Jozef ve Maria Wimmer'ın kızıdır. Rosa Maria Rössler 1920 yılında Gmunden'de lise eğitimini tamamlamıştır. Önce Graz Üniversitesinde takiben de Viyana Üniversitesi Tıp Fakültesinde eğitimini tamamladı. Innsbruck Üniversitesi'nde tıp eğitimine ihtisas için devam etti. 20 Temmuz 1927 tarihinde Viyana Üniversitesi'nde tüm eğitim süreci tamamlandı.1935 yılında Nazi rejiminin uygulamaları neticesinde Avusturya'dan ayrılmak zorunda kaldı.
Türkiye yılları
Rössler 1934'te ilk kez Türkiye'ye geldi ancak devamlı ikametini 1937' yılında sağlayabildi. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde göreve başladı. Patolojik anatomi alanında çalışmalarda bulundu. Rössler burada 1933 yılında Frankfurt Üniversitesi'ndeki görevinden ayrılmak zorunda kalan ve Türk hükûmeti ile üniversite reformu çerçevesinde müzakerelerde görev alan Philipp Schwartz ile çalışmaya başladı. Schwartz o dönem sürgün edilmiş çok sayıda bilim insanı ve teknokratın Türkiye'ye gelmesinde öncü rol oynamaktaydı. Rossler, on yıl boyunca İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Patolojik Anatomi Enstitüsü'nde çalıştı ve enstitü müdürü olan Scwartz için çok değerli ve önemli bir çalışandı. Schwartz, enstitüsünde olabildiğince fazla ve çeşitli otopsi yapmayı kendisine hedef olarak belirlemişti. Yılda yaklaşık 1000 otopsi gerçekleştirilmiştir. Enstitü başkanı olan Schwartz'ın tıp fakültesi Dekanlığına sunduğu faaliyet raporunda 1937–1938 döneminde Rössler'in enstitüdeki pozisyonuyla ilgili olarak şöyle bahsetmektedir: "Yabancı çalışanlarım düzenli olarak otopsi çalışmalarında görev almaktadır. Özellikle, Dr. Rössler Türkçeyi mükemmel bir şekilde öğrendi ve yapılan otopsi kurslarına liderlik etmektedir. Meslektaşım olarak bu görevde tamamen yetkindir."
1933 Türkiye üniversite reformunu gerekli kılan sebeplerden biri de öğrencilerin güncel ders kitaplarına sahip olmamasıydı. Yabancı bilim adamları ile yaptıkları sözleşmelerde üniversitede çalışmaya devam etmek için beş yıl içinde konularıyla ilgili Türkçe bir ders kitabı yayınlamak zorunda oldukları belirtilmektedir. Rössler kendini bu amaca adadı ve meslektaşları ile işbirliğine yöneldi. Schwartz'ın kitaplarının Türkçe çevirisini tek tek yaptı ve 1943'te bu kitaplar yayınlandı.
Rössler, tıp metinlerini Almancadan Türkçeye çevirirken o kadar titiz davrandı ki diğer tıp alanlarından hekimler ile de bu açıdan işbirliği yaptı. O dönem göreve devam eden Prof. Dr. Erich Frank kendisinden yardım isteyenlerden biriydi. Frank dünya çapında diyabet hastalığı için ilk ağızdan ilaç tedavisini geliştiren kişi olarak dikkat çeken bir isimdi. "Karbonhidrat Metabolizmasının Patolojisi" kitabı 1949'da İsviçre'de Almanca olarak çıkacaktı. Dr. Rössler bu kitabın tasarımında da görev almış ve aynı yıl kitabın Türkçe olarak da yayınlanmasını sağlamıştır. Türkiye'de akademik anlamda bilinen endokrinolog olan Hüsrev Hatemi, bu kitabın önemini şöyle aktarmaktadır: "Bu çalışma, diyabetin fizyopatolojisini oldukça rasyonel bir bakış açısıyla ele almaktadır. İlk basımından bu yana 50 yıldan fazla bir süre geçmiş olsa bile halen değerini korumaktadır."[2]
Frank ve Rössler arasındaki işbirliğinin yoğunlaşması nedeniyle Dekanlığın izniyle haftada birkaç gün olan beraber çalışmaları Temmuz 1947'den tam çalışma halini aldı. Rössler artık İç Hastalıkları Kliniğinde tam zamanlı bir çalışandı.[3]
1951 yılında Rössler bu kez kendi ana branşı olan patoloji ile ilgili olarak eski şefi Scwartz'ın bir kitabını Türkçe olarak yayınladı; "Genel ve Özel Histopatoloji".[4]
Savaşın eşiğinde olan Türkiye'de Rösller o dönemde Avusturyalı olmasına karşın Alman pasaportu ile çalışmak zorunda kaldı.1940 ve 1944'te Rössler Türk vatandaşlığına başvurdu ancak çabaları sonuçsuz kaldı. Rössler o döenmler oldukça düşük maaşlarla çalıştı. Zam yapılması için Schwartz dekanlığa onu anlatan bir mektup yazdı “... Dr. Rossler, becerileri, sıkı çalışmaları ve yetenekleri ve saygınlığı nedeniyle küçük bir zammı hak etmektedir." Fakülte bu talebe uydu. Bu dönemde Rössler, az maaş almasına karşın Salzburg'daki ablası Rosa Miller ve kız kardeşi Inge Fuchs'a yardım göndermeye devam ediyordu.
Son yılları
Rössler 4 Nisan 1951'de nihayet Türk vatandaşlığına kabul edildi.
Üniversite arşivlerindeki bilgiler dışında Rössler'in hayatına ait çok detaylı veri bulunmamaktadır. Türkiye'ye geldiğinde 33 yaşında olduğu ve boşanmış olduğu görülmektedir. Türkiye'de savaş yılları dahil 11 yıl geçirmiştir. Türk tıbbının modernleşme döneminde özverili çalışmalarıyla yaptığı katkılar vardır. Ancak dönemin büyük bilim adamlarının yanında isminin sönük kaldığı da bir gerçektir. Asistan olarak başladığı Türkiye'deki iş yaşamının bilim insanı olarak devam etmesi mümkünken tıbbi çevirilere yönelmesi ve bu alanda liderlik etmiş olması dikkate değerdir.
Yakalandığı hastalık nedeniyle 1954 yılında genç bir yaşta vefat etti.
^Schwartz P (1943) Histopatologia Dersleri [Histopathologische Lehre]. Übers. v. R. Rössler, M. Arsan, Rıza Koskun Matbaası, Istanbul.|erişim-tarihi= kullanmak için |url= gerekiyor (yardım)