Bağlanma teorisi

Bağlanma teorisi veya bağlanma kuramı (İngilizceattachment theory), psikolojide bireyin, başka bir kişiden yakınlık bekleme eğilimi ve bu kişi yanında olduğunda bireyin kendisini güvende hissetmesidir.

Bağlanma, genelde çocuk ile yetişkin bir birey (çoğu zaman anne) arasındaki olumlu bağı ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Bağlanma kuramı hayvan gözlemleri ve deneyleri sonucunda gelişmiş bir kuramdır. Bağlanma ile ilgili ilk araştırmaları John Bowlby ve arkadaşları yapmışlardır.[1]

Bağlanma kuramı insanların sosyal varlıklar olduklarını, diğer insanları yalnızca temel ihtiyaçlarını karşılayacak araçlar olarak algılamadıklarını kabul eder.[2] Bu yönüyle Nesne İlişkileri Kuramı'na benzemektedir.[3]

Bazı bağlanma kuramcılarına göre, bir kişinin erişkinlikte başka insanlarla kuracağı ilişkinin niteliği ve insanlardan beklentileri, bu kişinin küçüklüğünde annesiyle kuracağı bağlanma ilişkisi ile belirlenir. Anne ve çocuk arasındaki sıcak duygular, özellikle korku ve stres anlarında birbirlerine sağladıkları rahatlık ve destek bağlanmayı oluşturur.[4] Bağlanma iki taraflı bir ilişkidir ve her iki tarafın da birbirinin ihtiyaçlarını karşılaması ile gelişir. Yeni doğan bir bebek beslenmek, temizlenmek, ısınmak, korunmak, kısaca yaşayabilmek için anneye ya da başka bir bakıcıya muhtaçtır. Ancak anneler, babalar ya da çocuğa bakmakla yükümlü diğer yetişkinler çocuğun bakımını sadece bir görev olarak algılamazlar, bundan mutluluk ve tatmin de sağlarlar. Çocukla yaşadıkları etkileşimin sonucunda onunla aralarında hissettikleri bağ giderek güçlenir. Bu bağlanmanın oluşmasında bebeklerin bir takım davranış özellikleri etkili olur. Bebeğin, ana-babasıyla iletişiminde kullandığı ve hayatının ilk dokuz ayında geliştirdiği davranışlarına bağlanma davranışları denir. Emme, sokulma/uzanma, bakış, gülümseme, ağlama bebeğin başlıca bağlanma davranışlarıdır.

Bağlanma davranışları

Emme

Çocuklar yalnızca süt emmek için annelerini emmezler, aç olmadıklarında da stresten uzaklaşmak için sürekli annelerini emmek isterler.[5] Modern toplumlarda bu isteği yerine getirmek mümkün olmadığından bebekler parmaklarını ya da emziklerini, emilebilecek her türlü nesneyi emmeye alışırlar.

Sokulma/uzanma (Temas)

Bütün memeli türlerinde yavruların anneyle yüz yüze gelmeye ve ona dokunmaya yönelik refleksleri vardır.[6] Örneğin maymunlar, doğar doğmaz annelerinin üzerine tırmanırlar. İnsan yavruları doğduklarında kendi kendilerine ayakta duramaz ve yetişkinlerin ellerinde taşınmak zorundadırlar. Ancak onlar da kaskatı durmak yerine vücutlarını kendilerini taşımakta olan yetişkine kolaylık sağlayacak bir biçimde gevşek ve şekillendirebilir bir biçimde tutarlar. Bazı kalıtımsal beyin hasarları nedeniyle bu özelliği gösteremeyen bebekler, kendilerini ellerinde tutan yetişkinler tarafından pek sevecen olmayan bebekler olarak tanımlanmışlardır.

