Dentin

1.Diş 2.Mine 3.Dentin 4.Pulpa 7. Sement 17. 18. 22.
Bu diş kesitinde 2 No'lu turuncu alan dentin tabakasını temsil eder.

Dentin, dişlerin mezoderma kökenli kemiğe benzer yapıdaki temel tabakasıdır. Kuru ağırlığının %70-75'inin kalsiyum tuzu olması nedeniyle kemikten daha serttir.

Dentinin organik matriksi odontoblastlar tarafından salgılanır. Tip I kolajen fibriller, glikozaminoglikanlar ve hidroksiapatit kristalleri şeklindeki kalsiyum tuzlarından meydana gelir. Odontoblastlar, dentinogenezin başından diş ömrünün sonuna kadar dentin salgılayan hücrelerdir. Bu nedenle dentin dokusu içinde odontoblastların kalıntısı olan odontoblast uzantıları (Tomes lifleri) vardır. Bu uzantılar dentin kalınlığı boyunca mine sınırından pulpanın dış tabakasına kadar devam eder. Bu uzantılara dentin kanalları da denir.

Odontoblast tarafından salgılanan matriks başlangıçta mineralize değildir, bu nedenle predentin adını alır. Dentinogenezin ileri aşamalarında predentin içine hidroksiapatit tuzları birikerek dentin kalsifiye olur. Dentin, mineden yumuşak ancak kemikten serttir. Diş minesi sadece elmas frezlerle aşındırılabilirken dentin çelikle kesilebilir.

Dentin, içinde sinir hücresi veya sinir uzantısı barındırmaz ancak içindeki Dentin kanalları nedeniyle hassas bir dokudur. Dentin kanallarında bulunan sıvı hidrostatik basınca neden olabilecek etmenlerle karşılaştığında sızlama tarzında, keskin ve güçlü bir ağrı oluşur. Bu ağrıya "dentin hassasiyeti" denir. Dişeti çekilmiş dişlerde sıkça rastlanır.

Dentin insan dişlerine sarı rengini veren katmandır. Dentin oluşumu diş ömrü boyunca sürdüğünden yaşlandıkça dentin kalınlığı artar. Bu nedenle dişler daha sarı görünür. Dişin rengine etki eden bir diğer tabaka minedir. Minenin kalınlığı azaldıkça, alttaki dentin tabakası daha fazla görünür hale gelir.

Dentinin 3 tipi vardır. Bunlar: Primer dentin, Sekonder dentin ve Tersiyer dentindir. Primer dentin, ilk oluşmuş dentindir. Sekonder dentin, diş okluzyona geldikten sonra yavaş oluşan ve ömür boyu devam eden dentindir. Histolojisi primer dentine çok benzer. Tersiyer dentin, çürük gibi stimulusların etkisiyle oluşur ve pulpayı korumayı amaçlayan bir oluşumdur. Hızlı oluşur ve düzenli değildir.

Dentinin genel bileşimi minenin bileşiminden oldukça farklı ve kemiğe yakındır. Dentin, yaşam boyunca pulpal duvarda dizilmiş odontoblastlar tarafından üretilir. Bu süreç dişin gelişimi esnasında mine-dentin birleşim Gölgesinde başlar. Odontoblastlar önce predentin adı verilen ve daha sonra mineralize olan kolajenöz bir matriks meydana getirirler. Predentin, kollajen b-fibrillerinden ve mukopolisakkaridlerden zengin bir temel maddeden meydana gelir. Fibriller, genelde odontoblastik sürecin uzunluk eksenine dik olarak uzanan bir ağ oluştururlar. Dentinin kalsifikasyonu, apatit kristallerinin dizildiği küresel tarzda meydana gelir. Kristallerin boyutu küçüktür (eni 20-25 Â, çapı 200-300 Â ve uzunluğu 300-600 Â). Şekilleri iğne veya çubuğa benzerlik gösterir.

Minede olduğu gibi, mineralizasyon devamlı olarak meydana gelmez, dentin çizgiler bırakarak (Ebner çizgileri) ritmik bir düzende seyreder. Odontoblastlar mine-dentin birleşiminden uzaklaştıkça, geride hücreye bağlı biçimde kalmış bir uzantı bırakırlar. İkinci bir aşamada bu odontoblastik uzantı, yüksek derecede mineralize olmuş peritübülerdentini meydana getirecek olan odontoblastik kanal duvarının kalsifikasyonunu gerçekleştirmek için bir taşıma aracı olarak kullanılır. Bu yapılanmadan dolayı, dentin çürük veya diğer travmalar gibi tehditlere karşı reaksiyon gösterebilecek, canlı bir dokudur. Dolayısıyla dentini bir tabaka olarak tanımlamak zordur; homojenitesi çok düşük olup, pulpaya yakınlığı, yaş ve dış kaynaklı travma gibi koşullara bağlı olarak değişkenlik gösterir.

