" Vefâîyyenin tarikatının kurucusudur. Tâcü'l-Ârifîn lakabıyla ünlenmiştir. Kürtler arasında "Kakis" unvanıyla bilinirdi.[10] Tahsilinin önemli bir kısmını Bağdat’ta yaptıktan sonra Buhara’ya gitmiştir. Din ilimlerini öğrenerek tekrar Bağdat’a dönmüş ve burada Muhammed eş-Şenbeki’ye intisap etmiştir.[8]
Şeyh Muhammed Şenbekî, yaşadığı dönemde Irak’taki şeyhlerin en büyükleri arasında kabul edilmektedir. Şeyh Muhammed Şenbekî de tasavvufi eğitimini cezbeli yapısı ve sert karakteri ile tanınan Ebu Bekir b. Hevaz el-Hevvârî el-Betâihî’nin yanında tamamlamıştır. Şeyh Şenbeki kısa sürede bölgedeki nüfuzunu artırmış çok sayıda mürid yetişmiştir. Onun yetiştirdiği halifeleri başta Vefâîlik olmak üzere, Rifâîlik ve Kadirîlik gibi tarikatlara da doğrudan yahut dolaylı olarak etki etmişlerdir. Böylesine nüfuz sahibi bir şahsiyetin yanında tasavvufî eğitim gören Seyyid Muhammed şeyhinin büyük takdirini kazanmış ve uzun süre hizmetinde bulunduğu şeyhi kendisine gösterdiği vefa ve sadakatinden dolayı ona "Ebu'l-Vefâ" unvanını vermiştir.[11]
Menakıbname'de kendisine birçok keramet atfedilmiştir. Bir rivayete göre, Seyyid Ebu'l-Vefâ, eğitiminden önce Arapça bilmezken bir gece rüyasında peygamberi görür. Uyanır uyanmaz fasih şekilde Arapça konuşmaya başlar. Bu sebeple, “Kürt olarak yattım, sabahleyin Arap olarak kalktım” der.[11][12]Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî de Mesnevi'sinin önsözünde Hüsameddin Çelebi'nin soyunu anlatırken aynı sözü aktarır.[13]
Vefâîyye'nin silsilesi hakkındaki genel görüş, tarikatın Şenbekîyye'nin bir kolu olduğu yönündedir. Ebu'l-Vefâ'nın kurduğu tarikat vefatından sonra onun adına nispetle Vefâîyye olarak anılmıştır. Tarikatın gerek silsilesi gerekse ritüelleri, usûl ve erkânı konusunda yeterli bilgiler yoktur. Tarihi seyrine bakıldığı zaman Vefâiyye'nin bazı bölgelerde sünni bazı bölgelerde ise sünni olmayan alevi-batıni bir karakter arz ettiği görülür. Bazı dönemlerde ise aynı coğrafyada her iki yönüyle de temsil edildiği görülür.[11] Menakıbname'de Ebu'l-Vefa'nın kendi sağlığında sema (veya semah) döndüğü ve bu hususun diğer tarikatlara mensup kişiler tarafından bazı itiraz ve tartışmalara neden olduğu yazılıdır.[14] Eski Vefai şecerelerinden 1451 tarihli olan bir şecerenin girişindeki dua kısmında ilk dört halifenin isminin de yer aldığı görülürken, Osmanlı-Safevi rekabeti sonrasına denk gelen 1582 tarihli diğer bir şecerede ise ilk üç halifenin isminin çıkarıldığı ve bunların yerine On iki imamın isimlerinin yer aldığı görülmektedir. Vefailik ve Alevilik üzerine araştırmalarıyla tanınan Ayfer Karakaya-Stump, mezhepsel açıdan nispeten eklektik gibi duran bu kombinasyonu, "Vefai mirasının 11. yüzyıl Irak coğrafyasından Moğol sonrası Anadolusu'na yayılış sürecinde nominal Sünnilikten mezhebi anlamda sınırların grileştiği bir metadoksiye ve oradan, Osmanlı-Safevi rekabeti sonrası keskinleşecek bir Şii/Ali-ci görüntüye evrilişinin yansıması olarak" yorumlamaktadır.[15]