Bakış

Çok küçük bebekler bile anne ile göz kontağı ararlar ve bu arayışa anneden bir karşılık gelmezse ağlayıp huysuzlanarak tepki gösterirler. Bir araştırmada öncelikle annelerin bebekleriyle yüz yüze iletişimi gözlenmiş ve şöyle bir iki yönlü etkileşim saptamışlardır: Annelerin bebeklerine yaklaştıklarında genellikle gülümseyip yumuşak ve yüksek perdeden seslerle konuşmaya başlarlar, Bebekler buna karşılık olarak gülümseyip el ve ayaklarını çırparlar. Anneler çocuklarını yumuşak dokunuşlarla sever. Bebekler de kendilerine has sesler ile yanıt verirler. Gerçekten de bu tarz iki- taraflı etkileşim olup olmadığını anlamak için araştırmacılar annelerden bebeklerinin yanında ifadesiz bir yüzle durmalarını istemişler ve bebeklerin anneye olan tepkilerinde bir farklılık olup olmadığını gözlemişlerdir.[7] Bu durumda bebekler, önce annelerini her zamanki gibi karşılamış fakat anneden hiçbir tepki (gülümseme, değişik bir yüz ifadesi) gelmeyince artık anneye bakmaz olmuşlardır.[8] Arada bir küçük bir gülümsemeyle anneye bakıp onun halen ifadesiz olan yüzünü görünce başlarını yeniden başka taraflara çevirmişlerdir. Annelerin çoğunluğu çocuğun iletişim davetine karşılık vermeden durmanın çok zor olduğunu söylemiş, 3 dakika boyunca bebekleri yanında ifadesiz bir yüzle durmaya dayanamamışlardır. Dayanabilenler ise 3 dakikanın sonunda bebeklerinden özür dileyip ‘Ben tekrar eski benim, her şey yolunda, bana yeniden güvenebilirsin...” gibi sözler sarf etmişlerdir. Bu deney bebeklerin anneye bakışının ondan bir tepki almaya yönelik bir davranış olduğunu, anne tepki vermezse çocuğun rahatsız olduğunu ve anneye bakmaktan vazgeçtiğini ortaya koymuştur.

Gülümseme

Bebek gülümsemesi, insanlar için genellikle mutluluk vericidir ve pek çok insan bebekleri güldürmeye çalışır. Doğumlarından itibaren ilk 1 ay içinde bebekler yüksek seslere gülümseyerek karşılı verirler. Bunu keşfeden yetişkinler, bebeklerle yüksek sesle konuşur. 5 haftalıktan itibaren sesler değil, görüntüler önem kazanmaya başlar. Bebekler yüzlere, özellikle de hareket halindeki yüzlere gülümserler. Hareket eden bir maske bile bebekte gülümseme davranışını doğurur. 3 aylıktan itibaren bebekler aralarında özel bir bağ kurdukları anne, baba gibi kişiler kendilerine yaklaşırken gülümsemeye başlarlar ve bunun bağlanma açısından önemi çok büyüktür. Bu gülümseyişler anne, baba ve çocukla ilgilenen diğer kişiler için büyük birer ödüldür ve çocukla daha çok zaman geçirme arzusu yaratır.

Ağlama

Çocuklar acıktıklarında, üşüdüklerinde, acı duyduklarında ağlarlar ve bu ağlama sesi yetişkinleri çok rahatsız eder. Ağlama, bebeklerin yetişkin ilgisine ve yardımına ihtiyaç duyduklarında kullandıkları bir sinyaldir. Bir iddiaya göre bebeklerin acıktıklarında, üşüdüklerinde, acı duyduklarında kullandıkları ağlama sesleri niteliksel farklılık gösterir. Bir Afrika kabilesinde gözlem yapan bir araştırmacı, bir bebek acı ifade eden ağlama sesini kullanırsa bütün kabile üyelerinin bebeğe koştuğunu, ama acıkmayı ifade eden ağlama sesini kullanırsa sadece annesinin ona koştuğunu iddia etmiştir.[9] Sonraki çalışmalar, bebeklerin ağlama seslerini birbirinden ayıran şeyin niteliksel farklılıklar değil, şiddet farklılığı ve aniden ya da yavaş yavaş artarak ortaya çıkmasının getirdiği bir fark olduğunu göstermişlerdir.[10] Eğer çocuk aniden ve şiddetli ağlarsa yetişkinler ağlamanın acıdan kaynaklandığını düşünürler. Yavaş başlayıp giderek yükselen bir ağlama sesi ise açlıktan, altını değiştirmek gerekmesinden, uykudan kaynaklanıyor olarak algılanır.[9]