Genel olarak, dentinin yapısı şöyle tarif edilebilir. Odontoblastik uzantı, peritübü-ler dentin adı verilen yüksek derecede mineralize olmuş bir dentin tüpünde (dentinal tübül), bir sıvı içerisinde yer alır. Bu tüpler, intertübüler dentin adı verilen ve daha düşük derecede mineralize olmuş bir dentin ile birbirlerine bağlanmış durumdadırlar. Tübüllerin dizilimi merkeze doğru olduğundan, yüzey alanına düşen miktar değişkenlik gösterir. Çoğunluk (mm² başına 45,000) pulpaya yakın olarak bulunur iken, periferde mine-dentin birleşiminde sayıları belirgin biçimde mm² başına 20,000'e kadar düşer. Tübüller içerisindeki sıvı ve kollajen içeriği nedeniyle, dentin ıslak özelliktedir; pulpaya yaklaştıkça, tü-büllerden daha fazla sıvı çıkışı gerçekleşir.

Odontoblastik uzantı, odontoblastik hücrenin gövdesine yakın biçimde konumlanmış, ağrı hissinin iletiminden sorumlu olan sinir liflerini de içerir. Odontoblastik uzantı içerisindeki her türlü sıvı hareketi ağrı olarak algılanır. Bu, diş kolelerindeki hassasiyetin mekanizmasıdır. Kurutma, ısı değişimi veya ozmotik hareketler gibi tübül içerisinde sıvı hareketine yol açan her türlü süreç, ağrıya yol açacaktır. Travma veya sürekli irritasyondan sonra, odontoblastik uzantı içerisindeki kalsiyum fosfat birikiminden dolayı dentin sklerotik hale gelebilir. Ne var ki, devam eden asit atağı bu koruyucu "tıkaçların" çözünmesine neden olabilir.

Dentinin yapısı ve pulpal fizyolojiden dolayı, pulpa-dentin kompleksi herhangi bir kimyasal ve bakteriyel etkene karşı kendini savunabilecek özelliktedir.

Pulpa içerisinde, çevredekinden bir miktar daha fazla basınç mevcuttur (yaklaşık 30 cm H20). Açık tübüllerde pulpal sıvının tübülden dışarı doğru hareketi söz konusudur. Bu nedenle tüm toksik ajanların bu sıvı akımına karşı direnmesi gerekir. Yukarıda belirtildiği üzere, tübüller bir savunma mekanizması olarak kalsifiye olabilir. Dentin mükemmel bir tampondur; dolayısıyla dikkate değer miktarda asit absorbe edebilir. Herhangi bir toksik ajan pulpaya ulaştığında öncelikle çok iyi vaskülarize olmuş subodon-toblastik tabaka ile karşılaşır ve dilüe olur. Böylece etkisi hafifleyen toksik ajana karşı ilk önlem alınmış olur. Bunlara ek olarak, subodontoblastik tabakada bol miktarda bulunan kan damarlarının içerisinde taşınan savunma mekanizmaları fonksiyona geçerler. Eğer bonding için dentin de kullanılacak ise, göz önüne alınması gereken diğer bir konu da, her işlemden sonra meydana gelen smear tabakasıdır. Yaklaşık 1-7 um'lik bu pöröz tabaka hidroksiapatit ve değişime uğramış kollajenden oluşur. Smear tabakasının morfolojisi ve kalınlığı; kullanılan aletin tipine kullanılma yöntemine ve dentin yüzeyine bağlıdır. Dentin tübüllerini kapatır ve dentin sıvısının akışına engel olur. Ne var ki, en önemli özelliği dentin yüzeyi ile herhangi bir potansiyel bağlanma ajanı arasındaki teması engellemesidir. Smear tabakası asitle pürüzlendirme ile kolaylıkla uzaklaştırılabilir; ne var ki bu işlem tübüller içerisindeki smear tıkaçlarını da uzaklaştırarak dentinin geçirgenliğini arttırır.