Vefâiyye, Ebü'l-Vefâ'nın ölümünün ardından Ali b. Heytî, Ali el-Kürdî, Meâd el-Kürdî, Câkir el-Kürdî, Boğa b. Batu, Abdurrahman b. Dogancı, Muhammed Türkmânî, Şeyh Turhan, Şeyh Tekin, Muhammed b. Belikısa, Matar el-Bedrânî, Ahmed b. Baklî el-Yemenî gibi halifeleri vasıtasıyla Irak ve Suriye'de geniş bir sahaya yayıldı; ardından Anadolu'da faaliyet göstermeye başladı. Ebü'l-Vefâ'nın halifelerinden üçünün “Kürdî” mahlasıyla anılması şeyhin Kürt aşiretleri arasındaki etkin nüfuzunu ortaya koyar. Türkçe isimler taşıyan diğer halifelerinin mevcudiyetinden Ebü'l-Vefâ'nın etkisinin Kürt bölgeleri ile sınırlı kalmadığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte Vefâiyye'nin asıl yayılma sahası olan Irak ve Suriye'deki durumu, buralarda etkisini ne zamana kadar sürdürdüğü konusundaki bilgiler Anadolu'dakine oranla daha azdır. Tarikatın Anadolu'daki en önemli temsilcisi şeyhin vefatından yaklaşık yüz yıl sonra yaşayan ve kendi adıyla bir tarikat kurduğu anlaşılan Türkmen şeyhi Dede Garkın'dır. Onun temsil ettiği gelenek Baba İlyas Horasanî ve onun ailesine mensup şeyhler tarafından temsil edilmiştir. Osmanlı Beyliği'nin kuruluş dönemindeki önemli şahsiyetlerden biri olan Şeyh Edebalı da bu tarikata mensuptur. Vefâiyye, geniş bir coğrafyada ve uzun bir zaman diliminde etkisini sürdürmüştür.[11]
Soyu
1. İmam Ali
2. İmam Hüseyin
3. İmam Zeynülabidin
4. Seyyid Hüseyin
5. Seyyid Yahya
6. Seyyid Hasan Faki
7. Seyyid Zeyd
8. Seyyid Hüseyin
9. Seyyid Muhammed
10. Seyyid Ali
11. Seyyid Zeyd
12. Seyyid Muhammed Kebir Arizî
13. Seyyid Ebû'l Vefâ Tâcû'l-Ârifîn
Kaynakça
^Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, 3.basım, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1976, s.226 (dipnot): "H.501 (M.1107-8)’de vefât eden Tâcü'l-Ârifîn lakabiyle tanınan Seyyid Ebu'l-Vefâ-yi Kürdî, çok büyük mutasavvıftır. Hakkında bilgi edinmek için, Menâkıb-i Tâcü'l-'Ârifin adlı meşhur esere baş vurulabilir (Husûsî kütüphanemizdeki nüshadan). Hüsâme’d-Din Çelebî’nin bu şeyhin neslinden olduğunu, bize bu hususta en inanılır kaynak olan Sipehsâlar bildiriyor (s. 191). Nefahât tercemesinde de bu hususta aynı kaynağa mürâcaat olunmuştur (s. 525)."
^Nilüfer Bayatlı: XVI. Yüzyılda Musul Eyaleti (1999), s. 100.
^1530 Osmanlı kaynaklarında Harran'ın 10 Km. kuzeyinde yer alan "Zibâle Köyü", Muhâsebe-i Vilâyet-i Diyâr-i Bekr ve 'Arab ve Zü'l-Kâdiriyye Defteri (937/1530) I (1998), s. 131.
^Bâb-î Hâysam (Ördekköy), Nilüfer Bayatlı: XVI. Yüzyılda Musul Eyaleti (1999), s. 115
^Dursun Gümüşoğlu: Tâcü’l-Arifîn es-Seyyid Ebu'l-Vefâ Menâkıbnâmesi - Yaşamı ve Tasavvufi Görüşleri, Can Yayınları, 2006, s. 38.
^Ayşenur Özkul, Tacü’l-Arifin Ebü’l-Vefa’nın menakıbı -inceleme ve metin-, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniv. Sosyal bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri ABD., 2008, s. 116
^Ayşenur Özkul, Tacü’l-Arifin Ebü’l-Vefa’nın menakıbı -inceleme ve metin-, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniv. Sosyal bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri ABD., 2008, s.125
^Ayşenur Özkul, Tacü’l-Arifin Ebü’l-Vefa’nın menakıbı -inceleme ve metin-, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniv. Sosyal bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri ABD., 2008, s.90 ve s.186: "... Vaktâ ki bunlar semâ’a kalktılar, her tarafdan devrân etmege basladılar. Meger bunların içinde bir câhil var idi, eyitti ki: “Bu dönmek nedir? Bundan ne hâsıl olur? Biz Kürt oglânlarından degiliz ki, durmadan dönevüz..." (Menâkıb-ı Tâcü’l-Ârifîn, vr. 116a)
^Ayfer Karakaya-Stump, Vefailik, Bektaşilik, Kızılbaşlık: Alevi Kaynaklarını, Tarihini ve Tarihyazımını Yeniden Düşünmek, İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2015, s. 192-193