Yavru maymunların annelerine bağlanması

1958'de[11] Bowlby'nin İngiltere'deki çalışmalarından henüz haberdar olmayan[12] Harry Harlow tarafından yavru rhesus makakları üzerinde gerçekleştirilen bir dizi deney, bağlanmanın açlık ve benzeri temel gereksinimleri karşılamaya yönelik basit bir tepkiden ibaret olmadığını göstermiştir. Bu deneylerde, doğumdan hemen sonra anne maymun ayrılan yavru maymunlara her biri gerçek annenin farklı özelliklerinden bir tanesini sunan yapay anne maymun modelleri sunulmuştur: Yumuşak ve tüylü bir oyuncak maymun (süt verme ve hareket etme kabiliyeti yok), metal tellerden yapılmış, bir süt şişesi bağlanmış yapay maymun (süt, yumuşaklık, sıcaklık sunma kabiliyeti yok) ve hareket edebilen fakat süt ve yumuşaklık-sıcaklık sağlayamayan maymun modeli. Yavru maymunların sadece besin sağlayan anne maymun modeline değil, hareket ve yumuşaklık sunan anne maymun modellerine de ilgi gösterip zamanlarını onlarla geçirdikleri görülmüştür. Besin sağlasa da, pasif olan anne maymun modeli yavrularda güven hissi uyandırmamış, gerçek anneyi modellemede tek başına yeterli olamamıştır. Gerçek maymunlarla iletişim kurmadan yetişen yavru maymunlar anormal davranışlar göstermiştir: Başka maymunlarla ilk karşılaşmalarında korkmuş ya da saldırganca davranmışlardır. Cinsel davranışlarında da anormallik görülmüştür. Bütün bunlar, erken yaşlarda anne ile kurulan bağın yavruların sosyal gelişimi için önemini göstermektedir.

Bağlanmanın ölçülmesi

Mary Ainsworth adlı gelişim psikoloğu, bir çocuk ile temel bakıcısı arasındaki bağlanma ilişkisini gözlemlemek üzere Yabancı Durum Testi denilen gözlem prosedürünü geliştirmiştir. Bu prosedüre göre 11-17 aylık bir çocuk, yirmi dakika boyunca bir oyun odasında gözlemlenir. Bu arada çocuğun bakıcısı (genelde annesi) ile bir yabancı (araştırmacının bir yardımcısı) belirli aralıklarla odaya girip çıkarlar. Odada yaşanan durumlara (yabancının varlığı, annenin yokluğu...) çocuğun verdiği tepkiler videoya kaydedilir. Oyun odasında çocuğa yaşatılan deneyim şu şekilde gelişir:

  1. Anne ve çocuk gözlem odasına alınır.
  2. Anne ve çocuk odada yalnız bırakılır. Çocuk odayı keşfederken anne ona katılmaz.
  3. Yabancı girer, anneyle selamlaşır, çocuğa yaklaşır.
  4. İlk ayrılık: Anne sessizce odadan çıkar, çocuk ve yabancı odada kalır.
  5. İlk birleşme: Anne gelip çocuğu rahatlatır, sonra yine çıkar.
  6. İkinci ayrılık: Çocuk odada tek başınadır.
  7. İkinci ayrılığın devamı: Yabancı içeri girer, anne ise halen yoktur.
  8. İkinci birleşme: Anne girer, çocukla ilgilenir, yabancı sessizce çıkar.

Bu olaylar sırasında çocuğun iki davranışı gözlenir: a. Çocuğun keşif davranışı (yeni oyuncaklarla oynaması..vb.) b.Çocuğun, annesinin gidiş ve dönüşlerine verdiği tepki.

Mary Ainsworth'in geliştirdiği Yabancı Durum Testi'nin ardından, 18 aylıktan daha büyük bireylerde bağlanma değerlendirmesi yapmak üzere çeşitli ölçüm araçları geliştirilmiştir.

Bağlanma tarzları

Yabancı Durum Testleri'ndeki davranışlarına göre çocuklar üç sınıfa ayrılırlar. Çocuğun yabancıya tepkileri, anneye bağlanma düzeyine göre değişir. Anneye güvenli bağlanan 1 yaşındaki çocuklar, etrafta bağımsızca dolaşır, ara sıra annelerinin yanına dönerler. Anne odadan ayrılınca üzülürler, geri gelince sevinirler. kaygılı bağlanan 1 yaşındaki çocuklar anne içerideyken bile huzursuzdurlar. Anne gidince ağlarlar, gelince annenin yanına koşarlar fakat anneye vurma ve tekmeleme gibi davranışlar gösterirler. Kaçıngan bağlanan 1 yaşındaki çocuklar anne yokken ağlamaz, anne gelince kaçınır ve anneye öfkeli görünürler. Kaçıngan bağlanmaya "A tipi bağlanma", güvenli bağlanmaya "B tipi bağlanma", kaygılı bağlanmaya "C tipi bağlanma" da denilmektedir.

Çocukların 1 yaşında iken ne tür bir bağlanma gösterdikleri, ilerideki yaşamlarını önemli ölçüde etkiliyor olabilir. Örneğin bir çalışma, 1 yaşında iken güvenli bağlanma geliştirdiği saptanan erkek çocuklarının büyüdüklerinde kaygılı ve kaçıngan bağlananlara göre daha az sıklıkta psikolojik güçlüklerden şikayetçi olduklarını göstermiştir.

Yetişkinlerde bağlanma

Bağlanma Kuramı'na göre, çocuk bebeklikten itibaren annesi ile yaşadığı deneyimleri ve onunla geliştirdiği ilişkisini ilerleyen yaşlarda her türle yakın ilişkisinde model olarak kullanır;[13] kişinin benlik modeli ile başkaları modeli bu sayede gelişir. Benlik modeli (self-esteem), kişinin ne ölçüde kendini sevgiye layık, değerli bir birey olarak gördüğüdür. Başkaları modeli (interpersonal trust) ise kişinin diğer insanları ne ölçüde güvenilir, ilgi ve sevgi sunmaya hazır bireyler olarak algıladığıdır. Bebekliklerinde annelerine her ihtiyaç duyduklarında gecikmeden annelerinden ilgi gören ve bu sayede güvenli bağlanan bireyler, olumlu birer benlik ve başkaları modeli geliştirirler. Duygu ve düşüncelerini başkalarına açmaktan, ihtiyaçlarını ifade etmekten çekinmezler ve kolaylıkla yakın ilişkiler kurabilirler. Öte yandan, bireylerin benlik ve başkaları modellerinden birisinin ya da heri ikisinin birden olumsuz olması mümkündür. Dört farklı yetişkin bağlanma modeli vardır:

Güvenli Bağlanma (Secure Attachment)

Güvenli bağlanma, bir kişinin sağladığı bağın sorunsuz ve düzgün bir şekilde gerçekleştiğini ifade eden bir bağlanma türüdür. Hedeflenen bağlanma stili güvenli bağlanmadır. Bu bağlanma tarzına sahip bireyler, hem kendilerini hem de başkalarını olumlu görme eğilimindedirler. Yakın ilişkilere değer verirler, bu tür ilişkileri başlatmakta ve sürdürmekte başarılıdırlar. Bu nedenle, anne ve babaların, çocuklarına sağlıklı bir bağlanma ortamı sunmaları ve güvenli bağlanmayı sağlamaları büyük bir önem taşımaktadır.

Kayıtsız Kaçıngan Bağlanma (Dismissing-Avoidant Attachment)

Bu bağlanma tarzına sahip bireyler, kendilerini olumlu başkalarını ise olumsuz görme eğilimindedirler. Kimse ile kolay kolay yakın ilişki geliştirmezler. Başkalarına duydukları gereksinimi ve yakın ilişkilerin önemini reddederler.

Bu yapi çocukluk yıllarında gelişir. Çocuk ihtiyaç duyduğu güven, sığınak ve de şefkati anneden göremeyince, bu ihtiyaç duygusunu içinde en düşük dereceye indirmeyi başarır. Bu nedenle bu çocuklar sonraki yıllarda kimsenin ilgisine güvenemez ve de kimse ile kolay yakin ilişki geliştirmezler. Ne bağlanırlar ne de birilerinin kendilerine bağlanmalarına tahammül ederler.

Kaygılı Bağlanma (Preoccupied Attachment)

Bu bağlanma türüne sahip bireyler kendilerine güvenmezlerken başkalarına güvenirler. Bunun nedeni ise başkalarının kendinden daha üstün olarak ve kendilerini daha değersiz görmeleridir.

Korkulu/kaçıngan Bağlanma (Fearful-Avoidant Attachment)

Bu bağlanma tarzına sahip olanlar, hem benlik hem de başkaları modeli olumsuz olan bireylerdir. Kendilerine de başkalarına da güvenmezler.

bireyin; çocukluk yıllarında annesine aşırı bağlılığından kaynaklanan psikolojik bir problemdir. Çocuk annesinin sevgi, güven ve şefkatine ihtiyaç duyduğu durumlarda annenin sabit ve sürekli bir güven alanı kuramadığından kaynaklanır. Çocuk annenin şefkatinden yoksun kalacağı korkusuyla annesine aşırı bağlılık duyar.

Kaynakça

  1. ^ Cassidy J (1999). "The Nature of a Child's Ties". Cassidy J, Shaver PR (Ed.). Handbook of Attachment: Theory, Research and Clinical Applications. New York: Guilford Press. ss. 3-20. ISBN 1572300876. 
  2. ^ Hazan C, Shaver P (March 1987). "Romantic love conceptualized as an attachment process". Journal of Personality and Social Psychology. 52 (3): 511-24. doi:10.1037/0022-3514.52.3.511. PMID 3572722. 
  3. ^ Bretherton I, Munholland KA (1999). "Internal Working Models in Attachment Relationships: A Construct Revisited". Cassidy J, Shaver PR (Ed.). Handbook of Attachment:Theory, Research and Clinical Applications. New York: Guilford Press. ss. 89-114. ISBN 1572300876. 
  4. ^ Prior & Glaser 2006, s. 17.
  5. ^ Bretherton I (1992). "The Origins of Attachment Theory: John Bowlby and Mary Ainsworth". Developmental Psychology. 28 (5): 759-775. doi:10.1037/0012-1649.28.5.759. 
  6. ^ Bretherton I (1992). "The Origins of Attachment Theory: John Bowlby and Mary Ainsworth". [Bowlby] begin by noting that organisms at different levels of the phylogenetic scale regulate instinctive behavior in distinct ways, ranging from primitive reflex-like "fixed action patterns" to complex plan hierarchies with subgoals and strong learning components. In the most complex organisms, instinctive behaviors may be "goal-corrected" with continual on-course adjustments (such as a bird of prey adjusting its flight to the movements of the prey). The concept of cybernetically controlled behavioral systems organized as plan hierarchies (Miller, Galanter, and Pribram, 1960) thus came to replace Freud's concept of drive and instinct. Such systems regulate behaviors in ways that need not be rigidly innate, but – depending on the organism – can adapt in greater or lesser degrees to changes in environmental circumstances, provided that these do not deviate too much from the organism's environment of evolutionary adaptedness. Such flexible organisms pay a price, however, because adaptable behavioral systems can more easily be subverted from their optimal path of development. For humans, Bowlby speculates, the environment of evolutionary adaptedness probably resembles that of present-day hunter-gatherer societies. 
  7. ^ Bowlby 1969.
  8. ^ Holmes 1993.
  9. ^ a b Prior & Glaser 2006, s. 19.
  10. ^ Karen 1998, ss. 90-92.
  11. ^ "Arşivlenmiş kopya". 18 Temmuz 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Nisan 2017. 
  12. ^ ""When Strangers Meet": John Bowlby and Harry Harlow on Attachment Behavior". Frank C. P. van der Horst, Helen A. LeRoy & René van der Veer. 17 Haziran 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Haziran 2020. 
  13. ^ SeviNç, Gülşah; şEner Kilinç, Tülin (8 Ekim 2018). "GÜVENLİ BAĞLANMA DÜZEYİ VE BENLİK KURGULARI İLE ÜNİVERSİTEYE YENİ BAŞLAYAN ÖĞRENCİLERİN UYUMU ARASINDAKİ İLİŞKİ". Eğitimde Kuram ve Uygulama. 14 (3): 306-324. doi:10.17244/eku.377465. ISSN 1304-9496.